Ela, revirde gözlerini yeniden açtığında, karşısında hep beklediği o yüzü gördü. Baran, sakallarının arasında yorgun bir çizgi, gözlerinin derininde ise hâlâ korkudan kalan izlerle oturuyordu. Ela’nın ilk kelimesi fısıltıyla döküldü: “Ne kadar oldu?” Baran’ın sesi kısık, derin ama yumuşaktı: “İki gün. İki uzun gece… ama sen döndün.” Ela, başını hafifçe yana çevirdi; omzunda hissettiği acı dalgası, hâlâ ne kadar zayıf olduğunu hatırlattı. Ama Baran’ın avucundaki sıcaklık, ona kaybetmediğini hatırlatıyordu. “Sen buradayken…” dedi Ela; sesi kırılgan ama kalbinin kökünden kopmuş gibiydi, “…ben hiçbir yere gitmem.” Baran, Ela’nın elini alnına yasladı; gözleri dolu dolu: “Ve sen nefes aldığın sürece, ben de hiçbir yere gitmeyeceğim.” O an, aralarındaki sessizlik bile bir dua gibiydi; kaybolmak

