Efe karşısındaki adama bakıyor, adam da ona bakıyordu. Yanında oturan anne babası da sessizdi. Adam öne doğru eğilip "Nasılsın Efe?" dediğinde "İyi" diyerek cevapladı. Adam Efe'nin kısa cevabını beğenmemiş olacak ki asılan yüzü anne babasına bakarak "Efe ile biraz yalnız kalabilir miyiz?" dedi.
Annesi "Haluk Bey bu pek mümkün değil" derken babası annesini susturarak Efe'ye dönüp "Haluk Bey ile yalnız kalmak istiyor musun Efe?" dedi. Haluk Bey "Seninle konuşmak istediklerim var Efe" dediğinde Efe adama bakıp babasına dönerek "Sorun değil baba yalnız kalabilirim" dedi.
Koray "Tamam oğlum" dedikten sonra ayağa kalkıp Su'ya elini uzattığında Su istemeyerek yerinden kalktı. Onlar giderken Haluk Bey yardımcısına "Su Hanım ile Koray Bey'e bahçede içecek bir şeyler ikram edin" dedi.
Kadın kafasıyla onaylayıp uzaklaştığında Haluk Bey ayağa kalktı. Efe kafasını kaldırıp adama bakmak istediğinde boynunu epey bir kaldırmak zorunda kalmıştı. Haluk Bey uzun bir adamdı. Boyunun uzunluğundan dolayı da artık yaşlanan bedeni bükülmüş ve kamburlaşmıştı.
Adam yanına oturduğunda Efe çekinerek ondan biraz uzağa kaçmıştı. Haluk Bey elini kaldırıp onun elinin üstüne koyarken "Oğlum korkma benden, sen benim torunumsun. Tek istediğim seni tanımak" dedi.
Efe kafasıyla onaylayınca "Bana neler yaptığından bahsetsene, okulun nasıl, arkadaşların, yüzme yarışında birinci olmuşsun" dedi.
Haluk Bey'in yüzme yarışından bahsetmesi Efe'nin kalbindeki ilk yeri edinmesini sağlamıştı. Efe gülümseyerek ona yarışmadan bahsetti. Nasıl kazandığını ve kazandıktan sonra babasıyla birlikte kutlamaya gittiklerini anlattı. Annesinin o gün yetişemediğini hatırladığında ise biraz üzülmüştü.
Haluk Bey, Efe için meyve suyu ve pastalardan isterken Efe ona okulundan ve kuzenleri ile en yakın arkadaşı Kiraz'dan bahsetti. Haluk Bey onu ilgiyle dinlerken Efe de bu ilgiden memnundu. Babasından başka biriyle konuşmak güzeldi.
Anlatacak başka bir şey bulamadığında meyve suyunu da bitirmişti. Haluk Bey "Sana evi gezdirmemi ister misin?" dediğinde Efe kafasını kaldırıp büyük salona bakarken "Burası Tamer dedemin evi gibi kocaman, gez gez bitmez ki" dedi.
Haluk Bey gülümserken "Aslında göstermek istediğim tek yer var" dediğinde Efe merak etmişti.
"Bakalım o zaman" diyerek ayağa kalkınca Haluk Bey de kalkıp elini ona uzattı. Efe minik elini adamın büyük elinin için yerleştirirken bu sefer korkmadı. Haluk Bey'i sevmişti. Birlikte evin üst katına çıktıklarında Haluk Bey çok büyük bir odanın kapısını açtı. Efe içeriyi gördüğünde ağzı açık kalmıştı.
"Aaa burada bütün oyuncaklar var" derken Haluk Bey "Evet, beğendin mi?" dediğinde Efe oyuncaklara doğru koştu. Eline aldığı uzaktan kumandalı arabayı incelerken "Babam bana bundan almıştı ama Deniz bozdu" dedi.
Oyuncağı bırakıp araba şeklindeki yatağa baktı. "Yatakta Toprak'ın yatağına benziyor ama babamın aldığı yatak daha güzel" dedi. Haluk Bey "Öyle mi? o nasıl" dediğinde Efe ona gülümseyerek "Uzay arabası şeklinde, tavanda da gezegenler var" dedi.
"Yani burayı sevmedin mi?"
"Yo sevdim çok güzel. Kimin odası?" diyen Efe etrafa ilgiyle bakıyordu. Evde onun yaşlarında bir çocuk görmemişti. Ama varsa buraya geldiğinde oynayacak birilerinin olması iyi olurdu çünkü babasının dediğine göre buraya daha çok gelecekti.
"Eğer istersen burası senin odan olabilir, belki hafta sonları bazen benimle kalırsın" diyen Haluk Bey'in sözleri Efe'yi şaşırmıştı.
"Burası benim için mi?"
"Evet, senin için" cevabını aldığında gülümsedi. Etrafına daha dikkatli bakarken "Teşekkür ederim ama annem burada kalmama izin vermez ki" dedi.
"Eğer sen istersen kalabilirsin. Ben annenle konuşurum" diyen Haluk Bey, Efe'nin ağzından çıkacak kelimeleri nefesini tutmuş bekliyordu.
"Bilmiyorum ki olabilir" diyen Efe'nin olumlu konuşması yaşlı adamı sevindirirken "Teşekkür ederim Efe, burada kalman beni çok mutlu eder" dedi.
Aşağıya indiklerinde Su ile Koray'ı salonda buldular. Su "Artık gitmemiz gerekiyor" dediğinde Haluk Bey onların arkasında bekleyen yardımcısına "Efe'ye biraz da bahçeyi gezdirin" dedi.
Efe, Haluk Bey'in elini bırakıp ona elini uzatan kadının elini tutmadan önce babasına baktı. Babası onayladığında kadınla birlikte bahçeye çıktı.
O çıkar çıkmaz Haluk Bey, Su ile Koray'a koltukları işaret ederek "Lütfen oturun" dedi. Karşılarına da kendisi otururken "Efe ile daha fazla vakit geçirmek istiyorum" dediğinde Su "Ben biliyordum böyle olacağını" diyerek homurdandı.
"Su" diyen Haluk Bey'in sesi uyarıcıydı. Su kaşlarını çatarak adama baktığında Haluk Bey "Oğlum denen hayırsızın size yaşattıklarının hiçbir affı yok biliyorum. Ama onun cezasını bana çektirmeyin. Tek istediğim torunumu daha yakından tanımak." Dedi.
Su böyle iyimser bir yaklaşım beklemediği için şaşkındı. Yine de güvenemiyordu. Ona neler yaşatan adamın babasının bu kadar iyi olması aklını karıştırıyordu. "Oğlumu alıp kaçmayacağınızı nereden bilebilirim" dediğinde yaşlı adam güldü.
"Yapmayın lütfen, ben Efe'nin beni sevmesini istiyorum. Benden nefret etmesini değil. Efe'yi sizden ayırarak onun nefretini kazanamam. Özellikle babasından ayırmayı düşünemiyorum" bile diyen Haluk Bey, Koray'a minnetle bakarken "Efe'ye çok iyi bir baba olmuşsunuz. İki lafından biri sizsiniz. Size hayran bir çocuk, teşekkür ederim. Oğlumun beceremediğini yaptığınız için teşekkür ederim" dedi.
"O benim oğlum. Babalık görevimi yaptığım için bana teşekkür etmeyin" diyen Koray, Su'ya dönerek "Efe ile konuşalım, eğer Haluk Bey ile daha fazla vakit geçirmek isterse onu engelleyemeyiz" dedi.
Su, Haluk Bey'e dönerken "Oğlumu bizden almayacağınıza dair sözleşme imzalamanızı istiyorum" dediğinde Haluk Bey gülümseyerek kabul etti. Yıllarca kazandığı iş tecrübesinden Su işini garantiye almayı öğrenmişti.
Oradan çıktıklarında Koray "Deniz'i de alıp bu akşam dışarıda yemek yiyelim mi?" dediğinde Su saatine bakarak "Az sonra bir toplantıya yetişmem gerekiyor, Mete beni bekliyordu" dedi.
Efe annesinin cümlesiyle suratını asarak kafasını yola çevirdi. Koray aynadan ona baktıktan sonra yan tarafında oturan Su'ya öfkeli bir bakış attı. Su bu bakıştan habersiz yeni firmadan gelen maile dalmıştı. Koray direksiyonu sıktı. Sinirden dişleri kenetlenirken kendini sakin tutmaya çalışıyordu. Daha üç gün önce Su bir söz vermişti ama yine tutmamaya başlamıştı.
Koray eve doğru sürerken Su kafasını kaldırıp yola baktı. "Aşkım dönüşü kaçırdın" derken arkada kalan dönüşe bakıp Koray'a döndü. Gördüğü öfkeli bakışla arkasına yaslandı. Koray kulaklığını takıp Mete'yi aradığında sesini çıkartamadı. "Mete ne haber?" diyen Koray'ın sesi düz, hiçbir duygu belli etmiyordu.
Mete "İyi kardeşim senden ne haber?" dediğinde "İyi, toplantıya Su gelmeyecek onu haber vermek istedim" dedi. "Koray önemli bir şey yok değil mi? yani Su bu toplantıyı hayatta kaçırmazdı."
"Çocuklarımızdan daha önemli bir şey yok Mete. Bu seferlik Ecem ile sen idare edersiniz"
Mete'nin cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı. Kulaklığını çıkartırken "Telefonunu kapat Su" dedi.
"Koray eğer önemli bir şey olursa..."
"Sana telefonunu kapat dedim Su" diyen Koray, Su'ya öyle bir bakmıştı ki Su telefonunu kapatsa da "Benimle böyle konuşmamalısın" dedi. Koray ona daha çok şey söylemek istiyordu ama arka koltuktaki Efe'nin onları dikkatle dinlediğinin farkındaydı.
"Sonra" derken sesinde Su'ya merak etme daha çok konuşacağız der gibi bir ifade vardı. Su iç çekerek gözlerini kapattı. Kendini rahatlatmaya çalıştı. Koray haklıydı. Çocuklarından daha önemli bir şey yoktu. Önemli bir şey olursa bir şekilde hallederlerdi. Hoş tekstil ile ilgili konuları zaten hep Mete ve Ecem hallediyordu. O zamanının çoğunu dernekte geçiriyordu.
Eve gidip Deniz'i de aldıktan sonra hep beraber yemek yemeğe gittiler. Açık havada yemek yiyebilecekleri güzel bir mekan seçmişlerdi. Çocuklar için de oyun alanı ve midilli atlarından vardı. Yemekten sonra çocukları atlara bindirdiler. Deniz ve Efe halinden memnundu. Koray sürekli Deniz ile vakit geçirirken Su, Efe ile ilgilendi. Uzun zaman sonra annesiyle gülmenin tadını çıkartan Efe mutluydu.
Eve gittiklerinde çocuklar ders çalışmak için odalarına giderken Koray ile Su da erteledikleri konuşmayı yapmak için bahçeye çıkmışlardı. Onlar aralarındaki tartışmaya dalarken Deniz, abisinin bu gün ne yaptığını merak ederek onun odasına gitti.
Kapıyı çalmadan açtığında Efe yatağında oturmuş günlüğünü yazıyordu. Deniz'in geldiğini görünce hemen günlüğü kaldırırken "Deniz neden kapıyı çalmıyorsun?" dedi sitemle.
"Özür dilerim abi hep unutuyorum" diyen Deniz'in üzgün sesini duyduğunda "Neyse önemli değil, Ne oldu?" dedi.
Deniz onun yanına gelip yatağa çıktığında "Bugün nereye gittiniz Gargamelin yanına mı?" dedi.
Efe yüzünü buruştururken "Haluk Bey'e öyle söyleme o çok iyi birisi" dedi.
Ellerini önünde birleştiren Deniz "Peki" dedikten sonra aklında biriken soruları sormak istiyordu ama abisinin bu tepkisinden sonra onu kızdırmaktan korkuyordu.
Efe kardeşinin durumunun farkında olarak "Sor Deniz" dediğinde Deniz iri gözlerini onun üstüne dikerek "Nerede yaşıyor? Evi nasıl? Neden seninle görüşmek istemiş? Nasıl senin deden oluyor? Beni neden götürmediniz? Seni almayacak değil mi?..." dedi.
Efe onun boynuna kollarını dolayıp kendine çekmeseydi daha sormaya da devam ederdi. Efe kardeşini sıkıca göğsüne bastırırken Deniz kafasını kaldırıp abisine bakarak "Beni bırakıp gitmeyeceksin değil mi?" dedi. Annesiyle babasının daha önceki kavgalarından duyduğu konuşmaları hatırlıyordu.
Efe kardeşinin alnını öperken "Seni bırakıp nereye gidebilirim ben cadı?" dedikten sonra onu biraz serbest bırakında Deniz kafasını abisinin göğsüne yasladığında Efe bugün olanları anlatmaya başladı.
"Haluk Bey ile sohbet ettik. Dediğim gibi çok iyi birisi. Beni hep dinledi. Evinde bana bir oda yapmış. İçinde bir sürü oyuncak var. Görmelisin" dediğinde Deniz göğsünde hızla doğrulurken "Abi hani gitmeyecektin. Neden sana oda yaptırmış?" dedi.
"Arada bir orada kalmam için Deniz. Sürekli kalmayacağım sadece bir gün filan."
"Ama gideceksin işte. Bir günde olsa gideceksin."
"Bir günden ne olacak ki. Okula gitmişim gibi düşün."
"Bana ne bende geleceğim seninle."
"Olur mu? Sende gelirsen annemle babam yalnız kalır."
İnatla omuz silken Deniz'in yüzü asılmıştı. Efe onu tekrar göğsüne çekerken "Merak etme yok olduğumu fark etmezsin bile" dedi. Ama Deniz'in içine büyük bir sıkıntı çökmüştü. Sanki abisini temelli kaybetmiş gibi hissediyordu. Zamanla Deniz'in sıkıntılarının yersiz olduğu ortaya çıktı ve Efe'nin durumuyla ilgili belli bir düzen oluşturmuşlardı. Cumartesi akşamları Haluk Bey'in evinde kalan Efe bu duruma alışmıştı.
-------------
Bora ve Eva, karşılarındaki doktora ilgiyle bakıyorlardı. Amerika'ya geleli bir hafta olmuştu. Duru her gün yeni bir teste tabi tutulurken kızlarının ne kadar yıprandığını görmek ve bunun sonucunda alacakları umutlu bir cevabı beklemek onlar için yorucuydu.
Doktor, Ahmet Bey'in tanıdığı alanının en iyisiydi. Ama adamın yüz ifadesinden anladıkları kadarıyla duyacakları iyi şeyler yoktu.
"Biliyorum buraya bir umutla geldiniz. Yapabileceğimiz daha iyi bir tedavi olduğunu düşünerek... Ama üzgünüm. Yapılan testlerin hepsini inceledim. Astım ileri seviyeye ulaşmış, rahatlatıcılar zamanında kullanılmadığı için hastalık ilerlemiş" diyen Doktorun sözleriyle Eva ağlamaya başladı. Küçüklüğünde Duru'ya ilaçları zorla içirebiliyordu ama büyümeye başladıkça ilaçlarını düzenli kullanmaz olmuştu. İçer gibi yaparak ailesini hep kandırmıştı.
"Lütfen sakin olun" diyen doktorun sözleriyle Eva ellerini gözlerine bastırıp sakinleşmeye çalıştı. Bora'nın eli sırtında ileri geri gezerken derin nefesler alarak kendini tuttu. Kafasını kaldırıp Doktora baktığında adam konuşmaya devam etti.
"Önleyici ilaçlara devam edeceğiz. Almanız gereken ilaçların ismini yazdım. Bunları kullandığından emin olmanız gerekiyor. İlaçları unutmayacağınız yerlere yerleştirin, odası düzenli olarak havalandırılmalı, hayvanlardan kesinlikle uzak durması gerekiyor, bunun yanında profesyonel bir hocayla birlikte yüzme dersleri alabilir, yüzme ciğerlerinin gelişmesinde etkili olacaktır ama yorucu bir antrenmandan bahsetmiyorum, düzenli olarak çalışacağı hafif bir tempo..."
Doktorun sonraki sözleri Eva ve Bora'nın zaten bildiği şeylerdi. Yeni bir şey öğrenmemişlerdi. Ne yapacaklarını kesinleştirmiş olmuşlardı.
Hastaneden çıktıklarında kaldıkları otele giderken Toprak ile Duru gezmek isteyince Central Park'a gittiler. Parkta küçük bir gezintinin ardından buz pateni yapmaya karar verdiklerinde Duru ve Toprak'ın en eğlenceli gezileri olmuştu. Duru, Toprak'ın elinden tutmuş Toprak, kayıyor onuda çekiyordu. Bir iki defa düştükten sonra sonunda pistin üstünde durabilmeyi başarmışlardı. Bora ile Eva onların çevresinden ayrılmazken bir haftadır hastanede zamanlarının stresini eğlenerek attılar.