PROLOG
( RENAS )
Dünyada kime en çok güveniyorsun deseler, gözüm kapalı Aram derdim.
Bacak kadar boyumuzla kan kardeşi olduk biz. Elimizi kesip kanımızı birbirine kattığımız günü dün gibi hatırlıyorum. Aynı ekmekten yedik, aynı bardaktan su içtik. Kavgalara beraber girdik, okulu beraber astık. Kâhya kıza bile beraber gittik.
Kardeşten öte, can oldu bana. Ben de ona.
Ama şimdi… Can dediğim adam bana öyle bir ihaneti reva gördü ki, içimdeki yangını söndürecek hiçbir güç yok. Ben ki Aram için gözümü kırpmadan canımı verirdim. Gerekirse düşünmeden can da alırdım.
Şimdi ise, dost bildiğim adamın ihanetiyle başlayan bu zulmün hesabını sormaya gidiyorum.
Düğün salonuna girdiğimde gözlerim hiçbir şey görmedi. Ne davulun sesi, ne halayın coşkusu… Hepsi kulağımda uğultu gibiydi. Adımlarım ağırdı ama kararlıydı. Önüme çıkan olursa ezer geçerim diye yeminliydim.
Doğruca koridora yöneldim. Aram’ın odasını biliyordum. Kapının önünde durdum, elim tokmakta titremedi. İçim kaynıyordu. Kapıyı sertçe ittim.
Aram, gelinliğin sahibine gidecek damat olarak aynanın önünde duruyordu. Başını çevirdi, beni görünce yüzü asıldı. Rengi attı. Omuzlarını düşürdü. Başını öne eğdi. Suçunu bilen çocuklar gibiydi karşımda.
İçeri girdim, kapıyı sertçe kapattım. Kilidi çevirdim. Dışarıdan kimsenin içeri girmesini istemiyordum.
Bugün kan akacaktı.
Ya benim kanım, ya da Aram’ın kanı akacaktı.
Başını yerden kaldırdı, acı yansıyan gözlerini gözlerime dikti.
“Mecburdum… Ben mecburdum Renas. İstemedim. Çok direndim, olmaz dedim. Ama kan akardı. Kabul etmesem kan akardı Renas.” dedi.
Titreyen sesi kulaklarımdan kalbime ulaşmıyordu. Çünkü ben can dostumu öldürmüştüm zaten. Onu, Zübeyde’yi aldığı gün öldürmüştüm. Benim sevdiğim kadını aldığı gün…
Resmî ve dinî nikâhları sabah kıyılmıştı. Yetişememiştim. Yetişseydim… ben Zübeyde’yle evlenmeye gönüllü olurdum. Aram’ı da alnından yine vururdum.
Yanına hızla adımladım. Ayaklarımın bastığı yer titriyordu sanki. Belimden silahımı çektim. Namluyu alnına dayadım.
( ARAM )
“Seni öldürmemem için bana tek bir sebep söyle.” dedi.
Renas… benim can dostum. Bundan yedi yıl önce beni almaya geldiğinde bir kez gördü Zübeyde’yi. O gün vuruldu. Zübeyde’nin Ardil’e olan takıntısına rağmen sevmekten hiç vazgeçmedi. Zübeyde’yi bu yoldan çevirmek için çok çaba sarf etti. Yapmadığı şebeklik kalmadı, kapısında köle oldu. Zübeyde ise ona hiç yüz vermedi. Hatta çok kez kalbini kırdı. Ama Renas yine de vazgeçmedi.
Şimdi ise dostumun sevdiği kadınla mecburi bir evlilik yapmak zorundayım. Ardil’in ve ailesinin hatası benim başıma patladı. Hem sevmediğim bir kadınla bir ömür evliliğe mahkûm edildim, hem de dostumdan oldum.
Ama ahtım olsun… beni yakanlar öylece mutlu olamayacaklar. Bize bunu yaşatanlardan alacağım var benim. Başta Zübeyde… sonra Ardil… sonra Ahu yengem… Hepsinden alacağım var benim. Hele babaannem…
“Vur. Böyle yaşamaktansa senin elinden öleyim.” dedim. Ciddiydim. Ölmek daha hayırlı olurdu. Hele ki dostumun kurşunuyla ölmek…
Renas, silahın kabzasını alnıma geçirdiğinde, darbenin şiddetiyle arkaya doğru düştüm. Daha doğrulamadan üstüme çıktı, yumruklarını ardı ardına indirmeye başladı.
“Dost bildim lan seni! Güvendim lan, herkesten çok güvendim! Ulan aklını siktiğimin piçi, bana bunu nasıl yaptın lan!”
Ne karşılık verdim, ne de durdurdum. Yumrukları üzerime yağarken, içimden sadece susmak geldi. O kadar çok bağırıyordu ki, duyanlar kapıya yüklenmeye başlamıştı bile.
Renas’ı kollarından tutup üzerimden aldıklarında yana doğru devrildim, ağzımdaki kanı tükürdüm. Bana yardım etmek isteyen adamı itip, kendi çabamla ayağa kalktım.
Tam o sırada kapıdan Ardil girdi.
“N’oluyo lan burada?” dedi. Renas’a öyle bir baktı ki, öldürecek gibiydi.
Kan beynime sıçradı. Hem suçlu, hem güçlü, bir de çekmiş takımını düğüne gelmişti pezevenk!
“Siktir git lan! Çık dışarı!” diye bağırdım. Yüzünü görmeyi bırak, sesini duymaya bile tahammülüm yoktu. Ama yüzsüz herif karşıma dikilmeye utanmıyordu.
Ardil bir bana, dağılmış suratıma baktı; bir Renas’a. Çok şey söylemek ister gibiydi ama benim öfkem onun elini kolunu bağladı. Yanlarındaki ellerini yumruk yaptı. Sonra dişlerinin arasından, Renas’ı işaret ederek,
“Çıkarın şunu buradan.” dedi.
“Bırakın adamı! Beni daha fazla sınamayın! Siktirin gidin! Ben sizden ayrıldım, istedim mi?” diye hırladım Ardil’e.
Ama hâlâ adamlar Renas’ı bırakmıyordu. Bu kez daha sert konuştum:
“Sabrım tükenirse elime silah alırım! Elime silah alırsam bu düğün salonunda bir tane canlı bırakmam! Yeter! Kuklanız olduğum! Sizin gelmişinizi geçmişinizi sikmeden adam olun!” diye böğürdüm.
Ardil bozuldu, sinirlendi, ama çare yoktu. Emir verdi, adamlar Renas’ı bıraktı.
Renas o kadar debelenmişti ki, nefes nefese kalmıştı. Adamların arasından sıyrılıp yanıma geldi. Yüzü kan içinde, nefesi yanıyordu.
“Seni öldürmeyeceğim. Ama bil ki…” dedi, işaret parmağını semaya kaldırarak.
“Allah şahidim olsun, seni ölmekten beter edeceğim.”
Arkasını dönüp gittiğinde sadece gülümsedim.
Ben zaten bir ölüden beter haldeydim.
( RENAS )
Arabaya bindiğimde torpidodan telefonumu çıkardım. Babamı aradım.
“Baba, Meryem ile evleneceğim. Düğün hazırlıklarına hemen başlayın.” dedim ve cevabını beklemeden telefonu kapattım.
Meryem, Renas’ın sevdiği kızdı. Kızı annesine bir türlü kabul ettirememişti. Kızın babası bizim aşiretten zamanında kovulan bir adamdı. Elindeki her şeye aşiret el koymuştu. Kız fakirlik içinde büyümüştü.
Bizim aşiretteki toprak davası yüzünden kızla beni evlendirmek istemişlerdi. Amaç, toprağın resmî olarak yabancı bir adama gitmemesiydi.
Ama dostumun sevdiği kadın diye yıllardır oyalıyordum onları.
Ne demişti Aram? “Mecburdum.”
Şerefsiz it… ben de mecburdum!
Bu yüzden yıllardır aşiretimde sorun yaşıyordum. Konumum bile tehlikedeydi. Ama ben kızla evlenmemek için gerekeni yapmıştım. Direndim, dövüştüm, töreyi karşıma aldım.
Ama Aram bey ne yaptı? Hemen evliliği kabul etti. “Mecburdum” dedi, boyun eğdi.
Madem öyleydi… sevdiği kızla nikâhıma da sesini çıkaramazdı.
Beni anlamalıydı değil mi? Ben de mecburdum…
Ama bir fark vardı: Benim mecburiyetimin bedelini Meryem ödeyecekti. Sevdiği adamın yanlışının bedelini, Meryem ödeyecekti.
Aram sevdiğinin bir cehennemde yaşayışına kahrolacaktı. Benimle aynı ateşte yakacaktım onu...