Reşit Ağa, yıllar öncesinin hatıralarını sanki bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçirerek söze başladı. Yüzünde beliren ince bir gülümseme, sesine yayılan hafif titreme onun o günlere duyduğu özlemi açıkça belli ediyordu. “Anneni ilk defa bir düğünde gördüm,” dedi. Derin bir nefes aldı, sanki yeniden o anı yaşıyormuş gibi duraksadı. “On dört yaşındaydı daha. Üzerinde beyaz çiçekleri olan mavi bir elbise vardı. Elbisenin eteği rüzgârda hafifçe dalgalanıyor, ona apayrı bir güzellik katıyordu. Belinin ortasına kadar dökülen kuzguni renk saçlarını açık bırakmıştı. Öyle güzeldi ki... Gözleri yemyeşildi, yemyeşil. Sanki bahar mevsiminde yeni filizlenmiş yapraklar gibi ışıl ışıl parlıyordu. O an çarpıldım ona, Mirza. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpmaya başladı.” Reşit Ağa, Zöhre’yi anla

