Bölüm 2

1007 Words
Bilincim kafamın içindeki ses cümbüşüyle açıldı. Polis mi bastı evi n’oluyor? Şafak operasyonu yapılmış olmalı, bu tacizin başka açıklaması olamaz. Valla o twiti ben atmadım memur bey. Hızla doğrulduğumda başım döndü. Telefonum çalıyordu ve bir alacaklı zile basıyordu. Umarım alacaklıdır. Yoksa ben alırım canını. Telefonumu kim olduğuna bakmadan açtım. Kulağımdaki telefonla kapıya doğru ilerledim. “Ne var ne!” Hırsla kapıyı açtığımda Betül gülümseyerek bana bakıyordu. Bir elinde logolu kağıt poşet vardı. Yüzü bana dönük telefonundan benimle olan konuşmasını bana göstere göstere sonlandırdı. “Günaydın Nare’m!” diyerek cıvıldadı. Sabahın köründe neden bu kadar mutlu? “Sabah sabah insanın kapısına dayanılır mı?” kapının önünden çekilerek telefonumu karşı duvardaki haki renkli aynalı dolabın üzerine bıraktım. Ben tuvalete girerken oda soyunuyordu. Aralı bıraktığım kapının ardından sesini duyuyordum. Çişim gelmiş kaç kilo işedim acaba? Temizliğimi yaptıktan sonra ayaklandım. “Ne sabahı güzelim? Saat on iki buçuk.” Mutfağa girdiği sırada ben de elimi yüzümü yıkadım ve çıktım. Çay suyu koyduğu ısıtıcı kaynarken o da masanın üzerine kahvaltılık diziyordu. Sandalyeye çökerek mutfakta yeni gelin gibi hizmet edişini izledim. Mükellefin bir kahvaltı kurduğu sıra ancak ayıkıyordum. Kızarttığı patatesleri daha o oturamadan yarı ettiğimde kızarmış gibi yaptı. “Acıkmışsın. Akşamdan kalmasın. Gece de geç geldin galiba?” Annem bu kadar hesap sormuyordu. Ki annem hesap sorsa kızardım ama bu kadına kızamıyordum. “Ömer’le buluştuk.” Sıcak çaydan bir yudum aldım. Çiçekli ingiliz porseleni kahvaltılıklarımı üniversite de erasmus programıyla Londra’ya okumaya gittiğimde almıştım. Annem çeyizime koymam için dil dökmüştü ama ben kendi evime çıktığımda kullanmaya başlamıştım. Ne yani bir şeyi kullanabilmek için illa ki evlenmem mi gerekiyordu? “Eee!” sabırsız sesi düşüncelerimi böldü. Kestiğim sosisi ağzıma atarken bir sürtük gibi gülümsedim. “Önce yemek yedik. Ardından da bir bara gittik. Birkaç kadeh içtik. Danslı bir mekana geçelim dedi diskoya gittik. Güzel dans ediyor.” “sonra seni evine mi bıraktı?” çatal ağzını bulamadı ve yanağına batırdı. “Ah!” patatesle bakıştı ve intikam alırmış gibi yedi. “Saçmalama. Bir otele gittik. Yattık.” Ardıma yaslandım. Doymuştum. “İki kere hem de!” aldığı nefesi bırakmadı. Yüzünde heyecanlı bir ifade vardı. “Ne hissettin peki? Nasıl biriydi? Hoşlandın mı?” Başka bir erkeğe aşık olmamı, en azından hoşlanmamı en çok isteyen kişi Betül’dür herhalde. “Yani. Hoş çocuktu. Yakışıklıydı. İtici bir yanını göremedim. Yetmezmiş gibi güzel sevişiyordu ve kendisini benden üstte görmüyordu. Saygı duyuyordu. Üstelik sohbeti güzel, dedikodu bile yaptık yemek yerken. Mizah yapabiliyor ve” konuşmanın burasında derin bir nefes aldım. “Farklı.” Önce bir çığlık attı. Neşesi bana da geçti. Koşarak geldi ve sarıldı. Arkadaşının aşk acısının biteceğini düşünüyordu. Oysa ki benim kalbim sızlıyordu. Yine ihanet eden kadın olmuştum. Aşkıma ihanet etmiştim. “Basbayağı hoşlanmışsın işte.” “Hoşlanmadım, beğendim sadece. Saydıklarımın hepsi beğendiğim özellikleriydi. Fazla yükselme.” “Tamam.” Yerine geçti. “Eee şeyi büyük müydü bari!” Parmak uçlarımı birleştirerek elimi aşağı yukarı oynattım. Ağzımdan bir ‘üf!’ sesi çıkmıştı. Kahkahalarımız mutfakta çınladı. Gözümden yaş gelene kadar güldüm. Bu kız beni mutlu etmenin yolunu hep buluyordu. Ertesi gün iş çıkışı saati geldiğinde sıkıntıyla sandalyemi döndürüyordum. İşlerimi halletmiştim ve yoğun bir gün de değildi ama bütün gün Ömer’den tek bir mesaj gelmediği gibi yazdığıma da dönmemişti. Tek gecelik kullanılmış mıydım yani? Olasıydı. Bindır eşliğinde tanışmıştık. Hiç birbirimizi görmemiş ya da sesimizi duymamıştık. İsimlerimiz dışında -ki gerçek ismi miydi onunda bilemezdim- hiçbir kişisel bilgi vermeden sadece birbirimizi tanımak için iki ay kadar yazışmış, sonra da yemeğe çıkmaya karar vermiştik. Restoranda görecektik ilk olarak birbirimizi. Siteye girdim tekrar ama mesaj yoktu. Ekranı açık bırakarak çantamı topladım. Montumu giydiğimde ekrana mesaj düştü. *Selam, başıma neler geldi bilsen. Ancak yazıyorum kusura bakma! Neler gelmişti acaba? Hımmm. Çantamı omzuma takarak asansörlere ilerledim. *Önemli bir şey yoktur umarım, yazdım ve derin bir nefes alarak gönderdim. Yıllar sonra aşk hayatıma dair bir umudum vardı sanki. *Cumartesi akşamı köpeğim fenalaştı. Bütün gece veterinerdeydim. Zehirlenmiş. Midesini falan yıkadılar. Felaket bir hafta sonuydu. Dün akşam derken? Pardon? *Cumartesi akşamı derken? Ben sabaha doğru üçte ayrıldım yanından? Asansörün kapısı açıldı ve hızlı adımlarım otoparkta ilerledi. Mini Cooper’ımın yanına ilerlerken ateş almaya başlamıştım. *Yanlış bir anlaşılma var galiba. Ben hafta sonunu veteriner kliniğinde geçirdim. Önce numaramı attım ve beni aramasını söyledim. Siktir! Birbirimizi ilk kez restoranda göreceğiz derken ebemizi görmemişizdir umarım. “Alo,” diyen sesi o gün ki davudi sesle uzaktan yakından alakasızdı. Karizmatikti kabul ama alt tonu farklıydı. “Ömer,” ağlamak istiyordum. “Nare neden bahsediyorsun? Ben hafta sonu seninle buluşmadım. Şimdi bile evdeyim. Köpeğimle ilgileniyorum.” “SİKTİR!” Telefonu yüzüne kapatarak kendimi arabanın içine attığımda sarsılmıştım. Mesele başka biriyle yatmam değildi. O da bir sorundu tamam ama tanımadığım bu adam bana o gece her şeyi yapabilirdi. Hayattaki tüm şansımı o gece kullanmıştım. Tecavüze uğramak bir yana, öldürülebilir, işkence görebilir, yakılabilir ya da otelin çatısından aşağı atılabilirdim. İlk aklıma gelen ihtimallerdi sadece. Şimdiden sonra bu kadar pervasız olmayacağım. Yok artık. En azından bir soyadını sorar insan. Otele kayıt açtırırken adını Ömer demişti ama soy adını söylemedi. Kimlik verdi sadece. Ne bileyim ben. Arabayı çalıştırmam ve Betül’lere gelmem kısmını bir sis bulutu ardında izledim. Uyuşturucu verilebilirdi. Bağımlısı olduktan sonra da bir seks işçisi olarak kullanılırdım. Ay delircem. Arabamı kaldırımda bulduğum boşluğa park ederek Arnavut kaldırımda ilerledim. Topuğum yüzünden bir iki ayağım burkulsa da gözüm görmüyordu. Zili çaldığımda Betül açtı kapıyı yüzü kireç gibiydi. “Çoooğk kötüyüm,” diyerek uzandık. Birbirimize sarıldığımızda ağlıyorduk. Annesi cıkcıklayarak geldi yanımıza. Ayakkabılarını ve ince pardösüsünü giyindi ve ardından kapıyı örterek gitti. Elinde cüzdan vardı. “Sen niye kötüsün?” diye sordum. Burnumu çekerek yaşlı gözlerine baktım. “Sen bilmiyor musun?” “Neyi yağ? Kızım ne diyorsun? Kaderin sillesini yemişim zaten!” “Ne oldu ki sana?” “Off! Yanlış Ömer’le buluşup yanlış Ömer'le yatmışım. Bindır'daki Ömer’le konuştuk. Cumartesi akşamından beri köpeğiyle veterinerdeymiş. Yattığım Ömer başkası muhtemelen.” Ay bir sürü hastalığı vardı bunun. “Çok şükür yedek prezervatif taşıyan aklımı seveyim.” Bir süre sessizce izledi yüzümü. Ellerini kollarıma koydu. Yutkundu. Dudaklarından dökülen kelimelerden sonra artık emindim; ben hayattaki bütün şansımı o gece tüketmiştim. “Abim geliyormuş. Annemler söylememiş sana söylememem için. Üstelik...” duraksadı. “Ailesiyle geliyor.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD