bc

Gri Ölüm

book_age12+
440
FOLLOW
1K
READ
murder
sensitive
powerful
decisive
brave
drama
sweet
mystery
slice of life
spiritual
like
intro-logo
Blurb

Başına gelen bir dizi felaketten dolayı gecenin bir yarısı kolluk kuvvetlerinden kaçmakta olan Banuçiçek'in Yusuf ile mezarlıkta karşılaşmaları ile başlayan ve takip eden olayları içermektedir.

Yusuf’un masum olduğuna inandığı Banuçiçek’i başındaki beladan kurtarmak için can dostum dediği Ali ile verdiği olağanüstü ve nefes kesen bir mücadele. Yüreği yaralı Yusuf, can dostu Ali, savcı olarak görev yapan Sedat ve onun üvey kızı Banuçiçek'in iç yakan hikayesi.

chap-preview
Free preview
Mezarlıkta
    Melek gibi yaşayıp şeytan gibi ölünmez, şeytan gibi yaşayıp melek gibi de ölünmez. Gri ölüm yoktur. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.     Bu söz çok mantıklı gelmişti Yusuf’a. Çocukluğunda   büyüklerinin söylediği gibi değildi hiç. Ömür boyu düzgün dinine bağlı, ahlaklı, yardımsever, kırıcı değil yapıcı olarak yaşa son nefesinde şeytan seni kandırsın kafir olarak öl ve cehenneme git. Adalet bunun neresindeydi. Saçmasapan gelmeye başlamıştı artık böyle şeyler. Safsata ve uydurma şeyler diye söylendi. 37 yaşın getirdiği olgunluğa erişmeye başlamış sosyal hayatta ve yaşantıda  adaletin ne kadar önemli yer teşkil ettiğini haksızlıkların ise sosyal düzeni ve yaşamı nasıl ters düz ettiğinin idrakine varmaya başlamıştı.     37 yıllık  fırtınalı bir hayattı Yusufun ki. Kapadokyanın eşsiz güzellikleri ile çevrelenmiş ili Nevşehir’deydi artık. Merkez ilçeye bağlı Nar kasabasında anne ve babası ile yaşamaya başlamıştı. 2017 ağustosunun son günlerinde alışkanlık haline getirdiği üzere güneşin batmasına yakın saatlerde evden çıkıp köyünün aşağısındaki yemyeşil vadide bulunan bahçelere doğru yürümeye başlamıştı. Bu yürüyüşün diğerlerinden çok farklı olacağını, neler yaşayacağını nereden bilecekti.     Kafasına yüzlerce soru, yaşadıkları, çıkmazları umutla umutsuzluk içinde geçen sürekli değişen bir ruh hali.Yalnız kalmak istiyor sıkıntılarını üzüntülerini tek başına yenmek için çabalıyor 65 yaşındaki yerinde duramayan arı gibi çalışan fedakar annesi Gülbahar’a normal gözükmeye çalışıyor İçinde kopan fırtınaları söyleyemiyordu. Annem diye bir kere sarılabilsem, sımsıkı sarılabilsem, dizlerine yatıp ağlasam ağlasam ağlasam…  75 yaşındaki emekli başkomiser ve Alzheimer hastası olan haftada 3 gün diyalize giden kendi öz oğlunu Yusuf’unu bile tanıyamayan babası Mustafa’ya diyebileceği hiçbir şeyi yoktu. Bazen imreniyordu babasına, hayata dair  olaylar hakkında en önemli konularda bile 30 saniye sonra unutulan resetlenen bir kafa. Evet imreniyordu ama nerden bulacaktı kendisine bir bebek gibi bakan kollayan bir an olsun yanından ayırmayan annesi gibi bir eşi. Kendisine hayrı olmayan pasaklı dağınık savruk olan ayrıldığı ilk eşi Goncagül mü? Yoksa hayatının 10 yılını cehenneme çevirip şu anda anne ve babasının  yanında olmasına sebep olan ayrıldığı ilk eşini mumla aratan 2. eşi Sedanur mu? Ayrılmayla neticelenen iki başarısız evlilik ve dört çocuk.