i********:: melekkas
Twiter : melekkas_ts
Keyifle okuyun.
Yabancı:
Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Çocukluk anılarımı anlatsam gençliğimi göremem, ergenlik hallerimi anlatsam utançtan devamını yazamam. Ben en iyisi son birkaç yıldır yaşadıklarımı anlatayım sana. Adım Firuze, yirmi iki yaşında, siyah saçlı, koyu kahverengi gözlere sahip bir kızım. Boyun bir yetmiş beş. Uzun boyluyum ama sürekli oturduğum için hayatı yükseklerden göremiyorum. Müthiş derece de aile baskısı altında olan, istediği hiçbir şeyi alamayan, arkadaşlarıyla kafede kahve bile içemeyen biriyim.
Yoruldum, hayat omuzlarıma yük oluyor artık. Nefes almamı engel olan insanlar var ve bu insanlar benim canımdan olan kişiler. Yürümek istiyorum önüme çıkıyorlar, uçmak istiyorum kanatlarımı kırıyorlar. Karanlık bir hücrenin içinde sıkıştım ve ölümü bekliyorum. Ben bitiyorum biliyor musun? Hayat benim için artık bitti. Sanırım bundan sonra bir daha gökyüzünü göremeyeceğim, çok sevdiğim abime sarılamayacağım. Tükendi! Söylesene acı vermeyen ölüm şekli hangisi? Yirmi iki yıldır yaşadığım süre de çok acı çektim, ölürken canım birazcık da olsa acımasın istiyorum. Lütfen söyle bana Yabancı, en hafif acı veren ölüm hangisi?
İletildi.
Telefonu yatağının üzerine bırakan genç kadın yanaklarını ıslatan gözyaşlarını silip yatağının üzerinde sürünerek pencereye ulaştı. Yağmur yağıyordu, bahar ayı geldiği için bu mevsimi çok sevmesine rağmen son zamanlarda bahardan da soğumuştu. Hayat artık yaşamak için onu zorluyordu. Etrafında kimselerin olmayışı, ailesinin baskısı yağlı urganla boğazını sıkıyordu. Her akşam başını yastığa koyduğu zaman yarın sabah her şey güzel olacak diyerek gözlerini kapatıp bedenini uykunun kollarına bırakıyordu. Gözlerini açtığında yanıldığını daha ilk o an anlıyordu.
Okulların kapanmasına kısa bir zaman kalmışken dört yıllık öğrencilik hayatında daha bir kere bile arkadaşlarıyla dışarı çıkıp eğlenceli anlar yaşayamamıştı. Ailesi; kız kısmı sokakta gezer mi? Okula gidiyorsun dua et buna izin veriyoruz diyerek sürekli beynine bu sözlerle baskı yapan dar görüşlü insanlardı. Kendi kapalı kutu olduğu için arkadaşları okul dışında ondan uzak duruyorlardı. Kızmıyordu onlara. Ne zaman kahve içelim deseler babasının bağırmasından korkup tekliflerini reddediyordu. Bunu yaparken gözleri doluyor, eve gelinceye kadar kendi kendine söylenerek daha çok hırslanıyordu.
Bu akşam yaptığı büyük delilikti. İnternetten araştırdığı ülkelerin kodlarını tek tek eleyip İtalya'ya ait olan koddan kafasında oluşturduğu numaraya yazdıklarını yolladı. Karşısındaki kişi ona dönüş yapmayacaktı buna emindi. Hislerini İngilizce yazmıştı belki adam İngilizce bilmiyordu. Ya da kim bu deli diyerek mesajı direkt silerdi. Abisiyle kuzeni hariç kimse onun dertleriyle ilgilenmezken yabancı kişi mi ilgilenecekti?
"Firuze?"
Gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Odasının kapısı sert bir şekilde açıldığında omuzlarını kaldırıp ağır hareketlerle arkasına döndü.
"Girdin odana çıkmak nedir bilmiyorsun. Biz aşağı iniyoruz, bulaşıkları yıka yarına da bezelye yemeği pişir."
Ağzını açmasını beklemeden kapının önünden ayrılan annesine baka kaldı. Parmaklarını avcunun içine alıp diliyle dudaklarını ıslattı. Finalleri vardı, derslerine çalışması gerekirken bulaşık yıkayıp bezelye yemeği mi yapacaktı? Çok saçmaydı bu! Akşam yemeğinde sınava çalışmam lazım diyen kendiyken annesiyle babasının bu tavrı sinir bozucuydu.
Ayağını yere vurup odasından çıktı. Alt kata inmek için merdiven dairesine çıkan annesiyle babasına sanki karşısında düşmanı varmış gibi baktı. Bu davranışı çok yanlıştı ama kendine engel olamıyordu.
"Anne, sana finallerim var altta ders bırakmak istemiyorum dedim. Neden bulaşıkları benim üzerime yıkıyorsun? Onu geçtim yarının yemeğini neden şimdiden yaptırıyorsun?"
Kızına gözlerini deviren kadın, "Boşuna okuyorsun," dedi.
Kaşlarını çatmaktan alnı kırışan Firuze, "İç mimar olacağım ben," dedi annesine doğru adım atarken. "Senden biraz anlayış bekliyorum."
"Biz seni çalıştırmayacağımız için boşuna sınavlarını düşünme. Abin okuyacak dedi diye okula gönderdik seni pişman ettirme bizi."
'Geri kafalılar,' dedi içinden. "Ne bakıyorsun kız öyle? İşleri bitirmeden sakın yatma uyuyor demem kaldırırım."
Kapıyı oldukça sert bir şekilde kapatan annesi gözünün önünden kaybolduğunda uzun saçlarını çekiştirip odasına girdi. Bilgisayar masasının üzerinde duran çantasını eline alıp içindekileri hırsla yere döktü. Küçük siyah şişe dolabına doğru yuvarladığında gözünün önüne gelen saçlarını yolar gibi gözlerinin önünden çekip yere eğildi. Şişe parmaklarının arasında yerini aldığı vakit, "Nefret ediyorum sizden," diye bağırdı. "Beni sıkmanızdan, baskı uygulamanızdan nefret ediyorum. Keşke hepiniz ölseniz."
Bir tane hapı ağzına atıp su içmeden yuttu. Şişeyi bilgisayar masasının üzerine bırakıp odadan çıktığında yanaklarını ıslatan gözyaşlarını hırsla silip, "Ağlamak sana yakışmıyor," dedi öfkeyle. "Onlar yüzünden kendini üzme."
Uzun zamandır ailesinin baskılarından bunaldığı için bir aydır sakinleştirici alıyordu. Abisi evden ayrılmadan önce onunla sohbet ediyor, sıkıntılarını gideriyordu. Abisi babasıyla yaşadığı büyük kavganın ardından evden ayrılmış kendi başına hayat kurmuştu. Bazen onun yanına gitmek çok istiyordu, biliyordu ki abisi ne yapar ne eder ona bakardı. Geleceği için gece gündüz çalışırdı. Ama yapamıyordu. Biliyordu ki abisi fazlasıyla zorlanıyordu. Kazandığı paranın bir kısmını zaten kendine bir şey alırsın diye ona veriyordu. Böyle bir durumda ona asla yük olamazdı.
Aldığı ilaçtan dolayı bedeni kendini saldı. Tezgâhın üzerinde duran tabakları suyun altından geçirmeden bulaşık makinesinin içine koydu. İçeriye akan yemek parçalarını umursamadan deterjan kapsülü koyup makineyi çalıştırdı. Annesi pişirmesi için masanın üzerine bezelyeyi de bırakmıştı. Elinin tersiyle yere fırlatıp mutfağın ışığını kapattı. Hiçbiri umurumda değildi, hepsinden gerçekten nefret ediyordu. Annesi, babası oldukları için onları sevmek zorunda değildi. Üzerine hâkimiyet kuran, kendi fikirlerini ona yaptırmaya çalışan insanlar dışarıdaki yabancıdan bin kat yabancıydı onun için.
Odasının kapısını kapatıp kilitledi. Yere dağılan eşyalarını toplama zahmetinde bulunmadan yatağının içine girdi. Aldığı ilaç beynini tamamen uyuşturmuş durumdaydı. Saat uyumak için erken olsa da gözlerini bir saniye bile açık tutamadı.
Pencerenin önüne konan karga gagasını cama vuruyordu. Çıkardığı tak tak ses kare şeklindeki odanın içinde yankılanıyordu. Başının tepesinde şiddetli ağrı hisseden Firuze başının üzerine koyduğu beyaz yastığı çekip yere fırlattı. Ağzındaki acı tattan yüzünü ekşitip dudağının kenarından akan salyasını sildi. Akşamın sekizinden beri uyuyordu. Şu an saatin kaç olduğunu bilmiyordu, hava aydınlandığına göre büyük bir ihtimal onu geçmişti. Yüzünü bu sefer fakülteye geç kaldığı için buruşturdu. Söz de son zamanlarını iyi değerlendirip asla altta ders bırakmayacaktı. Başında böylesine bir aile varken bunun zor olduğunu ergenliğinden beri bilse de yine de bir umut üniversite bitince kendi ayaklarımın üzerinde dururum umuduyla yaşıyordu.
"Kes sesini!"
Bağıran amcasının sesini işitti. Bacaklarını yataktan aşağı indirip bedenini doğrulttu. Kıpırdamadan uyuduğu için kolları ve bedeni ağrıyordu. Bedenini esnetip konuşmaya çalışan kuzeni Avşin'in ne dediklerini anlamaya çalıştı. Zavallı Avşin, kekeme olduğu için babası tarafından engelli damgası yiyen bir genç kızdı. Kendi hayatına üzüldüğü kadar onun hayatına da fazlasıyla üzülüyordu. Bu ailede kadın olmak gerçekten zordu.
Telefonunu eline alıp ekranı açtı. Dün akşam mesaj attığı yabancı mesajına karşılık vermiş. Elleri heyecandan titrerken mesajı açtı.
Yabancı:
Nefes alıyorsun mutlu ol, hayat kısa isteğin gibi yaşa...
James.
Elini göğsünün üzerine bastırıp sakinleşmek adına burnundan aldığı nefesi dudakları arasından verdi. James? Asla dönüş almayacağını sanıyorken böyle bir mesajı almak onu oldukça şaşırtmıştı. Üstelik James denilen kişi numarasını kayıt etmişti. İsminin üzerine gelip adamın fotoğrafını yakından incelemek için parmaklarını kaydırdı. O an görüntülü aramaya bastığında çığlık atıp ekranı kapatmak için parmağını telefonun üzerine vurdu. Sonunda aramayı sonlandırdığında yataktan aşağı kayıp elini sert bir şekilde alnına vurdu.
"Salak Firuze. Adamı görüntülü aradın, ya açsaydı? Ne diyecektin?"
Elini parkeye vurup tek gözüyle telefonun ekranına baktı. James çevrim içiydi. Ekranda görüntülü arama belirince gözleri kocaman oldu. Fotoğrafta yunan tanrısı gibi duran yakışıklı adam onu görüntülü arıyordu? İyi de neden? O da mı yanlışlıkla arıyordu yoksa? Başını iki yana salladı. Saçmalıktı bu. Bilerek arıyordu, açsa mıydı? Açıp ne diyecekti adama? Ben dertlendim mesaj atmak istedim. Ölmeyi düşünmüyorum lütfen İtalya'dan benim için endişelenme mi?
Başını geriye atıp aramanın sonlamasını bekledi. Başına bela mı almıştı? Almış olabilirdi. Bunu umursamıyordu, şu an korkudan telefonu camdan dışarı fırlatması gerekiyordu ama o tatlı bir heyecan yaşıyordu.
Arama sonlandığında yazıyor yazısını görünce pür dikkat ekrana baktı. Telefonu yüzüne fazla yaklaştırdığı için gözleri şaşı olmuştu. Sanki adam ekrandan çıkacaktı.
Yabancı:
Merhaba, aradın açamadım müsait değildim. Eğer sen müsait sen arayabilirim.
Gözleri yuvalarından çıkacaktı. Neden arasın ki?
Yabancı:
Ekrana bakacağına neden selam vermiyorsun? Yaşıyorsun değil mi?
Dudakları iki yana kıvrıldı.
Firuze:
Yaşıyorum yazdı parmakları titreyerek.
Yabancı:
Bu güzel. Bir an intihar ettiğini düşündüm. Böyle bir şeyi aklına getirme olur mu? Eğer senin için sakıncası olmayacaksa arayım öyle konuşalım.
Asla konuşamazdı. Mesajlaşırken bile yüreği ağzına geliyordu. Bu adamı tanımıyordu, bir çılgınlık yapıp tanımadığı kişiye mesaj atarak hayatının çılgınlığını yapmış olabilirdi ama daha fazla ileri gidemezdi.
Firuze:
Teşekkür ederim mesajıma karşılık verdiğiniz için. Dün akşam alkolü fazla kaçırdığım için salak saçma hareketlerde bulundum. İyiyim ve hiçbir sıkıntım yok. İyi günler.
Bir süre cevap gelmesini bekledi gelmedi. Hâlâ çevrimiçi olan adam yazmamıştı. Bozulmuş muydu? Bozulacağı bir durum yoktu ortada. Sonuçta onu tanımıyordu.
Yabancı:
İyi günler, Firuze.
Yanıtı okurken adam çevrimdışı oldu hemen. Az önceki heyecanı yerle bir oldu. Yine ruhsal bunalıma girip telefonu yere bıraktı. Konuşsa ne olurdu ki? O Türkiye'deydi. Adam İtalya'dan kalkıp Türkiye'ye gelecek hali yoktu. Hem niye gelsin? Firuze bir mesaj attı diye gelecek değil ya.
"Hiç," deyip ayağa kalktı. Yerdeki eşyalarını tekmeleyip kapının kilidi açtı. Annesi sabah programını açmış kahvaltısını yaparak televizyonu izliyordu. İç çekip banyoya yürüdü.
"Firuze, bezelyeyi pişirmemişsin kahvaltını yap hemen pişir. Baban öğlene yemek ister."
Gözlerini yumup, "Sabır," dedi.
İçinde bir yerlerde olan çocuksu heyecan odasına dönüp James'e mesaj atmasını söylüyordu. Adamla iki kez mesajlaşmış olmasına rağmen sanki yıllardır onunla konuşuyormuş gibiydi. Yüzüne soğuk suyu çarpıp, "Kendine gel," diyerek mırıldandı. Böyle saçmalık mı olur? Tanımadığı etmediği bir adamla mı konuşacaktı?
Odanın içinde ileri geri gitmekten başı felaket dönmüştü. Gözleri ekranda adamın çevrimiçi olmasını bekliyordu. Yazmaya çekiniyordu ama belki o yazar diye bir ümit bütün gün telefonu elinden düşürmemişti. Bu halleri korkutuyordu onu, arkadaşı yoktu ama ne yapsın şimdi? Yabancı bir adamla sohbet edip çevresini geliştirmesin mi?
"Hiç!"
İyi akşamlar James yazıp gönderdiği an anında pişman olup odasında havaya zıplayarak spastik hareketler yaparak türünün son örneği olduğunu gösterirken, "Firuze," diye bağıran babasının sesiyle, "Spor yapıyorum," dedi telaşlı sesiyle.
"Gece gece ne sporu, manyak mısın kızım sen?"
"Özür dilerim baba."
"Yat hemen."
"Tamam baba."
Dudaklarını büzüp yatağına ilerledi. Telefonu elinden bırakmadan örtünün altına girdiğinde bildirim sesiyle ağzı açık kaldı. Babası tekrar Firuze demesin diye telefonu sessize alıp mesajı açtı.
James:
İyi akşamlar.
Sadece bu mu? Nasılsın yazmayacak mı? Arayım konuşalım demeyecek mi?
Oflayıp bacaklarını yatağın içinde salladı. Yazsam mı yazmasam diye düşünürken o yazsın diyerek saçlarını geriye doğru savurdu. Bir süre bekledi, ekranı kapatacakken yazıyor yazısını görünce suratında sinsi gülüş oldu.
James:
Nasılsın? Yine alkolü fazla kaçırıp birilerine mesaj atmayı düşünmüyorsun değil mi?
Gülüşü suratında büyüdü.
Firuze:
Hayır. O hatayı bir kere yaptım bir daha yapmam.
James:
Hata mı? Kalbimi kırdınız hanımefendi. Ben sizin için endişelenirken sizin benden hata diye bahsetmeniz hoş olmadı.
Firuze:
Kırıldın mı?
James:
Olabilir.
Firuze:
Ciddi misin?
James:
Olmayabilir.
Firuze:
Dalga mı geçiyorsun?
James:
Sanmıyorum.
Firuze:
Sanırım sarhoşsun?
James:
Hayatımda bir kere bile sarhoş olmadım. Ama bir çift kahverengi gözlü kız dün geceden beri beni sarhoş etti.
Yatağın içinde kayan Firuze, "Oha," dediğinde sesinin tonunu yine ayarlayamadığı için elini dudaklarının üzerine bastırdı. Neyse ki babası kalın sesiyle Firuze diye bağırmamıştı. Dikkatini telefona verip, kesinlikle dalga geçiyorsun yazdı.
Firuze:
Bu yaptığın hiç hoş değil.
James:
Dalga geçmiyorum düşüncelerimi söyledim. Açıkçası sosyal medya hesaplarından seni buldum. Güzel gözlerin var, güzel saçların var, güzel fiziğin var.
Firuze:
Sapık mısın?
James:
Ben mi? Sanmıyorum.
Firuze:
Niye sapık olduğunu düşündüm bir an?
James:
Hiçbir fikrim yok. Böyle bir imaj oluşturduğum için kusura bakma.
Firuze:
Seni tanımıyorum, sosyal medya hesaplarımı bulduğuna göre, üstelik beni incelediğine göre hoş bir izlenim oluşmadı ben de söyleyeyim. Sanırım bunlar son mesajlarım olacak.
James:
Bir dakika bir dakika. Baştan başlıyoruz, az önce yazdıklarımı okumamış gibi yap olur mu?
Adam onu görürmüş gibi omzunu silkip, "Bana ne," dedi. James'e cevap yazmayınca ekranda yazıyor yazısını görünce tebessüm etti.
James:
Adım James soyadım Lee, yirmi dokuz yaşında iş sahibi bir adamım. Bekârım, sevgilim yok, yalnız yaşıyorum. Çapkın biri değilim.
Sırıtıp, "Şebek," dedi gülmesini zorla durdurmaya çalışarak. James'in komik bir adam olduğunu anlamıştı. Ne zararı dokunur ki diyerek adamla konuşmaya karar verdi. Eğleniyordu, yabancı adam mesajlarıyla onu güldürebiliyordu. Onunla sohbet edip bu sıkıcı durumdan kurtulabilirdi. Yakın bir zamanda okullar kapanacaktı ve tamamen eve mahkûm olacaktı. Aile baskısı yaşamamak adına James'le konuşması sıkılan ruhuna çok iyi gelecekti. Bunu şimdiden hissediyordu.
Firuze:
Memnum oldum James. Ben Firuze Sönmez yirmi iki yaşındayım. Bekârım erkek arkadaşım yok.
James:
Buna sevindim dersem numaramı engeller misin?
Firuze:
Hayır.
James:
Buna sevindim Firuze. Şu an işim olduğu için maalesef mesaj atamayacağım. Yarın uyanır uyanmaz günaydın yazarsan seni ararım.
Suratı asıldı Firuze'nin. Uykusu yoktu ki onun. Bütün gece boyunca James'le konuşmayı düşünüyordu. Dudaklarını büzüp James'e hiçbir şey yazmadan örtüyü kafasına kadar çekti.
"Sıkıcı hayat, sıkıcı dünya, sıkıcısın Firuze."
Kendi kendine söylenerek yatağın içinde dönerken mesaj geldi. Yatağın içinde toparlanıp çarşafın arasına sıkışan telefonu çıkarmaya çalıştı. "Sıçtığımın telefonu." Zorlukla telefonu yerinden çıkarıp nefes nefese sırtını yatağın başlığına yasladığında yüzündeki sırıtma ile mesajı okudu.
James:
İşi iptal ettim konuşabiliriz.
Karnının içinde dans eden kelebekler bacaklarını yerden keserken beklemeden James'e yazdı ve bu bütün gece böyle devam etti. Yaşadıklarını, ailesinin sorunlarını çekinmeden James'e birebir anlattı. Saat sabahın beşini gösterirken gözleri bir süre sonra kendiliğinden kapandı.
İtalya
Viskisini içen genç adam telefonu komodinin üzerine bırakıp kül tablasından sigarasını aldı. Sigarayı kalın dudaklarının arasına getirirken başını yatağın deri başlığına vurdu. Kaslı bacaklarını koyu gri çarşafların arasında sürtüp elini karın kaslarının üzerine koydu. Sigaranın ucundan akan kül kasığının üzerine düştüğü halde yüzünde hiçbir acı belirtisi oluşmadı. Akşamdan beri aldığı alkol bedenini uyuşturmuştu. Firuze ile mesajlaşmak bütün gece boyunca bu zamana kadar yaptığı en güzel aktivitelerden biriydi. Biriyle değil mesajlaşmayı telefonda bile uzun bir süre konuşmayan genç adam bu kızı saatlerce dinleyebilir, saatlerce mesajlaşabilirdi.
Dudakları iki yana yana kıvrıldı. Elini karın kaslarının üzerinden sürterek sol göğsünün altına getirdi. Göğsünden omzuna doğru süzülen akrep dövmesinin üzerinde elini gezdirirken Firuze'nin bedenini hayal etti. Saçlarının göğsüne dökülüşünü, kırmızı dudaklarının karın kaslarının üzerinde dolaştığını birebir hayal etti. Sertleştiğini hissettiği an boğazını temizleyip yataktan kalktı. Siyah kalçasını saran çamaşırını çıkarıp çıplak bir halde banyoya ilerledi. Işığı kısık düzeyde ayarladığında soğuk suyu açtı. Su gergin omuzlarından aşağı akarken iki elini duşa kabinin camına yasladı. Gözünün önünde Firuze varken sakinleşmek yerine onu deli gibi arzularken buldu kendini. Dişlerini sımsıkı sıktı. Bir kere bile yüz yüze gelmediği kadını fotoğraflardan gördüğü kadarıyla deli gibi arzuluyorken görünce neler olacağını kestiremiyordu.
Başını geriye doğru atıp elini sertleşen erkekliğinin üzerine getirdi. Sıktığı esnada gözleri karardı. Karşısında Firuze varmış gibi başını eğdiğinde alnını duşa kabinin camına dayadı.
"Firuze! Uzun zamandır bana gelmeni bekliyordum."
İlk bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazar mısınız?