“İyilik, masalda dahi olmaz,”
---
Gözlerimi yavaşça, zorlanarak açtım. Acar yanımda diz çökmüş, sessizce oturuyordu. Ceketimi omuzumdan kaydırarak çıkarmaya çalıştı. Ağır hareketlerle onu itmeye çalıştım ama diğer iki arkadaşı hızla kollarımı tuttu. Ceketimi yere fırlattılar. Bileğimi sertçe kavradı. Acar yüzüme sırıtarak baktı; elinde bir şırınga vardı. Gözlerim korkuyla sonuna kadar açıldı. Hızla hareket edip onu itmeyi denedim ama şırınganın iğnesi dirseğimin iç kısmına yavaşça battı. İçindeki sıvıyı yavaşça enjekte etmeye başladı.
Ağzıma bir top ağızlık yerleştirip başımın arkasından sıkıca sabitledi. Sonra göz bağını gözlerimin üzerine çekti. O an, korku tüm vücudumu sardı. İki kolumu arkadan plastik kelepçeyle bağladılar. Ağır nefesler alıyor, korkudan gözlerim doluyordu.
Bağırmaya çalıştım ama ağzımdaki ağızlık zorlanıyordu
"Yardım edin! "Çığlık çığlığa tiz bir ses tonla ses odaya hızla yayalidı gözlerim doluyordu burada mı ölücektim her şeyin sonu bu kadar mıydı. "Birisi beni kurtarsın" ağır nefes alrak fısıltıyla mırıldanarak.
Sanki vücudum yorgunlukla uyuşmuş gibiyidi başım öne doğru hızla düşcek ki biri ani bir refleksle tutu gözlerimin önünü kapatan siyah bez parçası bulanık gösteriyordu.
"Oy kıyamam şuna bak Acar harbiden bu kız kimle sevgili olduysa adam yaşadı." dedi Emre beni yavaşça duvara doğru itti duvarın soğukluğunu hissettim.
"Acar bir şey diyicem bence sadece birimizin hakı var ve önce kim başlıyacak?" dedi Murat
Acar kollarını birleştirerek deri koltuğa yaslandı "Zaten kız sadece benim ilk ben başlıyacağim üçlü sevmem bilirsiniz" dedi Acar.
"Ne... Olmaz öyle" dedi Emre.
"Kesin şunu" ağızlık konuşmama oldukça zorlaştırıyordu tükürük birikmesini sağlıyordu zorlukla yutkundum nefes alıp verdim.
"Noldu buna astım falanmı acaba elimizde ölmesin" dedi murat.
Aniden gelen kapı tıklama sesi odada kısa sürede derin sessizliğe itti.
Hepsi birbirine baktılar.
"Bu kim?" dedi Murat Acar ' ın yüzüne korkuyla baktı sesinde tekirtgilik vardı.
"Sakin olun gerizekalılar!" dedi Acar koltuktan kalktı benimle aynı hizaya gelecek kadar eğildi kollarını belime yavaşça doladı dolabın kapağını sertçe açtı beni sertçe dolaba itti kulağıma yaklaştı tüylerim diken diken olmuştu âdeta kulağımdan hissetğim o sıcak ıslaklık kulağımı yavaşça yalladi bir yandanda fısıltıyla mırıldanarak "asla ses çıkarma" ağır sıcak nefesi ve kalın sesi vücudum sıcaklık basıtiryordu dolabın kapağını hızla kapatı.
Bir süre gelen Sesizlikle Ayağımı güçlükle kaldırdım dolabın kapağını tekmeledim metal ses gürültüludu kapı açıldı o aydınlığı hissettim kim olduğunu bilmiyordum yavaşça ağızloğı ve göz bandını açtı gözlerimi açtığında koyu kumral saçlı, kehribar gözlerini bana dikti endişeyle yüzme baktı gözlerimle hızla süzdüm beyaz gömlek bej renk süveter bej renk bol kesim kumaş pantolon giymişti
Elinde birden fazla anahtar vardı. Evrakları yere bıraktı, siyah çerçeveli gözlüğünü başına doğru itti, sonra yüzüme baktı.
"Merhaba, ben okul başkanı. İsmim Asaf Savaş."
Sadece ona baka kaldım.
"Aa! Özür dilerim," dedi.Falçatayı yavaşça açtı. Çıkan ses odada yankılandı. Ayaklarımdaki ve ellerimdeki plastik kelepçeleri dikkatlice kesti.
İkimiz de yere oturduk, hiç konuşmadık.
Vücudum ağrıyordu. Göz çevrem kızarmıştı. Gördüğüm her şey sanki kendiliğinden oynuyordu. Bana ne enjekte edildiğini biliyordum. Elimi yavaşça saçıma götürdüm.
Asaf, çekingen bir ses tonuyla yüzüme bakarak mırıldandı:"Iıı... onlar..."
Elimi saçımdan çekip yavaşça başımı ona doğru çevirdim. Başım zonkluyordu. İçimde öyle bir acı vardı ki, gözlerim boş boş Asaf’a bakıyordu.
"Onlar adına ben özür dilerim," dedi sessizce.
"Sen de onlardan mısın yoksa?"
Sorumu duyduğunda bir anda irkildi, hızla gözlerime baktı:"Hayır! Asla!"
Kaşlarımı hızla çattım.
“Onlar adına özür dilerim” cümlesi kafamda yankılandı. Sapıklar adına özür dilerim?
Tam olarak bunu algıladı zihnim. Soğuk bir ses tonuyla,
"O zaman ne boş yapıyorsun?" dedim. İğrenerek baktım ve kalkmaya yeltendim. Tam ayağa kalkarken başım döndü, duvardan destek aldım.
"İyi misin?" dedi Asaf endişeyle.
Parmaklarım yavaşça saçıma götürdüm."Saat kaç?" diye sordum, umursamazca.
"19:32."
"Teşekkürler."
Kapıya doğru yürüdüm. Tam çıkarken bir anda durdum, Asaf’a dönüp gözlerimi kıstım.
"Bir daha karşılaşmayalım, lütfen."
"Pardon… İstersen eve kadar eşlik edebilirim. Yollar çok tehlikeli, biliyorsun."
"Hayır."Ses tonum, buz gibi bir aromayla doluydu.
Odadan çıktım. Bu kadar soğuk olmam gayet normaldi. Sınıfa girdim; içeri ürkütücü bir karanlık hâkimdi. Gökyüzü koyu kahverengimsi, tarif edemediğim bir renge bürünmüştü. Loş ışıklar sınıfı yanıltıcı bir şekilde aydınlatıyordu. Çantamı aldım, okuldan çıktım ve hızlı adımlarla yürüyerek eve geldim.
Ani refleksleri olan ürkek bir tavşan gibi hissediyordum kendimi. Odama girdim, perdeyi çektim. Beyaz, bol mini bir şort ve bol siyah tişörtü kafamdan geçirerek giydim. Hızla yatağıma geçip gözlerimi kapattım.
Çok korkuyorum! Çok korkuyorum! Çok korkuyorum!
Bu korku, beni içine daha da çekiyordu.
Çevrede tek bir iyilik bile yoktu...
---
Sabah olduğunda perdeyi delip geçen güneş ışıkları odanın zeminine yayılmıştı. Uyandım. Etrafa boş, uykulu gözlerle baktım. Ayağa kalktım. Banyoya gidip buz gibi suyla yüzümü yıkadım.
Saç düzleştiricisiyle uzun, siyah, kahküllü saçlarımı düzelttim. Neredeyse bir saat sürmüştü. Okulun resmi bir üniforması yoktu; bu yüzden rastgele giyindim: beyaz, dar bir gömlek ve siyah, diz boyunda bir etek.
Kulağımda Walkman kulaklığı vardı. Adımlarım hızlıydı. Sıradan doksanlar müzikleri kafamın içinde yankılanıyordu. Okula yakın yolda yürüyordum.
"Merhaba."
Arkamı döndüğümde Asaf’ı gördüm. Hızla önüme geçti. Yüzüme baktı, hafifçe gülümsedi. Gamzeleri ortaya çıkmıştı.
Yanından geçerek yürümeye devam ettim.
"Eliz!" Yüksek sesle mırıldanarak yeniden önüme geçti. "İsmin Eliz, değil mi?"
Kulaklığı çıkardım. Sabır çekercesine iç çektim. "Evet," dedim.
"Bir şey rica edebilir miyim? Biliyorum, kabalık ettim ama... seninle yürüyebilir miyim?" dedi, kibar bir ses tonuyla.
Gözlerimle onu süzdüm. Kehribar gözlerini umutla bana dikmişti.
"Tek kelime etmemek şartıyla… neden olmasın," dedim, istenmeyen bir ses tonuyla mırıldanarak.
Kimseye güvenmek konusunda temkinli davranmak zorundaydım. Çünkü kolay lokma olduğumun ben de farkındaydım. Bu da beni, kaba saba ve soğuk birine dönüştürüyordu.
Okula girdiğimizde bütün gözler sanki benim üzerimdeydi. Dalgınlıkla yürüdüm, ağır ağır nefes alıp yutkundum.
"Ben müdürün yanına gideceğim, izninle."
Asaf bir şey demeden üst kata, merdivenlere doğru yürüdü.
Bense sınıfa girdiğimde, içeride Emre, Murat, Acar Aksu ve Mina vardı. Ben girdiğim anda, onların dışında kalan sınıftakiler yavaş yavaş kalkıp çıkmaya başladılar.
Acar, yavaş adımlarla bana doğru yürüdü. Kalın sesiyle, "Dün nasıl kaçtın?" dedi.
Ses çıkarmadım.
"Söylesene Eliz, bana çok büyük bir iyilik yapmış olacaksın," dedi Acar.
"Bir sapığa yardım edeceğimi sanmıyorum." Yüzüne bile bakmadım.
"Acar’a sapık dedi," dedi Murat alaycı bir sesle.
Acar yüzüme baktı. Göğsü öfkeyle inip kalkıyordu. Dişlerini sıktı, yanıma yaklaştı. Parmağını başımın arkasına götürüp saçımı sıkıca tuttu.
"Seni burada öldürürsem kimin haberi olur, ha Eliz? Annen yok, baban yok," dedi fısıltıya yakın bir sesle.
"Bence söylemeyecek, Acar. Zorlama," dedi Emre alçak bir sesle.
Acar saçımı daha sıkı tuttu, sonra geriye doğru itti. Sırayla birlikte yere düştüm. Karnıma oturdu, parmaklarını bu sefer boynuma geçirdi, sıktı. Sertçe.
"Söyle, kim? Elin kolun bağlıyken o yerden yalnız çıkmazsın!"
Nefessizlikten ölmek üzereydim. Aniden boğazımı bıraktı, öksürdüm. Yüzüme sırıtarak baktı. Tüm ağırlığıyla üzerimdeydi. Yüzünü yaklaştırdı, tıslayarak:
"Son kez söylüyorum. Kim?"
Nefes alarak, sesim zorla çıkara bildim. “Sizi götüreceğim...”
Acar, yüzüme tereddütle baktı. Ellerini göğsümün iki yanına yavaşça sürttü. Başını usulca göğsüme yasladı, derin bir nefes alarak kokumu içine çekti. Midem bulandı. Hızla başka tarafa baktım. Burası artık bir okul değil, cezaevi gibiydi.
"İyi. Kalk."
Ayağa kalktı. Ben de güçlükle doğruldum. Kapıyı açtı, birlikte sınıftan çıktık. Ben önde, Acar arkamda. Diğerleri Acar’ın ardında sessizce ilerliyordu. Fısıltılar arasında bir şeyler konuştular. Zil sesi gürültüyle yankılandı.
O an bir fırsat gibi geldi. Aniden koştum.
Nefesim düzensizdi, kalbim çarpıyordu. Okuldan çıktım, bahçeye vardım. Ellerim titriyordu.