YİRMİNCİ BÖLÜM

4857 Words
Melek ve bebeği ailesiyle beraber  Kenan Bey'in gönderdiği araçlarla İstanbul'a dönmek için yola çıkmıştı. Melek, yol boyunca defalarca Ilgaz'ı aramıştı. Telefonunu o kadar  aramasına rağmen Ilgaz'dan haber alamayan kız telaş içindeydi. Annesi ve kayınvalidesi Necla Hanım ne kadar teselli etmeye çalışsalar da Melek, bir türlü ikna olmuyordu. Sürekli ağlıyor kendini suçluyordu. Bu arada Kenan Bey, de oğlunun gidebileceği yerleri araştırıyordu. Ilgaz, asla böyle bir şey yapmazdı. Ne zaman nerede olduğunu mutlaka babasına söylerdi. Kenan Bey'in ilk aklına gelen Adana'ya gitmiş olabileceğiydi. Kemal Bey'i arayıp Ilgaz'ın orada olup olmadığını sordu. Ilgaz'ın geldiğinden Kemal Bey'in de haberi yoktu. Bu yüzden Kenan Bey'e Ilgaz'ın Adana'da olmadığını söylemişti. Melek, bebeği ve diğerleriyle beraber yolculuğu bitirmiş evlerine gelmişlerdi. Villaya girdiklerinde derin bir nefes almıştı kız. Nihayet aylar sonra evine dönmüştü. Evinin kokusu bile farklıydı. Her köşesini özlemişti. Her köşesine hasretti. Melek, şimdi kendini tamamlanmış hissediyordu. Ilgaz'ın nefes aldığı her yer Melek için yuvaydı. Evinden gittiğinde kalbinin bir yarısını da burada bırakmıştı. Melek, Ilgaz'ı o kadar çok seviyordu ki onun için gitmek hiçte kolay olmamıştı. Bu dünyada canından çok sevdiği tek varlık kocası iken, ondan bile daha fazla bir aşkla sevebileceği başka bir varlığın farkına varmıştı. Evlat, dünyadaki hatta evrendeki en büyük en güçlü aşktı. Allah’ın insanlara en büyük hediyesi evlattı. Evlatların en büyük koruyucu Melekleri de anneleriydi. Annelik te dünyadaki en yüce ve güçlü duyguydu. Melek, bu yüzden Ilgaz'ın bebeği aldır sözlerine böyle tepki göstermişti. Evladını canı pahasına koruma içgüdüsüyle hareket etmişti. Melek, Ilgaz'la ikisine ait küçük dairelerine çıktığı zaman her şeyin bırakıp gitti günkü gibi olduğunu görmüştü. Sanki  evinden odasından hiç gitmemiş gibiydi her şey. Sanki o kadar ay ayrı kalınmamış gibi. Meleğin eşyaları çalışanlar tarafından yukarı kendi dairesine taşımıştı. Meleğe yardım etmek için Ebru, gelmişti kızın yanına. Ebru, önce bebeği doya doya izlemiş sonra da Meleğin yanına gelmişti. "Biliyor musun Melek. Kızın öyle güzel ki. Hayatımda gördüğüm en tatlı bebek. Sana da  çok benziyor. Ama gözleri tıpkı abimin gözleri gibi." "Evet Ebru. Kızım dünya güzeli bir bebek. Kurban olurum ben onu veren Rabbime. Gözleri de tıpkı Ilgaz'ım gibi. Burada da hiç bir şey değişmemiş. Odam yatağım... Tıpkı gittiğim gün gibi her şey." Melek, yokken Ilgaz, bu odada kalmamıştı. Başka bir oda da kalmıştı hep. Oda ya kimsenin girmesine de izin vermemişti. "Meleğin kokusu var üstünde" demiş örtüsünü bile değiştirtmemişti. Ilgaz da Melek'ten uzakta çok acılar çekmiş Meleği çok özlemişti. Bütün bu yaşananları Ebru, anlatmıştı Meleğe.  İkisi beraber bebeğin eşyalarını yerleştirirken konuşmuşlardı her şeyi. Melek, hala Ilgaz'dan bir haber alamamanın telaşını yaşıyordu. Saatler geçmişti ama hala ses seda yoktu. Odasında oturmuş uyuyan bebeğini izlerken telefonu çalmaya başlamıştı. Ilgaz, belki arar diyerek telefonu yanından hiç bırakmamıştı saatlerdir. Odasına gelince önce bebeğini doyurup uyutmuştu. Sonra da Ebru ile beraber eşyalarını yerleştirmişti. Ebru, gittikten sonra oda uyuyan kızını izlemeye başlamıştı. Melek, şimdi ise çalan telefonu açmaya korkuyordu. Elleri titreyerek baktı çalan telefona. Ekranda yazan Cüneyt'in numarasıydı. Meleğin telefonuna bir kaç ay önce belki lazım olur diyerek kız kardeşi Meyra, kaydetmişti. Melek, daha çok telaş yapmıştı şimdi. Ne olmuş olabilirdi? Cüneyt, neden arıyordu Meleği? Ilgaz'dan kötü bir haber mi verecekti? Ebru, telefonun sesini duyup tekrar odaya gelmişti. Hemen donmuş şekilde çalan telefona bakan Meleğin yanına geldi. "Melek, açsana telefonu. Neden bekliyorsun?" dedi. Meleğin cesareti yoktu cevap vermeye. Cüneyt Ilgaz'la ilgili kötü haber verecek diye öyle çok korkmuştu ki her an bayılabilirdi. Ebru, daha fazla beklemeden Meleğin elindeki telefonu aldı. Hemen açıp, "Alo" dedi Karşıdan gelen konuşmayı dinledikten sonra. "Abi ne işiniz var hastanede. Bir şey mi oldu" dedi. Ebru, bunları söyler söylemez Melek yere yığılmıştı. Ebru, ne yapacağını şaşırmış bir şekilde de kalakalmıştı. Hemen telefondaki abisine, "Melek düştü abi, ben sana sonra dönerim" diyerek telefonu yere bıraktı. Hemen Meleğin yanına çökerek yüzüne yavaş bir şekilde vurup uyandırmaya çalıştı. Melek, ayılmayınca hemen annesini çağırdı. Necla Hanım, koşarak  geldi Meleğin odasına. Yerde yatan Meleği görünce kadının da eli ayağı birbirine dolandı. Zaman kaybetmeden hemen çalışanları çağırdılar. Onların yardımıyla Melek, yatağına yatırıldı. Bu sırada telefon hala açıktı. Ilgaz, olanları nefes bile almadan dinliyordu. Ne olmuştu Meleğine. Neden düşüp kalmıştı? Bir yerine zarar gelmiş miydi acaba? Ilgaz, korku içinde birinin telefona bakmasını beklerken... Necla Hanım, hemen doktor çağırmalarını söylemişti. Çalışan hemen aile doktorunu aradı. Ebru, telaştan telefonu yere bıraktığını unutmuştu. Telefon ayağına takılınca eline alıp sehpanın üstüne bıraktı. Tekrar dönüp baktığında telefonun yanıp sönen ışığını fark etti. Telefonu tekrar eline aldığında hala açık olduğunu gördü. "Alo abi" dedi hemen. Dakikalardır korkudan perişan olan Ilgaz, "Ne oldu Ebru? Söylesene kardeşim Meleğime Ne oldu? " Abi telefon çalınca senin aradığını düşündü. Cüneyt'in numarasını görüncede sana bir şey olduğunu düşünerek telefonu açamadı. Telefonu elinden alıp ben açtım. Hastane kelimesini duyar duymaz bayıldı. Senden kötü bir haber alacağını zannetti." "Canım karım. Meleğim benim. Ben iyiyim. Bir şeyim yok. Lütfen Meleğime iyi bakın Ebru. Ben Adana' dayım. Acil bir iş için geldim. Telefonun şarjı bitmiş fark etmedim. Ben hemen yola çıkacağım. Bugün mutlaka geleceğim İstanbul'a." "Tamam abi. Dikkatli sür tamam mı? Ha bu arada sormayı unuttum. Hastanede ne yapıyorsunuz? Telaştan söylediklerini anlamadım. " "Gelince konuşuruz Ebru. İnan her şey yolunda şimdi. Gelince ayrıntılı konuşuruz" "Tamam abi" dedi Ebru ve telefonu kapattı. Bir süre sonra gelen doktor Meleğin tansiyonunun çok düşük olduğunu söyledi. Gerekli tedaviyi yaptıktan sonra da evden ayrıldı. Melek, kendine geldiğinde  Ebru Meleğe olanları anlattı. Melek, Ilgaz'a bir şey olmadığını duyunca çok sevinmişti. Yüreğine sular serpilmişti. Ilgaz'a bir şey oldu zannedip kahrolmuştu kız. Ebru'nun telefon da,  "Hastanede ne yapıyorsunuz?" dediğini duyunca yer ayağının altından kaymıştı. Daha ne olduğunu anlayamadan kendinden geçmişti. Uyandığında Ilgaz'ın iyi olduğunu öğrenmiş ve dünyalar Meleğin olmuştu. Ilgaz, Kız kardeşiyle konuştuktan sonra tekrar Kerem'in yattığı odaya geldi. Kerem'in yanına yaklaşarak İstanbul'a gitmesi gerektiğini söyledi. Oraya gittiğinde işlerle ilgili gerekli adımları atacağını söyledi. "En kısa zaman da babamla görüşeceğim Kerem, Sana yardım etmek için elimden geleni yapacağım. İstersen Ilgaz, holdingin  başına geçebilirsin. Ya da iki şirketin birleşmesi için bir şeyler yapabiliriz" "Ben, ne söyleyebilirim ki Ilgaz. Amcam bana yardım ederse çok sevinirim. Benim gerçekten yardıma ihtiyacım var. Gurur yapmayacağım. Siz benim ailemsiniz. Benim ailemin yardımına ihtiyacım var" "Ailen her zaman yanında Kerem. Bundan sonra ne zaman ihtiyacın olursa. Eğer İstanbul'a dönmek istersen" "İstemiyorum Ilgaz. Ben artık burada yaşamak istiyorum. Perçem'le yeni bir sayfa açtım. Ben hayatımı burada değiştirdim. Kendi memleketimde. Bundan sonra da burada yaşamak istiyorum. Gezmek için iş için mutlaka geleceğiz. O zaman mutlaka sizi ziyaret edeceğiz. Kızını görmeye de geleceğiz tabi ki. Güçlüoğlu ailesinin en küçük elemanını görmeyi çok istiyorum. Sizde düğünümüze geleceksiniz. En kısa zaman da bu güzel bayanla evleneceğim" "Her zaman bekleriz Kerem. Düğününe de tabi ki geleceğiz. Karım ve kızımda yanımda olacak. Sen kendini iyi hissediyorsan benim hemen yola çıkmam lazım. Karım kızım  beni bekliyor." "Ben iyiyim Ilgaz. Sen ailenin yanına git. Onları bekletme. Karından kızından asla vaz geçme. Beni de merak etme. Hem yanımda kardeşim var. Perçem, var. Onlar benimle ilgilenir." Onlar konuşurken Kemal Bey geldi odaya. Kemal Bey, daha yeni öğrenmişti olanları. Sonra da zaman kaybetmeden hastaneye gelmişti. Önce doktorlarla konuşup Kerem'in durumunu öğrenmişti. Kemal Bey, odaya girdiğinde Ilgaz ve Cüneyt hemen ayağa kalktı. Kenan Bey, önce Ilgaz'a sarıldı. Sonra da Cüneyt'e. Kerem'e geçmiş olsun dedikten sonra... Yanında ki kızı fark etti.  Ahmet Ağa'nın kızı Perçem'di bu. Kemal Bey. Kerem'in Adana'da olduğunu ve Ahmet Ağa'nın kızıyla evleneceğini duymuştu. Ahmet Ağa'nın kardeşleriyle aralarındaki sorundan Kemal Bey'in haberi yoktu. O Adamların Kerem'den ne istediklerini de henüz bilmiyordu. Bütün bu olanları Kerem anlattı Kemal Bey'e. Ilgaz, dayısının hastaneye gelmesinden kısa süre sonra İstanbul'a doğru yola çıkmıştı. Kerem'i ve Cüneyt'i dayısına emanet edip düşmüştü yollara. Cüneyt, Kerem, hastaneden çıkıncaya kadar yanında kalacaktı. Annesi ve babasına da telefon açıp Kerem'in başına gelenleri anlatmıştı. Ailesi de yola çıkmış Adana'ya geliyorlardı. Melek, saatlerdir Ilgaz'ın gelmesini bekliyordu. Ilgaz'ın yola çıktığı saatten bu yana odanın içinde bir oyana bir buyana volta atıyordu. O kadar heyecanlıydı ki kız, bir o kadar da korkuyordu. Ilgaz, Meleğe nasıl davranacaktı acaba? Eskisi gibi sevecek miydi Meleği? Yine Meleğim diyecek miydi? Yoksa bırakıp gittiği için hesap mı soracaktı? Ne cevap verecekti Melek? Kendini nasıl savunacaktı. Bebeğimiz için dediğinde Ilgaz, ne karşılık verecekti. Sorular sorular. Beyni şuan o kadar doluydu ki. Bu stres öldürecekti kızı. Dokuz ay olmuştu Ilgaz'ı görmeyeli. Sadece fotoğraflarına sarılmıştı aylarca. Biraz sonra gelecekti Ilgaz. Melek, ne tepki vereceğini öğrenecekti. Kalbi deli gibi atıyordu şimdiden.  Melek, odanın içinde dolanmaktan yorulmuştu. Önce kızının odasına gidip bebeğini kontrol etti. Mışıl mışıl uyuyordu bebeği. Ilgaz, kızına bir sürpriz yapmış ona harika bir bebek odası hazırlatmıştı. Ebru'nun söylediğine göre Ilgaz... Hem mavi, hem pembe bebek odası hazırlatmıştı. Bebeğinin cinsiyetini bilmediği için iki renkte de oda takımı hazırlatmıştı. Bebeği doğar doğmaz da Ebru'yu arayarak pembe bebek odası takımını getirmeleri için firmayı aramasını söylemişti. Ebru, hemen Ilgaz'ın istediğini yaparak odayı hazırlatmıştı. Melek, bebeğinin yanından geldikten sonra biraz dinlenmek için koltuğa oturdu. Sonra da başını yaslayarak gözlerini kapattı. Ne kadar uyuduğunu bilmediği bir süre sonra hızla gözlerini açtı. Zira dışarıdan gelen yüksek sesle bağrış seslerini duymuştu. Sanki Kenan babası bağırıyor gibiydi. Melek, oturduğu koltuktan kalkarak odadan çıktı. Merdivenlere doğru yaklaştığında Ilgaz'ın geldiğini ve babasıyla birbirlerine öfkeli gözlerle baktıklarını gördü. Kız daha merdivenden inmek için adım atmadan Kenan Bey, tekrar bağırmaya başladı. Melek, olduğu yerde donmuş bir şekilde olanları izliyordu. "Bak Ilgaz, iyi düşün doğru karar ver. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Ne demek Melek'ten ayrılacağım? Sen nasıl böyle bir şey söylersin?" Melek, duyduklarıyla merdivene çivilenip kalmıştı. Başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. "Ben sadece bebek doğuncaya kadar sabrettim baba. Bütün bu olanlara o bebek için katlandım. Artık her şey bitti. O kadının artık bu evde yeri yok" "O kadın dediğin senin karın. Sevdiğin kadın unuttun mu? Daha düne kadar aşkından öldüğün kadın" "Aynı zamanda beni bırakıp giden kadın. Beni aylarca kendinden uzaklaştıran kadın. Benim içimdeki bütün iyi duyguları bitiren kadın. Artık tek istediğim bebeğim. Ben sadece bebeğimi buraya getirmesini istiyordum. Onun bu evde yeri yok anladınız mı? İstediği yere gidebilir. Ben bebeğimi ona vermeyeceğim. En kısa zamanda da ondan boşanacağım. Mahkeme kızımı bana verecek nasıl olsa. Oda gitsin buradan. Ne hali varsa görsün" Bütün konuşulanları duyan Melek. Hızla indi merdivenlerden. Hemen gidip Ilgaz'ın karşısına dikildi. "Sen ne diyorsun Ilgaz? Böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirsin? Benden bu kadar mı nefret ediyorsun? Beni kızımdan ayırmayı nasıl düşünürsün? Ben onun için canımı ortaya koydum anladın mı?" "Ya ben Melek. Ben ne kadar acı çektim biliyor musun sen? Senin gidişinle nasıl yıkıldım biliyor musun? Sen beni burada bırakarak hayatının en büyük hatasını yaptın. Sen beni bıraktığın gün benim için öldün. Çok zor oldu. Çok acı çektim Melek. Ama seni unutmayı başardım. Sen artık benim için yoksun. Sana olan aşkımı öldürdün Sadece bebeğimi istiyorum ben. Sen istediğin yere gidebilirsin." "Ilgaz, kendine gel. Karşında karın var senin. Senin hayatını kurtaran kadın. Bebeğin için canını ortaya koyan kadın. Sana ne oldu böyle? Ona böyle davranmaya hakkın yok." "Ondan bunları yapmasının ben istemedim anne. Kendi yaptı her şeyi. Kendini iyilik perisi falan zannediyordu her halde. Ben ondan böbreğini istemedim. Bana böbrek verecek başkalarıda vardı zaten. Bebeği doğurmasını da ben istemedim. Kendisi istedi. Beni terk etmek pahasına doğurdu. Şimdi bende bebeği elinden alacağım." "Asla kızımı sana bırakmam. Ölürüm yinede bırakmam. Buradan da asla gitmem. Sen bunları söylemiş olamazsın Ilgaz. Sen yanıma kadar gelip benim sağlığımla ilgilenmedin mi? Ben yoğun bakımdayken yanıma gelip gözyaşı dökmedin mi? Şimdi kalkmış bana neler söylüyorsun?" Ben oraya sadece bebek için geldim. Senin için değil. Onun doğmasını bekliyordum. Onu senden alacağım günü bekliyordum Melek. Başka bir yolu yok bunun. Eğer burada kalacak olursan da benim karım olarak kalamazsın. Senin le bebek hariç hiç bir bağımız yok bundan sonra" "Bebeğimi de alıp gideceğim o zaman. Benimle bir bağı olmayan adamın bebeğimle de bir bağı olamaz. Sana ihtiyacımız yok bizim. Ben bebeğime kendim bakarım. Kendim büyütürüm." "Hangi parayla Melek? Babanın emekli parasıyla mı ha. Sen ona benim verebileceklerimi verebilir misin? Veremezsin tabi. Ben kızımın ayaklarının altına dünyayı sererim. Sen ne yapabilirsin ki?" "Ben de sevgimi ömrümü bütün hayatımı ona adarım. Hiç bir şeyini eksik etmem. Boşuna konuşma Ilgaz. Kızımı sana vermem." "Sen vermeyeceksin Melek. Ben senden sökerek alacağım kızımı." "Abi neden böyle söylüyorsun?" dedi Ebru. "Daha yeni telefonda konuştuk. Meleğin nasıl olduğunu soruyordun. Ona iyi bakın diyordun. Ne değişti söylesene? Neden böyle davranıyorsun?" "Hiç kimseye bir şey açıklamak zorunda değilim. Ben Melek'ten boşanmak istiyorum o kadar. Son sözümde bu"Melek, "Hayır" diye bağırıp çığlık çığlığa  koltuktan fırladı. Sesi öyle yüksek çıkmıştı ki. Onu izleyen Ilgaz'ın, kucağında ki kızı  ağlamaya başlamıştı. Melek, gözlerini açmıştı ama hala kendine gelememişti. Telaşlı ve korkmuş  gözlerle etrafa bakıyordu. Ilgaz'ın kucağındaki kızını görünce hemen yanına koştu. Koşarken de sendeleyerek yere düştü. Yerden kalkmaya çalışırken Ilgaz'da şaşırmış bir şekilde Meleğe bakıyordu. Ne olmuştu Meleğine? Neden böyle davranıyordu? Melek, zorla da olsa Ilgaz'ın ve bebeğinin yanına geldi. "Lütfen Ilgaz. Lütfen kızımı benden almaya çalışma. Lütfen beni bu evden gönderme. Beni bebeğimden ayırma. Lütfen ayrılmayalım." diyerek Ilgaz'ın bacağına sarılıp ağlamaya başladı. Meleğin yüzü solmuş saçları terden sırılsıklamdı. Ilgaz, Meleğin  neden  böyle ağladığını merak ederek kucağında bebeğiyle kızın yanı çöktü. Bir taraftan kızını tutarken bir taraftan da Meleği sakinleştirmeye çalışıyordu. "Sakin ol Melek. Lütfen sakin ol" dedi karısına. Ilgaz, böyle olmayacağını anlayınca  kucağındaki bebeğine baktı. Bebeğin  tekrar uykuya daldığını görünce de... Hemen ayağa kalkıp bebeği yatağa bıraktı. Sonra da yere oturmuş ağlayan  Meleğin yanına tekrar gidip oda yere oturdu. Melek, Ilgaz'a bakarak, "Ilgaz, lütfen onu benden alma. Ben bebeğim olmadan yaşayamam" "Ne diyorsun sen Melek? Ben neden bebeğimizi senden alayım? Hem seni neden bu evden kovayım? Sen ne demek istiyorsun?" "Az önce aşağıda bana öyle" demiştin." "Ben öyle bir şey söylemedim hayatım. Ben daha yeni geldim eve. Senin koltukta uyuduğunu görünce bebeğimi görmeye gittim. Onu kucağıma almıştım ki senin sesini duyup buraya geldim." "O zaman. O zaman  rüyaymış. Oh Allah’ım sana  şükürler olsun. Sadece rüyaymış. Öyle korktum ki Ilgaz. Senden bebeğimi alacağım dedin bana. Senden ayrılacağım dedin. Bebeği bırak bu evden git dedin. Korkudan ölecektim. Çok kötü bir rüyaydı Ilgaz. Eğer rüyada ölünseydi. Üzüntümden ölebilirdim." "Korkma Meleğim. Senden ayrılabilir miyim ben. Seni bu kadar severken, sana bu kadar âşıkken bunu yapabilir miyim?" "Allah’ım gerçek gibiydi Ilgaz. Benim buraya gelmemi sadece bebek için istiyormuşsun. Bebeğimi alıp beni bu evden gönderecektin. Allah’ım biraz daha uyanmasaydım üzüntüden ölecektim" "Düşünme bunları Meleğim Geçti gitti işte. Sadece bir rüyaydı. Üzülme Meleğim lütfen" "Meleğim dedin. Bana Meleğim dedin Ilgaz." "Öylesin çünkü. Sen benim Meleğimsin. Kızımın annesi. Evimin sultanı. Gönlümün kraliçesi. Sen benim herşeyimsin Meleğim. Seni öyle özledim ki anlatmaya kelimeler yetmez." "Ben de. Ben de seni çok özledim Ilgaz. İnan aylar buyunca bir dakika bile aklımdan çıkmadın. Hep seni düşündüm Ilgaz. Sana bebeğim le beraber döneceğim günü bekledim. Ben sana öyle demiştim. Sana bebeğimle döneceğim  demiştim. Allahıma şükürler olsun. Bu dileğimi kabul etti. Kızımla beraber döndüm sana. Bizi kabul edecek misin? Beni yeniden sevecek misin?" "Seni yeniden sevmeyeceğim Meleğim. Çünkü ben seni sevmeyi bırakmadım. Her gün her an kalbimdeydin zaten. Sana olan aşkım sevdam öyle büyük ki. Hiç bir şey bu aşkı kalbimden söküp atamaz. Sen bile yapamazsın bunu. Ne zannettin Meleğim? Buradan gidince seni unutacağımı mı düşündün? a gitmen... Beni bırakman bir hataydı bu bir gerçek. Ama  bunun için  bir sebebin vardı. Bir amaç uğruna gittin bu evden. Ben bebeği aldır dediğim için gittin. Benim de bu söylemek için haklı sebeplerim vardı. Ben  sana bir zarar geleceğinden korktuğum için bebeği aldırmanı istedim. Bunu sana söylerken bile ne kadar acı çektim bilemezsin. Ben seni kaybetmeyi göze alamadım Meleğim. Bundan çok korktum inan bana. Bu yüzden Israr ettim. Sonra vazgeçtim ama iş işten geçmişti. Sen evden gitmiştin. Nerede yaşadığını hep biliyordum. Gelip seni tekrar buraya getirebilirdim. Ama yapmadım. Gururum yüzünden aylarca ayrı kaldık. Lütfen affet beni. Özür diliyorum Senden." "Sende beni affet Ilgaz, bende senden özür diliyorum." "Artık geçmişi düşünmeyelim Meleğim. Bizim için önemli olan yarınlar. İkimizde hata yaptık. İkimiz de düşüncesizce davrandık. Bütün bu yaşadığımız sıkıntılar şükürler olsun boşa gitmedi. Bak bebeğimize. Ona kavuştuk çok şükür. O kadar güzel ki kızım. Sana ne kadar teşekkür etsem az Meleğim. Bana bu güzel bir evlat verdiğin için ne kadar teşekkür etsem az " Ilgaz, Meleğin gözyaşlarını silerek oturduğu yerden elinden tutarak kaldırdı. Yatağa bıraktığı kızının yanına gittiler beraber. Ilgaz, eğilip kızının küçük burnundan sevgiyle öptü. "Çektiğimiz bütün sıkıntılara değdi Meleğim. Kızımı ve seni sapasağlam gördüm ya. Çektiğimiz bütün sıkıntılara değdi. Allah’ın bize armağanı güzel kızım. Yuvamızın neşesi olacak o. Babası onu çok seviyor. Her zamanda yanında olacak onun ve tabi ki güzeller güzeli annesinin. Ilgaz, Meleğin yanına gelip oturdu. Seni bırakacağımı zannettin Öyle mi?" dedi Meleğin yanağından öperek. "Ben senin için ölüyorum kadın. Senin aşkından ölüyorum. Senin aldığın nefesi. Senin kokunu" dedi ve Meleğin boynuna burnunu sokup derin bir nefes çekti ciğerlerine. "Her zerreni özledim. Her zerrene hasretim." Melek, adamın bu sözleri üzerine sıkıca sarıldı Ilgaz a. Öyle özlemişti ki kocasının kollarını. Artık yuvasına kavuşmuştu. Sevdiği adamın kollarında nefes alabilirdi. "Ben de seni çok özledim adam. Bende senin her zerreni özledim. Seni öyle çok seviyorum ki. Hiç bir sözcük yeterli gelmez anlatmaya." Ilgaz, Meleğin yüzünü ellerinin arasına alarak. "Ben de Meleğim. Bende seni çok seviyorum" diyerek dudaklarına yapıştı. Ilgaz, çok özlemişti Meleğinin dudaklarını. Meleğinin dudakları adam için nefesti şifaydı. İki sevdalı yürek dakikalarca birbirlerinin dudaklarında kayboldular. Aylardır yaşadıkları hasreti birbirlerinin nefesinde gidermeye çalıştılar. Ilgaz, Meleği kendine daha çok çekip güçlü kollarıyla sıkıca sardı. Öpücüğü o kadar ateşli ve derindi ki Melek, kocasının kollarında erimişti. Ilgaz, daha fazlasını istiyordu. Karısının her zerreni özlemişti. Elleri karısının her yerinde dolanıyordu tutkuyla. Ilgaz, dayanamıyordu artık aylardır yaşadığı özlemin bitmesini istiyordu. Karısının kollarında kaybolmak istiyordu. Ama biraz daha beklemesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Karısı daha yeni doğum yapmıştı. Ve Ilgaz'ın beklemesi gereken bir süre vardı. Ilgaz ve Melek ateşli bir şekilde öpüşmeye devam ederken. Yanlarında uyuyan kızları ağlamaya başladı. Kızının sesini duyan Melek. Hemen Ilgaz'dan kurtardı kendini. Sonra da bebeğini kucağına aldı. Ilgaz Meleğin kucağında ki kızına bakarak. "Şimdiden annenin kalbinde ilk sırayı aldın küçük cadı. Sesini duyar duymaz pabucumuzu dama attı" dedi. "Öyle deme babası. Baksana üzüldü kızın. Dudaklarını nasılda büzdü baksana." "Ben seninle dünyaya yeniden gelmiş gibiyim Meleğim. Hayattan kendim için hiç bir beklentim yokken çıktın karşıma. Bana bir yuva bir dünya verdin. Oda yetmedi kendinden bir parça verip beni hayata döndürdün. Onunla da yetinmedin. Canını hiçe sayarak, beni bile dinlemeden dünyanın en güzel bebeğini verdin. Sen benim yaşam kaynağımsın Meleğim. Kızım ve sen artık benim ailem, hayalim, tek gerçeğimsiniz. Benim güzel kızım da küsmesin babasına. Babası onu canından çok seviyor. Ama birazcık ta kıskanıyor. Çünkü Meleğini elinden alıyor. Ne yapalım katlanacağız artık. Hayatımda bundan sonra iki Melek var.  İkisi içinde ölürüm ben" Melek, Ilgaz'dan gözlerini bir dakika bile ayırmadan dinledi adamın söylediklerini. Ne güzel adamdı Meleğin Ilgaz'ı. Ne kadar güzel seven bir adamdı. Meleğin iyikisi Allah a binlerce şükür sebebiydi. Kızının tekrar ağlamasıyla kucağındaki bebeğine çevirdi bakışlarını. Kızı acıkmıştı galiba. Hemen kızını Ilgaz'a verip yatağına gidip kendi yerine yerleşti. Sırtını yastığa yaslayıp göğsünü açtı. Sonra da Ilgaz'ın da yardımıyla kızını kucağına alıp emzirmeye başladı. Ilgaz'da hemen kendi yerine geçip Meleği ve annesini iştahla emen kızına bakmaya devam etti. Melek, bir taraftan kızını beslerken bir taraftan da kocasının çok sevdiği saçlarını okşuyordu. Ilgaz'ın en sevdiği şeydi bu. Meleğin saçlarını okşamasını çok seviyordu. Bir süre bebeğini izledikten sonra gözlerini kapatıp Allaha binlerce kez şükretti. Daha sonra da derin bir uykuya daldı. Zira aylardır doğru dürüst uyku uyuyamıyordu genç adam. Meleğine bir şey olacak korkusuyla uyku düzeni bile alt üst olmuştu. Melek, Ilgaz'ın uyuduğunu görünce tek eliyle kocasının üstünü örttü. Ilgaz, üstünü bile değiştirmeden uyuyup kalmıştı. Melek, adama kıyamadığı için üzerini değiştirmesi için uyandırmadı. Böylede uyuyabilirdi. Hiçbir sakıncası yoktu. Melek'te karnı doyduktan sonra tekrar uykuya dalan bebeğini bebek odasına götürmedi. Hemen kendi yatağının yanına da olan küçük beşiğe koydu. Üstünü güzelce örttükten sonra hemen yatağına döndü. Kocasının yanına iyice sokulup kollarının arasına girdi. Ilgaz,  Meleğin yanına geldiğini ve kollarına sığındığını uykulu haliyle bile anlamıştı. Oda kadınına sıkıca sarılarak uyumaya devam etti. Nihayet hasret bitmiş iki sevdalı yürek birbirine kavuşmuştu. BÖLÜM.21 Melek, sabaha kadar bir kaç defa daha kalkıp bebeğini beslemiş altını değiştirmişti. Ilgaz'ın uykusunun bölünmesini istemediği için kızını bebek odasına götürmüş orada ilgilenmişti. Necla Hanım ve Ebru'da gece boyunca sık sık Meleğe yardıma gelmişlerdi. En son saat beşte kızını uyutan Melek, kocasının yanına gelip bitkin halde yatmıştı. Sabah uyandığında ise saat neredeyse ona geliyordu. Hemen kalkıp bebeğine bakmak için odasına doğru yürümeye başladı. Bebek odasına geldiğinde bebeğinin yatağında olmadığını gördü. Bebeğini kayınvalidesinin aldığını anlamıştı kız. Necla Hanım, gelininin biraz dinlenmesini istediği için bebekle saatlerce ilgilenmişti. Saat sekize gelirken torununun ağlama sesini duyan Necla Hanım. Hemen Ilgaz ve Meleğin dairesine gelmişti. Kapıyı tıklatmasına rağmen kapı açılmayınca oda kapıyı açıp odaya girmişti. Ilgaz ve Meleğin derin bir uykuda olduklarını görünce hemen torununun odasına giderek onu alıp kendi odasına götürmüş ve onun la ilgilenmişti. Melek, odasından çıkıp bebeği ve kayınvalidesi nin  nerede olduğunu aramaya başladı. O sırada Necla Hanım'da bebeği Meleğe getiriyordu. Melek, Necla Hanım'ı görünce, "Günaydın anne. Uyuyup kalmışım. Kusura bakmayın lütfen" dedi. "Ne kusuru Melek. Sabaha kadar çok yoruldun uyuyacaksın tabi ki. Ben torunumla gayet güzel vakit geçirdim. Hem o kadar usluydu ki kızım. Hiç babaannesini üzmedi. Bugünleri ne kadar düşledim bilemezsin. Şimdi her şey tam hayalimdeki gibi biliyor musun Melek. Ben hep bugünleri bekledim kızım. Oğlum sağlığına kavuşsun. Evlenip bir yuva kursun. Çok sevdiği bir karısı olsun, bebekleri olsun. Benim istediğim tamda buydu. Şükürler olsun rabbime hayalimi gerçekleştirdi. Hepsi senin sayende oldu gelinim. Oğluma güzel bir dünya kurdun. Oğlumu çok mutlu ettin. Ben senden başka ne isterim? Torunuma hep bakacağım. Sana yardımcı olacağım kızım. Sen de dinlenmiş olursun. Bu arada dedesi de çok görmek istiyor torununu. Karnını doyurdu dedesine götüreyim kızımı." "Tamam anne. Nasıl istersen" Melek, hemen odasına dönüp önce lavaboya girdi. Orada işlerini hallettikten  sonra tekrar odaya döndü. Hızla üzerini değiştirip hemen bebeğinin yanına geldi. Kızını önce emzirip karnını doyurdu. Sonra da üzerini değiştirip hazırladı. Kızını babaannesinin kucağına verip kendisi de bebeğin eşyalarını düzenledi. Necla Hanım, torununu alıp aşağı katta salonda oturan dedesinin yanına götürdü. Kenan Bey, karısının kucağında ki torununu alıp tekrar kalktığı koltuğa oturdu. "Güzel torunum benim, dakikalar içinde bile özlemişim seni" dedi küçük burnundan öperek. Melek, kızını kayınvalidesinin götürmesinin ardından yatak odasına gitti. Sonra da soluğu yatakta kocasının yanında aldı. Saatlerdir deliksiz uyuyan kocasının uyandırmak için muzurlaklar yapmaya başladı. Ilgaz, çok tan uyanmıştı ama karısının yanına gelerek onu uyandırmasını bekliyordu. Melek, Ilgaz'ın üstüne doğru eğilip saçını Ilgaz'ın burnuna değdirdi. Ilgaz, burnuna dolan karısının muhteşem kokusuyla oyununa son vermek zorunda kaldı. Hemen gözlerini açıp Meleği yakaladı. Sonra da ters dönüp kadını altına aldı. "Ne yapmaya çalıştığını öğrenebilir miyim bebeğim?" dedi kadını öperek. "Çok hilebazsın Ilgaz. Hani uyuyordun? Beni kandırdın değil mi?" "Uyuyordum Meleğim. Saçın burnuma değince o muhteşem kokun doldu ciğerlerime. Bu yüzden uyanmak zorunda kaldım. Hem ben uyuyorken ne yapmaya çalışıyordun sen? Bana bir şey yapmayı mı düşünüyordun söylesene?" "Saçmalama Ilgaz ya. Sana ne yapabilirim ki? En fazla bunu yapabilirim"diyerek adamın dudaklarını ateşli bir şekilde öpmeye başladı. Ilgaz, karısının bu halini çok seviyordu. Bazen utangaç  küçük bir kız çocuğu. Bazen de ateşli bir kadına dönüşebiliyordu. Ilgaz'ın da bu öpücüğe hiç bir itirazı yoktu. O da kadınını kucağına iyice çekip öpücüğü derinleştirdi. Kenan Bey, torununu sevmelere doyamıyordu. Torunundan ayrılamayan adam. Şirkete de gidememişti. Bu yüzden Cüneyt ve Diyar'ı arayıp işe geç geleceğini söylemişti. Ebru ve kız kardeşi de uyanmıştı. Onların da derdi bebekti. Çok sevmişlerdi küçük kızı. Evlerine neşe mutluluk getirmişti. Herkes bebeğin başına toplanmış ona bakarken. Ilgaz ve Melek geldi salona. Küçük kız sanki annesinin kokusunu almış gibi ağlamaya başladı. Melek'ten önce Ilgaz, babasının yanına giderek kızını kucağına aldı. " Neden ağlıyorsun bebeğim? Söyle babana. Kim üzdü benim kızımı?" Ilgaz, bebeğiyle konuşurken Ebru, girdi söze. "Bu kızın bir adı olmayacak mı acaba? Sürekli bebek mi diyeceğiz" dedi. Ebru'nun sözlerinden sonra Melek, konuşmaya başladı. "Kızıma adını babası verecek. Ilgaz, hangi adı verirse bebeğimin adı o olacak." Ilgaz, böyle bir şey beklemiyordu. Meleğin bir isim  düşündüğünü zannediyordu. Çok sevinmişti ama bunu ikisi beraber yapmalıydı. İkisi beraber düşünmeliydi kızlarının adını. "Meleğim teşekkür ederim ama bence beraber karar vermeliyiz. Senin aklında bir isim varsa onu da koyabiliriz. Bebeğimiz için en çok sıkıntıyı sen yaşadın." "Ben hiç isim düşünmedim Ilgaz. Tek düşündüğüm bebeğimin  sağlıklı bir şekilde doğmasıydı." "O zaman eğer sende istersen kızımızın adını Şifa koyalım. Sen ve kızım bana şifasınız Meleğim. Benim yaşama sevincimsiniz. Bu yüzden kızımızın adı Şifa olsun istiyorum." "Olur Ilgaz. Benim için hiç bir mahsuru yok. Kızıma çok yakıştı bu isim." Herkes Şifa ismini çok sevmişti. Çabucak da alışmışlardı. Şifa, bebek herkesin neşe kaynağı olmuştu. Sürekli kucaktan kucağa geziyordu. Necla Hanım. "Torunumu kucağa alıştırmayın. Beşiğine yatırın dese de herkesten önce o alıyordu kucağına. Zuhal Hanım ve Ünal Bey'de sık sık geliyorlardı torunlarını görmeye. Günler günleri kovalarken Meleğin doğumunun üzerinden tam bir buçuk ay geçmişti. Bu geçen günler Ilgaz, için biraz zor geçmişti ama yine de kendine hâkim olmuştu. Genç adamın karısına olan özlemi tutkusu katlanarak büyümüştü. Bir türlü geçmek bilmeyen günlerde Meleğe dokunamamak Ilgaz için tam bir işkenceydi. Şifa, bebek ise gündüzleri çok uslu bir kız geceleri ise küçük bir cadıya dönüşüyordu. Sabaha kadar Meleği defalarca uyandırıyordu. Ilgaz, gece uyandığında çoğu zaman  karısını yanında bulamıyordu. Melek, yataktan kalkar kalkmaz o da uyanıyordu zaten. Meleğin kokusuna o kadar açılmıştı ki. Melek, kızının yanından dönünceye kadar uyuyamıyordu. Ilgaz'ın Meleğe aşkı öyle büyüktü ki Melek'ten ayrı geçen ayları için şimdi daha çok pişmandı. Keşke hemen gidip getirseydi onu. Meleğin sesinin nefesinin olmadığı her dakika Ilgaz, için boşa geçen kaybedilmiş zamandı. Melek, varsa Ilgaz'da vardı. Melek, Ilgaz'ın kadını, dünyası, yaşama sebebiydi. Ilgaz, geçen günler içinde babasıyla  Kerem, hakkında konuşmuştu. Kenan Bey, yeni kurdukları Ilgaz'ın adını taşıyan şirketin Kerem'in şirketiyle birleştirilmesine karar vermişti. Bu karar da en büyük etki de Karısının kardeşi Kemal Bey, olmuştu. Kemal Bey, artık bütün işleri bırakıp emekli olmak istediğini söylemişti. Bu yüzden de  bir yıldır birçok başarıya imza atan Ilgaz, holding ve diğer şirket birleştirilerek Kerem'in yönetimine verildi. Ahmet Ağa'nın ve birçok tecrübeli müdürün desteğiyle iyi bir yönetici kadrosu oluşturulmuştu. Kerem, yurt dışında bu işin eğitimini almıştı zaten. Bu yüzden Ilgaz ve amcasının da yardımıyla zorlanacağını düşünmüyordu. İşler yoluna girdikten sonra Kenan Bey ve Kazım Bey, beraber gidip Perçem i Kerem'e resmen istemişlerdi. Perçem, Kerem'in zaten sözlüsüydü ama isteme töreni olmamıştı. Kerem'in ve Perçem'in babası kendi aralarında konuşup anlaşmışlardı. Kerem, Perçem'le evlilik yolunda ilerlerken her şeyin usulüne uygun olmasını istiyordu. İsteme faslından sonra Perçem ve Kerem'e muhteşem bir nişan yaptılar. Adana'nın en güçlü ailesinin  büyük oğlunun nişanıydı bu. Nişan töreni dillere destan güzellikte geçmişti. Perçem'in güzelliği ve Kerem'in yakışıklılığı çiftin birbirine olan sevgisi uyumu günlerce konuşulmuştu. Bebeği henüz çok küçük olduğu için Melek, nişan törenine katılamamıştı. Ilgaz'da sadece iki gün ayrılmıştı Meleğin yanından. Nişan biter bitmezde geri dönmüştü İstanbul'a. O iki günde Meleğin yanında annesi babası ve erkek kardeşleri kalmıştı. İki dayısı da Şifa, bebeği çok sevmişti. İkisi de bebeği kucaklarına almak için birbirleriyle yarışmışlardı. Cüneyt, Meyra'nın da onunla beraber Adana'ya gelmesini çok istemişti. Bu yüzden Ünal Bey'den Meyra, için izin istemişti. Ilgaz ve ailesinin de nişana katılacağının bilen Ünal Bey, Meyra'ya Adana'ya gitmesi için izin vermişti. Son yaşanan olaylardan sonra Kazım Bey'de çok değişmişti. Abisi Kenan Bey'den ve Ilgaz'dan bütün yaptıkları için defalarca özür dilemişti. Ayrıca Cüneyt ve Meyra'nın ilişkisine de onay vermişti. Oğulları onun yaptığı hatalar yüzünden çok zorlukları yaşamıştı. Kerem'i amcası ve Ilgaz a düşman eden de kendisiydi. Kardeşi Kenan Bey, kendisi gibi kindar değildi. Kerem'in zor zamanında arkasında durmuş, çok yardımı olmuştu. Koskoca şirketin başına Kerem'i geçirmişti. Kazım Bey, kardeşi hakkında hep kötü fikirlere kapılmıştı yıllarca. Şimdi çok iyi anlamıştı herşeyi. Kenan Bey hiç bir zaman onun düşmanı olmamıştı. Kendi çocuklarıyla Kazım Bey'in çocuklarının arasında hiç ayrım yapmamıştı. Diyar ve Ebru'da gitmişti Adana'ya. Diyar, Ebru ile evlendikten sonra Adana'da yaşamak istiyordu zaten. Bunu Ebru da kabul etmişti. Kerem, her ne kadar Diyar'a şirkette çalışmasını teklif etse de Diyar bu teklifi kabul etmemişti. Diyar, kendi işini yapmak istiyordu. Daha doğrusu kendi işini kurmak istiyordu. Adana'da bir güvenlik şirketi kurmak istiyordu. Babasının ona verdiği arazileri de vardı. Onlardan da para kazanırdı. Bu sayede rahat rahat geçinebilirdi. Ebru'ya hiç bir şekilde sıkıntı yaşatmak istemiyordu. Ebru'nun zaten çok büyük istekleri hırsları yoktu. Mütevazı yaşamayı seven bir kızdı Diyar'ın Ebru'su. Sakin huzur veren bir yapısı vardı. Bu sayede ele avuca girmez Diyar'ı bile uslandırmıştı. Ilgaz, yatağına uzanmış  her gece olduğu gibi karısını bekliyordu. Melek, yine kızının yanındaydı. Sürekli annesinden süt isteyen kızını bir türlü doyuramıyordu. Ilgaz'ın ise bu gece için farklı planları vardı. Sayılı günleri bitmiş kırk günü tamamlamışlardı. Bu gece hiç bir güç Meleği Ilgaz'ın elinden alamazdı. Bir türlü uyumak bilmeyen Şifa hariç. Sanki babasına garezi vardı küçük yaramazın. Saatlerdir bir türlü uyumamıştı. Ilgaz'da inat yapmıştı. Ne olursa olsun gözünü bile kırpmadan bekleyecekti karısını. Ilgaz, öyle demişti ama dakikalar geçmek bilmiyordu. Bebek odasından halakızın ağlama sesi geliyordu. Kaç defa kontrole gitmişti kızının odasına. Her defasında da Melek, tarafından kovulmuştu. Çünkü Şifa, bebek babasının sesini duyar duymaz gözlerini fal taşı gibi açıyordu. Babası kucağına aldığı zaman da sürekli Ilgaz'a gülümsüyordu. Gecenin ikisi olduğunda hala uyumayan kızı Meleği çileden çıkarmıştı. Melek, daha fazla dayanamamıştı artık. Oda  hemen kızını getirip Ilgaz'ın kucağına bıraktı. Sonra da yatağa girip gözlerini kapattı. Şifa, bebek Ilgaz'ın kucağında gelir gelmez ağlamayı bırakmış babasına gülücükler göndermeye başlamıştı. Ilgaz'da saatlerdir karısını yoran bebeğine sitemli bir konuşma yapmaya başladı. "Ah be güzel kızım. Neden anneni bu kadar yoruyorsun? Baksana benimle ilgilenecek bile hali kalmadı kadının. Senin bana mı garezin var, anne ne mi anlamadım? Senin gibi güzel bir hanımefendi ye yakışıyor mu böyle hareketler? Hem annene yazık değil mi? Ne kadar yoruyoruz onu baksana. Hasta olacak diye korkuyorum. Bir daha yaramazlık yapmak yok tamam mı? Ilgaz, konuşmasına devam etmeden önce bakışlarını kızına çevirdi. Şifa'sı babasının kucağında uyuyup kalmıştı. Kızının uyuduğunu görünce hemen Meleğine baktı. Oda çok tan uyumuştu. " Bu muydu Şifa Hanım?" dedi kızına bakarak. "Madem hemen uyuyacaktın neden bu kadar üzdün anneni? Beni babama götür anne demen yeterliydi. Hem bak bütün planlarımı da bozdun küçük cadı. Benim vuslat başka bahara kaldı of.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD