Sinirlensem bile bunu belli etmemeye çalışarak, "Hep böyle yapıyorsun" dedim. "İşte sana bu yüzden yalan söyledim. Çünkü mutlu olmama izin vermiyorsun." Diye devam ettim. "Neden bir kez olsun hatayı kendinde aramıyorsun?"
"Sabah sabah çekemeyeceğim" masadan kalkarken, elini tuttum. "Söz veriyorum. Son olacak" diye mırıldandım.
Biraz düşünüp, "Son olacak. Sınavlara kadar evden çıkmak yok?"
"Söz"
"Tamam. Geç kalma"
Gülümseyerek babama baktım ve odama çıkıp hazırlandım. Kot pantolon ve siyah beyaz çizgili bir kazak giymiştim. Evden çıkarak, buluşacağımız yere gelince etrafa baktım.
Saat 08:30'tu.
İnşAllah hala buradadır diye düşünürken, onun arabasını görünce sürücü koltuğun yanında durab yolcu koltuğunun kapısını açıp içine bindim.
Bana dönen bakışlarında hafif bir alay tohumu vardı, "Teşrif edebildiniz sonunda" dediğinde mahcupça gülümseyerek "Kusura bakma" dedim.
Bir şey demeden arabayı çalıstırarak yol almaya başladı, "Hangi şarkıyı söyleyeceksin?" Diye sordum sohbet açma umuduyla.
"Kafe ilk saatlerde sakin olur, o yüzden piyano ile sakin bir şarkı çalıyoruz, ardından saatler ilerledikçe hareketleniyor" dedi.
"Peki neyi çalacağım?"
Bana kısa bir bakış atıp, "Bilmiyorum" dedi. Ben ona hayretle bakarak "Daha şarkıyı bilmiyorsun, akşama kadar nasıl yetişecek? Ben nereden baksan 14 senedir çalmıyorum" dedim.
Omuz silkip "Kasma" diyerek anayola saptı.
"Çok uzak mı?"
Oflayarak başını bana çevirdi, "Sen ne çok konuşuyorsun ya?" Dedikten sonra yeniden önüne döndü.
Bende gözlerimi devirerek, başımı cama yasladım. Tümseklere giriş yüzünden başım sürekli cama çarpınca bunun aslında iyi bir fikir olmadığını anlayarak çaktırmadan başımı camdan çektim ve arkamda ki koltuğa yasladım.
Onun gülüş sesini duyduğumda gözlerimi kapattım.
Gerçekten çaktırmamıştım(!)
"Burası"
Geldiğimiz bina türüne benzer şeye bakıp, arabadan indim. O önden bana yol gösterirken, ben ise küçük bir kız çocuğu gibi onu takip ediyordum.
Geniş kapıdan girmemizle karşımıza uzun bir koridor çıktı. Koridorun sonunda, dönemeç şeklinde merdiven vardı. Merdivenlerden inince gördüğüm şeye inanamadım.
Burası tek kelime ile mükemmeldi.
Mekan klas ama bir o kadar cüretkârdı.
"Beğendin mi?" Omzuma atılan kolla zıplayarak yanıma baktım. Şebnem sırıtarak bana bakıyordu, gözlerimi ondan çekip mekana çevirdim. "Beğenmek az kalır, bayıldım" derken elimde ki paltoyu sandalyenin üstüne bırakmıştım.
"Aktan ile Toprak nerede?" Diye sordu Alaz.
Şebnem omuz silkerek, "Bilmiyorum. En son Toprak, Aktan'ı kovalıyordu, Aktan ise ciğerci kediler gibi ciyaklıyordu" dediğinde güldüm.
Büyük ihtimalle dün ki çocuklardan bahsediyorlardı.
Alaz tam bir şey diyecekti ki, üst katta ki odalardan "Kolaysa teke tek gel lan!" Diye cılız bir ses duydum.
"Zaten tekim amip!"
Ben şaşkın şaşkın merdivenlere bakarken, kıvırcık saçlı çocuk öyle hararetli koşuyordu ki, bir an ayağı takılıp yere düştü. Ardından hiçbir şey olmamış gibi kalkıp yeniden koşmaya başladı.
Alaz'ın arkasına saklanıp, burnundan soluyan çocuğa çevirdi bakışlarını.
"Toprak? Şakaydı, vallahi" diyerek ona baktı. Alaz ise küfür edip, adı Aktan diye tahmin ettiğim çocuğun ensesinden kedi gibi kavrayıp Toprak'ın önüne attı.
"Eti benim kemiği senindir kardeşim, adam et gel şunu"
Ben hala şaşkınlık içerisindeyken, Şebnem bana bakıp göz devirdi. "Bu ahmaklar hep böyle" ardından Toprak'a döndü.
"Toprak" dedi kinayeli bir şekilde. "Misafirimiz var diyorum" diye devam ettiğinde, Toprak "Eee bana ne?" Dedi. Şebnem "Öküz" diye tıslayarak yakasını kavradı ve Aktan'ın üstünden, Toprak'ı tek hamleyle kaldırdı.
"Adam olun lan azıcık" deyince hepsi sustu.
"Senin sözün geçiyor galiba" diye mırıldandım sadece onun duyabileceği bir sesle. Somurtarak "Hayır. Şu an benimle dalga geçiyorlar" dedi.
Alaz, Şebnem'in bu haline sırıtıp saçını karıştırdı ve yalancı bir öfkeyle, "Rahat durun lan s*k kafalılar" dediğine gözlerimi büyüterek ona baktım.
"Ayıb oluyo abicim" dedi Aktan sırıtarak ve sanki beni yeni fark ediyormuş gibi "Aaaaa" sesi çıkartıp yanıma geldi.
"Sen nerelisin?"
Anlamayarak ona baktım. "Ne?"
"Memleket nere diyorum?"
"Trabzon" der demez kafamı kollarıyla sarıp göğsüne yasladı ve beni bir o yana, bir bu yana sallamaya başladı.
"Oyyy hemşerim çıktın. Artık biz şerkardeşiz" dedi.
Hala nefes alamazken çığlık atıp "Nefes alamıyorum" diye bağırdım. Aktan bir anda çekilirken Alaz'ın ona en içten küfür ettiğini duyabiliyordum.
"Şerkardeş?"
"Hemşeri'nın şeri. Kan kardeşinin, kardeşi. Geçenlerde yine zekiyim"
Benim ona boş boş baktığımı fark edince omuzlarını çökertip Alaz'a baktı. "Ben nerede yanlış yaptım? Şimdiye kadar bana düşmesi lazımdı"
Alaz, Aktan'ın ensesine vurup, "Acaba ona kardeş dediğin için olabilir mi şerefsiz?"
"Ne değişiksiniz ya" diye mırıldandım.
Şebnem gülümseyerek kolunu omuzuma attı. "Başlayalım mı artık?"
Hepsi bir anda ciddileşip onayladı. Şebnem, Toprak ve Aktan kendi aralarında deneme yaparken, Alaz ile ben piyanodaydık.
Alaz, her notayı bana tek tek hatırlatırken, bir kac tane en basitinden parça çalmamı istemişti. Ben parçaları çalarken bana dikkatle bakıyor, yanlış yaptığım yerlerde uyarıyordu ve başa dönüyorduk.
Akşam olduğunda ve mekânın açılış saati yaklaştığında her şeyi halletmiştik.
"Eee nasıldı?"
"Güzel bir öğretmensin" dediğimde "Biliyorum. Herkes öyle der" dedi ve sahne arkasına geçti.
Bende gözlerimi devirerek onu takip ettim.
"Egonu neyle besliyorsun?" Diye sorduğumda, elinde ki gitarı bırakıp gülerek bir şey diyecekti ki, Toprak burnundan soluyarak yanımıza geldi.
Peşinden Şebnem ve Aktan da telaşla gelirken ne olduğunu anlamadığım için ayakta dikiliyordum.
"Abi, piyanistin hemen çekip gitmesinin nedenini buldum"
Alaz koltukta dikleşip "Neden?" Dediğinde Toprak, "Bizim o*ospu çocuğu Ceyhun'un işi" dedi.
Alaz kaşlarını daha da çatarken, "Bu olayın onun için ne gibi yararı olabilir ki?"
"Bizim Kemal abi, bugün buraya geliyor. Belki de ondan" derken vücudu oldukça gergindi.
Alaz düşünceli bir halde bana baktı ve ardından sırıttı. "Ceyhun oldukça sinirlenecek, bende insanları sinirlendirmeyi severim" dedi, ardından ayağa kalktı.
"Haydi millet, sahnenin tozunu attıralım"
Herkes yavaş yavaş sahneye çıkarken, Alaz bana ve titreyen ellerime bakıp "Sakin ol, her şey güzel olacak. Korkmana gerek yok"
Başımı salladım.
Oysa, sahneden korktuğum için titremiyordum. Annem olmadan ilk kez kendimce piyano çalacağım içindi bu heyecan.
Sahneye çıktığımızı görenler alkışlamaya başlamışken, Alaz bir kaç konuşma yaptı.
"Başlıyoruz"
Mikrofonunu o uzun şeye takarken, bana göz kırptı ve "Sakin ol" dedi dudaklarını oynatarak.
Piyanonun tuşlarına yavaş yavaş basarken, gözlerimi kapatıp kapatıp duyguyu hissetmek istedim, ancak bu mümkün değildi.
Sesi o kadar güzel, o kadar etkileyiciydi ki... Ninni gibiydi aynı.
Say something, I'm giving up on you
I'll be the one, if you want me to
Anywhere, I would've followed you
Say something, I'm giving up on you
And I am feeling so small
It was over my head
I know nothing at all
And I will stumble and fall
I'm still learning to love
Just starting to crawl
Say something, I'm giving up on you
I'm sorry that I couldn't get to you
Anywhere, I would've followed you
Say something, I'm giving up on you
And I will swallow my pride
You're the one that I love
And I'm...
Şarkının anlamı da kendi kadar güzeldi. "Ve ben tökezleyip düşeceğim, hala sevmeyi öğreniyorum"
Piyanonun sesi artık hafifçe kısılırken, etraftan hatrı sayılır bir derece alkış sesi almıştık.
Ben, Şebnem'e ve diğerlerine gülümseyerek sahne arkasına geçtiğimde sahnede yine aynı sesle farklı bir şarkı çalınmaya başlandı.
Eşyalarımı toparlayarak, öne geçmek için hareketlendim ve ön tarafa geçerek, bir duvara yaslandım.
Alaz ve diğerlerini izlerken yüzümde ki bitmeyen gülümsemeyi fark ettim.
Onlarla iki gündür vakit geçirsem de, yüzüm sürekli gülüyordu. İçimde tarifini bilmediğim duygular yaşıyordum. Belki de ilk kez böyle şeylere katıldığım için oluyordu.
Hareketli müzikler eşliğinde herkes orta kısımda dans etmeye başladı, Alaz etrafa bakarken gözleri bana değdi ve sırıttığında bende kendimi sırıtırken buldum.
Sonra kaşlarını çattı. Ben neden çattığını düşünürken sol omzuma bir el hissettim. Hızla soluma döndüğümde, Ceyhun'u bana bakarken değilde sahneye bakarken gördüm.
"Ah! Onların götlerini ikinci kez kurtarıyorsun, ne büyük bir mutluluk"
Omzumda ki elini itince, bana döndü. "Sakin ol" dedi gülerek. "Ya dur... " ve aniden önüme geçti. Ben o anki korkuyla duvara yapıştığımda alayla sırıtıp "Benden korkmalı mısın?" Diye sordu.
"Korkmalı mıyım?"
Ellerini iki omzuma bastırıp yapıştığım duvardan ayrılmamamı sağladı.
Başını salladı. "Evet, benden korkmalısın. Çünkü işlerime burunlarını sokan sıçanlardan pek haz etmem" derken tane tane, bir bebeğe anlatıyormuş gibi konuştu.
Sahneden bana bakan gözleri hissediyordum. Ne yapsam diye düşünürken, hayatımda hiç yapmadığım bir hareketi yaparak bacak arasına diz kapağımla vurdum.
"S*ktir" inleyip benden ayrıldı ve bana sinirli sinirli bakmaya başladı.
"Sende bir kadının yapacağından korkmalısın. Beni ucuz nurmalarla tehdit etme!" Dedim sertçe ve mekânın çıkışına doğru yürümeye başladım.
Ardımda şaşkın bakışlar bırakarak.