ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4529 Words
Melek, ertesi sabah güne sevdiği adamın kollarında uyandı. Ilgaz Ağa, güçlü kollarıyla sıkıca sarmıştı kadınını. Neredeyse kalbinin içine sokacaktı Meleğini. O kadar sevgi ve tutku doluydu Ilgaz'ı. Sonra dün gece yaşadıkları geldi kızın aklına. Çok ateşli ve tutku dolu, aşk dolu bir gece yaşamışlardı iki aşık. Melek, utanarak  yüzünü Ilgaz'ın göğsüne sakladı. Ilgaz, durmadan kıpırdayan Meleğin yüzünü göğsüne gömmesiyle uykusundan uyandı. Kadının yakıcı nefesini hissetmişti tüm hücrelerinde. Genç adam delirmişti bir anda. Kollarında dünyanın en güzel varlığıyla uyumuştu bu gece. Hayatının en güzel gecesini yaşamıştı. Melek, tamamen Ilgaz'ın kadınıydı artık. Meleğin hala göğsüne saklanması Ilgaz'ın da dikkatinden kaçmamıştı. Utanıyordu güzel Meleği. Dün gece ateş gibi bir kadın. Sabah ise utangaç bir peri kızı gibi olmuştu. "Meleğim" dedi çenesinden tutup kendisine bakmasını sağlayarak. "Sen utanıyor musun kocandan? Bunu yapma kadın. Benden utanma lütfen. Sen artık benim kadınımsın. Her zerren bana ait. Her zerrene âşık bu adam. Senin bu kızaran yanaklarına ölürüm kadın" dedi yanağından öperek. Melek, Ilgaz'ın söylediği güzel sözlerin  etkisiyle hemen adamın dudaklarına yapıştı. Ilgaz, Meleğin bu hareketine gülümsedi ve aynı tutkuyla karşılık verdi. Küçük karısını hızla döndürüp altına aldı. "Sen yorgun değil misin Meleğim? Dün gece seni yeterince yormadım galiba" dedi dudaklarının arasından. "Ben yorgun değilim Ilgaz Ağa'm. Sen yorgunsan anlarım. Ne de olsa benden yaşlısın" "Yaşlı ha. Demek yaşlıyım. Seni küçük cadı. Ben sana gösteririm yaşlıyı. Bu yaşlı adam sana neler yapacak bak gör" dedi Sonra da karısının başlattığı ateşli öpücüğün daha fazlasını verdi karısına. O dakikadan sonra Ilgaz'ı durdurmak mümkün olmadı tabi. Aşkın ve tutkunun sarhoşluğuyla kendilerinden geçtiler. Onlar, odalarında mutluluğu yaşarken, diğer tarafta Kenan Bey ve Necla Hanım, kim oldukları belli olmayan adamlar tarafından götürüldükleri  dağ başında küçük bir evde kurtulmanın çaresini düşünüyorlardı. Dün gece havaalanına giderken önlerine geçen beş tane siyah araba tarafından arabaları durdurulmuştu. Sonra da içinden çıkan adamlar tarafından elleri gözleri bağlanarak şehirden uzak, neresi olduğunu bilmedikleri bir yere götürülmüşlerdi. Kemal Bey'e gelen telefondan sonra Kemal Bey, hemen polise sonrada Derman'a haber vermişti. Polisler aramaya başlamadan Derman ve Diyar, aramaya başlamışlardı bile. Cüneyt, olayı duyar duymaz gelmişti Derman'ın yanına. Sonra oda katılmıştı aramalara. Kim kaçırmıştı Kenan Bey'i?  Kim buna cesaret edebilirdi? Ebru,  Babasının ve annesinin kaçırıldığını duyar duymaz  Diyar'ın yanında almıştı soluğu. Ailesini kurtarması için çok yalvarmış, çok ağlamıştı Diyar'a. Ebru'nun gözyaşları gören Diyar çok üzülmüş perişan olmuştu. Ebru'nun gözünden akan bir damla yaş için dünyayı yakardı genç adam. Diyar, Kenan Bey'e ne kadar kızsa da Ebru'nun yalvarmalarına dayanamamıştı. Babasıyla beraber hemen araştırmalara başlamıştı. Herkes  Kenan Bey'in aniden kaçırılmasına çok şaşırmıştı. Kazım Bey ve oğlu Kerem'de bunlara dâhildi. Onlar da anlam vermemişti bu olaya. Kenan Bey'den onlardan başka da nefret eden de vardı demek ki. Bu olay belki işlerine yarayabilirdi. Ya da herkes onlardan şüphelenebilirdi. Bu iki ihtimal vardı önlerinde. Ilgaz, Meleğin hazırladığı muhteşem Kahvaltı sofrasına oturmuş, karısının özenerek hazırladığı kahvaltılıkların tadını çıkarıyordu. Meleği her konuda olduğu gibi mutfak konusunda da harikaydı. "Meleğim senin ellerinden ilk kahvaltım. Ve çok beğendim. Ellerine sağlık güzelim. Bundan sonra kahvaltımı senin ellerinden isterim tamam mı?" "Tabi ki Ilgaz, sen nasıl istersen." "Ilgaz mı? Bu çok kuru olmadı mı Meleğim? Kocana sadece kuru kuru Ilgaz mı diyeceksin?" "Ne söylememi istersiniz Ilgaz Ağa'm?" "Orası senin o güzel, muhteşem ve tatlı ağzına kalmış bebeğim" "Tamam hayatım. Tamam Ilgaz'ım. Tamam, benim yakışıklı kocam. Sen nasıl istersen, öyle olsun." Ilgaz, Meleğin  söylediklerine dalmışken kapı çalmaya başladı. Gelen her kimse ısrarla  