Barış hafta sonu evde yalnızdı. Halası çağırmıştı ama oraya gitmekte istemiyordu. Babasını özlemişti. Nil hayatlarına girdiğinden beri babasıyla olan tüm özel zamanlarını çalmıştı ve Barış bundan nefret ediyordu. Babası bu sefer iş için gitmek zorunda olduğunu söylemişti ama Barış biliyordu. Nil ile tatile gitmişlerdi.
Yataktan kalkıp çalışma masasına giderek dizüstü bilgisayarını alarak yatağa geri döndü. Bilgisayarı açıp saate baktı. Skype'a girerek annesinin çevrim içi olup olmadığını kontrol etti. Annesinin çevrimiçi olduğunu görünce gülümseyerek sohbet balonunu açmıştı ki annesinden mesaj geldi.
"Nasılsın bebeğim?" yazısına karşılık Barış görüntülü aramaya basarak annesinin yüzünü görmeyi bekledi.
Annesinin gülümseyen yüzü ekranda belirdiğinde Barış "Anne seni özledim" dedi. Buket "Bende seni özledim bir tanem" dedikten sonra "Anlat bakalım okul nasıl? Baban nasıl?" dedi.
"Okul her zamanki gibi sıkıcı işte... Babam da Nil ile tatilde"
"Sen evde yalnız mısın?"
Barış ağzını iki yana oynatırken buna cevap vermek yerine "Anne senden bir şey isteyebilir miyim?" dedi.
Buket saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırıp ekrana yaklaşırken "Tabi ki oğlum" dediğinde Barış "Beni gelip alır mısın?" dedi.
Buket'in kaşları çatılırken "Babanın bundan haberi var mı?" dediğinde Barış "Anne okul bu hafta tatile giriyor zaten yaz tatili zamanım gelmedi mi? Beni daha erken alabilir misin? Biraz da sizinle yaşamak istiyorum" dedi.
Buket de oğlunu özlediği için bu isteği reddetmedi. "Uçak biletlerini alıyorum bebeğim yakında oradayım" dediğinde Barış sevinçle çığlık atmıştı. Annesiyle biraz daha sohbet ettikten sonra bilgisayarı kapatıp kendine yiyecek hazırlamak için mutfağa indi. Bu artık Barış için alışkanlık olmuştu. Dokuz yaşında olmuştu. Neredeyse yedi yaşından beri evde yalnız kaldığı zamanlar kendin yemeğini hazırlıyordu. Sandviç hazırlamayı kimseye muhtaç olmadan kendi karnını doyurmayı seviyordu. Bir kere babası ile halasına yakalanmıştı ve bir daha yapmaması için ona söz verdirmişlerdi ama Barış onlardan gizli yapmaya devam ediyordu.
Sandalyeyi tezgahın önüne çekip bıçağı alarak domatesi doğramaya başladığında halasının "Barış" diye seslendiğini duyunca korkuyla yerinden sıçradı. Sandalyenin kenarına denk gelen ayağı kayarak yere düştüğünde büyük bir gürültü kopmuş sesi duyan Eva mutfağa doğru koşmuştu. Barış korkuyla gözlerini kapatmış, acıyla dişlerini sıkmıştı. Gözünü açmak istemiyordu zira kolundaki keskin acının sebebini görünce çığlık atmaktan korkuyordu.
"Barış" diyen halasının sesi daha yakından geldiğinde gözlerini açıp kafasını kaldırarak kapıda duran halasına baktı. Eva ona doğru gelirken Barış dişlerinin arasından "Acımıyor halacım, gerçekten acımıyor" dediğinde Eva onun ne demek istediğini anlamadı. Mutfak zeminine yayılan kanı gördüğünde gözleri irice açılarak "Barış" diye çığlık atıp yanına diz çökmüştü. Barış koluna saplanan bıçağı tutarken "Acımıyor halacım" demeye devam ediyordu. Eva ne yapacağını şaşırmış halde onu kucağına almaya çalıştı. Kolundaki bıçağı çok fazla kıpırdatmamaya çalışıyordu. Barış'ı kucakladığında o inleyince Eva ağlamaya başladı. Barış "Halacım gerçekten acımıyor" derken Eva onun direncine hayret ediyordu. Gözleri korkuyla dışına fırlamış sesi titriyor ve dişlerini sıkıyordu ama tek damla gözyaşı dökmüyordu.
Eva kucağında Barış ile dışarı fırlayıp Bora'ya seslendi. Bora onun sesindeki telaşla dışarı çıktığında Barış'ın halini görünce "Kahretsin ne oldu böyle" diye bağırdı. Eva "Hastaneye gitmeliyiz" derken koşar adım otoparka doğru ilerlemeye başlamışlardı. Hastaneye giderken Barış kendinden geçmeden önce hala "Acımıyor" diye sayıklıyordu.
Barış'ın koluna saplanan bıçak küçük bir operasyonla çıkarıldıktan sonra dikiş atılıp kontrol altına alınmıştı. Bir süre elini kullanamayacaktı ama kalıcı bir hasar oluşmamıştı. Bunu duyduklarına sevinen Eva ile Bora, Barış ile eve döndüklerinde Evren'i arayarak durumdan haberdar ettiler.
Barış çoğu zamanını halasının evinde geçirdiği için orada kendi odası vardı. Hastaneden çıktıktan sonra halasının onu eve tek başına göndermek gibi bir düşüncesi olmadığı için onlardaki odasına yerleşti. Ertesi günü babası geldiğinde onu azarlamış ve sonra da daha kötü bir şey olmadığı için şükrederek sıkıca sarılıp bir daha yanından ayrılmayacağına dair söz vermişti ama geç kalmıştı.
İki gün sonra annesi geldiğinde onu görmeyi beklemeyen babası ve Nil şaşırmışlardı. Buket "Barış beni çağırdı onu almaya geldim" dediğinde ise Evren hayretle Barış'a dönmüştü.
Barış kafasını eğerek onunla göz göze gelmezken Evren önünde diz çökerek "Neden anneni çağırdın?" diye sordu. Barış cevap vermediğinde Evren göğsünü şişiren bir nefes içine çekerken "Beni cezalandırıyor musun?" diye sordu bu sefer. Barış kafasını iki yana salladığında "Annen onunla yaşamak istediğini söyledi. Bu en az bir sene birbirimizi göremeyeceğimiz anlamına geliyor biliyorsun değil mi?" diye sordu. Barış bu sefer kafasını onaylarcasına salladı. Evren ona yaklaşıp kollarını Barış'ın etrafına sararken "Gitmeni istemiyorum" dediğinde Barış "Biraz da annemle yaşamak istiyorum" diye fısıldadı. Evren'in kabul etmekten başka çaresi yoktu.
Ertesi günü Barış'ın tüm eşyaları toplanarak Buket ile birlikte yola çıkmak için hazırlanmıştı. Buket ile Barış taksiye binerken Evren gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. Barış ise babasının tam aksine tek bir damla gözyaşı bile dökmemişti. Taksiye bindiklerinde Evren taksi göden kaybolana kadar arkasından bakarken Barış bir kere kafasını kaldırıp arkasından bakan babasına baktı. Verdiği karardan şimdiden pişman olmuştu ama geri dönmekte istemiyordu. Annesinin kolu omzuna sarıldığında ona doğru yanaşıp annesinden destek aldı. Onun için yeni bir hayat başlamıştı.
Barış annesinin evine geldiğinin ilk ayı zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Biri üç diğeri iki yaşında olan kardeşleriyle ilgilenip vaktinin çoğunu onlarla geçirdi. Hafta sonları ise annesi ile Rüzgar onları hep gezmeye götürüyordu. Şimdilik hayatından memnundu ama babasını çok özlemişti. Her gün görüntülü konuşuyorlardı. Babası sürekli dönmesini istiyordu. Barış geri dönmeyi düşünse de bunu babasına söylemiyordu.
Bir gün annesi ile bahçedeki hamakta yatıyorlardı. Yaz tatilinin bitmesine yakındı. Annesi "Bebeğim artık karar vermelisin burada mı kalacaksın yoksa babanın yanına dönecek misin? Ona göre eğitimini buraya aldıracağız" dedi.
Barış annesinin beline sarılırken gözlerini kapatıp "Bilmiyorum anne" dedi.
Annesi onun omuzlarını tutup doğrulmasını sağlarken Barış kafasını kaldırıp annesine baktı.
"Baban, Nil ile birlikte diye mi gitmek istemiyorsun?" diyen Buket, Barış'ın yüz hatlarını inceliyordu. Barış sessiz kaldığında Buket kaşlarını çatarak "Barış neden konuşmuyorsun? Oğlum ne istediğini söyle ki ona göre davranalım. Baban seni çok seviyor, geldiğimizin daha ilk günü uçak bileti alıp geliyordu haberin var mı? Babana neden bu acıyı yaşatıyorsun?" dedi.
Barış ellerini yumruk yapmış susuyordu. Buket iç çekerek "Bak ben Rüzgar abinle evlendim ve mutluyum. Biliyorum sen yıllarca babanla yalnız kaldığın için Nil'e tepkilisin ama Nil kötü bir insan değil ki. O da seni seviyor." Diyerek devam etti ama Barış'ın konuşmaya niyeti yoktu.
Barış kafasını yana çevirmiş annesini dinliyordu. Bir yandan da minicik kalbinde fırtınalar kopuyordu. Babasını çok özlemişti. Yine eski günlerdeki gibi hep onunla olmak istiyordu ama babası sadece onunla olsun istiyordu. Nil'i kıskanıyordu. Evet Nil çok iyi biriydi. Ona hiç kötü davranmamıştı ama Barış onu istemiyordu. İstemiyordu işte. Yine de bunu kimseye söyleyemiyordu. Çünkü babası Nil'in yanında mutluydu. Barış en çokta buna içerliyordu. Onlarda birlikte mutluydular. Babası neden bir de Nil'e gerek duymuştu ki. Annesi gibi bir başka çocuk daha mı yapmak istiyordu.
Dış kapının çaldığını duyduklarında Buket ayaklarını hamaktan sarkıtmış, düşmemesi için Barış'ı tuttuktan sonra kalkmıştı. Kapıya doğru giderken kimin geldiğini biliyordu. Eve girdiğinde salonda kızlarıyla oynayan Rüzgar da ayağa kalkıp "Evren mi?" dedi.
Buket kafasıyla onaylayınca onunla birlikte kapıya ilerlemeye başlamıştı. Kapıyı açtıklarında Evren gülümseyerek onlarla selamlaşıp içeri girdi. Oğlunu göreceği için sabırsız olduğu her halinden belliydi. İlk defa bu kadar uzun ayrı kalmışlardı.
Buket "Barış bahçede" diyerek ona yolu gösterdiğinde Evren adeta koşarak geçti salonu.
Barış hamakta uzanmış gökyüzünü izleyerek annesinin söylediklerini düşünürken "Barış" diyen sesi duyduğunda hamakta doğruldu. Evin kapısında babasını gördüğünde kalbi heyecanla çarpmaya başladı.
Hamaktan atlayıp "Baba" diyerek ona koştuğunda Evren de ona doğru koştu. Barış'ı kucaklayıp havaya kaldırırken sıkıca sarılıp boynunu öperek kokusunu soluyordu. "Oğlum seni çok özledim" derken ağlamak üzereydi. Üç aydır Barış'ı görmeden nasıl dayandığını bilmiyordu.
Biraz hasret giderdikten sonra eve girip salonda oturmuşlardı. Buket ile Rüzgar çocuklarını alarak dışarı çıkmış onları rahatça konuşabilmeleri için yalnız bırakmışlardı. Barış babasının kucağında otururken kafasını göğsüne yaslamış Evren de bir koluyla onun etrafını sararken dudaklarını Barış'ın saçlarından ayırmıyordu.
Evren kafasını kaldırıp "Bu kadar tatil yeter mi Barış Bey artık evimize dönecek misiniz?" dediğinde Barış kafasını kaldırıp ona baktı.
"Buraya benim için mi geldin?" dediğinde Evren gülerek "Elbette senin için geldim oğlum, bana kalsa çok önce gelmiştim ama annen izin vermedi" dedi.
Barış gülümseyerek "Geldiğin için teşekkür ederim baba" dediğinde Evren de gülümserken "Rica ederim oğlum" dedikten sonra Barış'ı kucağından indirip karşısına aldı. Barış'ın omuzlarını kavrarken "Seni almaya gelmemin bir sebebi var" dedi.
Barış merakla "Nedir?" dediğinde Evren "Biz Nil ablanla evlenmeye karar verdik" dedi. Barış hayal kırıklığına kapıldı. Kalbi az önceki heyecanın yerine acıyla sızlıyordu. Hiçbir şey diyemedi ama gözleri yaşardı.
Evren bunu fark ederek "Oğlum neden ağlıyorsun, evlenmemi istemiyor musun?" dedi.
Barış annesinin sözlerini hatırlarken kafasını iki yana sallayıp "İstiyorum tabi ki Baba, hem annem Rüzgarla evlendi sende Nil ile evlen mutlu ol" dedi. Cümlesi bittiğinde yutkunurken babası "Peki ya sen mutlu olacak mısın? Yani ne diyorsun bundan sonra Nil ablan artık hep bizimle yaşayacak senin için sorun olacak mı?" dedi.
Barış omuz silkerken babasının elleri omzunda ağırlık yapıyordu. "Ben artık annemlerle yaşayacağımdan benim için sorun olmaz" dediğinde babasının omzunda ağırlık yapan elleri düşmüştü.
Evren'in elleri hayal kırıklığıyla Barış'ın omuzlarından kayarken "Ne demek bu Barış? Se-Sen benimle yaşıyorsun. Ben seni görmeden nasıl yaparım. Bir ay, iki ay, yetmedi üç ay annenle kaldın ama tamam. Bu kadar yeter. Evimize geri dönelim artık" dedi.
Barış kafasını iki yana sallarken "Kaç yıl seninle yaşadım baba, biraz da annemle yaşamak istiyorum. Hem burada kardeşlerim de var" dediğinde Evren itiraz ederek "Orada da Duru var. Toprak, Deniz, Efe... Onları da mı özlemeyeceksin." Dedi.
"Duru ile sürekli görüntülü konuşuyoruz. Diğerleriyle de arada konuşuyorum. Hem Duru söz verdi yanıma gelecekler"
Evren derin bir nefes alıp Barış'ın omuzlarını tekrar kavrarken "Oğlum lütfen bana doğruyu söyle eğer Nil ile evlenmemi istemiyorsan söyle" dedi.
Barış ellerini kaldırıp babasının göğsüne koydu. "Baba hayır. Nil ile evlenmelisin. Unuttun mu? Hayatı erteleme" dediğinde Evren adeta acıyla inledi.
Barış'ın göğsündeki ellerini tutup dudaklarına götürürken "O zaman bana başka bir şey söyle. Geri dönmek için ne istiyorsun. Ne istersen yapmaya hazırım oğlum. Lütfen bak halan da seni çok özledi. Barış'ı almadan gelme diye tehdit etti beni. Eğer benimle gelmezsen halan öldürür beni" dedi.
Halasının lafını duyduğunda Barış'ın dudakları titredi. "Baba" dedikten sonra dudaklarını yalayıp gözlerini kapatarak kararından dönmemek için kendini daha da güçlendirip gözlerini açtı.
"Dokuz yıl seninle yaşadım. Dokuz yıl da annemle yaşamak istiyorum. Böylesi daha adaletli değil mi?"
Evren şaşkınlık içinde "Dokuz yıl?" diye soludu. Barış ona yaklaşıp kollarını omzuna sararken "Ben buraya gelemediğimde annem beni ziyarete geliyordu ya sende gelirsin" dedi. Evren şaşkınlık içinde kollarını onun küçük bedenine sarıp kafasını eğerek Barış'ın boynuna yüzünü bastırdı. Kokusunu içine çekerken "Dokuz yıl sensizliğe nasıl dayanırım ben?" dedi. Barış sessiz kaldı. Babasına doyasıya sarılmanın tadını çıkartıyordu.
Babası on gün boyunca Avustralya da kaldı. Her gün Barış ile vakit geçirip onu dönmesi için ikna etmeye çalıştı ama Barış kararından vazgeçmedi. Sonunda babası ülkeye döndüğünde Barış kendince doğru kararı verdiğine emindi. Böyle ikisi de daha mutlu olabilirdi.