TANITIM
"Buyurun ne istemiştiniz?" Satırlarda o kadar kaybolmuştu ki, yanına yaklaşan adamın ayak seslerini bile duymamıştı. Bu yüzden istemeden yerinde zıpladı.
"Ben bu kitabı almak istiyorum, fiyatı ne kadar?" Elinde tuttuğu kitabı biraz havaya kaldırarak karşısındaki kişiye göstermişti. Başını kaldırıp yüzüne bakmayan adam hafif tebessüm etmiş, daha sonra duymayı beklemediği o cümleleri söylemişti:
"Kusura bakmayın ama o kitabı size satamam. Satılık değil -"
"Peki bir başka nüshasını getirmeniz mümkün mü?" Duyduğu olumsuz sözler ile daha fazla cümlenin devamını dinleyememiş, yarıda keserek sorusunu yöneltmişti. Bu defa daha büyük bir tebessüm belirmişti karşısındaki simada.
"Üzgünüm ama o kitap satışta yok. Siz sormadan cevaplayayım, çünkü sayılı basım yapıldı. Sadece aile üyeleri için ve bizim gelecekte ailelerimize anı kalsın diye. Anne ve babamın hikayesi, bu yüzden bir nüshası da bende." Bunu beklemiyordu Neva. Hiç tanımadan hayran kalmıştı kadına. Satırlardan anladığı kadarıyla karşılıksız bir aşkın vuslatı vardı karşısında. O da içten bir tebessüm sundu.
"Peki anneniz Deniz hanım ile tanışma şansım var mı?" Bu soruyu beklemiyordu Ahmet Musab. Defalarca kez bu kitabı eline alıp okuyan arkadaşları olmuş, ama kimse annesi ile tanışmak istememişti.
"Neden tanışmak istiyorsunuz ki? Daha kitabı okumadınız bile. Nasıl bir süreç yaşandı bilmiyorsunuz dahi." Şaşkınılığını ne Neva, ne de Ahmet Musab gizleyememiş, gizleme gereği de duymamıştı.
"Haklısınız, ben de bu yüzden onunla tanışmak istiyorum. Hikayeyi satırlardan okumak yerine, yaşayarak dinlemeyi tercih ediyorum. Karşımdaki kişi bir kurguyu satırlara döken bir kadın değil, hayatını hiç korkmadan kaleme alıp miras bırakan güçlü bir kadın. Sanırım öğreneceğim çok şey var ondan. Çünkü bir kurguyu yazmak kolay, ama kimsenin bilmediği, anılarını, acılarını, mutluluklarını kaleme almak kolay değil. Ve bunu başaran çok az insan vardır."
"Ah yine mi birisine yakalandın?" İkisi de sesin geldiği tarafa dönmüş, ellilerinde olan kadınla karşı karşıya gelmişti. Kadının beline kadar uzanan ışıl ışıl saçları, yüzünde zarif makyajı, ince ve narin vücudu, giyindiği beyaz elbisenin içinde bir meleği andıran duruşu hayran bırakmıştı Neva'yı.
"Sanrım öyle oldu teyze. Hayırdır sen neden buradasın akşam akşam?"
"Hıh sen beni kapıdan mı kovuyorsun, bana mı öyle geliyor?"
"Aşk olsun teyze ben seni kovar mıyım hiç? Hem kimi kimin mekanından kovuyorum ki?"
"Ay hemen de başlar senin diye. Hem ne var tapusu bizim üzerimize ise? Burası senin kalın kafana sok artık bunu." Daha fazla dayanamayarak kahkaha atmıştı Neva.
"Merhaba kızım, ben Şefika Çetin. Kitabın ismi mi dikkatini çekti, yoksa satırlar mı?"
"İlk başta ismi. İlk defa duyuyorum, ama satırlar beni başka bir dünyaya götürdü. Satılmadığını öğrenince üzüldüm ama yazarı ile tanışmayı çok isterim. Satırlarda değil, gözlerde okumayı severim." Yüzünde eksik olmayan tebessüm ile izlemişti Şefika onu. İlk adımını attığından beri kızı görmüş, uzaktan izlemişti onu. İçinden bir ses yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Bu yüzden sessizce beklemişti.
"Menfa sürgün yeri demek. Aşka sürgün, yada aşktan sürgün gibi de düşünebilirsin. Ama Deniz ne aşka sürgün yedi, nede aşktan sürgün. Ülkesinden sürgün yedi. Sevdiği adama bir itiraf defteri bırakarak gitti. Bilmedi yıllarca o sabah gitmeseydi, sevdiği adamın onun varlığından haberdar olduğunu. Şiirler ile sevdasını fısıldayan kızı nihayet fark etmişti adam. Nasıl yıllarca adam Deniz'in varlığını bilmediyse, Deniz de yıllarca Mert'in onu beklediğini bilemedi.
Eh bu süreç kolay olmadı tabi. Öncesi ve sonrası zorlu geçti. İkisi de ağır yaralar aldı bu savaşta. Ama umudu bırakmadılar. Verdikleri sözleri vardı çünkü. Deniz aldığı son nefese kadar sadece Mert'i seveceğine ve Mert'te ömrünün sonuna kadar bile olsa deniz gözlü kızın yeniden ülkeye gelmesini bekleyeceğine dair söz vermişti. Eh aylarca satırlarda tanıştığı ve üniversite arkadaşı olan Deniz'e hayranlık değil, hislerinin aşk olduğunu da öğrenmişti bu dönemde. Bunu kolay anlatmamın nedeni Deniz gitmeden aylar önce her ikisi ile de tanışmam ve neler yaşadıklarına birebir şahit olmam. Mert yıllarca Deniz'den haber alamadı, bense verdiğim söz üzerine söyleyemedim.
Mert, Deniz'i bekledi, Deniz ise bir gün uyandığında onu unutmayı. Sen neyi bekliyorsun? Gözlerinden akan arafın izlerini neler taşıyor? Ama en önemlisi de kalbindeki dolmayan boşluğun farkında mısın?" Anlamıştı Ahmet Musab hikayenin kısa özetinin bir sonuca varacağını. Ve teyzesinin boş yere bunu anlatmayacağını.
Neva ise duyduğu hikaye ile Deniz Arslan'a daha çok hayran kalmış, onunla tanışma isteği daha ağır basmaya başlamıştı. Ta ki sonunda duyduğu sorulara kadar. Put gibi olduğu yerde kala kalmış, nefes almayı bile unutmuştu. Ne demişti karşısındaki kadın? "Gözlerindeki arafın izlerini neler taşıyor?" Oysa şimdiye kadar kimse ona bu kadar derin bakmamış, onu görmek için çaba harcamamıştı. Kim olduğunu bilmediği kadın ise kısacık anda görmüştü maskenin arkasındaki Neva'yı.
Boğazında tutamadığı hıçkırığı yankılandı önce sessizliğin hakim olduğu sahafta. Daha sonra akan yaşlar eşlik etti, sanki hıçkırık gök gürültüsü, gözyaşları ise bulutu terk eden yağmur damlaları. Toprakla buluşmayı sabırsızlıkla bekleyen damlalar gibi ardı ardına takip etti birbirini. Hiç düşünmeden sarıldı karşısındaki kadına. Biraz düşünse arkasına bakmadan kaçıp giderdi buradan. Düşünmedi. Düşünemedi belki de.
Bir anne gibi sarıp sarmaladı onu kadın. Saçını sevdi, güven veren sıcak elleri gezindi sırtında daha sonra. Ne kadar öyle kaldı bilemedi. Ama bu anın ona çok iyi geldiğini anlaması uzun sürmedi. Ah her gece ağlardı oysaki. Ama bu defa neden bu kadar rahatladı ki içi? Bir omuzda ağladığı için mi? Neden Demir beyin yanında bu kadar rahatlamadı içi?
"Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned" Kendi ruhunu dinlemeyi sakın unutma!" O an mısraların anlamını aramadı. Yorgun düşen ruhu izin vermedi buna. Kitabı bıraktı masaya. Arkasını dönüp sessizce uzaklaştı oradan. Attığı her adım bir can çekişin şahidi gibiydi.
---------------
Hayatı boyunca ilk defa duyduğu bir cümle hayatını şekillendirecekti farkında olmadan. Yıllarca kaçtığı ve hep uzak durduğu sevda kapsını çalmak için an kollarken usul usul uzaklıştı oradan. Oysa nereye kaçarsa kaçsın kendisinden kaçamayacağını bilemedi.
Kendisi için en büyük adımı atarak hiç düşünmeden yeni doğmuş bir bebek gibi kalbini teslim etti yeni tanıdığı kadına. İsmini ilk defa duyduğu kelimelerin onu derinden sarsıp hayatını tamamen deyişeceğinden habersiz, öğrenmeye aç ruhu ile yeniden adım attı sahafa doğru.
Oradan çok farklı bir Neva ile çıkacağını bilseydi yeniden kendi ayakları ile adım atardı mı? Hiç kimse yaşamadan neyin ne olacağını bilemez. Neva gibi. Bakalım onu bir kitabın sayfalarında ne bekliyor.