İlk eşinden de 2. Eşindende 1 kız 1 oğlan yani toplam 4 çocuğu olan Yusuf. Acı acı güldü. Acaba ben nasıl vereceğim dedi son nefesimi? Kendime bir yer bulamıyorum yakışanı gri ölüm gibi duruyor ama oda yok eyvahki eyvah. Bahçelerin olduğu vadiye doğru ağır ağır ilerlerken , yolun sağındaki mezarlığa uğradı. Babasının memuriyetinden dolayı şehir şehir gezerken senelik iznini geçirdiği köyündeki çocukluk arkadaşı trafik kazasında vefat eden güzel insan Hamza’nın mezarı ucuna ilişiverdi.  İçi dolduğunda, dertleşmek istediğinde gidip konuştuğu, hiç cevap alamadığı ama gözyaşlarını rahatça  akıtabildiği Hamza’nın mezarı adeta gizli mabedi olmuştu.  “Gittin be Hamza’m eşini, çocuklarını, kardeşlerini, herkesi, herşeyi bırakıp gittin” dedi mezar taşını elleriyle silerken. Bu sefer biraz uzun sürmüştü dertleşme güneşin battığını  karanlığın çöktüğünü fark etmemişti Yusuf. Fark etmişti aslında ama bir yanı kalk git derken diğer yanı inatlaşıyor yalnızlık ve karanlıklar artık seni korkutamayacak bunu aşacaksın başaracaksın diyordu. Duasını okuyup kalktığında arkasından gelen sesle irkildi. Zar zor seçebildiği bir karaltı beş altı metre kadar önünde dimdik ama hareketsiz duruyordu. Şaşırmış, korkmuş ve tedirgin olmuştu. Ay ışığının hafifçe aydınlatmaya başladığı ortamda biraz dikkatlice baktığında karşısında duranın bir kız olduğunu farketti. Şaşkınlığının yanı sıra merakta kaplamıştı içini “Kimsin ve bu saatte tek başına ne geziyorsun burada” diye seslendi kıza. “Gülnur dedi kız kısık bir sesle Gülnur benim adım ağabey.”     Kafasında şimşekler çaktı Yusufun Allahım bu nasıl iş Goncagül’ün  Gülü, Sedanurun Nuru Gülnur. Bir an irkildi ayrıldığı iki eşinin karışımı karşısında mı duruyordu.  Merakı iyice artmıştı. Gülnur’un yanına doğru adımlarken Hamza’nın  mezarına dönerek, “gelişmelerden haberdar edeceğim seni can dostum” diyerek fısıldadı.        Gülnur iki gözü iki çeşme ağlıyor titreyen sesi ile “yardım et ne olur bana ağabey ölüm kalım meselesi” diyordu.        Bu sırada yol kenarından gelen “Gülnur nerdesin çık ortaya öyle veya böyle bulacağız seni hesabını vereceksin bu yaptıklarının, kurtuluşun yok”  bağırtıları ve  el feneri ışıklarının mezarlığı taraması ile Yusuf bir an ne yapacağını bilemesede ani bir refleksle Gülnur’un kolundan tutup Hamza’nın mezar taşının yanına doğru hızlıca çekip yere yatırdı. Kendiside yanına uzandı. Bir yandan Gülnur’un ağzını kapatıp ağlama sesini kesmeye çalışırken bir yandanda içgüdüsel olarak nerede olduğunu, ne yaptığını ve ne olabileceğini hesaplıyordu. Yaklaşan ayak seslerinden ürperdiğini hissetti. Kimdi bu kız, neden kaçıyordu, yakalanırlarsa ne diyecekti nasıl inandıracaktı?  