İLK+18
Hayat, yatakta uzanmış haldeyken, örtüyü aceleyle çekerek çıplaklığını gizlemeye çalıştı. Vücudu hala gecenin sıcaklığıyla yanıyordu, ama şimdi utanç duygusu daha ağır basıyordu.
Uğur, hızlı bir hareketle bileğini yakalayarak ona engel oldu. Gözleri Hayat'ın bedeninde dolaşıyordu. Diğer eliyle yavaşça sevgilisinin diri göğüslerine dokundu, parmakları yumuşak teninde kayarak okşadı. Her dokunuşu, bir sanatçının tuvaline fırça darbesi gibi özenliydi. “Böyle kal, lütfen,” dedi yumuşak bir sesle, sesi tutkunun derinliklerinden yükseliyordu. “Seni izlemek istiyorum. Artık benim kadınım, karım oldun, farkında mısın?”
Hayat, Uğur'un ona “karım” demesinden içten içe hoşlanmıştı; bu kelime, kalbine sıcak bir akım gibi yayılıyordu, bağlılık ve sahiplenme hissi veriyordu. Ama aynı zamanda yanakları kızarıyordu, utanç duygusu bedenini sarıyordu. Çünkü Uğur onu ilk kez tamamen çırılçıplak görüyordu. Daha önce defalarca sevişmişlerdi, ateşli öpücükler, dokunuşlar paylaşmışlardı, ama asla külotunu çıkartmamış, sonuna kadar gitmemişlerdi. O sınırları hep korumuşlardı, ta ki dün geceye kadar. “Lütfen,” dedi Hayat yalvarır gibi. Gözlerini kaçırıyordu, ellerini örtüye uzatmaya çalışıyordu. “Sen bana böyle baktıkça, kendimi çok büyük bir günah işlemiş gibi hissediyorum. Sanki yasak bir meyveyi tatmışız gibi”
Uğur, bu sözlere rağmen gülümsedi. Hızla yatakta doğruldu ve Hayat'ı altına aldı. Vücudu onun üzerine yerleştiğinde ikisi de derin nefes aldı. Tenleri birbirine değdiğinde, elektrik gibi bir akım geçti aralarından. Uğur'un elleri Hayat'ın belini sararken, “Pişman olduğunu söyleme sakın,” dedi “Sende istedin bunu. Ben seni zorlamadım, zorla bozmadım. Hatırla, her şey karşılıklı rızamızla oldu”
Hayat, gece olanları düşündü; zihni o anlara geri döndü. Birlikte ilk kez içki içmişlerdi. Hayat sarhoş olmamıştı, ama o bir kadeh şarap bile onu cesaretlendirmişti, duvarlarını indirmişti. Dans ederken başlamıştı her şey: Uğur'un elleri belinde, bedenleri ritimle sallanırken bir öpücükle tutuşmuştu ateş. O öpücük, dudaklarının birbirine değmesiyle başlayan bir fırtına olmuştu. Devamı kendiliğinden gelmişti; Uğur'un parmakları elbisesinin fermuarını indirirken, Hayat engel olamamıştı. Olmak da istememişti. Büyülenmiş gibi Uğur'un dokunuşları teninde izler bırakırken, kalbi deli gibi atmıştı. O anları hatırlayınca gözlerini kapattı, bir an için utançla karışık bir zevk hissi sardı içini. “Evet, zorlamadın,” dedi fısıltıyla. “Ben de istedim. O an, seni o kadar çok istedim ki... Kendimi kaybettim.”
Uğur'un yüzünde zafer dolu bir sırıtış belirdi. Hemen Hayat'ın dudaklarına yapıştı, öpücüğü derin ve tutkulu. Dudakları birbirine kenetlenirken, Uğur'un elleri bedeninde dolaşıyordu. Hoyratça öperken Hayat’ın bacaklarını araladı. Aletini eline alıp dar kadınlığına kökledi. Bu, ikinci girişi olsa da, ilkindeki zorluğun aynısını yaşıyordu; Hayat'ın bedeni hala alışmaya çalışıyordu, kasları geriliyordu. Uğur kollarını genç kadının boynuna dolayıp, yavaş yavaş hızlanarak gidip gelmeye başladı. Her hareketinde, bedenleri birbirine çarpıyordu. Hayat tırnaklarını Uğur'un omuzlarına geçirdi, acıyla karışık zevk dalgaları vücudunu sarsıyordu. İki duyguyu aynı anda uçlarda yaşıyordu adeta: Acı, bir sancı gibi içini yakarken, zevk ise dalga dalga yayılıyordu, her hücreyi titretiyordu. Uğur soluk soluğa, ritmini arttırırken, “Hala acıdığını söyleme,” dedi nefes nefese. “Alışmış olman gerekiyor. İlkinin üzerinden saatler geçti, bedenlerimiz artık birbirine uyumlu olmalı.”
“Acımıyor,” dedi Hayat, sesi inlemeyle karışık. Gözleri kapalı, başını geriye atmıştı. “Devam et... Lütfen, durma.” Bu sözler, tutkunun zirvesine ulaşmalarını sağladı; Uğur'un hareketleri daha derin, daha hızlı hale geldi, ikisi de o anın büyüsünde kayboldular. Oda, inlemeleri ve tenlerin çarpışma sesleriyle doluydu. Zaman durmuş gibiydi, sadece onlar ve aralarındaki ateş vardı.
Bir saat sonra, Hayat duşunu almak için banyoya girdiğinde, aynada kendi yansımasına baktı. Vücudu mor ve kırmızı renk izler taşıyordu. Özellikle memeleri morluğun en yoğun olduğu yerlerdi. Bakamadı bedenine daha fazla. Başını çevirdi. O an kirli sepetinin üzerindeki kanlı çarşafı gördüğünde, içine tarifi imkansız kötü his bir çöktü. O leke… masumiyetini kaybetmişti “Düğün gecemizde olmalıydı,” diye mırıldandı kendi kendine. Uğur'a pişman olmadığını söylese bile, emin değildi. Belki de o anki cesaret, şimdi pişmanlığa dönüşüyordu. Fazla düşünmemek için sıcak suyun altına girdi, su bedenini yıkarken zihnini de temizlemeye çalıştı. “Nasıl olsa evlenince yapacaktık. Biraz erken olduysa ne olmuş ki” diye kendini ikna etmeye çalıştı.
Saçlarını kuruttuktan sonra üzerine sardığı havluyla banyodan çıktı. Odanın havası hala tutkunun kokusuyla doluydu. Koltuğun üzerine bıraktığı iç çamaşırlarına uzandı, ama onu yattığı yataktan izleyen Uğur'un bakışlarını hissetti. Gözleri aç bir kurt gibiydi. “Biraz acele etsen iyi olur,” dedi Uğur, sesinde şakacı bir tehdit. “Yoksa kendimi tutamayabilirim. Seni böyle görmek, içimdeki ateşi yeniden alevlendiriyor.”
Hayat giyinmek için hızlanırken. “Sürekli böyle mi olacak?” dedi, sesi biraz endişeli. “Yani, sürekli yapacak mıyız?”
Uğur yataktan kalkarak yanına yaklaştı, çıplak bedeni güçlü ve davetkar görünüyordu. Hayat aceleyle giyindi, çantasını aldı. “Bir an önce gitsem iyi olacak,” dedi, ama Uğur onu kolundan yakalayıp dudaklarına yapıştı. Bu öpücük, önceki gibi tutkulu ama daha yumuşaktı, veda gibi. “Dün gece benim için çok özeldi,” dedi Uğur, gözleri Hayat'ınkine kilitlenerek. “Ömrüm boyunca unutmayacağım. Seninle olmak, seni hissetmek... Hayatımın en güzel anıydı.”
“Ben de,” dedi Hayat, kalbi yumuşayarak. “Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?”
“Ben de seni çok seviyorum, bebeğim,” diye cevap verdi Uğur, sesi samimi.
Birlikte kapıya kadar gittiler. Uğur çıplak olduğu için kapının arkasına saklandı, başını Hayat'ın arkasından uzattı. “Yarın okulda görüşürüz,” dedi gülümseyerek, elini salladı.
Hayat, asansöre binip aşağıya inince, Uğur derin bir nefes vererek kapıyı kapattı. Yüzünde zafer dolu bir gülümseme vardı; sonunda amacına ulaşmış, yıllardır peşinde koştuğu şeye nihayet kavuşmuştu. Hayat artık onun olmuştu, bedenini ve ruhunu dilediği gibi zevkleri için kullanabilecekti. Onu başkasına kaptırmamak için bilerek, isteyerek kadını yapmıştı. Artık istese de kendisinden ayrılamazdı. Hayat çok güzel bir kızdı; uzun siyah saçları, iri yeşil gözleri ve kusursuz teniyle adeta bir tanrıça gibiydi. Ama güzelliği tek ayrıcalığı değildi elbet. O, aşiretlerinin önde gelen ağalarından Mazlum Ağa'nın biricik, tek kızıydı. Ailesinin gücü, Diyarbakır’da nam salmıştı; toprakları, adamları ve itibarı ile kimse yanına yaklaşamazdı. Uğur'un kendi ailesi de onun ailesinden aşağı kalır değildi. Onunda babası ağaydı. Ama bir gün babasından ağalığı devraldığında, gücüne güç katmak için Mazlum ağanın damadı olarak onun imkanlarını rahatlıkla kullanabilecekti. Tıpkı şimdi Hayat'ı kullandığı gibi; onu bir araç olarak görüyor, aşk maskesi altında manipüle ediyordu. Her dokunuşu, her sözü hesaplıydı; Hayat'ın masumiyeti, onun için sadece bir zafer kupasıydı.
Her şey planladığı gibi gittiği için keyifle ıslık çalarak gardıroba doğru yürüdü. En üst raftaki yedek telefonunu alıp, Diyarbakır'daki diğer sevgilisi Eva'yı aradı. Telefon açılır açılmaz, sesini yumuşatarak “Bebeğim, nasılsın?” diye sordu. “Seni çok özledim,”
Eva'nın sesi telefondan yükseldi, biraz sitemkar: “Dün akşamdan beri neredesin Uğur? Aradım aradım, ulaşamadım sana. Endişelendim.”
Uğur, yalanını çabucak uydurdu, sesini yorgun çıkararak: “Biraz halsizdim. Bütün gece uyudum. Daha yeni kalktım, hemen kızma bana.”
Eva şüpheyle “O zaman neden görüntülü aramıyorsun?” dedi. “Göreyim seni, inanayım.”
Uğur, evinde yalnız olduğunu ispat etmek için hemen görüntülü aramaya geçti. Kamerayı odasına çevirerek, yatak odasının dağınıklığını gösterdi ama Hayat'ın izlerini gizlemişti. Eva'nın yüzü ekranda belirdi; güzel, sarışın bir kızdı, ama Uğur için sadece bir eğlenceydi. Onu Diyarbakır’da olduğu zamanlar kullanırdı. Yedek lastiğiydi Eva.
Bu sırada Hayat, otoparktaki arabasına bindi. Anahtarı kontağa taktı ama aracı çalıştırmadan önce bir süre direksiyonda bekledi. Elleri titriyordu, kalbi hızlı atıyordu. Hala inanamıyordu birlikte olduklarına; geceki o ateşli anlar, zihninde dönüp duruyordu. Kendini tuhaf ve değişik hissediyordu, sanki bedeninde bir yabancı vardı. Göğsü sıkışıyordu; utanç mıydı bu, yoksa mutluluk mu? Karar veremiyordu.
Eve gittiğinde, anahtarını kilide takıp kapıyı açtı. İçeriden ev arkadaşı Mina'nın sesini işitti: “Hayat, sensin değil mi?”
“Başka kim olacak,” diyerek ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi. Mina, görüş alanına girdiğinde kanepede yayılmış, elinde kumanda film izliyordu. Hayat'ı görünce durakladı, filmi duraklattı ve kalktı. “Normalde dışarıda kalmazdın sen,” dedi merakla, gözleri Hayat'ın yüzünü tarıyordu. “Ne oldu, anlat bakalım?”
“Ortam iyi olunca kaldım işte,” diye cevap verdi Hayat, sesi biraz çekingen. Yüzü kızarmıştı, Mina'nın bakışlarından kaçınıyordu.
Mina gözlerini Hayat'ın yüzüne dikti, kaşlarını çattı. “O çocukta ne buluyorsun hiç anlamıyorum,” dedi sertçe.
“Seviyorum,” dedi Hayat basitçe. “Onu çok seviyorum. Her şeyden, herkesten çok”
Mina koltuktan kalkıp ellerini iki belinin yanlarına yerleştirdi, anne gibi azarlayan bir tavırla: “O çocuk için Amerika'dan dönmüşsün, yetmemiş o İzmir'de okuyor diye Diyarbakır'dan kalkıp buranın güzel sanatlar fakültesini kazanmışsın. Vallahi sen delisin. İnşallah pişman olmazsın, Hayat. Aşk kör eder insanı, ama senin gibi akıllı bir kızın bu kadar fedakarlık yapması... Tehlikeli geliyor bana.”
Hayat, Mina'nın sözlerini duyunca içinden bir şüphe tohumu yeşerdi, ama bastırdı. “İnşallah,” dedi sadece, sesi yorgun. “Ben biraz uyuyacağım. Gece geç uyudum”
Odasına çekildi Hayat, kapıyı kapatıp üzerini değiştirdi, yatağına uzandı. Yorganı üzerine çekti, ama uyku gelmiyordu. Gözlerini kapattığında, hemen o anlar zihninde canlandı: Uğur'la seviştikleri, onun bekaretini bozduğu o ateşli, tutkulu an. Hatırladıkça bedeni ısındı; Uğur'un ellerinin teninde dolaşması, öpücüklerinin dudaklarını yakması... O ilk giriş, acı ve zevkin karıştığı o an Uğur'un bedeni üzerine yerleştiğinde, kalbi deli gibi atmıştı. Her hareketinde, tırnakları sırtına batarken, inlemeleri odada yankılanmıştı. Uğur'un nefesi kulağında, “Sen benimsin artık,” diye fısıldamıştı... İçine nasıl girdiğini izletmişti.
“Ah Uğur!” dedi. Hatırladıklarından utanarak yatak örtüsünü başına çekti, sanki o düşünceleri gizleyebilirmiş gibi.