Kabulleniş.

1830 Words
Gece bir hikaye sabah bir hikayeye bölüm atıyorum. Sanırım üzdüğüm beklettiğim çoğu okuruma kendimi affettireceğim. Hadi inşallah. Keyifli Okumalar... Demir'in gözlerinde soğuk bir parıltı vardı; kararlılığı ve öfkesi yüzünden okunuyordu. Tetiği çektiğinde, silahın sesi odada yankılandı, ardından derin bir sessizlik çöktü. Ece'nin bedeni yere düşerken çıkan ses, yüreğime saplanan bir hançer gibiydi. Kan hızla yayılmaya başladı, kırmızı bir gölet oluşturuyordu. Yere yayılan kanın kokusu, keskin ve mide bulandırıcıydı. Demir silahını indirip, gözlerini bana çevirdi. Gözlerindeki öfke yerini acımasız bir kararlılığa bırakmıştı. Yavaş adımlarla yanıma geldi, saçlarıma sertçe yapıştı ve yüzümü kendine doğru çevirdi. Nefesi yüzüme çarpıyor, her kelimesi içime işliyordu. "Bir daha böyle bir aptallık yaparsan ayağımın dibinde yatan sıradaki ceset seninki olacak Meryem. Aklını başına topla." diye tısladı. Öfkesi çok keskindi, adeta tenimi çizdi. Sözleri beynimde yankılanırken, kalbim hızla çarpmaya başladı. Demir’in tehdidinin ciddiyetini anlıyordum; bir daha böyle bir hata yaparsam sonumun Ece gibi olacağından şüphem yoktu. O an içimdeki korku, her şeyi gölgede bırakacak kadar büyüktü. Sesim çıkmıyor, hareket edemiyordum. Sadece titreyen bedenimle orada öylece duruyordum.. Demir’in elini çekmesiyle yere yığıldım. Vücudum titriyor, gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Bu çaresizlik anında, odanın karanlık köşelerinde saklanan gölgeler bile korkutucu görünüyordu. Oda, bir hapishane gibi üzerime kapanıyordu. Az sonra içeri giren doktor Demir'in emriyle, bacağımdaki kırığı muayene etti. Acıdan gözlerim kararıyor, her dokunuşunda canım yanıyordu. Doktor, hızlı ve profesyonel hareketlerle bacağımı alçıya aldı. Soğuk alçı maddesi bacağıma temas ederken, hem fiziksel hem de ruhsal bir donukluk hissettim. Sanki bu alçı, sadece bacağımı değil, ruhumu da esir alıyordu. Beni yavaşça kaldırıp, Gözdeler odasına taşıdılar. Bu oda, bir zamanlar belki de lüks ve ihtişam dolu olarak görülebilirdi, ama benim için sadece bir tutsaklık hücresiydi. Duvarlar, daha önce burada yaşanan acıların sessiz tanığı gibiydi. Odada yayılan parfüm kokusu bile, bu acı dolu atmosferi değiştiremiyordu. Beni yatağa yatırdıklarında, Demir'in hala gözdesi olduğumu ve bu durumun değişmeyeceğini anladım. Kaçış yoktu. Kaderim, onun elinde mühürlenmişti. Gözlerim yavaşça kapanırken, içimde bir umut kırıntısı aramaya çalıştım. Ancak, bulduğum tek şey derin bir umutsuzluk ve tükenmişlikti. Sabah güneş üzerime doğmuş beni neşelendirmeye çalışan arkadaşım gibi göz kapaklarımı dürtüyordu. Fakat benim içimde büyük bir karanlık vardı. Güneşi bile yutacak kadar büyük karanlık. Zorlanarak da olsa arkamı döndüm ve gözlerimi sıkıca kapattım. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Tek istediğim bu sefil hayattan kurtulmaktı. Ama Demir dün Ece`yi vurarak içimdeki tüm cesareti, umudu sıyırıp atmıştı. Boşlukta gibi salınıyordum. Gece boyunca rüyalarımda Demir’in soğuk bakışları ve Ece’nin cansız bedeni peşimi bırakmamıştı. Onun gücünün ve kontrolünün altında, hayatımın ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha anlamıştım. Zihnimde dolanan bu karanlık düşünceler, beni daha da derin bir umutsuzluğa sürüklüyordu. Ben yatakta miskin miskin yatarken kapı açıldı. Kimin geldiğini merak etmedim. Bir dakika sonra zeminde yankılanan ayak sesleri yatağın benim olduğum kısımda durduğunu hissettim. "Uyumadığını biliyorum Meryem. Gözlerini aç." diye bana emir veren Demir`in sesini duyunca gözlerim benden bağımsız açıldı. Gözlerim ve yüzümün berbat halde olduğunu biliyordum. Hatta gece üzerimi bile değişmemişlerdi. Yatakta topraklı halimle yatıyordum. Demir yine kusursuz dış görünüşüyle önümde dikiliyordu. Üzerinde bu sefer takım elbise değil kot pantolon ve tişört vardı. Elleri ceplerinde bana tepeden bakıyordu. Gözlerimi açınca bana uzun uzun baktı. "Berbat görünüyorsun." dedi. Öfke bir anda beynime sıçradı. "Bir katilin elindeyim, iradem dışında buraya hapsoldum. Nasıl görünmemi bekliyordun? " diye çemkirdim. Onun kaşları kalkınca çok ileri gittiğimi anlamıştım ama çok geçti. Bu dilimi hiçbir zaman tutamamıştım. Ve beni susturup dut yemiş bülbüle dönüştürecek bir insan evladının daha bu dünyaya gelmediğini düşünüyordum. Raşit bile benimle baş edememişti. Ama Demir Raşit değildi elbette. O daha acımasız ve karanlık kalbe sahipti. Demir bana doğru eğildi. Yatağa korkuyla sindim. Uzanıp beni yataktan sıyırdığında ona direnmek istedim ama zorla kendimi frenledim. Onun zorluktan hoşlandığı gerçeği bir anda aklıma gelmişti. "Gözlerin, bedenin benden ölesiye korkarken dilini hala tutamıyorsun Meryem. İçimde o ağzına bir şeyler yapma isteği uyandırıyorsun." dediğinde midem alt üst oldu. Daha önce Raşit bana öyle bir şey yaptırmak istemişti ama yapamamıştım. Midem bulanmış hızla tuvalete koşmuştu. Bir erkeğin organını neden ağzına alasın ki? Ve kadınlar bundan zevk alıyorlar mıydı? Alanları asla anlamamıştım. "Nereye götürüyorsun beni?" diye sordum midemi es geçerek. Bana baktı. Gri gözleri çok yakındaydı ve bulutsuz gökyüzü gibiydi. Bu onun öfkeli değil keyifli olduğunu gösteriyordu. Derin nefes aldım. Galiba cevap vermeyecekti. Fakat o yine beni şaşırtmıştı. "Toprak ve kan kokuyorsun. Yıkanacaksın. " dedi düz sesle. Ona şaşkınlıkla baktım. O sırada banyoya girmiştik. Beni küvetin kenarına oturttu. Banyo, odanın geri kalanı gibi lüks ve zarifti. Mermer tezgahlar, büyük aynalar ve altın kaplama armatürler göz alıcıydı. Küvet, büyük ve derin olup sıcak suyla dolmuştu. Buhar hafifçe yükseliyor, odanın havasını yumuşatıyordu. Yan tarafta, geniş ve şeffaf camlı bir duş kabini bulunuyordu. Demir, ellerini hala ceplerinde tutarak, bir an bana baktı. Gözlerindeki soğukluk ve kararlılık, o anı daha da rahatsız edici hale getiriyordu. O an kafama bir şey dank etmişti. Ben uyurken Demir odama gelmiş küveti doldurmuştu. Ve açıldı diye sandığım kapı banyonun kapısıydı. Her neyse.. "Alçım var yıkanamam. En azından yardım almadan." dedim. Biri bu adama benim durumumu hatırlatmalıydı. Zira o yükseklerde gezen egosu beynine oksijen gitmesini engelliyordu. Tam o sırada kapı çalmıştı. Gelenin olduğunu merak etsem de sormadım. Demir banyodan çıktı ve geri geldiğinde yanında daha Aras vardı. Arası görünce kaşlarımı çattım. Onun burada ne işi vardı? Demir ona "Alçıyı streçle güzelce sar Aras. Küçük hanımın yıkanacak." dedi alayla. Aras`ın bana küçük hanım dediğini biliyordu. Gözlerimi devirdim. Aras, "Tamam patron." diyerek streç filmi alçıma sarmaya başladı. Birkaç dakika sonra streç alçının üzerinde en alçı kadar mükemmel bir şekilde sarılmıştı. Bana göre su geçirmesi imkansızdı. Aras işine memnun ifadeyle baktıktan sonra kalktı ve geri çekildi. Ben ona teşekkür ederken Demir alçıma baktı. "Güzel olmuş Aras. Çıkabilirsin. " dedi. Aras kafasını sallayarak çıktıktan sonra ben Demir`e kızgınlıkla baktım. Sonra onu taklit ederek kalınlaştırdığım sesimle "Güzel olmuş Aras." dedim. Demir yaptığım taklide gülümsedi. “Üstünü çıkar,” dedi kısa ve emir verir gibi. Ellerim titreyerek üzerimdeki kirli elbiseleri çıkarmaya başladım. Kıyafetlerimden çıkan toprak kalıntıları küvetin kenarına düşüyor, her şey daha da gerçek ve korkunç hale geliyordu. Demir, hareketlerimi izlerken yüzünde yine o duygusuz ifade vardı. “Yıkan ve temizlen,” dedi soğuk bir sesle. “Bu sefer sana yardım etmeyeceğim.” Sözleri, beni biraz olsun rahatlattı ama hala temkinliydim. Ama dönüp küvete baktım. Su doluydu. Her ne kadar alçı streçliyse bile suyun içinde ıslanabilirdi. Benim bakışlarımı takip etti. Sesini duydum. "Bu benim için sen duş kabininde yıkanacaksın." Ona gözlerimi devirdim. Koskoca, hem de haremi olan bir evde banyo mu yoktu da bu adam benimle birlikte aynı banyoda yıkanıyordu? İçimden geçirdiğim soruları dışımdan sormadım. Çıplak bedenime öylece bakarak duş kabinine için bir işaret yaptı. İstediğini yaptım. Duş kabininde su tüm bedenime aktığında ayakta durmakta zorlansam da sıcak su vücudumun gerginliği biraz olsun hafifledi. Ama zihnim hala diken üstündeydi. Demir, arkasını dönüp lavaboya yürüdü, ellerini yıkadı ve aynadaki yansımasına kısa bir bakış attı. Ondan kurtuluş yoktu ve bunu kabullenerek yıkanmaya başladım. Suyun sıcaklığı cildimi ısıtırken, içimdeki soğukluk devam ediyordu. Elimdeki süngeri sabunlayarak vücudumu yavaşça yıkamaya başladım. Her hareketimde, Demir’in gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. Bu düşünce, midemi bulandırmaya yetiyordu. Fakat duruma ses etmiyordum. Ben yıkanırken Demir de soyundu ve küvete girdi. Duş kabininin buharlı camları yüzünden bedenini görmesem de varlığını hissediyordum. Daha dün o beden bana deli gibi sevk verirken şimdi bana dokunsaydı aynı hisleri yaşayabilecek miydim bilmiyordum. Daha fazla bu baskıya dayanamayarak, "Beni burada izlemekten zevk mi alıyorsun?" diye sordum, sesimdeki tedirginliği bastırmaya çalışarak. Onu görmek için camın buharını silmiştim. Demir, hafifçe gülümseyerek, kinayeli bir ses tonuyla, "Sadece emin oluyorum ki temizleniyorsun," dedi. "Senin iyiliğin için." dedi. Suyun yüzeyini kaplayan köpüklerle oynuyordu ama bakışları bendeydi. Ona arkamı dönerek gözlerimi devirdim. "Hem küvet keyfi yaparken güzel manzara izlemeyi seviyorum." dedi. Sesi boğuktu ve kalçalarıma baktığını hissediyordum. Sessiz kalarak yıkanmaya devam ettim. * * * * Bir buçuk ay sonra bacağımdaki alçı çıktığında rahatlamıştım. Bacağım iyileşmişti. hafif topallayarak da olsa yürüyordum. Ve uzun süredir odada olduğum için Demir Aras`ı göndererek dışarı çıkmam için bana yardım etmesini istemişti. Demir`e karşı boşluk hissetsem de Aras`a saygı duyuyordum. Gerçi beni ablamın evindeyken yakalamış ve bırakmamıştı ama onun emre uyduğunu bildiğim için pek üstünde durmuyordum. Aras ile birlikte dışarı çıktığımızda kolunu bana uzattı. Bacağımı çok zorlamamam için yaptığını biliyordum ve koluna girdim. Ağırlığımı ona verdim. Bunu bilerek de yapmış olabilirdim. "Sahibim ben gezdirmeni mi istedi Gardiyan Bey?" diye ona takıldım. Ve ilk kez gülümsediğini gördüm. Bana baktı. "Bu ev senin kadar gürültücü, kuralları bozan ve inatçı birini ilk kez görüyor." dedi. Ona çenemi kaldırarak baktım. "Sahi tüm kuralları bozdum değil mi?" diye sorduğumda kafasını salladı. Konuşurken yürüyorduk. Bahçede güzel hava vardı. Ya gelmişti. orman yemyeşildi. Bahçede çeşit çeşit çiçekler bir halı gibi çimenlerin üzerine yayılarak izleyen herkesin içini açıyordu. Fakat beni hayran eden ve rahatlamamı sağlayan kenardaki güllerdi. Özellikle kırmızı güllerin olduğu kısım. Kırmızı gülleri seviyordum. Gül yağını da elbette. Bir yerde gül yağının insanın frekansını yükselttiğini duymuştum. O günden sonra rutin olarak gül yağı kokluyor, kulaklarımın arkasına, bileğime sürüyordum. Uzakta olsak da güllerin kokusunu almış gibi havayı içime çektim. Aras bana baktı. "Gülleri seviyor musun?" diye sordu. Gözlerimi açmadan ona, "Evet. Her rengini seviyorum ama en çok kırmızıyı." diye cevap verdim. Beni yavaşça güllerin olduğu kısıma yürüttü. Yaklaştıkça onların tam önünde bir bank vardı. Şaşkınlıkla Aras`a baktım. O bana bakmadan oturmama yardım etti ve kendisine yanıma ilişti. "Gülleri seven bir tek sen değilsin küçük hanım." dediğinde ağzım küçük O şeklini aldı. "Hadi canım. Sen de mi?" diye abartılı tepki vermiştim. Bana gözlerini devirdi. Omuz silktim. "Mafyaların gül sevdiğini bilmiyordum kusura bakmayın Aras Bey. Tepkimi mazur görün." dedi muzip sesle. Nedense onunla zaman geçirmek hoşuma gitmişti. Onunla susmak bile iyiydi. "Özrünüzü kabul ediyorum küçük hanım." dedi ve sustuk. Bir saat sonra Aras beni eve geçirdi ve yavaş adımlarla koridorda yürürken Ece yi hatırladım. Beni tuzağa düşürmüş ölmem için kaçışımı planlamıştı ama planı kurşun olmuş beyninde patlamıştı. Kanın kokusunu hatırlayınca midem bulandı. Burnumdan derin derin nefesler alarak bulantıyı geçirdim. Yürümeye devam ettim. Hala evi tam olarak bilmiyordum ve merak ediyordum. Koridorun sonunda durduğumda Merdivenlere doğru dönmeden önce köşede bir kapı vardı. İçimdeki güçlenen merak o kapıyı açmam için nama yalvardı. Onu kıramadım. Kapıya yaklaşarak kulpunu indirdim. Açıktı. Heyecanlanarak kapıyı açtım ve içeriye adım attım. İçerisi karanlıktı ama harekete duyarlı lambalar her adımımda yanmaya başladı. Biraz yürüdükten sonra önümde bir merdiven belirdi. Düşünmeden dikkatlice merdivenlerden indim. Sonuna geldiğimde küçük bir oda gibi bir yer ve o odanın bir sürü kapısı vardı. Saydım. Beş tane kapıydı. Ve işte o an Ece`nin bahsettiği Kıdemliler katında olduğumu anladım. Bedenim bir anda gerilmişti. Kapılara baktım. Acaba hangisi Ece`nindi? Düşünmeyi keserek rastgele birine doğru yürüdüm ve kulpunu zorladım. Kilitli değildi. Derin nefes alarak kapıyı açtım. İçeride ne görmeyi bekliyordum bilmiyordum ama şu an karşımda duran manzarayı asla beklemiyordum. Demir koltukta oturmuş önünde bir kız çökmüş ve erkekliğini emiyordu. Beni fark edince gri gözleri tutkuyla parlamıştı. Ben ise elimi ağzıma götürdüm. İşte şimdi midem gerçek anlamda bulanıyordu. Sizi duygudan duyguya sokacağım diye ant içtim. Ve sanırım bu hikayede kendime ilk kez güvenmiyorum. Her şeyi yazabilirim :D Bu arada mantığınız hala dışarıda değil mi canlar? Hah işte orada bırakın. Bana sizin duygularınız lazım. Karakterlere sövmek ve bazen de hayran olmak için. Haydi güzeller ben Kanlı Berdel`i yazmaya giderken siz de bölümü yoruma boğun. Görüşürüz. Seviliyorsunuz... Sevimli çatlak yazarınız..
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD