Reşit Ağa, yattığı yerde can çekişirken bedenine hâkim olan titremeler giderek artıyordu. Gözleri bulanıklaşmaya, dünya yavaş yavaş görüşünden silinmeye başlamıştı. Etrafındaki uğultular giderek anlamını yitirirken, kulaklarında yankılanan sesler giderek daha da boğuklaşıyordu. Soğuk terler alnından süzülüp yüzüne yayıldıkça, zihnindeki anılar su yüzüne çıkmaya başladı. Bir yanda hayatının sonuna geldiğinin farkında olan bir adamın hüznü, diğer yanda geçmişin derinliklerinden kopup gelen, kalbini yeniden titreten anılar... Dizleri üzerine çökmüş, gözyaşlarını tutamayan Mirza’nın sesi ulaşmıyordu ona. Oğlu feryat ediyordu: “Baba, neden bizi beklemedin?” diyordu. “Neden kendini tehlikeye attın. Ah baba!” Ancak Mirza’nın titreyen sesi, onun için çok uzaklardan gelen bir rüzgâr uğultusu gibi

