Hafize hanım yıllardır görmediği yeğenini karşısında görünce gözyaşlarını tutamadı. Kardeşinin biricik oğluna sahip çıkmak gelmemişti elinden. Eniştesi zalim adamın tekiydi. Kaçıp kurtulduktan sonra iyi haberlerini almıştı Hasan'dan, taaa ki o canının parçası oğlu o kazayı yapana kadar...
Ali İhsan bey ve Hafize hanım birbirlerine geçmişin pişmanlıkları ve hasretini akıtıyorlardı gözlerinden. Diğerleri, Hafize hanımın yalnız konuşmak istediğini söylemesi üzerine odanın dışına çıkmışlardı. "Geçmişi değiştiremeyiz İhsan, gidenleri geri getirmek mümkün değil... Hasan'ımın seni nasıl sevdiğini sende bende biliyorduk. Sen ona, o sana kendi öz kardeşlerinizden daha çok kardeş oldunuz. Seni suçladım o kaza için, bende hatalıyım elbet. Baban Hasan'a hep kin güttü, senin gidişinden sonra düşman oldu. Ben evladımın, gelinimin acısını yaşadım İhsan, Züleyham hem öksüz hemde yetim kaldı. O kazada babanın parmağı var mı yok mu? ömrüm boyunca hep bu soru kafamın içinde döndü durdu." deyince Ali İhsan kafası önünde yanı başında oturduğu koltuktan şoklanmış bi şekilde kafasını kaldırıp Teyzesinin yaşlar içindeki gözlerine acıyla baktı. "Bilmiyordum teyze, yapmamıştır de ne olur. Bu vicdan azabıyla nasıl yaşarım ben? Benim yüzümden mi öldüler, hepsini benim baba bile demeye dilim varmayan o adam mı yaptı? Hasan! kardeşim! tek suçun bana yardım etmekmiydi? Ne yapacağım ben teyze, kimden nasıl soracağım bunun hesabını? Öldü gitti o. Yakasından tutup ne bana yaptıkları nede Hasan'a yaptıkları için hesap soramadım." koskoca kaymakam Ali İhsan bey çocuk gibi ağladı teyzesinin yanında.
"Onunla benim hesabım mahşere kaldı oğlum. Orada çıkacağım karşısına... Züleyham bilmiyor, bilmesinde. Hasan'ımın bize emaneti benim de sana emanetim. Zamanım kalmadı artık. Doktorlar ameliyat desede biliyorum yolun sonuna geldim. Kendim için değil korkum, ben özlediklerime kavuşacağım ama Züleyham... çok zor şeyler yaşadı yavrum. Hüseyin rahat vermez ben gidince, korkarım istediğini elde etmek için ona zarar vermelerinden. Al götür desem... nereye gitse peşinden giderler. Aklıma bir yol gelmez. Keşke sağlığımda onu koruyup sahip çıkacak biriyle mürüvetini görebilseydim. Adam gibi sağlam bir kocası olsa idi bulaşamazlardı belki yavruma. İhsan sen koru onu, nasıl edersin bilmem söz ver bana söz ver ki huzurla teslim edebileyim
şu canımı Azraile..."
"Nasıl yaparım bilmiyorum teyzem ama söz. Bundan sonra emanetin başım üstüne. İki evladımdan ayırmayacağım, onlar ne ise Hasan'ın kızı da odur benim için. Benim canımı almadan ne Hüseyin nede başka bir kimse hiç birşey yapamaz Züleyha'ya. Belki bende böylelikle kurtulurum bu omuzlarımdaki ağır yükten."
....
Fatma bütün planı kafasında kurmuş, oğlu Memeti kendisini alması için aylak aylak dolaşmayı bırakıp köye gelmesi için aradı. Kaynanasının başında bu gece kendi kalacak Memette Züleyhayı sözde dinlenmesi için köye getirecek, Züleyha'ya kötülük edecek bu evliliği istemeye mecbur bırakacaktı. Niyeti kalbinden, kalbi niyetinden kötü Fatma arabada oğluna bir bir anlattı, kendi şeytani planını iyice soktu oğlunun kafasına. Fatma'ya göre, Hüseyin'e kalsa bu iş anasının hastalığı felan derken sallanıp duracaktı. El atmasının zamanı gelip geçiyordu "şimdi o Kocakarı da yok köyde, tam zamanı" dedi. Planına göre o iş olunca gerisi çorap söküğü gibi gelirdi.
Hesaba katamadığı, kimsesizlerin kimsesi Allah'tı. Bütün bu düşüncelerle girdiler hastaneye.