Güneş ve Mirza, birbirlerine yaslanarak hastane koridorunda yavaş adımlarla yürüyorlardı. Güneş’in koluna girmiş olan Mirza, hâlâ tam olarak iyileşmemiş olmasına rağmen güçlü durmaya çalışıyordu. Hastanenin beyaz ışıkları, duvarlara çarpıp soğuk bir yansıma oluştururken, ortamın steril kokusu her nefes alışlarında burunlarına doluyordu. Koridorda yankılanan ayak sesleri, sessizliği bozan tek sesti. Güneş’in cebinde duran telefon aniden titremeye başlayınca, Mirza kaşlarını çatarak ona döndü. Bu ses, huzurlarını bölen bir müdahale gibi gelmişti. Bir an duraksadı ve belli belirsiz bir hoşnutsuzlukla gözlerini genç kadına çevirdi. Yumuşak ama kararlı bir sesle “Güzelim, artık telefonu yanında taşımasan mı? Radyasyonun bebeğimize zarar vermesini istemiyorum.” diye uyardı. Mirza’nın her ‘bebe