zile basıyordu. Ilgaz, Meleğin yanağından öptü önce sonrada hemen masadan kalkarak hızla kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş kız kardeşlerini gördü. Kapıyı açan abisini gören Ebru, ağlayarak  sarıldı Ilgaz'a. "Abiciğim bir bilsen neler oldu?" dedi "İki kız kardeşinin de perişan halini gören Ilgaz'ın aklı başından gitmişti. "Ne oldu canım? Ne oldu, neden ağlıyorsunuz? Hemen söyle Ebrum?" Ebru ve küçük kardeşini hemen içeri alıp salona getirdi. O sıra da Melek, geldi mutfaktan. Ilgaz'ın iki kardeşinin de ağladığını görünce oda koştu telaşla. "Ne oldu Ebru? Neden bu kadar ağladınız" Ebru, Meleğe çevirdi bakışlarını. "Annemle babamı kaçırdılar Melek. Dün gece annemle babamı kaçırdılar" Ebru'nun söyledikleriyle Ilgaz, beyninden vurulmuşa döndü. Ailesi daha dün gece gülerek ayrılmışlardı villadan. Adana'ya gideceklerdi oysa. Meleği ve kardeşlerini Ilgaz'a emanet etmişti babası. "Kim?" diye bağırdı Ilgaz. "Kim lan? Benim ailemi kaçırmaya kim cesaret edebilir? Yürek mi yediler lan bunlar? Ilgaz, o kadar öfkelenmişti ki. Şimdiye kadar kardeşleri bile onu böyle görmemişlerdi Hemen Meleğe çevirdi bakışlarını. "Meleğim, kardeşlerimle sen burada kalın. Kapıyı hiç kimseye açmayın. Ben sizin güvenliğinizi sağlamak için buraya daha fazla adam göndereceğim. Benim hemen çıkmam lazım "dedi. Melek, hemen koşup Ilgaz a sarıldı. "Dikkatli ol Ilgaz, lütfen dikkatli ol tamam mı?" "Tamam, dikkat edeceğim. Bundan emin olabilirsin Meleğim" Ilgaz, Meleğin alnından öperek hızla odalarına çıktı. Hemen üzerini değiştirdi. Sonra da arabasının anahtarını ve telefonunu alıp villadan çıktı. Yolda hemen telefonunu çıkarıp dayısını aradı. Dayısı telefonu açar açmaz, "Neden dayı, neden beni aramadın? Babam ve annem dün gece kaçırılmış benim neden yeni haberim oluyor?" "Ilgaz, oğlum. Dün gece seni zaten defalarca aradım. Telefonuna ulaşamadım. Ayrıca yapılabilecek her şey yapılıyor zaten. Derman ve Diyar, adamlarla beraber babanı ve anneni arıyorlar" "Dayı düşündüğüm gibi değil değil mi? Benim ailemi kaçırtan amcam olabilir mi?" "Bu mümkün değil Ilgaz. Amcan ve Kerem'i yedi yirmi dört takip ettiriyorum. Hem amcanda böyle bir şey yapacak cesaret yok." "Şimdi ne yapacağız dayı? Ben ne yapabilirim onu söyle lütfen." "Bak Ilgaz, her şeyden önce hemen buraya gel. Adana'da ki şirket toplantısı yarın erken saatlerde olacak. Toplantıya sen katılacaksın. Eğer kaçırma olayı bu işle alakalı ise bize zaten ulaşacaklar. Bu işle alakalı değilse de kimin yaptığını tabi ki  öğreneceğiz. Belki para için kaçırdılar. Bunu bilemeyiz" "Herhangi bir insan Kenan Güçlüoğlu'nu kaçırmaya cesaret edebilir mi sence? Bunu anca arkası sağlam birisi  yapabilir." "Bir şekilde onları bulacağız merak etme Ilgaz. Aileni kaçıranların planı onları öldürmek değil bence. Aileni havaalanına götüren araçta çizik bile yok. Şoförü de sadece bayıltmışlar. Yani istedikleri bir şeyi elde etmek için kaçırmışlar onları." "Ben hemen Adana'ya geleceğim dayı. İlk uçakla yola çıkacağım." "Ben sana uçakta yer ayırttım Ilgaz. Sen evdekilerin güvenliğini sağla hemen. Uçağın üç saat sonra kalkacak" Ilgaz, dayısıyla konuştuktan sonra hemen şirkete gitti. Orada hızlı bir şekilde gerekli talimatları verdi. Sonra da İstanbul un en başarılı  güvenlik şirketiyle görüşerek eşi ve kardeşlerini korumaları için anlaştı. Ailesinin güvendiği adamlar çoktu. Yine de Ilgaz, hayatından daha değerli olan karısı ve kardeşlerinin daha iyi korunmasını istiyordu. Şirketten çıktıktan sonra doğruca villaya geldi. Karısı ve kardeşleri onu salonda karşıladı. Ilgaz, hemen yanlarına giderek hepsine  sarıldı tek. Melek, Ilgaz ve kardeşleri konuşurken hemen mutfağa gitti. Ilgaz ve kızlar için hızlı bir şekilde yiyecek bir şeyler hazırladı. Sonra da tekrar yanlarına gelerek  bir şeyler yemek için çağırdı. Kızlar yemek istemeseler de abilerinin ısrarıyla mutfağa gittiler. Zorla da olsa bir şeyler yedikten sonra ikisi de odalarına gitti. Kardeşleri gittikten sonra Ilgaz, hemen Meleğin yanına gelerek kıza sıkıca sarıldı. "Meleğim, hayatımın anlamı kadınım. Benim bugün Adana'ya gitmem lazım. Babamın yarın gireceği toplantıya ben katılacağım." "Kenan babam ve Necla annemden bir haber var mı? Kim  kaçırmış onları belli mi Ilgaz?" "Henüz hiç bir haber yok Meleğim. Her yerde arıyoruz onları. Hem polisler. Hem bizim adamlar. Tüm akrabalar her yerde onları arıyorlar" "Ilgaz, kızmazsan sana bir şey söyleyeceğim." "Sana kızabilir miyim  Meleğim. Söyle ne söyleyeceksen? Hem bana bir şey söylemek için izin almak zorunda değilsin güzelim" "Şey Ilgaz, Taylan, bir şey yapmış olabilir mi babama ve anneme. Biliyorsun Kenan babam. Ona haddini bildirmişti. O bir şey yapmış olabilir mi? Ya da amcaoğlun Kerem. Bilmiyorum ama onlar yapmıştır diye korkuyorum. Taylan, benim yüzümden  sana zarar vermeye kalktı biliyorsun" "Meleğim. Öncelikle o pisliğin adını o güzel dudaklarından duymak istemiyorum. İkincisi onu ve karısını yurt dışına göndermiş kayınpederi. Ama. Yine de haklı olabilirsin. Bunu araştıracağım mutlaka. Ha bu arada amcam ve Kerem de değilmiş. Bende ilk onlardan şüphelenmiştim ama onlar da değilmiş. Babam onları sürekli göz altında tutuyormuş." "İnşallah en kısa zamanda bulunurlar hayatım. Seni böyle üzgün görmek beni kahrediyor. Senin le bende gelmek istiyorum. Senden ayrılmak istemiyorum Ilgaz." "İnan normal bir iş seyahati olsa seni asla bırakmam Melek. Ama orada neyle karşılaşacağım bilmiyorum. Bu yüzden burada kalmanı istiyorum. Üstelik iki tane de emanet bırakıyorum sana. Onlara çok iyi bak lütfen. Hem onlara, hem kendine iyi bak güzel karım. Sen varsın gözüm arkamdan değil Meleğim. Babam onları bana emanet etti. Bende sana emanet ediyorum." "Gözüm gibi bakarım Ilgaz. Lütfen çabuk dön. Beni sensiz bırakma ne olur" "Merak etme. Ben senin için yaşıyorum Melek. Benim yaşama sebebim sensin. Benim hemen çıkmam lazım. Kendinize çok dikkat edin olur mu? Hiç bir şekilde dışarı çıkmayın." "Tamam, Ilgaz'ım merak etme sen" Ilgaz, Meleğe sıkıca sarılıp alnından öptü. Sonra da hızla evden çıktı. Hemen havaalanına geldi ve kalkmak üzere olan uçağa yetişti. Ilgaz, olanlara bir anlam vermemişti. Ailesini kim kaçırabilirdi? Dayısı amcasının olmadığını söylemişti. Peki, kimdi ne istiyordu ailesinden? Ilgaz, Adana'ya geldiğinde dayısı tarafından karşılandı. Hemen havaalanından ayrılıp çiftliğe geldiler. Çiftlik te yer yerinden oynamıştı. Bütün adamlar Kenan Ağa, için ayağa kalkmıştı. Her yerde onun arıyorlardı. Ülkenin her yerine haberler gönderilmişti. Ilgaz, gelince de bütün çalışanlar ve akrabaları Ilgaz'a destek olmak için ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Aramalar bütün hızıyla devam ederken yarınki toplantıyı bazı katılımcılar ertelemek istiyordu. Kemal Bey, ise buna karşıydı. Toplantının yapılmasını istiyordu adam. Çünkü eğer eniştesi ve ablasının kaçırılması bu toplantıyla alakalı bir şeyse kaçıranlar mutlaka harekete geçer diye düşünüyordu. Bu yüzden erteleme teklifini reddetmiş ve babası adına toplantıya Ilgaz'ın katılacağını söylemişti. Ilgaz'a ise eğer bir tehdit olmaz ise toplantıda babasının planları doğrultusunda hareket edileceğini söylemişti. Ilgaz, o gece sabahı zor etmişti. Babası ve annesinin başına gelebilecek kötü şeyler Ilgaz'ın gözünü bile kırpamamasına neden olmuştu. Bir taraftan da Meleği ve kız kardeşlerini düşünüyordu. Ya onların başına da bir şey gelirse ne yapardı Ilgaz? Meleğiyle mutlu bir gün bile geçirememişti. Kader onların mutlu olmasını istemiyordu sanki. Ilgaz, düşünceleri bir kenara bırakıp hemen üzerini değiştirip hazırlandı. Toplantı bir kaç saat sonra gerçekleşecekti. Ilgaz, dün gece saatlerce babasının hazırlattığı dosyayı incelemişti. Babasının böyle bir şeyi neden yaptığını anlamayan Ilgaz, geç saate kadar düşünceler içinde kaybolmuştu. Ilgaz, hazırlıklarını bitirdiği sırada Kemal Bey, geldi yanına. Ilgaz'ın omzuna elini koyarak, "Bu senin ilk büyük sınavın yeğenim. Ve sana sonuna kadar güveniyorum. Babanı en iyi şekilde temsil edeceksin. Bugün bu işi bitireceksin. Toplantı saatine kadar anne ve babanla ilgili tehdit gelmez ise babanın istediğini yapacağız Ilgaz. Eğer gelirse kaçıranlar ne isterse onu yapacağız." "Tamam dayı. Her şey istediğin gibi olacak." Ilgaz ve Kemal Bey, kısa bir kahvaltının ardından şirkete gittiler. Şirkete geldiklerinde bütün ortaklar toplanmaya başlamıştı. Herkes tek tek toplantı salonunda yerlerini alıyorlardı. Ilgaz, ise şaşkın bir halde izliyordu olanları. Genç adamın hiç bir şey umurunda değildi aslında. Tek istediği ailesinin kurtulması ve Meleğinin  yanında olmaktı. Bir saat sonra bütün ortaklar gelmişti. En son amcası ve Kerem gelmişti şirkete. Yanlarında ise şirketin en büyük ikinci hissedarı Osman Bey ve diğer yardakçıları vardı. Onlar da toplantı odasında yerlerini aldıktan sonra, Kemal Bey, saatine baktı. Toplantı başlamak üzereydi ve şuana  kadar hiçbir tehdit yoktu. Ilgaz'ın yanına yaklaşarak, "Sana güveniyorum oğlum. Bitir şu işi. Sonra kendi işlerimize bakalım" Ilgaz başını olumlu anlamda sallayarak toplantı odasına yöneldi. Hızlı adımlarla odaya girip babasının yerine oturdu. Kerem'in ve amcasının nefret dolu bakışları arasında konuşmaya başladı. "Öncelikle hoş geldiniz. Biliyorsunuz yaşadığımız üzücü bir olaydan dolayı babamın oturması gereken koltukta ben oturuyorum. Toplantı çok uzun sürmeyecek zaten. Bu yüzden hemen konuya gireceğim. Amcam ve Osman Bey, şirketin başına Kerem'in geçmesini istiyormuş galiba." Ilgaz'ın sözleriyle herkes pür dikkat genç adama odaklanmıştı. Amcası ve Kerem, kendilerinden emin bir halde Ilgaz'ın konuşmasını bitirmesini bekliyorlardı. Ilgaz, Kerem'e ve amcasına baktı önce. Sonra da önünde ki dosyayı kapatıp konuşmaya devam etti. "Madem Kerem, bu şirketin başına geçmek istiyor. Bunda bizim için bir sakınca yok. Bu sadece bu şirketi ve hissedarları ilgilendirir." Ilgaz'ın söyledikleri amcası ve Kerem'i çok şaşırtmıştı. Kazım Bey, böyle bir şey beklemiyordu. Kardeşinin kesinlikle kabul etmeyeceğini. Onlara şiddetle karşı çıkacağını düşünmüştü aslında. Ilgaz, amcasının yüz ifadesine bakıp konuşmaya devam etti. "Bizim için sorun değil demiştim en son. Çünkü biz bugün itibarıyla şirketten hisselerimizi çekmek için talimat verdik. Artık Ilgaz, holding olarak yolumuza kurduğumuz başka bir şirketten ayrı devam edeceğiz. Ayrıca da bizimle çalışmak isteyen hissedarları yanımıza davet ediyoruz. Bu şirket yıllarca babam ve sizin sayenizde çok başarılı işler yaptı. Kısmet buraya kadarmış. Bundan sonra beraber değil rakip olacağız. Bu yüzden tekrar ediyorum. Bize katılmak isteyenlere kapımız açık. Ben şimdi izninizi istiyorum. Artık bu şirketle bağlantımız olmadığına göre benim burada olmama gerek yok" Ilgaz, donmuş bir yüz ifadesiyle ona bakan amcası ve Kerem'e baktı. Sonra da başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. Ve hemen toplantı salonundan çıktı. Toplantıya katılan herkes donup kalmıştı. Herkes büyük bir aile kavgası bekliyordu aslında. Kazım Bey ve Kerem'e karşı Ilgaz'ın savaş açacağını bekliyordu. Ama bekledikleri olmamıştı. Kenan Bey, başka bir taktik kullanarak şirketten ayrılmış ve yeni bir şirket kurmuştu. Kazım Bey, yumruğunu sıktı öfkeyle. Bugün burada kardeşini ve Ilgaz'ı alt etmeyi düşünüyordu. Onların yenildiğini görmek istiyordu. Yine olmamıştı. Yine başaramamıştı. Yine alt edememişti onları. Üstelik şirketten de ayrılmıştı Kenan Bey. Bu şirketin en büyük hissedarı Kenan Güçlüoğluydu zaten. Kazım, hiçbir şey söyleyememişti. Diğer ortaklardan da bazıları kalkıp toplantıyı terk etmiş ve Kenan Ağa'ya bağlı olduklarını göstermişlerdi. Toplantı masasında Kazım Bey. Oğlu Kerem, Osman Ağa ve bir kaç hissedar kalmıştı. Kazım Bey, masaya yumruğunu vurdu öfkeyle. "Kenan, dua et. O adamlar seni öldürsün. Eğer onlar seni öldürmezse. Benim elimden kurtulamayacaksın" Kazım Bey, öfkeyle ayağa kalktı. Tam çıkış kapısına yürümek üzereyken Osman Ağa, tarafından durduruldu. Osman Ağa, öfkeli adımlarla Kazım Bey in yanına geldi. "Senin ve Oğlunun yüzünden Kenan Güçlüoğlu’nu karşıma aldım. Herkes bizi destekliyor diyerek yalan söyledin. Artık bitti Kazım Bey. Her şey bitti. Senin le ortak falan değilim bu saatten sonra. Kızımı da senin aile, amca düşmanı oğluna vermiyorum. Nişan bozuldu." Kerem, Osman Ağa'nın arkasından yaklaşarak, "Sen ne zannediyorsun Osman Ağa. Ben de senin kızınla kendi çıkarım için nişanlanmıştım zaten. Senin kızını beğendiğim için değil. Sen de çıkarın için girdin bu işe. Amcama diş bilediğini bilmiyor muyum sanıyorsun. Biz kaybedince planların tutmadı değil mi? Aslında bizim de sana ihtiyacımız kalmadı. Kızından da kurtuldum sonunda. Benim için çok iyi oldu. Üstümdeki yüktü senin kızın" Osman Ağa, Kerem'in sözlerinden sonra öfkeyle toplantı salonundan çıktı. Adamlarını alarak hemen şirketten ayrıldı. Bu sırada Kenan Bey ve Necla Hanım. Dağ başında bir evde beklerken, iki adam geldi yanlarına. Adamlardan biri Kenan Bey'e bakarak konuşmaya başladı. "Kenan Ağa, seni daha bir kaç güne kadar tanımıyordum bile. Benim yeni öğrendiğim bir durum bizi bu raddeye getirdi." "Kimsin sen?" dedi Kenan Bey. "Kimsin ve benden ne istiyorsun? Ben seni tanımıyorum. Sana ne kötülük yapmış olabilirim?" "Benim seninle bir sorunum yok Kenan Ağa. Benim sorunum senin koruduğun biriyle." "Ama benim seninle sorunum var" dedi diğer adam."Kenan Bey, konuşan diğer adama ben seni tanımıyorum. Kimsin? Ne istiyorsun bizden?" dedi "Benim seninle işim yok Kenan Bey. Benim işim senin çok iyi tanıdığın biriyle. Yardım ettiğin, kol kanat gerdiğin biriyle" "Benim işim tamda seninle" dedi Kenan, Bey, az önce konuşan diğer adam. Benim de sende bir alacağım var Kenan Bey." Kenan Bey, adama daha dikkatli baktığında  geçen yıllarda Ebru'yu oğluna isteyen adam olduğunu gördü. Öfkeyle ayağa kalkmaya çalıştı. Ama eli ayağı bağlı olduğu için ayağa kalkamamıştı. "Benim seninle hiçbir işim olamaz. Ben sana cevabımı çok tan vermiştim. Aynı cevap şimdi de geçerli. Benim kızımı kimse zorla benden alamaz." "Ben o zamanda söylemiştim Kenan Bey, Benim oğlum. Senin kızını seviyor. Aylardır da perişan halde. Tek oğlumu feda etmeyeceğim. Ya razı olur kızını verirsin. Ya da ben zorla almasını bilirim" Gelen ikinci adam konuşmayı bitirdikten sonra diğer adam başladı konuşmaya. "Ben Derman'ı istiyorum Kenan Bey. Onun yüzünden kaybettiğim ailemin hesabını soracağım." "Derman, benim adamım. Kendi halinde kimseye bir zararı dokunmayan bir insan. Senin ailene ne yapmış olabilir." Bu hesap geçmişin hesabı Kenan Bey. Geçmişte yapılan bir hatanın hesabı." "Derman, geçmişine sünger çekeli yirmi yılı geçti. Yaptıklarının bedelini de fazlasıyla ödedi. Sen daha neyin hesabını soracaksın ona?" "Onun yüzünden ölen babamın hesabını soracağım. Derman onlardan ayrılınca. En yakın arkadaşı olduğu için babamın peşini bırakmadılar. Sen onu yanına aldıktan sonra ona ulaşamadılar. Bu yüzden babamın sakladığını düşünüp ona çok işkence ettiler. Benim babam o adam yüzünden acılar içinde öldü." "Senin baban o dünyanın içinden biriyse inan bana sütten çıkmış ak kaşık değildir. Hem onlar Derman'ı benim çiftliğimde buldular zaten. Biz bunu yıllar sonra öğrendik. O adamlar yıllar önce oğlunun gözleri önünde annesini yani Derman'ın karısını öldürdüler. Derman'ın kimseye verecek hesabı kalmadı" "Benim için hesap kapanmadı Kenan Bey, Derman'a senin bizim elimizde olduğun haberi şu saatlerde ulaşmış olmalı." "Ayrıca kızına da tabi. Onları bize vermeyeceğini zaten biliyorduk Kenan Bey" dedi Ebru'yu oğluna isteyen adam. "Biz de planımızı ona göre kurduk. Az önce sen cevabını verdin. Ama onlar hala cevaplarını vermedi. Eminim senin için ikisi de kendini feda etmeye hazırdır. Derman'ın sana ne kadar bağlı olduğunu öğrendik. Kızında senin için her şeyi yapar bundan eminim. Bizim sizi burada tutmamızın tek sebebi onları buraya kendi ayaklarıyla getirmek" "Siz ne diyorsunuz Allah aşkına? Bunlar neler söylüyorlar Kenan? Benim kızımdan, Derman'dan ne istiyorlar." "Merak etmeyin Necla Hanım. Kızınıza kötü bir şey yapmayı düşünmüyoruz. Sadece babasının yaşamasını istiyorsa benim oğlumla evlenecek" "Evlenecek mi? Ne demek evlenecek? Siz nasıl insanlarsınız ya? Benim kızım senin oğlunla zorla mı evlenecek? Kafayı mı yediniz siz?" "Sakin ol Necla. Sakin ol hayatım. Tansiyonun yükselecek şimdi. Bakın bu dedikleriniz kesinlikle olmaz. Kızımı bu işe karıştırmayın." "Ne yapmamı bekliyorsun Kenan Bey? Sen oğlun için nasıl her şeyi yapıyorsan. Benim içinde durum aynı. Oğlumun mutluluğu için her şeyi yaparım. Hapse de girerim. Gerekirse ölürüm de." Derman, Diyar ile beraber aramalara devam ederken. Aklına gelen her yere adamları gönderiyordu./Kenan Bey'in rakiplerinin peşine de adamlar takmıştı./Havaalanına giden yollarda bulunan tüm kamera kayıtlarını incelemişlerdi Diyar ve Cüneyt'le beraber./Derman, Cüneyt ve Diyar’dan ayrılıp tek başına gittiği bir mekânda gelen telefon sesiyle biraz durakladı. Telefonu çıkarıp baktığında kayıtlı olmayan bir numaranın aradığını gördü. Derman, hiç beklemeden telefonu açtığında adamın söyledikleriyle beyninden vurulmuşa döndü. Telefonda ki adamın konuşması bittikten sonra, "Tamam tüm söylediklerinizi kabul ediyorum" dedi ve telefonu kapattı. Aynı saatlerde Ebru'nun telefonuna bir mesaj gelmişti. Mesajda eğer anne be babasına sağ salim kavuşmak istiyorsa söylenilen saatte villadan bir sokak aşağıdaki yola gelmesini istiyorlardı. Ayrıca anne ve babasının fotoğraflarını da göndermişlerdi kıza. Ebru, ailesinin fotoğrafını gördüğünde deliye dönmüştü. Kim böyle bir şey yapabilirdi ailesine? Onun ailesinin kimseye bir zararı yoktu ki. Ebru, telefon elinde kalakalmışken Melek, geldi yanına. Melek, bir kaç defa seslenmiş ama Ebru, onu duymamıştı. Melek, Ebru'nun elinde tuttuğu telefonu aldı hemen. Telefonun ekranına baktığında Kenan babası ve Necla, annesinin fotoğrafları vardı. Etrafında yüzü kapalı adamlar ve ellerinde silahlar vardı. Melek, fotoğraftan önce gelen mesajı okudu hemen. Tam Ebru ya bir şey söyleyecekti ki. Ebru, Meleğin elinden telefonunu aldı. Sonra da bir şey söylemeden odasına gitti. Melek, gördüklerine inanamamıştı. Ebru'nun bu işle ne alakası vardı. Adamlar neden Ebru'nun  istedikleri yere gelmesini istiyorlardı. Melek, hemen bir şeyler yapmalıydı. Ebru'nun babası ve annesini kurtarmak için kendini ateşe atacağından korkuyordu. Ebru'nun bunu yapacağından emindi Melek. Çünkü ailesi için Melek'te aynı şeyi yapardı. Melek, hemen telefonunu çıkardı. Bu arada Diyar, babasının bir kaç saattir değişen davranışlarına bir anlam veremiyordu. Babası aramayı bırakmıştı sanki. Kenan Bey'in nerede olduğunu biliyordu ve gidip onu bulacak  bir ruh halindeydi. Ne Diyar'a, nede Cüneyt'e bir şey söylemiyordu adam. Yalnız Derman'ın bilmediği bir şey vardı. Diyar, babasının her halini çok iyi bilirdi. Bu yüzden gözü sürekli babasının üstündeydi. Cüneyt, ise amcasının ve yengesinin bulunması için elinden geleni yapıyordu. Onları kaçıranın babası ve abisinin olmadığını öğrendikten sonra daha da asılmıştı aramaya. Babası ve abisi Kerem, Adana'da olanları anlatmışlardı Cüneyt'e. Amcası ve yengesine hiç bir şekilde yardım etmemesini aramalara katılmamasını istiyordu Kerem. Babasıyla Adana'dan yarın döneceklerdi. Orada işleri yolunda gitmemişti. Kenan Bey, şirketten hisseleri çekince hissedarların çoğu hisselerini çekmişti. Sadece Kazım Bey, Osman Ağa ve birkaç hissedar kalmıştı. O halde bile yine de güçlü bir şirket olabilirdi. Ama Kazım Bey'in amacı kardeşini alt etmekti. Bu kinine Kerem'i de ortak etmişti. Ona yıllarca amcası ve Ilgaz'a karşı nefret aşılmıştı. Kerem, Adana'daki büyük evlerinde kalıyordu bugün. Babası ise yenilgiyi hazmedememiş kendini babasının mezarına atmıştı. Kazım, mezarda yatan ölüye bile hesap soruyordu. Bu kadar kin doluydu kardeşine. Kerem, evde otururken evin önüne bir atlının geldiğini duydu. Atın kişnemesi ta evden duyuluyordu. Cam kenarında oturmuş ve düşüncelere dalmıştı Kerem. Amcası ve Ilgaz'ı alt edememelerinin nedenini sorguluyordu. Atın  sesini duyunca hemen perdeyi kaldırıp camdan baktı. Atın üzerinde bir kız vardı ve eve bakıyordu. Kerem, perdeyi iyice açıp kızın kim olduğunu görmeye çalıştı. O sıra da kızda başını kaldırmış cama bakıyordu. İşte o anda göz göze geldi iki genç. Kerem, gördüğü güzellik karşısında küçük dilini yutacaktı neredeyse. Böyle bir güzel var mıydı, yaşıyor muydu bu dünyada? Bu kız gerçek miydi? Belinden aşağı salınan uzun siyah saçları şimşek gibi bakan kara gözleriyle afet gibiydi. Kerem, camdan kıza bakarken. Kız atı tam Kerem'in olduğu camın altına sürdü. Gözlerini Kerem'den ayırmadan, "Kerem Güçlüoğlu, çık dışarıya" diye bağırdı. Kerem, kızın adını bağırmasıyla ne yapacağını şaşırdı. Kız atın üstünde ustaca duruyordu ve farklı bir havası vardı. Kerem'e öfkeyle bakıyordu nedense. Kerem, kızın kendine seslenmesinin nedenini çok merak etmişti. Daha önce hiç görmediği kız. Neden gelmişti buraya? Üstelik dışarı çıkması için bağırıyordu genç adama. Kerem, kızın neden bağırdığını öğrenmek için hemen perdeyi kapatıp odadan çıktı. Merdivenleri hızla inerek çıkış kapısına geldi. Kapıyı açıp dışarı çıktığında atın üzerinde ona öfkeyle bakan kıza yaklaştı. Kız hemen attan inerek genç adamın yanına geldi.  "Kerem, sen misin" dedi öfkeli ses tonuyla. "Evet benim. Kim soruyor dedi Kerem?" "Kim mi soruyor? Kim soruyor öyle mi? Beni iyi tanıyorsun aslında. Ben Perçem, nişanlın. Hani sana yük olan nişanlın. Ayrıca sen kimsin ki ben sana yük oluyorum be? Ben seninle nişanlanmayı istedim mi? Fark ettiysen ben seninle tanışmaya bile gelmemiştim. Senin babanla, benim babamın kendi başlarına aldığı bir karardı bu. Benden kurtulmak istiyordu sevgili babam. Senin gibi bir serseriyi bulmuş. Ama ben kimi istersem onunla evlenirim." Kerem, sürekli bağırıp duran kıza, "Tamam kızım ya. Sakin ol biraz. Baban nişanı bozdu işte. Sen ne atar yapıyorsun hala? Git kiminle istersen onunla evlen. Benim kapımda ciyyaklayıp durma" "Ciyyaklayıp durma ha. Ben sana gösteririm ciyyaklamayı." Perçem, Kerem'in boşluğundan yararlanıp bacak arasına tekmeyi geçirdi. Kerem, Ah!!" diyerek iki büklüm oldu. Perçem, daha sonra bir tekmede karnına geçirdi. Sonra da atına bindi hemen. Yere yuvarlanan Kerem'e bakarak. "Bir daha bir kızı rencide etmeye kalktığında aklına gelsin yediğin tekmeler. Ve sakın bir daha haddini aşma. Sen kimsin ki ben seni koca olarak alayım ha? Baksana bir kızdan bile dayak yiyorsun" dedi ve atını sürdü hızla. Kerem, yığıldığı yerden zorla da olsa ayağa kalktı. Sonra da bahçe kapısından dışarı çıkarak atıyla dörtnala giden kızın arkasından baktı. "Seni var ya ah" diye inledi Kerem. Sonra da kızın ardından bakmaya devam ederek, " Bekle sen bekle. Ben sana göstereceğim Perçem Hanım. Perçem" dedi tekrar tekrar. Derman, Kemal Bey'in isteğiyle Cüneyt'e Melek ve Ilgaz'ın kardeşlerinin yanında kalması için, yarın villaya gitmesini söylemişti. Adamlar bugün Derman'ı arayacaktı. Derman, bu yüzden çok dalgındı. Adamlar neden sadece Derman'ın gelmesini istiyorlardı. Kimdi o adamlar? Ne istiyorlardı Derman'dan? Derman düşüncelere dalmış telefonunun çalmasını beklerken, bir süre sonra beklediği telefonu çalmaya başladı. Arayan yine aynı numaraydı. Derman, hiç beklemeden telefonu açtı. Arayan adam Devran'a geleceği yeri söyleyerek hemen telefonu kapattı. Aynı dakikalarda Ebru ya da mesaj geçmişti. Ondan iki saat sonra Villanın bir sokak aşağısında ki yola gelmesini istemişti. Ebru, adamların istediğini yaparak babasını ve annesini kurtarmak istiyordu. Çok korkuyordu kız. Kim olduğunu bilmediği adamların yanına gitmeye çok korkuyordu. Ailesinin başına bir şey gelecek diye de çok korkuyordu. Ama ailesini kurtarmak için bunu yapmak zorundaysa yapacaktı mecburen. Akşam olmaya başlamıştı artık. Neredeyse karanlık çökecekti. Melek, bugün akşam yemeğini erken hazırlatmıştı. Ebru ve kardeşi öğle yemeğinde fazla bir şey yememişlerdi. Kız bu yüzden akşam yemeğini erken hazırlatmıştı. Kızlar yemeklerini yedikten sonra odalarına çekilmişlerdi. Ebru, kardeşi uyuduktan sonra yavaş bir şekilde odadan çıktı. Merdivenlerden inip hemen kapıya gitti. Etrafta kimse yoktu ama dışarıda bir koruma ordusu vardı. Villanın ana kapısından çıkamayacağını düşünerek hızla mutfak kapısına yöneldi. Mutfak kapısı içeriden kilitliydi ama anahtar üzerindeydi. Ebru, gürültü yapmamaya  özen göstererek anahtarı çevirdi. Sonra da kapıyı açıp dışarı çıktı. Kapının biraz ilerisinde iki koruma vardı. Ama ikisi de sohbete daldığı için kapıya doğru bakmıyorlardı. Ebru, eğilerek oradan villanın bahçesine çıktı. Sonra da bahçenin duvarına yöneldi. Duvarın tam yanında büyük bir ağaç vardı. Bu ağaca tırmanarak bahçe duvarını geçti. Kız için bu geçiş çok zorlu olmuştu. Zira Ebru'nun yükseklik korkusu vardı. Ebru, sürekli saklanarak villadan uzaklaştı. Adamların dediği yere gelmek için koşmaya başladı. Sokağa geldiğinde etrafa baktı öylece. Sokak sessiz ve sakindi. Bu saate pekte işlek olmayan bir sokaktı. Ebru'ya sadece beklemesini söylemişlerdi. O da şuan öyle yapıyordu. Sokağın bir köşesinde gördüğü banka oturdu. Bir kaç dakika geçti geçmedi. Önünde büyük bir araba durdu. İçinden çıkan adamlar önce etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Sonra da kızın yanına gelerek arabaya binmesini söylediler. Ebru, korkuyla ayağa kalktı. Ne yaptığını kendi de bilmiyordu kız. Ne olduğu belirsiz bir sona doğru sürüklüyordu kendini. Neden gelmişti buraya? Bu kadar aptal mıydı? Belki babası ve annesi onların elinde bile değildi. Ebru, bir anda kararından vaz geçerek arabadan uzaklaşma için hamle yaptı. Bunun farkına varan adamlar, hemen kızın kolundan tutup arabaya sürüklediler. O sıra da adamlara doğru bağırarak gelen kız dikkatlerini o tarafa çekti. Melek, Ebru'nun mesajını okuduğundan bu tarafa çok tedirgindi. Mesajı okur okumaz hemen Ilgaz'ı aramıştı. Ilgaz, ilk uçakla döneceğini. O gelinceye kadar kız kardeşine göz kulak olmasını söylemişti. Melek, bu yüzden Ebru'nun gölge gibi peşindeydi. Kemal Bey, Derman'dan Cüneyt'i villaya göndermesini de bu yüzden istemişti Melek, Cüneyt, gelinceye kadar kardeşi Meyra'yı çağırmıştı eve. Zor bir durumda kaldıklarında Meyra, Ilgaz'ın diğer kız kardeşiyle kalabilirdi. Meyra, kızlar odalarına çıktıktan sonra gelmişti villaya. Saat geç olduğu için babası bırakmıştı onu. Melek, kardeşiyle yarım saat oturup sohbet ettikten sonra ikisi de uyumak için çıkmıştı odalarına. Melek, tam uykuya dalacağı sırada içinde hissettiği bir sıkıntısıyla yatağından doğruldu ve odasından çıktı. Hem kızlara bakıp, hem de su içse iyi olacaktı. Hemen kendi odasının bir kaç oda uzağında olan Ebru ve kardeşinin odasına adımladı. Kapıya geldiğinde içerden bir ses gelip gelmediğini dinledi. Sonra da kapıyı yavaşça açtı. Elif, yatağında uyuyordu ama Ebru, yoktu. Melek, hemen odaya daldı Elif,i uyandırmamaya dikkat ederek giyinme odasına ve banyo ya baktı. Kız hiç bir yerde yoktu. Hemen odadan çıkıp kapıyı kapattı. Hemen merdivenlerden inip çıkış kapısına koştu. Kapıyı açarak hemen korumalara bağırdı. Sesi duyan korumalar hemen Meleğin yanına geldiler. Ilgaz, mesajdan korumalara da bahsetmiş çok dikkatli olmalarını söylemişti. Ebru'nun evde olmadığını öğrenen adamlar hemen etrafa dağıldı. Melek'te çıktı hemen dışarı. Oda sağa sola koşarak Ebru'yu aramaya başladı. Ilgaz a söz vermişti. Kız kardeşlerine göz kulak olacaktı. Melek, karanlıkta sokak aralarına bakıyordu. Yanında üç tane koruma da onunla beraber Ebru'yu arıyordu. Bir ara korumalardan bir tanesi bir şey gördüğünü söyleyerek onların yanından uzaklaştı. Diğer korumalarda Meleğe burada beklemesini söyleyerek diğer adamın peşinden gitti. Melek, sağa sola baktı. Mesajda yazan sokak biraz ilerdeydi. Ebru, gerçekten de o sokağa gitmiş olabilirdi. Melek, korumaları beklemeden koşmaya başladı. Mesaj da yazan sokağa geldiğinde korunaklı bir yere gizlendi önce. Sonra da başını uzatıp etrafı incelemeye başladı. İşte o zaman kocaman siyah bir arabanın bir kızın yanında durduğunu gördü. Daha dikkatli baktığında kızı Ebru'ya benzetti. Karanlıkta çokta net görünmüyordu ama emindi Melek. Ebru'ydu o kız. Melek, hemen telefonunu çıkardı. Telefonun kamerasını açıp yakınlaştırabildiği kadar yakınlaştırdı görüntüyü. Hemen arabanın fotoğrafını çekti. Emin olmak için de plakasını tekrar yazdı. Sonra da Ilgaz'a gönderdi. Fotoğraf çok net olmasa da Ebru'nun olma ihtimali yüksekti. Melek, Ilgaz a fotoğrafı gönderdikten sonra hemen korumanın telefonunu tuşladı. İlk çalışta telefonu açan koruma, "Melek Hanım, neredesiniz?" dedi. Melek, yüksek sesle konuşmamaya dikkat ederek. "Hemen buraya gelin. Ebru'yu gördüm" dedi ve sokağın adını söyledi. Koruma, "Siz yerinizden ayrılmayın. Biz hemen geliyoruz" dedi. Melek, telefonu kapatır kapatmaz adamların Ebru'nun kolundan tutup sürüklediğini fark etti. Hızlı bir şekilde Ilgaz'a Mesaj yazıp gönderdi sonra da hemen Ebru'nun olduğu yöne koşmaya başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD