1.

3716 Words
SAVAŞ "Barış, git başımdan." üzerime atlayan ikizimi tekmeleyerek yere attıktan sonra yorganı kafama kadar çektim. "Savaş sikerim belanı. Kalk lan! Annem 2 saattir seni bekliyor masada. Açız oğlum." üzerimdeki yorganı çekti. Gerinerek kalktım. "Günaydın canım." öpücük attım. Ani ruh hali değişikliklerim olabilirdi. "Günaydın tatlım. Hadi masaya gel." elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Bu arada unutmadan, ben Savaş. 27 yaşındayım. Yüksek lisansımı bitireli 2 yıl olmuştu. Bundan sonra iş hayatına başlayacağımı düşünenler yanılıyordu. Çalışmak gibi bir planım yoktu. O yüzden üniversite sınavlarına girmiş ve kazanmıştım. Tekrar 1. sınıftan başlamak biraz koyuyordu ama çalışmamak için her şeye katlanırdım. Birilerinin emirlerinin altında çalışmak pek benlik bir olay değildi. Ya kendi işimi kuracaktım ya da baba parası yemeye devam edecektim. "Günaydın." mutfağa girdiğimde babam gazetesini indirip birkaç saniye suratıma baktı. "Kahvaltıya geç kalmaman konusunda anlaştığımızı zannediyordum?" "Gece geç yattım." "Gözünün altındaki mor halkalardan anlaşılıyor. Oğlum ne ipe sapa gelmez, ne değişik bir tipsin sen! Abini örnek al biraz." "Ne abisi baba ya. Biz ikiziz." ikizim Barış'la tamamen ters karakterlerdeydik. O sorumluluk sahibi, başarılı, yetenekli ve yakışıklıydı. Suratlarımız tıpatıp birbirine benziyor olabilirdi ama Barış'ın tuhaf bir çekiciliği vardı. Onunla aynı ortamda olduğumuz zamanlarda bütün ilgi onda olurdu. Onu kıskanmıyordum. Aksine dikkat çekmediğim için şanslı hissediyordum. Arkadaş olayları pek benlik değildi. Barış'la aramızdaki tek fark o saçını hep açık tutardı. Bense hep bağlardım. Oyun oynarken zor oluyordu açık saç. "Hey kime diyorum." babam elini gözümün önünde salladığında kendime geldim. "Hı? Ne?" "Oho kime konuşuyoruz? Oğlum ne güzel mezun oldun, işin gücün olmasın mı?" ağzıma peynir attım. "Olmasın baba. Ben çalışmaya karşıyım. Birilerinin altında çalışamam ben. Çok istedin diye akademisyen başvurusu yaptım ama kazanamadım." "Paşamıza bak, birilerinin altına çalışamazmış. Ben arkadaşımla konuştum. Senin kazandığın okulun mühendislik fakültesinde dekan. Sana uygun bir pozisyonda boşluk buldu. Başvuru bilgilerini çoktan gönderdim ben. Okullar açıldığında sen de başlayacaksın." şaşkınca oturduğum yerde dikleştim. "Baba şaka mı bu? Şaka değil mi? Şaka olsun lütfen?" "Ne şakası eşekoğlu eşek. Ya işe gideceksin ya da okulda okurken bir yandan da öğreteceksin." "Ya baba ben nasıl öğreteyim?" "Sınavlara girdin. Hepsinden 100 aldın. Barış'ta senin yerine başvuru videosu çekti. Attık adama. Belli olunca haber verecek. Sen okul kaydını yaptır." "Kayıt falan yaptırmayacağım. Barış senin de alacağın olsun. İnsan ikizine yapar mı bunu?" kafasını çevirdi. "Kayıt falan olmayacağım. Okumayacağım. Madem çalışacaktım neden okul sınavlarına girmeme bir şey demediniz?" "Oğlum hem okur, hem öğretmenlik yaparsın." "Ya baba, okuldakiler hem öğrencim, hem de arkadaşım olacak. Böyle bir saçmalık olur mu?" "Sanki ilkokul öğretmeni ol dedik. Alt tarafı bir derse gireceksin." Oflayarak kafamı masaya koydum. "Arkamdan neden iş çeviriyorsunuz?" "Hayatını düzene sok diye. Yarın bir gün biz olmayacağız hayatınızda. Başınızın çaresine bakacak kadar para kazanacağınız bir iş bulmanızı istiyorum." ofladım. "Ben başımın çaresine bakarım. Ben birilerinin altında çalışamam. Öğretmenlik ne ya?" ofladım. "Ben çalışıyorum sana ne oluyor?" daha sonra halletmek için konuyu rafa kaldırdım. "Sinir yapıyor baba. Şu haline bak. Sinir küpü olmuşsun. Birkaç gün kaplıcalara gidin annemle. Rahatlarsın. Hatta ben ayarlarım. Yıllık iznin kaç gündü?" kafa salladı. "20 gün." "Çok fazla 20 gün. Ben 1 haftalık bir kaplıca ayarlayayım size olur mu?" "Olur. Ben de izin alırım. Halledince tarihleri mail at." "Ne maili baba ya? İş arkadaşın mıyım ben senin? Mesaj atarım." "Tamam haberleşiriz." babamı sakinleştirmenin zaferiyle sırıtarak anneme baktım. Gülerek göz kırptı. Ergen kız kardeşim Defne ve Barış bıyık altından gülüyordu. Kahvaltıdan sonra babamı uğurlamış, hemen ardından da yatmak için odama gitmiştim. Cidden çok uykum vardı. Kendimi yatağa attıktan birkaç saniye sonra Barış gelmişti. "Giderken kapıyı kapat üşümeyeyim." "Hadi kalk." "Uykum var." "Ne uyuması oğlum. Kalk Bal'ı tuvalete götür hayvan sabahtan beri ağlıyor kapıda." "Sen götür." "Götüremem. Hadi kalk. Götür hayvanı." ofladım. "Sen götürsen ölür müsün?" "Randevum var. Hazırlanacağım. Eve sıçarsa annem de senin ağzına sıçar. Hadi." yorganı ittirerek kalktıktan sonra saçlarımı bağladım. Bal'ın tasmasını alıp üzerimi değiştirmeye gerek görmeden odadan çıktım. "Üzerini değiştirmeyecek misin?" "Gerek yok." "Üzerindekiler kaç günlük? Ya da hafta mı deseydim?" cevap vermeden tasmasını boynuna takıp evden çıktım. İşini bahçede halletmesi için dua ederken annemin bağırmasıyla bu hayalim suya düştü. "Savaş. O hayvan oraya sıçarsa sana yalatarak temizletirim." iğrenerek Bal'a baktım. "Aşkım hadi sıç." etrafı koklayarak uygun bir yer ararken peşinde dolanmaktan sıkılmıştım. Biraz daha yürüyüp sahile indiğimizde sahildeki parkı sevdiğini biliyordum. Korkan çocuklar olabileceği için serbest bırakmadan peşinden ilerledim. "Hadi. Yap şu işini de eve dönelim. Uykum var." inada bindirmiş gibi yapmadığında ofladım. "Bal hadi. Ben mi yapayım senin yerine?" masum gözlerle bakmaya devam etti. "Tamam ulan. Hadi serbest bırakıyorum ama çok uzaklaşma. Ben şuradaki ağacın dibinde olacağım." havladığında tasmasını çıkardım. "Hadi bakalım. Çabuk ol." koşarak çimenlerde yuvarlanırken ağacın dibine yattım. Kolumu güneş gelmesin diye gözlerime kapattıktan sonra uykusuzlukla birlikte çok geçmeden uykuya dalmıştım. Cebimde titreyen telefonuma uyandığımda gözlerimi açmakta zorluk çekiyordum. "Hı?" "Oğlum nerdesin kaç saattir? Saat kaç oldu haberin var mı senin?" Barış'ın beni azarlamasıyla gözlerimi açmaya çalıştım. Hava kararmıştı. Yattığım yerden doğruldum. "Uyumuşum parkta. Of, her yerim tutulmuş." "Parkta mı uyudun? Oğlum sen iyice şaşırdın. Annem duymasın valla kırar bacaklarını." "Sen söylemezsen nereden bilecek? Hem sen neredesin? Arkadan müzik sesi geliyor." "Randevum var demiştim ya. Şimdi bir şeyler içiyoruz. Akşam gelmeyebilirim." "Annem bunu duyarsa bacaklarını kırar." "O yüzden sen bu gece beni kollayacaksın." "Zannetmiyorum." "Parkta uyuduğunu söylerim." "İnkar ederim." "Şerefsizlik yapma." güldüm. "Bal'ı da daha fazla dışarıda bırakma. Alışkın değil kız." Bal neredeydi? "Bal nerede?" hızla kalkıp etrafa bakındım. "Bal!" "Kayıp mı ettin kızı? Senin ben amına koyayım! Bir hayvana sahip çıkamadın!" etrafta Bal'ı ararken kendime küfürler ediyordum. "Kapat. Ben Bal'ı arayacağım." "Neredesin?" "Sahildeyim." "Ağzına sıçayım! Ben de geliyorum. Bulursan haber ver." Telefonu kapatıp etrafta koşturarak Bal'ı ararken insanların bana deliymişim gibi bakması umrumda değildi. "Bal!" birini durdurdum. "Buralarda köpek gördünüz mü?" "Hayır." Oflayarak etrafa bakınmaya devam ettim. Çöplerin yanına, bankların altına her yere baktım. "Bal! Neredesin? Bal!" içimdeki kötü hisle birlikte yolun ortasına oturdum. "Bal!" kalan son gücümle bağırıp ağlamaya başladım. Sahip çıkamamıştım. "Savaş." Barış'ın sesini duyduğumda gözlerimi silip ona baktım. "Bir haber var mı?" kafamı iki yana salladım. Beni kaldırdı. "Ağladın mı sen?" cevap vermedim. "Bütün parka baktım. Yok." "Eve gitmiş olmasın?" "Defne'yi arayıp sorsana." "Dur tamam." telefonunu çıkarıp uzaklaştı. Ben de iyice etrafa bakındım. O sırada cebimdeki telefon titremeye başladı. Kayıtlı değildi. "Alo?" "Parkta bir köpek peşimize takıldı. Tasmasında Bal yazıyor. Telefon numarasını görünce aramak istedim." sevinçle konuşmaya başladım. "Nerede o? İyi mi? Adres verin." "Peşimizden evime kadar takip etti. İyi görünüyor. Siz neredeyseniz biz getirelim oraya?" "Parkta onu arıyordum. Hala oradayım. Ben gelip alayım?" "Sorun değil. Getiriyoruz." Telefonu kapatıp Barış'a döndüm. "Buldum! Bir kadını takip etmiş evine kadar. Şimdi buraya getirecek." "Oh! İyi miymiş?" "İyiymiş. Birazdan getiririm dedi." ikimiz de derin nefes aldık. "Defne de telefonunu açmamıştı zaten iyi oldu. Diline düşseydin kurtulamazdın." derin bir nefes alıp kafa salladım. "Hadi git sen. Kızı da daha fazla ekme." "Ektim bir kere zaten. Boşver." "Sen git. İçim rahat etmez. Hadi. Ben seni kollarım." "İyi o zaman. Tamam. Sabah kahvaltıda evde olurum. Yetişemezsem işe gittiğimi söylersin." "Söylerim." gittiğinde sabırsızca beklemeye başladım. "Bal!" uzaktan beni görünce havlayarak koşmaya başlayan kızıma eğilip kollarımı açtım. Üzerime zıplayıp beni yere yatırıp yüzümü yalamaya başladığında gülerek sarılıyordum. "Güzel kızım. Bal kızım." kafasını okşadım. Kafasını öptüm. "Prensesim benim. Çok korkuttun beni." ağlamaya başladı. Kollarımın arasına alıp sıkıca sarıldım. "Bir daha kaybolma tamam mı?" bir kez havladı. Bu onun dilinde 'tamam' demekti. Yalamaktan ıslanan suratımı tişörtüme sildim. "Güzel kızım benim." kollarını omuzlarıma koyup sarıldığında onunla birlikte ayağa kalktım. Kafasını boynuma yerleştirdi. 3 kişilik bir kız grubu vardı karşımda "Teşekkür ederim. Bal'ı bulup aradığınız için." "Rica ederiz. Çok akıllı bir köpek." "Öyledir. Tekrar çok teşekkür ederim." içlerinden biri elini uzattı. "Mercan ben." ellerim dolu olduğu için sıkamadım. "Memnun oldum. İyi akşamlar. Tekrar teşekkür ederim." yanlarından geçip gittim. "Bal bir daha bırakma beni. Çok korkuttun beni." mırıldandı. Kafasını öptüm. Eve kadar kucağımda götürmüştüm. Kapının zilini çaldığımda annem açtı kapıyı. "Savaş neredeydin bunca saattir?" "Şş Bal uyuyor anne. Sessiz ol." kafa sallayarak sustu. Odama gidip yatağa yatırdığımda annem hemen arkamdaydı. "Neredeydin?" "Geziyorduk Bal'la. Saatin farkına varmamışız. Yorulduk zaten." "Aç mısın?" "Ben çok açım." "Barış nerde?" "Maça gitti. Bekleme sen. Oyun oynayacağım ben tüm gece. Gelince yemek hazırlarım ona." "Emin misin?" "Evet anne sen merak etme. Beslerim ben ikizimi." "Oy kurban olduğum." yanaklarımı sıkıştırdı. Yemekten sonra bilgisayarın başına oturmuş oyun açmıştım. Kulaklığımı takıp mikrofona konuştum. "Mete long giriyorum abicim." "Tamam. İhsan'ı çağırayım mı?" "Çağırma o götü. Hile kullanıyor o pezevenk. Serdar'ı al." "Sevgilisiyle tripleşiyor. Gelemem dedi." "İyi o zaman al İhsan götünü." "Ağzına sıçtığımın noob*u. Siktir git at şunu oyundan!" Mete "Savaş, AFK'yım koru beni. Yengen yazıyor." "Ya sizinle oyun oynayanı siksinler." İhsan "Bombaya gidiyorum." "Tamam. Rush*la ben korurum seni." Mete. "Geldim. M4 Drop'la." "Gidiyorum. Kimse yok." "Anlaşıldı." "Geliyorum." İhsan bombayı imha ettiğinde oyun bitti. "Koyduk mu lan gavatlar!" kahkaha atarak yeni oyuna girdim. "Bu son el. Yarın yengenizle buluşacağım. Uyumam lazım." "Hay sizin sevgililerinizin ben! Biri AFK olur, biri oyuna gelmez. Bu ne lan böyle?" "Siktir lan. Hadi görüşürüz sonra." "İyi tamam. Görüşürüz." Oflayarak oyunu kapattım. Gerinerek sandalyeden kalktım. Belimin açılması için biraz mekik çektim. Yatağımın içine yastık koyduktan sonra Barış'ın odasına gittim. Annem kontrole gelirse diye buraya gelmiştim. Bütün gece oyun oynadığımı bildiği için beni ziyarete gitmezdi. Gözlerimi Barış'ın dürtmesiyle açtığımda "Geldim ben. Hadi git odana." Oflayarak kalktım. "Neredeydin?" "Biraz takıldık. 3 saat sonra işe gideceğim hadi git uyuyacağım." "Anneme maça gittiğini söyledim." "Eyvallah kardeşim." odasından çıkıp mutfağa indim. Saat daha 5'ti. Kendimi yatağa attığımda kalkan toz tabakasıyla ofladım. Kaç gün olmuştu bunu değiştireli? 10? 15? Belki daha fazlaydı. İğrenerek kalktım. Çarşaflarımı çıkardıktan sonra yenilerini taktım. Etrafta olan kirli çamaşırlarımı da bir sepete doldurdum. Üzerimdekiler de kirliydi. Etrafı topladıktan sonra banyoya girip eşyalarımı kirli sepetine attım. Hazır banyoya girmişken duş aldım. Ferahlamıştım. Bu yaz sıcağında iyi gelmişti. Banyodan ıslık çalarak çıktığımda annemi gördüm. Bana şaşkınca bakıyordu. "Savaş?" şaşkın sesine aynı şekilde cevap verdim. "Anne?" güldüm. "Bu saatte hayırdır?" "Odamı topladım. Hazır toplamışken banyo yapayım dedim." "Sen? Odanı topladın?" "Evet. Çarşaflarımı da değiştirdim." yaklaşıp elini alnıma koydu. "Ateşin de yok." "Ne oluyor anne ya?" "Alışkın değilim temizlik yapmana. Ateşin var zannettim." "Ayıp oluyor anne ya. Pis miyim ben?" "Savaş sen temizlikten nefret edersin." bu doğruydu. "Kalbimi kırıyorsun." "Tamam tamam. Demedim bir şey. İnşallah devamı gelir." güldüm. "Beni kahvaltıya kaldırma anne. Uyuyacağım." "Baban-?" "Bir şeyler uydurursun sen. Hasta de." güldü. "Peki peki. Tamam. Hadi uyu güzel oğlum." gülerek yanağını öptüm. Temiz odama gidip üzerimi değiştirdikten sonra kendimi yatağa attım. Bal da hemen ardımdan yanıma gelip yanıma yattı. Kollarımın arasına alıp kafasını öptüm. "Güzel kızım benim." yüzümü yaladı. Öğleden sonra gözlerimi yüzümün ıslanmasıyla açtığımda Bal'a gülümsedim. "Benim balım uyanmış mı? Günaydın balım." Kafasını severek doğruldum. Hemen kalkıp kapının önünde zıplamaya başladı. "Tuvaletin mi geldi?" bir kez havladı. "Anlaşıldı. Bekle. Üzerimi değiştireyim. Gidelim bu sefer kaybolmak yok ama?" tekrar havladı. Güldüm. Üzerime şortumu ve tişörtümü giydikten sonra bileğimdeki tokayla saçlarımı topuz yaptım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra tasmasını alıp boynuna taktım. "Aşkım kaçmak yok. Tamam mı?" havladığında "Akıllı kız. Hadi bakalım." spor ayakkabılarımı giyinip kapıyı açtım. Dışarı fırladığında tasmasını serbest bıraktım. Yine sahile inmiş sahil boyu 2 tur atmıştık. Bu sefer tasmasını bırakmamıştım. "Acıktın mı?" bir kez havladı. "Ben de acıktım. Nereye gidelim? İlerde köfteci var gidelim mi?" 2 kez havladı. Bu 'hayır' oluyordu. "Neden ki? Köfteleri güzel oranın. Neyse koko mu yesek?" 2 kez havladı. "Sen de kokoyu sevemedin gitti. Kız değil misiniz hepiniz aynısınız. Starbucks'a gidelim desem evet dersin ama." 1 kez havladığında güldüm. "Sen gerçek bir kızsın Balım." gülerek kafasını okşadım. "Hadi bakalım. İlerde bir kafe var. Oraya gidelim." Kafeye gidip dışarı oturduktan sonra Bal da karşıma oturdu. Gelen garson menüyü verdi. "Bal ne yersin?" bana baktı. "Ben 2 porsiyon köfte istiyorum. Bir de kahvaltı tabağı ve sucuklu yumurta. Yanına da ince belli bardakta çay." uzaklaştığında Bal'a baktım. "Beğendin mi?" 2 kez havladı. "Ben de beğenmedim." güldüm. Yemeklerimiz geldiğinde ilk önce Bal'ın köftelerini küçük parçalara ayırdım. Köfteyi seviyordu. Birlikte kahvaltı yaparken garson geldi. "Beyefendi, rica etsek köpeğinizi masadan indirebilir misiniz?" "Sebep?" "Müşteriler rahatsız oluyor." "Şöyle yapalım. Şikayet eden kişi masadan kalkarsa ben de köpeğimi kaldırırım." "Ama beyefendi-" "Bunu o kişiye söyleyin. Hala bir rahatsızlığı varsa gelip yüzüme söylesin." kafa sallayıp uzaklaştığında gülerek Bal'a baktım. "Doydun mu?" bir kez havladı. "Aferin benim kızıma. Ben de yiyeyim çıkalım buradan." DEVRİM "Hadi kalk prensesim." abim kapıyı çaldığında doğruldum. İçeri girmemişti. Gözlerimi açıp gülümsedim. "Günaydın abiciğim." "Günaydın prensesim. Annemler evde yok. Kahvaltı hazırladım. Birazdan işe gitmem lazım." "Kalkıyorum abiciğim." gerinerek kalktım. "Ben aşağıdayım." Ben Devrim, 23 yaşındayım yaklaşık 2 yıldır 4.sınıftan mezun olmaya çalışan bir genç kadınım. Böyle giderse daha uzun yıllar mezun olamayacaktım. Evdeki tek kız olduğum için beni el üstünde tutuyorlardı. Bu da şımarmamı sağlıyordu. Ailemin durumu iyiydi. Okulu bitirmek için buna güveniyordum zaten. Evlenip kurtulmak da mantıklı geliyordu ama şu anlık kafama göre birini bulamamıştım. Her 2 haftada bir toplanan annemin gün takımı bana damat adayları önerselerde kafama göre birini bulamamıştım. Mezun olmak her şeyden önce geliyordu benim için. Abimle hızlıca kahvaltı yaptıktan sonra masayı toplamayı bana bırakıp işe gitmişti. Oflayarak kahvaltı masasını topladıktan sonra abimin kahvaltı hazırlarken dağıttığı mutfağı da topladım. Çalan telefonumu açtım. "Konferansa ekliyorum aşkım." "Tamam." ellerimi yıkayıp kuruladım. "Günaydın Devrim." "Günaydın aşkımlar. Nasılsınız?" "İyiyiz. Hadi alışverişe gidelim. Yeni sezon bikiniler gelmiş." "Aslında hiç dışarı çıkasım yok bugün." "Saçmalama. Hadi." "Yok ya. Hava çok güzel. Hiç. AVM'ye tıkılasım yok." "İyi o zaman. Sahile inelim." "Ne yapacağız sahilde? Çok kalabalıktır. Çoluk çocuk falan." "Kafede otururuz aşkım. Biraz hava alırız. Akşama da bara geçeriz." "Bilmiyorum ya. Belki akşam katılırım size. Bugün evde takılayım diyorum." "Mızıkçılık yapma. Hadi. 15 dakika sonra sendeyiz." ofladım. "İyi tamam." Telefonu kapatıp odama çıktım. Üzerime yazlık bir elbise giyinip saçlarımı ördüm. Spor ayakkabılarımı giyinip aşağı indim. Annemi aradım. Tatile gitmişlerdi. Serin sulara kendilerini atmışlardı. "Devrim! Sorun mu var anneciğim?" "Hayır. Sizi merak ettim. Dönmüyor musunuz?" "Biz 1 ay daha kalmaya karar verdik. Çok güzel burası." kahkaha attı. "Siz de istediğiniz yere gidin. Haberleşiriz sonra. Babanla muza bineceğiz." "Tamam anne. İyi eğlenceler." ofladım. O muza benim binmem gerekirken 60 yaşındaki anne ve babam biniyordu. Hayat gerçekten acımazsızdı. Üzerimi giyinip saçlarımı taradım. O sırada kapı çaldı. Çantamı ve ayakkabılarımı giyinip aşağı indim. "Geldim." kapıyı açtım. Güneş gelmişti. "Hoş geldin." "Hoş bulduk aşkım. Hadi çıkalım." unuttuğum bir şey olmadığından emin olduktan sonra evden çıktım. Katherine ve Mercan arabanın içinde bekliyorlardı. Katherine namı değer Katy, normalde sarışın bir yarı İngilizdi ama saçları maviydi. Fazla güzeldi. Mercan ve Güneş klasik kumral Türk kızlarıydı. Onlar da çok güzellerdi. Bense beyaz tenli, kızıl saçlı normal bir kızdım. Güzel de sayılırdım. "Aşkım nerde kaldın ya?" "Geldim işte. Nereye gidiyoruz?" "Sahil kenarında olan kafeye gidiyoruz. Kahvaltıları çok güzel biliyorsun." "Abimle kahvaltı yapmıştım." "Abin evde miydi?" Mercan gözlerini irice açıp bana baktığında "Hayır. Siz aradığınızda o da çıkmıştı." önüne döndü. Mercan abimden hoşlanıyordu. Daha doğrusunu söylemek gerekirse Mercan yakışıklı olan herkesten hoşlanıyordu. "Mercan, abimin nişanlısı var biliyorsun değil mi?" "En son baktığımda kız bütün fotoğrafları silmişti Çınar'la olan." "Abimin zoruyla sildi. Sosyal medyayı sevmiyor biliyorsun." ofladı. "Ben buzlu bir kahve istiyorum." diğer kızlar da siparişlerini verdiler. Katy gayet iyi konuştuğu türkçesiyle "Bebeğim acaba Miami mi yapsak?" Güneş karşı çıktı. "Of kalabalık orası ya." Güneş "Aslında ben dün düşündüm. Güzel kamp mekanları var. Bungalovlu falan. Hem kamp yaparız, hem de detoks olur bir nevi." Mercan "Ya ben yapamam ormanda." "Aşkım orman sayılmaz ki. Ağaç falan var ama, evlerde kalıyoruz. Lüks sayılmaz pek. Hem bizim okul organize ediyor." "Ders falan yok değil mi?" "Zannetmiyorum. Hem neredeyse tüm son sınıflar gidiyor." Mercan "Gökhan?" "Kesin gidiyor. Zaten o bulmuş orayı. Babasınınmış." ofladım. "Kesin gidelim." Mercan onayladığında Güneş de kafa salladı. "Ben söyledim size zaten. Ben gidelim diyorum." Katy'ye baktılar. "Bilmiyorum düşünmem lazım." bana baktılar. "Ben daha eğlenceli şeyler düşünmüştüm tatil için. Kayak yapmaya falan gidebiliriz." Mercan bacağımı dürttü. "Bebeğim çok eğlenceli olacak." "Kamp işleri biraz sıkıntı. Ya arı sokarsa?" "Doktor vardır heralde. Merak etme ölmezsin." gözlerimi devirdim. Siparişlerimiz geldi. "Of, bilmiyorum. Kamptan daha eğlenceli şeyler yapabiliriz." "Mızıkçılık yapma. Kamp kadar eğlenceli başka bir şey biliyor musun?" "Dağ başında ne yapacağız ya. İstemiyorum ben. Siz gidin. Ben gelmeyeceğim." "Geleceksin." kafamı iki yana sallayıp kahvemden bir yudum aldım. "Gelmeyeceğim. Ciddiyim. Kamplarda hep kötü şeyler olur." "Ne olabilir?" "Korku filmi izlemez misiniz siz hiç?" "Etkisinde kalmıyoruz izlediğimiz filmlerin." "Yok. Ben gelemem. Kamp... Hayır yok. Delinin biri gelip sizi vurduğunda polisi arayacak biri olmalı." "Off her zamanki gibi mızıkçılık yapıyorsun. Senin neyin var bugün? Her şeye olumsuz cevap veriyorsun." Ofladım. "Bilmiyorum. İçimde bir sıkıntı var." "Ne olabilir ki? Kuruntu sadece. Sen tamam de gidelim şu kampa." "İstemiyorum şimdi. Siz gidin işte." "Ayy delirteceksin ama bizi. Of. Gidiyoruz işte o kadar." gözlerimi devirdim. Sahilde temiz hava alırken Mercan gördüğü yakışıklı çocuklarla kesişiyordu. Onun bu haline gülmekten başka bir şey yapamıyordum. Katy ve Güneş fotoğraf çekinmek için durduklarında banka oturup onları bekledik. O sırada yanımıza gelen büyük siyah köpekle Mercan korkuyla uzaklaştı. "Ay bu ne? Cehennem zebanisi gibi." güldüm. Çenesini bacağıma koyan köpekle gülümsedim. "Mercan korkmuyorsun değil mi?" "Tabiki korkuyorum. Tipe bak! 3 leşi vardır bu hayvanın." kahkaha atarak başını okşadım. Katy gelip köpeği okşadı. "Bu nereden çıktı?" "Durduk yere gelip çenesini bacağıma koydu." "Şu hayvanı bırakın gitsin. Sahibi falan yok mu bunun?" etrafa bakındım. "Tasması var boynunda." Güneş tasmasına baktı. "Adı Bal." "Güzel isimmiş." "Bal." seslendiğimde baktı. Güldüm. "Çok akıllı bir-" cinsiyetini anlamak için poposuna baktım. "Kızsın." güldüm. "Sahibi var. Gezsin diye bırakmış olmalı. Hadi gidelim." Onu orada bırakıp yürümeye başladık. Arkamızdan geliyordu. Bir süre sonra bırakacağını umarak yürümeye devam ettik. Güneş arabasını çalıştıramadığı için eve yürüyerek dönmüştük. Güneş servisi beklerken Katy ve Mercan benimle gelmişti. Kilidi açıp içeri girdiğimizde bahçe kapısının önünde bekleyen köpeği gördüm. "Bizi takip etmiş." Katy güldü. "Sahibine benzetmiştir. Gider birazdan." kapıyı kapattım. Ben de öyle düşünüyordum. "Güneş nerede kaldı?" "Dur arayayım." Mercan kalkıp cama yürüdü. "Bu köpek hala burada." şaşkınca kalkıp camdan baktık. Hala duruyordu orada. "Yolunu mu kaybetti acaba?" "Sahipli köpek. Akıllı da bir şeye benziyor. Kaybolmamıştır." Katy kafamdan geçenleri söylediğinde kafa salladım. "Tasmasında numara var mıydı?" "Hatırlamıyorum ki." kapıyı açtım. Bizi gördüğünde ayağa kalktı. "Gel bakalım Bal!" seslendiğimde koşarak yanımıza geldi. Mercan korkuyla geri çekildi. Katy eğilip tasmasına baktı. "Söylüyorum yaz." telefonumu çıkardım. "05........." Köpeği içeri alıp numarayı aradım. "Alo?" erkek sesiydi. "Parkta bir köpek peşimize takıldı. Tasmasında Bal yazıyor. Telefon numarasını görünce aramak istedim." heyecanlı bir ses tonuyla konuştu. "Nerede o? İyi mi? Adres verin." "Peşimizden evime kadar takip etti. İyi görünüyor. Siz neredeyseniz biz getirelim oraya?" "Parkta onu arıyordum. Hala oradayım. Ben gelip alayım?" "Sorun değil. Getiriyoruz." Tanımadığım bir adama evimin adresini verecek kadar aptal değildim. "Parktaymış hala. Gidelim." "Biz niye gidiyoruz? O gelsin?" "Tanımadığım bir adama adres verecek değildim heralde aşkım." "Doğru. Neyse. Hadi gidelim. Yoldan Güneş'i de alırız." Köpek önümüzden giderken Mercan herhangi bir terslikte kaçacak kadar mesafe bırakmış, arkamızdan yürüyordu. "Nerede acaba sahibi? Arasan mı yine?" "Bilmem ki. Biraz daha yürüyelim. Ararız olmadı." Beni onaylayarak önüne döndü. "Güzel hayvan ama değil mi?" "Öyle. Saldırgan gibi duruyor ama çok tatlı." gülüştük. "Mercan altına kaçıracak." kahkaha attık. "Ne gülüyorsunuz siz orada?" Mercan homurdandı. Yakalanmıştık. "Hiç." biz gülüşürken Bal birden bire koşmaya başladığında arkasından koştuk. Çok hızlı koşuyordu. Birinin üstüne atladığında adamı ısırdığını zannederek çığlık attım. Ardından koşmaya devam ettim. Yaklaştıkça ısırdığını değil yaladığını ve adamın da şikayetçi olmadığını fark ederek durakladım. Mercan korktuğu halde peşimizden koşmuştu. Bu haline güldükten sonra köpeğe ve adama yaklaştık. Mercan "Hay maşallah saçlara bak." mırıldandığında dirsek attım. Upuzun kıvırcık saçları vardı. Mercan "Sanırım nefes alamıyorum." hayranlıkla adama baktı. Abartılacak kadar değildi. Üstü başı pis, göz altları mordu. Sarhoş olabilirdi en kötü ihtimal uyuşturucu bağımlısı olabilirdi. Kucağında köpekle birlikte kalktığında Mercan'ı tuttum. "Teşekkür ederim. Bal'ı bulup aradığınız için." gayet ayık duruyordu. Mercan "Rica ederiz. Çok akıllı bir köpek." "Öyledir. Tekrar çok teşekkür ederim." Mercan elini uzattı. "Mercan ben." elini sıkmadı. Mercan bozulsa da belli etmeden elini indirdi. "Memnun oldum. İyi akşamlar. Tekrar teşekkür ederim." Yanımızdan geçip gitti. Mercan'a döndük. "O neydi öyle ya!" neredeyse gözlerinden kalpler çıkacaktı. "Çok tatlı değil miydi?" kafamı iki yana salladım. "Kesinlikle değildi. Göz altlarını görmedin mi? Ya alkolik, ya da uyuşturucu kullanıyor." Katy beni onayladı. "Devrim'e katılıyorum aşkım. Göz altlarını görmedin mi? Mosmordu." "Uykusuz da olabilir." "Uykusuz göz altları görmesek inanacağız. Uykusuz olunca sadece biraz gözler kızarır. Bu bildiğimiz mordu. Of saçmalamayın ya. Değildir." kendini inandırmak için omuz silkerek yürümeye başladı. Peşine takıldık. Üzerimizi evde değiştirip kulübe gittiğimizde Güneş'i aradık. O arabayı servise bıraktıktan sonra direkt buraya gelmişti. Katy telefonunu kapattı. "Her zaman ki yerdeymiş." DJ kabininden en uzakta olan masaya geçtik. Burası bizim yerimizdi. Genelde arkalarda kimse olmazdı. Dedikodu yaparak içkilerimizi içer, dans eder giderdik. Güneş bizi görünce kalkarak el salladı. Yanına gidip öpüştük. "Arabaya ne olmuş?" "Bir şeyler geveledi adam ama anlamadım. Aküsü mü ne bitmiş. O yüzden yolda kalmışız. Şimdi değiştirecekler. Sonra da eve yollayacaklar." anlamamıştım. Katy'le ortada dans ederken Güneş oturduğu yerde sallanıyordu. Mercan'sa birini bulmuş, biraz ilerde onunla dans ediyordu. Katy'nin elleri vücudumda dolanırken saçlarımı sağa sola sallıyordum. Katy beni iyice kendine çekip ellerini pantolonumun arka ceplerine soktuğunda bedenlerimiz birbirine çarpıyordu Katy fazla rahat bir kızdı. 20 yaşına kadar İngiltere'de büyümüştü. Türkçeyi bu kadar iyi konuşmasının nedeni annesinin Türk olmasından kaynaklıydı. Mercan yanımıza gelip bize katıldığında saçlarımı savurmaya devam ettim. Mercan da Katy gibi rahattı. Onun bu rahatlığı kendisinden geliyordu. Hiçbir şeyi kafasına takmayan, istediği zaman gelen, istediği zaman giden, istediği kişiyle birlikte olup ayrılan, kafasına göre ülke değiştiren bir kızdı. Her zaman çok rahattı. Onun kadar rahat olabilsem sanırım başka bir şey istemezdim. Mercan Katy'ye kollarını doladığında gülerek aralarından çekilip kendi kendime dans etmeye başladım. Zıplayarak müziğe uyarken acıyan topuklarım umrumda değildi. Acısını yarın çekeceğimi biliyordum. Kafamı kızlara çevirdiğimde dans ederek öpüştüklerini gördüm. Yadırgamadım. Mercan'ın ilgisi iki cinse yönelikti. Katy'nin ise tek yöne. Kızlara. Bunda tuhaf bir şey yoktu. En azından benim için. İlk başlarda evet tuhafıma gitmişti. Hatta çekinmiştim ama şu an hiç saçma gelmiyordu. İnsanların kendi tercihleriydi. Masada nefesimizi düzenlemeye çalışıyorduk. Çok yorulmuştuk. Mercan gülerek kadehinden bir yudum aldı. "Saat kaç?" telefonumu çıkardım. Işığı gözlerimi aldığında sayıları okudum. "47:04." Yanı başımdaki Güneş ekrana baktı "Öyle saat mi olur salak. Ters tutuyorsun telefonu." kahkaha attık. Ekranı döndürdüm. "Saat 04.47, 48 oldu." kıkırdayarak telefonun ekranına baktım. Mesajlar ve aramalar vardı. Hepsi abimdendi. Mesajı açtım. Eve gelmeyeceğini yazmıştı. Telefonu cebime geri koydum. "Gitsek mi artık?" Katy mırıldandığında Mercan kafa salladı. "Bence de gidelim." kafasını Katy'nin omzuna koydu. Sarsak adımlarla kalktım. "Abim yok evde." Mercan kalkıp kollarını boynuma doladı. "Bize gidelim. Bizde de kimse yok." Güneş mırıldanarak kalktı. "Gidelim aşkım." çenemi öptü. Bardan çıkarken Mercan beni dürttü. "Ne oldu?" "Bak, köpekli çocuk." karanlıktan göremiyordum. "Nerede?" "Orada işte. Hadi gidip selam verelim." Beni çekiştirerek götürdüğünde ona uymak zorunda kaldım. "Selam." şaşkınca baktı. "Selam? Tanışıyor muyuz?" "Biz köpeğini getirmiştik. Ben Mercan. Sen ismini söylememiştin." "Teşekkür ederiz." gülümsedi. Yanındaki kız kollarını göğsünde kavuşturmuş bizi izliyordu. "Kim bunlar?" "Bilmiyorum. Gidelim biz." Mercan çocuğun kolunu tuttu. "İsmini söylemeden gidemezsin." ofladı. "Savaş benim ismim."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD