Sahra, cilveli bir tavırla Doruk’un koluna girerek, “Gidebiliriz, hayatım,” dedi. Adam, elindeki sigarayı yere fırlatıp ayağıyla ezdi. “Yerde izmarit falan da kalmasın,” diye ekledi ve arabaya yöneldiler. Sahra, az önce bir insanın hayatına son verilmiş olmasının ağırlığını neredeyse hiç taşımıyor gibiydi; sanki ölümün soğuk gölgesini hiç hissetmemişti. Doruk ise tam tersine, zihninde o anları tekrar tekrar yaşıyordu. Kadının sözleri kulağına şeker gibi gelse de, gözlerinin önünde az önce yaşananlar hâlâ filmin hızlı bir döngüsü gibi dönüyordu. Kendine bir çeki düzen vermesi gerektiğini düşündü; bulaşmadığı pislik kalmadığının farkındaydı, ama zararın neresinden dönülse kârdı, değil mi? Annesinin son zamanlardaki “Evlen artık” baskısı da bu düşüncelerini iyice karıştırıyordu. Tek soru