Gelen seslerden en az üç kişi olduğunu tahmin ettiği bu kişilerin derdi neydi? Gelenlerden birisinin “siz akşamın karanlığında toz toprak içinde yorulmayın sayın savcım biz bulur getiririz kızı” dediğini duydu. Biraz daha kulak kesilince anlaşalımayan telsiz konuşmalarını da duymaya başlamıştı. Şaşkınlığı iyice artmıştı Yusuf’un. Demek ki suçlu bu kız, devletten kolluk güçlerinden kaçıyor koskoca savcı bile gelmiş aramaya. Ellerimi kaldırıp kalksam nasılsa bir şekilde kanıtlarım alakam olmadığını başımı belaya sokmak istemiyorum diye geçirdi içinden. Bir yandanda kendisinden yardım isteyen birisini  gammazlamış ve satmış olacağını düşünerek erkeklik gururuna yediremiyordu. Alakası  olmamasına rağmen savcınında bu kızın peşine düşme sebebini çok merak ediyordu.   “Çevre yolu kenarında hareketsiz yatan bir şahıs ihbarı gelmiş sayın savcım” diye seslenildiğini duydu. Karanlığı tarayan fener ışıkları ile ayak seslerinin koşar adım uzaklaştığını birden fazla aracın çalışma sesini ve hızla haraket ettiklerini duyuyordu Yusuf. Bir müddet daha uzandılar oldukları yerde kız ağlamıyordu artık.Yusuf kendisine şaşıyor şu kısacık sürede bu kadar şeyi nasıl düşünebildiğine anlam veremiyordu. Demekki kaza anında hayatın film şeridi gibi gözünün önünden geçmesi doğruymuş. Şu yaşadığımın bir tık ötesi diyerek belli beirsiz gülümsedi. Nedensiz bir özgüven gelmiş kahraman bir komutan gibi hissediyordu kendini. Etrafta çılgınca öten ağustos böceklerinin sesinden başka bir ses yoktu artık mezarlıkta. Doğrularak ayağa kalkıp üstünü başını temizlemeye çalışırken bir yandanda hiç tanımadığı yüzünü net göremediği yerde hala uzanmakta olan Gülnur’a bakıyordu. Kızgın bir ses tonu ile “Kalk hadi gittiler. Her ne yaptıysan bende yardım ve yatakçın oldum.”  dedi.      Balık burcu idi Yusuf. Duygusallığının ve vicdanının mantık ve hayatın gerçeklerinin  hep bir adım önünde olduğunu  ve bundan çok zarar gördüğünü biliyordu.       Öncelikle kızcağızın durumunu ayrıntılı olarak öğrenerek durum değerlendirmesi yapmak ona göre hareket etmek istiyordu. “Ne yapalım?” dedi üstünü başını çırpmakta olan Gülnur’a. “Beni saklamanı istiyorum ağabey başıma gelenleri anlatayım, yalvarıyorum  beni bir dinleyin, ondan sonra ne isterseniz yapın. İster kovun ister o vahşi adama teslim edin” dedi Gülnur. “Sebebini öğrenme imkanın belki hiç olmayacak ama öncelikle sana Gülnur diye seslenerek önyargılı bakmamı engellemem lazım. Bunun için sana Banuçiçek diye seslenmek istiyorum” dedi Yusuf.    Son yıllarda ülkeyi kasıp kavuran izlenme rekorları kıran Diriliş Ertuğrul dizisi hayranı olan Yusuf burdaki karakterlerin isimlerini çok seviyor özellikle bir kızım daha olsa adını banuçiçek koyacağım diyordu.    Hafif gülümserken “tamam dedi ağabey Banuçiçek olsun gerçekten güzelmiş.Gülnur öldü ben Banuçiçek’im artık. “Sen burda bekle. korkmassın değil mi? Ben evin önünden arabamı alıp geleyim ordan bahçedeki evime götürürüm. Şu çok merak ettiğim hikayeni anlatırsın o vakit” dedi Yusuf. Bir süre sessiz kalan Gülnur “abi Banuçiçek ayrımı bitişik mi? Dedi. Yusuf ne demek istediğini anlayamamıştı.  “Ne ayrı mı bitişik mi?”  diye soruverdi “İsim diyorum ağabey Banuçiçek ayrı mı yazılır bitişik mi?” “Şakamısın kızım sen” dedi Yusuf “şoktasın ondanmı saçmalıyorsun şu ordamda düşündüğün sorduğun şeye bak. Sustu ismi değişen Banuçiçek hiçbir şey demedi. Yusuf “burda sessizce bekle. Biliyorsan bol bol Ayetel Kürsü oku. Ben en geç yarım saate kadar gelirim inşaalah” dedi.  Başı ile onayladı Banuçiçek. Rahmetli Hamza’nın  mezarı  yanına çökerken.  “Bu arada Yusuf benim adım. Yu - suf iki hece ve bitişik yazılıyor.” Banuçiçek, sessiz ve hızlı adımlarla karanlığın içinde kaybolan Yusuf’u seyrederken  ağabeyi eklemeden “Yusuf” diye mırıldandı. Yusuf evine doğru aracın anahtarını almak için ilerlerken bir yandan akıllı telefonundan Türk Dil Kurumunun sitesine  girip Banuçiçek isminin ayrı mı bitişik mi yazıldığını sorguluyor bir yandan da  “ben kesin deliyim” diyordu. Anne ve babası ile kalmaya  başladığı üç katlı kooperatif evinin en üst katında ikamet ediyordu. Aşağı giriş kapısında durarak zile bastı. Annesinden arabanın anahtarını atmasını istedi. Bloklarda asansör olmadığı için nefes nefese kalıyor çıkmak istemiyordu yukarıya. Annesi her zamanki anaç tavrı ile yemek için yukarıya gelmesini söylesede karnım tok diye geçiştirerek anahtarını tekrar istedi. Aracına atlayarak hızla mezarlığa doğru hareket etti…         Yusuf aracını mezarlığın yanına park ederek Banuçiçek’i bıraktığı yere doğru ilerledi. Sessizce adını fısıldadı. Bir hareket ve ses duyamayınca tedirgin oldu. Mezar duvarının yanına doğru eğildiğinde de bir şey göremedi. Kendi kendine söyleniyorduki arkadan kendini dürten Banuçiçek’in “buradayımmm” sesi ile irkildi. Ne tuhaf bir kız diye geçirdi içinden. “Bu da ikinci eşim gibi galiba dedi.” Gecenin bir yarısı kovalanan karanlıkta mezarlığa bırakıp gittiği kız sanki hiçbir şey olmamış davranıyor. Hatta hafif sırıttığını tam göremesede hissedebiliyordu. “Delimisin sen çocuk hadi çabuk arabaya gidelim. O gelen ihbardaki kişinin sen olmadığın anlaşılınca  her an geri gelebilirler” dedi. Hızlıca arabaya doğru ilerlerken polismi jandarmamı bilemediği tepe lambası yanan iki aracın hızla mezarlık girişine doğru geldiğini gördü. Bir an dondu kaldı Yusuf. Arabası mezarlık girişinde idi. Yetişme imkanları  yoktu. Yetişseler bile bu saatte mezarlık önünden hareket eden aracı kesin takip edip durdururlardı.   Hemen Banuçiçek’in elinden tutup eğilmesini söyleyerek mezarlığın arka tarafına doğru hızlı ve sessizce kendisi ile yürümesini istedi.  Banuçiçek’i mezarlığı çevreleyen bir metre kadar yükseklilteki örme taş duvarın üstünden geçirerek ordaki sık çalılıkların arkasına saklanmasını söyledi. Hızlıca rahmetli Hamza’sının mezarı başına dönerek oturup dua etmeye başladı. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atarken soğuk soğuk terlediğini hissetti. Kendi kendine telkinde bulunuyor sakin kalması gerektiğini söylüyordu. Hem ne olabilirdi ki ne yapmıştı.Bu kadar korkuyordu. “Sakin ol, sakin ol, sakin ol” diyip duruyordu içinden. “Hey sen kımıldama! Ellerini yavaşça kaldır ve ayağa kalk!” sesiyle irkildi. Gözüne tutulan el fenerlerinden karşısında kaç kişi olduğunu seçemiyor ama en az beş altı kişi olduklarını tahmin edebiliyordu. “Ben Yusuf. Yusuf Korkmaz. Buradan yani Narlıyım bu kasabada  oturuyorum. Trafik kazasında vefat eden çocukluk arkadaşımı ziyarete gelmiştim. Biraz kederli, biraz efkarlı, biraz da doluydum. Dertleşmek rahatlamak istedim sadece. Karanlıktan sert bir ses tonu ile “Ellerini indirmeden yaklaş!” bakalım dedi içlerinden birisi. Yaklaşır yaklaşmaz polis olduğunu farkettiği iki kişi kollarına girip sıkıca kavradılar Yusuf’u.  Sonradan savcı olduğunu öğrendiği kişi “getirin bakalım şunu araçların yanına” dedi. Araç ışıkları altında beş kişiyi seçebiliyordu artık Yusuf. Dört  polis bir tanede “sayın savcım” dedikleri adam. Önce üstünü aradı polisler sonra arabasını. “Temiz sayın savcım” dediler. “Kimliğini ver” dedi savcı yüzüne manalı manalı bakarak. Bir kimliğe birde Yusuf’a bakıyordu. Sert mizaçlı biri olduğu belli idi. Ellili  yaşlarda esmer kısa boylu saçları kısmen dökülmüş zayıf birisiydi. Yusuf!un kimliğini yanındaki polise uzatarak gbt sorgusuu yapın şunun. Eee hikayeyi bırakta anlat bakalım gecenin bu saatinde ne işin vardı mezarlıkta? Yoksa mezar soyucumusun sen? Uğraştırma bizi etrafı aratırım kazma kürek bir şey bulunursa elimden çekeceğin var. Konuş bakalım” dedi sert bir şekilde. Yusuf “gece gece çattık belaya” diye mırıldandı. Sonra kendisinden emin bir ses tonu ile  sorulan soruyada içerlediği için,  “hayır efendim o ne demek? Ne mezar soyguncusu. Benim babam emekli başkomiser o vesile ile hep teşkilatın içinde yaşadım sayılır. Polislere emniyet teşkilatına hem saygım hem sevgim vardır. Hem Allah korusun öyle bir şey yapacak olsam arabamı getirir mezarlığın girişine park edermiyim hiç. Babam senelik izine ayrıldığında  yirmi yirmibeş gün kadar gelir burda anne annemgilin yanında kalırdık. O zamanlar üç arkadaştık. Uzaktan akraba olan yaşıtım üç arkadaş. Hep beraber gezer oynardık.Trafik kazasında vefat eden Hamza’m sonradan müzik öğretmeni olan Hüseyin ve ben. Benimde rahatlama tarzım bu efendim.İçki bilmemde içmemde. Ailevi sorunlarım var sıkılıp bunalınca gelip rahmetliyle dertleşiyorum hepsi bu. Dirilerden bir fayda göremedim. Zayıf anımda anlattıklarım sonradan bana derin yaralar açarak geri döndü hep. Bende sadece dinleyen ama beni duyup anladığını hissettiğim konuşamayan dostum Hamza’yı ziyaret ediyorum.” Bir rahatlık gelmişti Yusuf’un içine. Hem rahatlık hem bir hüzün çöktü yüreğine. Son kelimelerinde sesinin titrediğini boğazının düğümlendiğini farketti. Sanki karşısında bir savcı değilde kırk yıllık arkadaşı vardı. Anlat bakalım hikayeni dese saatlerce konuşacak gibi hissetti.         Savcı manalı bir bakış attı Yusuf’a. Yalan söyleyip söylemediğini anlamak istiyordu sanki. “İlginç ilginç olduğu kadar da değişik bir bakış açısı.” dedi. Elinde yusufun kimliği ile gelen polise döndü. “Temiz Sedat savcım sicilinde bir şey yok. Nevşehir merkez  nufusuna kayıtlı 1975 Kırşehir doğumlu. “ “Evet efendim” diye atıldı Yusuf. Dediğim gibi babam emniyet teşkilatındandı. İlk görev yeri Kırşehir İmiş. Ablamda bende orda doğmuşuz.”  Savcının sesi biraz yumuşamış çatık kaşları biraz düzelmişti. “Baban ne yapıyor, sağmı, nerede oturuyor?” diye sordu savcı Sedat.  “Sağ efendim dedi Yusuf. Narda beraber oturuyoruz. Ama hasta seksenine merdiven dayadı. Şeker var, böbrek yetmezliği var. Haftada üç gün diyalize götürüyoruz. En kötüsüde  alzhimer hastası. Annemden başka kimseyi tanımıyor. Beni bile bilmiyor.”  “Mesleğin bıraktığı izler işte. Üzüldüm. Geçmiş olsun.” diye mırıldandı savcı.   Babasıyla meslaktaş olduklarındamıdır. Ya da sicilinin temiz olduğundanmıdır kollarımı sıkıca kavrayan polislerin ellerini gevşettiğini hatta birinin sıkıp sıkıp bırakarak geçmiş olsun demek istediğini hissetti Yusuf. “Bırakın” dedi polislere savcı. Yusuf iyice rahatlamıştı. “Efendim bir sigara yakabilirmiyim müsaadenizle” dedi. Sigaraya çok düşmüştü son zamanlarda “kurtulacam bundanda kurtulacam ikinci eşimden kurtulduğum gibi ama şimdi zamanı değil daha var.” diyordu hep. “Yak” dedi savcı babacan bir tavırla. “Bir tanede bana ver bakalım. Ne zaman geldin mezarlığa? Biz yaklaşık iki saat önce buradaydık senin aracın yoktu. Yolda yanından geçtik mi gördünmü bizi.” “Hayır” dedi Yusuf ben gelirken bir tane bile araç geçmedi yanımdan.  “Pekala buraya geldiğinde hiç kimse varmıydı? Bir ses bir hışırtı şüphelendiğin bir şey oldumu?” diye soran savcıya Yusuf biraz düşünür gibi yapıp “hayır efendim dedi görmedim. Bir ses falanda duymadım. Bu saatte buraya benden başka gelecek bir deli olduğunu da pek sanmıyorum” dedi hafifçe gülümseyerek. “Bir kaçak arıyoruz. Bu taraflarda görüldüğü ihbarı geldi. Bulacağım onu, yer yarılıp içine girsede bulacağım. Gerekirse bütün bağ evlerini tek tek aratacağım. 25 yaşlarında uzun boylu ince yapılı esmer güzeli. Uzun düz saçlı, yemyeşil gözlü. Manken gibi bir şey” Savcının ses tonundan aranan birisinden değilde kavuşmak için sabırsazlandığı sevgilisinden bahsettiğini düşünmekten kendisini alamadı Yusuf.   “Yani bu çevrede pek göremeyeceğin hemen dikkat çeken birisi.” derken Yusuf’a telefon numarasını verdi. “Bu tarife uyan birisini görürsen hangi saatte olursa olsun beni mutlaka ara” dedi. Yusuf’unda telefon  numarasını isteyip kendi telefonuna kayıt etti. “Burada durma artık hadi evine git sende. Babanada selam söyle” dedi polislere eliyle gidiyoruz işareti yaparken. Ne arkasına koskoca devleti alan savcının ne de yüreği yaralı Yusuf’un bu görüşmenin sadece bir başlangıç olduğundan haberleri yoktu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.6K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

HÜKÜM

read
223.8K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook