(+21) Yasaklım...
Doruk, kadının bileklerini kemeriyle ustaca bağlarken bakışlarında tek bir tereddüt bile yoktu. Gömleğinin düğmeleri yarıya kadar açıktı; bronz teni, karnındaki keskin baklavalar ve göğsünde hafifçe uzanan o tüyler, onu bir adamdan çok kadınların zihninde canlanan bir fanteziye dönüştürüyordu.
Doruk’un gözleri, siyah mermerin damarlarına işleyen beyaz ışıklar gibiydi; sanki karanlığın içinden geçen şimşekler gibi parıldayan incecik çizgiler… Karanlıkta bile o beyaz şeritler hafifçe kıpırdar, bakışlarına canlı, neredeyse tehditkâr bir ışıltı verirdi. Gözlerine bakan biri, yalnızca siyahı değil; içinde dolaşan o beyaz ışıkların yarattığı sonsuz derinliği de görürdü. Bir bakışta hem buza, hem ateşe dokunmuş gibi… Hem büyüleyici hem de ürpertici.
Doruk, Sahra’yı masaya yatırdı. Kadının ellerini kemeriyle bağlayıp başının üzerinde sabitledi. “Bu eller yerinden milim oynarsa… cezalandırılırsın, yasaklım,” diye fısıldadı.
Sahra, uyarılmanın etkisiyle kalbi göğsünde çılgınca atarken sadece başını sallayabildi. Az önce Doruk’un maharetli parmaklarının dokunuşuyla zevkin zirvesine çıkmıştı, hâlâ titriyordu.
Doruk, bacaklarının arasında doğruldu. Eteğini karnına kadar kıvırmış, kadının iç çamaşırını kendi bileğine sarmıştı. Kemerin gri klipsi çözülürken çıkan tok ses odada yankılandı. Sahra’nın nefesi kesildi, heyecandan ince bir sesle inledi. Gözlerini Doruk’tan ayırmadan, adamın ölümcül ve kendinden emin hareketlerini büyülenmiş gibi izliyordu.
Doruk kemerini sağa sola çekiştirip düğmessini açarken, kadınlığına ateşle bakıyordu. Elini çıkıntıya atıp tekrar okşamaya başladı. Bir yandan da düğmesini açtı.
Sahra kollarını indirmemek için kendini zor zapt ediyordu. Sırılsıklamdı... Bacaklaına bulaşan sıvısı, arzusunu açıkça gözler önüne seriyordu.
Fermuarını indiren adam, pantolonunu bacaklarından sıyırıp, demir kadar sert, uzun , kalın ve damarlı s****i açığa çıkardı. Başından zevk sıvısı damlıyordu.
Doruk, kendini insafına bırakmış kadının, eline bulanan sıvısını sikine sürdü. Bir kaç kez kendini sıvazladı. " Bugün seni götünden sikeceğim. Bir kaç gün kıçının üzerine oturamayacaksın. " dedi tehlikeli bir gülüşle. Boğuklaşan sesi, loş odada yankılandı.
Çekmeceye uzanıp kayganlaştırıcıyı aldı. Eline boca edip sikine yaydı. Birazını da kadının arka girişine sürdü. Önce orta parmağını içine itti.
Sahra, acı ve arzunun karıştığı bir iniltiyle başını geriye attı. Boştaki eli ise kadınlığında daireler çiziyordu. Bir süre tek parmağıyla bedenini alıştırdı; hareketleri hem sabırlı hem de hükmediciydi. Sahra gevşedikçe, ikinci parmak da katıldı. Sonra üçüncü… Her dokunuş, her ilerleyiş kadının nefesini biraz daha hızlandırdı, odadaki sessizliği ağır bir gerilim kapladı.
Doruk parmaklarını içinden çıkardı. s****i kökünden kavrayıp, üzerine eğildi. Erkekliğini makatına konumlandırıp " Hazır mısın tattlım." dedi. Gözlerinde ki tehlikeli, oyunbaz bakışla Sahra'nın tüyleri diken diken oldu. Dudaklarını araladığı an, birden içine kaydı. Aldığı zevkle başını geriye attı.
İlk anda bedenine saplanan acı, Sahra’nın nefesini kesti; kasları refleksle gerildi. Ama acının içinden yükselen o yoğun haz, kısa sürede tüm bedenine yayıldı. İnce bir inilti dudaklarından döküldü; acı ve zevk birbirine karışırken, başını sertçe masaya vurup gözlerini kapattı.
Acı… evet, oradaydı. Ama hemen ardından o acının derinliklerinden yükselen yasak bir haz, bedeninin dört bir yanına yayıldı.
Zevk, acıyı sessizce silip süpürürken Sahra’nın zihni bir anlığına boşaldı. Nefesi düzensizleşti, dudakları arasından dökülen ses hem feryat hem de teslimiyet gibiydi
Doruk, mesajını sözlerle değil, dişlerinin hafifçe temas ettiği o kısa dokunuşla verdi. Anlamı hemen kavrayan Sahra, bacaklarını onun bedenine sardı. Doruk, kadının bağlı kollarının arasından ellerini geçirirken, Sahra boynuna bıraktığı ıslak öpücüklerle adamın tenine karışan nefesini hissettirdi.
Doruk ritmini hızlandırırken Sahra’nın sesi, odanın dört bir yanına yankılandı.
“Daha sert… daha hızlı…”
Sözcükler iniltilerine karışıyor, duvarlara çarpıp Doruk’un kulaklarına geri dönüyordu. Sahra’nın hazzı, sesiyle birlikte Doruk’un damarlarında dolaşan ateşe karışıyordu; her şey, sınırları olmayan bir tutkuya dönüşmüştü.
Etin ete çarpan sesi ve havaya sinen o keskin seks kokusu Doruk’u daha da kışkırtıyordu. Sahra öyle bir şevkle inliyor, öyle yalvarıyordu ki…
Doruk, alnından süzülen terin kadının gerdanına damla damla akışını izledi. Sonra uzanıp bileklerindeki kemeri çözdü. Serbest kalan ellerini kendi kalçalarına yönlendirdi.
“Ayır,” diye emretti, sesi karanlık ve buyurgan bir fısıltı gibi odada yankılandı.
Sahra, Doruk’un emriyle kalçalarını ayırınca adam yavaşça doğruldu. Bakışları birleşme noktasına kaydı; gözlerinde tehlikeli bir kararlılık vardı. Ardından Doruk, kendini ucuna kadar çekip tek bir hamlede yeniden içine ilerledi; sert ama tutkulu bir güçle… Sahra’nın dudaklarından yükselen ses, odadaki sessizliği paramparça etti.
Ellerini kadının memelerine atıp, meme ucunu parmağı ile sağa sola yatırdı. Parmakları arasında sıkıştırıp, çığlık attıracak kadar sertçe sıktı. Sahra'nın acıdan zevk aldığını biliyor bunu da sonuna kadar kullanıyordu. Kadının sınırı yoktu. İçinde daire çizerken, " Boşal " emrini verdi.
Sahra’nın vücudu o kelimeyle birlikte sanki Doruk’un ellerinde çözülüp dağıldı. Kasları gerildi, nefesi düzensizleşti; acı ve zevk, bir fırtına gibi bedeninde birbirine karıştı. Dudaklarından kopan inilti, hem kurtuluşun hem de teslimiyetin sesiydi. Bir anlığına zaman durdu, yalnızca Doruk’un sesi ve Sahra’nın bedeni kalmıştı.
Doruk, Sahra’nın kontrolünü kaybettiği anın büyüsüne kapılmıştı. Kasları iyice gerildi, nefesi sertleşti. Her hamlede hızlanan ritim, sonunda kaçınılmaz sona ulaştı.
Bir anda tüm bedenini kasan o son vuruşla Doruk, derin bir iniltiyle kendini bıraktı. İçinde patlayan fırtına, Sahra’nın teninde yankılandı. Nefesi boğuk, hareketleri hâlâ hükmedici ama yavaşlıyordu. O an, hem zaferin hem de teslimiyetin sesi Doruk’un dudaklarından döküldü.
Doruk bir süre nefesinin düzene girmesini bekledi. Sahra' nın içinden çıkıp makatından akan döllerini izledi. İşaret parmağı ile bir kısmını alıp Sahra' nın ağzına uzattı. Sahra dudaklarını aralayıp, parmağının etrafına sardı. Gözlerini kapatıp inleyerek emdi.
Doruk üzerini giyinirken, Sahra kendini peçeteyle temizliyordu. Peçeteyi çöp kutusuna atıp,
“Kızıma gitmem gerekmeseydi yemek yerdik,” dedi.
Doruk duvara doğru gözlerini kısıp, düşünceli bir sesle,
“Senin bir de kızın vardı, değil mi?” diye sordu.
“Evet, vardı,” dedi Sahra. Ruh hâli bir anda değişmişti; sanki üzerine kara bulutlar çökmüştü. Hüznünü gizleyemiyordu.
Doruk, kadının halini fark edip dalgasına, “Seni çok mu üzüyor? Çekeyim mi kulağını?” dedi.
Sahra gözlerini Doruk’a çevirip kaşlarını burnunun üzerine düşürdü. “Sakın kızıma yaklaşma. Zaten beni adam yerine saydığı yok. Seni öğrenirse tamamen siler,” diye uyardı.
Doruk, Sahra’nın doldurduğu viski bardağını eline aldı. Kadının dizlerine oturduğu anda, elini beline atıp sordu:
“Kaç yaşındaydı senden ayrıldığında? On mu?”
Sahra başını öne eğip iç çekti.
“On bir… On bir yaşında karşıma dikilip benimle yaşamak istemediğini söyledi. Babasının onun için yaptırdığı çiftlik evinde yaşayacağını… Ne yaptıysam, ne söylediysem döndüremedim.”
Başını iki yana sallarken Doruk’un parmakları belini okşadı. Adamın sesi bu kez merakla doluydu:
“Neden bu kadar sana nefret dolu bu kız?”
Doruk’un zihnini kurcalayan başka bir şey daha vardı; kızının kadına ‘anne’ bile demediğini fark etmişti. Kaşlarını hafifçe çatarak sordu:
“Bir şeyler biliyor olmasın?”
Sahra, kararlı bir ifadeyle başını iki yana salladı.
“Sanmam. Şimal içi dışı birdir. Çocukken de aynıydı. Eğer biliyor olsaydı, karşıma geçer, gözümün içine baka baka söylerdi. Korkusuzdur. Kim hakkında ne düşünürse yüzüne yüzüne söyler. Onunla ilgili beni asıl korkutan da bu… Kızım gibiler için bu dünya fazla acımasız bir cehennem.”
Dudaklarını büzüp gözlerini başka yöne çevirdi. Gözlerinde biriken yaşları saklamak istercesine sessizce ekledi:
“Babası öldüğünden beri böyle. Eskiden de çok iyi değildik ama… onu kaybettiğinden beri sanki içindeki kin büsbütün bana yöneldi. Zaten bir yıl sonra da evden çıkıp gitti.”
Sahra’nın sesi titremişti. Bir anlığına odadaki hava ağırlaştı; Doruk, kadının içindeki kırılganlığı fark etmişti ama gözlerinde hâlâ cevapsız bir merak parlıyordu.