KAPIŞMA

1517 Words
-Bahar Zorlu- İlke bizimle beraber gelmemişti ve şimdi arabada ölümcül bir sessizlik geziniyordu. Her iki dakika da bir Kurt dikiz aymasından bana bakıyor ardından yola odaklanıyordu. İnanç ise elindeki doktorlukla ilgili kalın kitaba kafasını gömmüş bir şeyler okuyordu. Ben ise etrafı izlemekle meşguldüm. Eve geldiğimizde herkesten önce arabadan inmek için hareketlendiğim sırada Kurt'un öfkeli sesini duydum. "Bahar bekle geliyorum yerinden kımıldama!" diye öfke ile soluduğunda yerimde kaldım. Allah aşkına neden bu kadar öfkelenmişti ki? Arabadan inip kapımı açtığında yerimden yavaşça hareket ederek kalktım ve arabadan indim. Belimden tutup kendine yasladığında nihayet(!) kucağına almayacağını anlamıştım. Zira evde babam vardı. Babam! Apartmanın kapısına geldiğimde zili çalan İnanç hala başını kitabından kaldırmamıştı. Bu çocuk doktorluğun hakkını veriyordu. Asansöre bindiğimizde İnanç hala aynı pozisyondaydı Kurt dikkatle bana bakıyordu ki bu sırada elleri belimdeydi. Bu kadar ilgi ve alakadan dolayı yürümeyi unutmuştum desem yeridir. Eve girdiğimizde babamda Onur'a destek olarak beni evin başköşesindeki koltuğa oturttular. Babam hemen mutfağa gidince Kurt geldiğinden dolayı evi tekrar gözden geçirmeye gerek bulmamıştı ki tüm dikkatiyle bana bakıyordu. Ortamın sessizliğini bozmak adına sorabileceğim en mantıklı soruyu sordum. "Ahenk nasıl?" Onur Prusya mavisi gözlerini bir an bile gözlerimden çekmeden yanıtladı. "Gayet iyi. Senin aksine hemen görevlere dönmek istemiyor ama yapabilecek başka bir şey olmadığından dolayı yavaş yavaş işlerine başladı." Diye yanıtladı. Gözleri o kadar değişik bakıyordu ki sanki daha başka şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Eşsiz renkteki gözleri ile benim buz mavisi bakışlarım kıyaslandığında gözlerim susup oturuyordu köşede. Nasıl bu kadar derin bakmayı başarabiliyordu ki? Susup otursa sabaha kadar gözleriyle konuşurduk. "O halde bende başlayabilirim değil mi Kurt?" diyerek gülümseyerek sordum. Kaşlarını çattı ve alnını kaşıdı. "Gerçekten bunu mu istiyorsun Bahar? Bu işe girersen bir daha dinlenmek için bile çıkamazsın. Bunu unutma. Eğer başlamak istiyorsan on beş gün sonra eğitimlerine başlarız." Dediğinde gülümsedim. "O halde on beş günün geçmesi için sabırsızlanıyorum." Diyerek ayaklarımı koltuğa uzattım. "Bunlar son dinlenişlerin Bahar Hanım." Diyerek güldüğünde gözüm korkmadı zira gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmazdım ben. "Gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmam Onur Kurt." Dediğimde göreceğiz der gibi bakıp gülümsedi. İnanç koltukta oturmuş bizi dinlemediği ayan beyan belirtiyordu. "Abi çantamdan pansuman malzemelerini çıkar ve içinde olan kremi Bahar'ın dikişlerinin olduğu yere sür ve üzerini kapat. Nemli pansuman olmalı." Dediğinde Kurt kaşlarını çattı tıpkı benim. "Ben buradayım ve kendim yapabilirim." Diye mırıldandığımda İnanç başını kitaptan kaldırdı. "Bunu yapabileceğini zannetmiyorum Bahar. O yüzden bu işi abime bırak bence." Dediğinde sen neden yapmıyorsun demek için konuşacağım sırada babam makarna alacağına dair bağırma seansı ile kapıyı çarparak çıktı. İnancın telefonu çalmaya başladığında hemen ayaklanıp telefonunu açtı. "Efendim. Kaya. Evet. Abimin yanındayım. Hayır, meşgul değilim. Şimdi beni dikkatle dinle üç miligram atropini al ve hastaya intavenöz(*) olarak ver. Tamam, bekle. Sabret. Kahretsin olmuyor mu? Her neyse Cpr'a(**) başla o zaman. Hasta entübe(***) edildi mi? Okey. Devam edin. Anladım. Kaya sakin ol ve hastayı yaşatmaya odaklan. Bunu ilk defa yapmıyorsun. Tamam Kaya. Dağın başında kalmış olman hastayı kurtaramayacağın anlamına gelmiyor. Lanet olsun. Devam et. Kaya Çetin sana sakin ol diyorum. Paramedik olduğunu unutma ve sakin ol. Destek ekip gelene kadar Cpr'a devam et. Tamam, geliyorum." Diyerek elindeki kitabı kolunun altına koyduğu gibi iki parmağıyla asker selamı verip evden koşarak çıktı. "Sanırım buna alışmam gerekiyor." Diye mırıldandı Kurt. İnancın peşinden bakarken bakışlarım istemsizce Kurt'u buldu. "Birilerini yaşatmaya çalışması mükemmel bir his olmalı." Diye mırıldanıp gözlerimi kapattığımda Kurt yanıma gelip tişörtümü açtığında gözlerimi şaşkınlıkla açtım. "Pansuman yapacağım." Diye söylenip İnancın çantasını yanıma getirip malzemeleri yanıma koydu. Koltukta uzanırken ellerimin hemen yaramın üzerine bastırdım. "Yaranın üzerine böyle baskı yapman iyi bir şey değil Bahar. Ellerini çek." Diyerek ellerimi karnımın üzerinden ayırdım. Yaranın üzerine kapatılan beyaz sargı bezini yavaşça çıkardığında hızlı hızlı soludum. Etime yapışmış olan bant pek de iyi şeyler düşünmüyordum şu anda. Gözlerimi kapattığımda Kurt daha önce pansuman yapmış gibi hızlı bir şekilde hareket edip yaramı sardı. "Daha önce pansuman yaptın mı?" diye sorduğumda eline ne zaman giydiği eldivenleri çıkarıyordu. "Elbette yaptım. Bazı görevlerde yaralanmışlığım var, ya kan kaybından ölürsün ya da kendine pansuman yapıp hayatını kurtarırsın bende mantıklı olanı yaptım. Bundan dolayı bazı ufak tefek şeyleri biliyorum." Dediğinde bantları yapıştırıp sabit kalmasını sağladı. Gözlerim usulca kapanırken hemen başımı kaldırıp bacaklarına koydu. Uykum gelmişti ki gözlerim kapanıyordu. "Yorgunum, saçlarımla oynayıp uyutur musun beni?" diye mırıldandığımda elleri tetikte bunu beklermiş gibi saçlarımla oynamaya başladı. "Onur. En az senin kadar güçlü bir ajan olacağım." Diye mırıldandım Prusya mavisi gözlerinin içine bakarak. O baktı ben kayboldum o gözlerde. O baktı ben uçsuz bucaksız yüzdüm okyanuslarda. O baktı boğulmanın raddesine geldim pasifik okyanusu kadar derin gözlerinde. Derin bakan bir adam vardı karşımda, yaralı bir adam vardı. Şimdiye kadar kendi yaralarını sarmış biri vardı. Yalnız Kurt olan bir adam vardı karşımda. O gülümsedi bende gülümsedim. *** Kurt üzerine beyaz tişört ve salaş bir kapri ile beni eğitiyordu. Benim üzerimde bacaklarıma yapışan mor bir şort vardı üzerimde ise kanımın hemen üzerinden itibaren saran spor atletiyleydim. Kurt uzun süre sonra terlemiş olacak ki tişörtünü çıkarıp havlu niyetine kullandı ve terleri sildi ardından uzağa fırlattı. Bu yaptığı ile bedenin üstünü gözler önüne sermişti. Bakışlarım kaslarına gittiğinde biçimle karnına bakmaktan kendimi alamadım. Bunu özellikle mi yapmıştı bilmiyordum ama dikkatimi dağıtmasına neden olsun diye yaptığını ayan beyan biliyordum. Önüme dikkat dağıtıcı engeller koyuyordu aklınca. Şekilli bir karnının olması benim dikkatimi dağıtmamalıydı değil mi? Kollarındaki ya da karnındaki kaslarına bakmam demek dikkatimin başka bir yöne kaymasına neden olurdu ki ben bunu hiç mi hiç istemiyordum. Bağıra çağıra elinde vurmam için takmış olduğu kırmızı el bantlarına vuruyordum. Ellerimi bandajla sarmış karşımdaki düşmanımmış gibi art arda vuruyordum. Tekvandodaki gibi ters tekme atıp sarsılmasını sağladığımda şaşırdı. Benden bunu beklemiyordu ne de olsa. Bu hızla çıkışım üzerine elindekileri köşeye fırlattığı gibi kendi eline de bandaj sarmaya başlamıştı. "Ne o? Hala güçlü olduğuma inanmıyorsun değil mi? Kabul et Onur bir ay önce sana bir şey söylemiştim şimdi o sözün hakkını veriyorum." Diye mırıldandığımda sadece hafifçe gülümsedi. Bandajları sarmayı bıraktığında ellerini yüzüne yaklaştırmış savunma pozisyonu almıştı. Hafifçe gülümsedim ve aynı pozisyonu aldım. Ağrıyan omuzlarımı es geçip iki defa geriye çevirdiğimde çıkan çıt sesini umursamadım ve hızla Onur'un üzerine saldırıya geçtim. Ustaca yaptığı savunmalar sayesinde ona dokunamamıştım bile. Bu sonuca kahkaha atmak istesem de o bir erkekti. Fizyolojik olarak kadınlardan daha güçlü olduğunu ne yazık ki kabul etmem gerekiyordu. Üzerine iki defa daha saldırdığımda benimle dalga geçer gibi karşılık vermeye başladı. Sinirlenip bağırdım. "Adam gibi karşılık ver. Savunma bile yapıyor olsan adam gibi kaçın." Diye dişlerimin arasından hırladım. Buraya kadar gelmiştim ve geri dönüşü yoktu. Bu yoldan ancak ölüm çıkarırdı beni ve ben hemen ölmeye kararlı değildim. Yapacaklarım vardı. Güçlü olmalıydım. En azından istihbarat biriminde olduğum için bunun hakkını vermeliydim. Onur'un üzerine bir defa daha saldırıya geçtiğimde atacak olduğum ters tekmeyi yakaladı ve fazla güç sarf etmeden beni yerle buluşturdu. Yere yapışmanın verdiği hisle sızlandım. Bu yer ne kadar sertti? Üzerime eğilmeye başladığında hemen harekete geçip ani bir hareketle kalktım. Bunu beklemiyor olmalıydı ki şaşırdı. Prusya mavisi gözler beni kafeslemişti. Aniden karşısına dikildiğimde boşluğundan yararlanarak karnına vurduğumda şaşırmadı, sanki yapacağım hamleyi biliyor gibiydi. Elinde bandaj olmasına rağmen kolumdan tuttuğu gibi havada takla atmama neden oldu ve yere yapıştım. Hava takla atmıştım resmen. Şok içinde yerde kaldığımda karnımın üzerine ağırlığını vermeden oturduğunda yerimden kalkmak için hareketlendiğinde ellerimi tuttu. Damarlarımda akan kanın sert vuruşlarını hissedebiliyordum. Kaşlarını çatıp okyanus kadar mavi gözlerini yüzüme yaklaştırdığında okyanusta boğulduğumu hissettim. "Hata yapıyorsun Bahar. İnatla hata yapıyorsun ve bu hatayı belirtmemeye çalışırken daha da belli ediyorsun güzelim." Dediğinde kaşlarımı çattım. Ne diyordu bu adam? "Dikkatim falan dağılmıyor." Diye inatla direttiğimde yüzünü yüzüme arada mesafe kalmayacak şekilde yaklaştırdığında sert bir şekilde yutkundum. "Bak. Bende bundan bahsediyordum. Gayet güçlüsün Bahar. Çok iyisin ama ben senin dikkatini çok güzel bir şekilde dağıtabiliyorum. Enginle beraber çalıştığınız zamanları da gördüm. Onda hiçbir şekilde dikkatin dağılmazken bende zorlandığını fark ettim." Diye mırıldandı yüzüme karşı. Sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu. Yüzünü biraz daha yaklaştırsa dudakları dudaklarıma değebilirdi. "Dikkatim dağılmıyor Onur." Diye inatla reddettim. "Emin misin?" diye sordu. Tıpkı benim gibi inat ediyordu. "Bir ay önce bana vermiş olduğun sözü şimdi kullanmak istiyorum o halde Bahar. Benimle bir yemeğe çıkarsan dikkatinin dağılıp dağılmadığını detaylıca konuşabiliriz." Dediği sırada hangi söz diye soracaktım ki benim için konuştu. "Hani hastaneden seni çıkarmama karşılık verdiğin söz." Dediğinde öfke ile soludum. Söz vermiştim ki sözümü tutan bir insandım. Ne yazık ki! Onun dalgınlığından yararlanıp koca cüssesini devirdim ve tıpkı onun yaptığı gibi çıplak karnına oturdum. "Sence kimin dikkati dağılıyormuş Onur Kurt?" diye sordum. Gülümsediğinde karnından kalkıp elimi uzattığımda onu kaldırabilecek olduğumu düşünmüş olmalıydı ki elini uzattı. Bu sırada beklemediğim bir şekilde beni üzerine çektiğinde öfkeyle karnına vurup ayaklandım. Alanın çıkışına doğru hızlı adımlarla yürürken önüme çıkan herhangi bir şeyi yakıp yıkabilecek moddaydım. Elimdeki bandajları çözmeye başladığımda Onur seslendi. "Cevap vermedin Bahar Zorlu. Soyadın gibi Zorlu olduğunu bana ispat etmek istemez misin?" dediğinde tüm söylediklerini sineye çektim. Ne diye söz veriyordun Bahar? Ne diye aptal gibi söz veriyordun? Benim kişiliğime de aykırı bir durumdu ki verdiğim sözü tutmazsam delirirdim. Arkamı dönüp Hulk'un sarışın şeklini baktığımda öfkeli olduğumu anlaması için bağırdım. "İyi!" lanet olsun ki kabul ettiğimi açıkça yüzüme vuran üç harfti bu. Sinirden hıçkırmaya başladığımda spor salonunun kapısını vurup çıktım. Tabi hemen ardımda kahkahaları ile salonu inleten bir Onur Kurt bırakmıştım. ... *Damar içine herhangi bir ilaç verilmesi *Cardio Pulmoner Resultasyon: Kalp masajı *Solunum devamlılığını sağlamak amacı ile dışarıdan hastanın solunumunu devam ettirmek.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD