İkinci bölüm.

2493 Words
“İsviçre çakısı.” Keyifli Okumalar! “Bırak beni adi herif” dedi kadın sıkılı dişlerinin arasından. Adam çenesini sıktığı için dudakları öne doğru büzülmüştü. O konuşunca Sedat`ın bakışları dudaklarına takıldı. Karısı dahil herkesin kendilerini izlediği bir anda adi herifin böyle yapması kadının midesini ağzına getirdi. Tırnaklarını çıkarmış kedi gibi adamın yakışıklı suratını tırmalamaya hazırlanırken aniden geriye savruldu. Birisi onu belinden kavrayarak kendine doğru çekmişti. Ağzını açarak bir şey diyecekken Sedat`ı kolundan tutarak götüren Sadık`a takılmıştı bakışları. Sadık`ın gelmesiyle herkes çekilmiş o ve belini sıkıca tutan biri kalmıştı. Öfke hâlâ bedeninde meşale gibi yanarken adamın ellerini üzerinden ittirdi. “Sen de bir git be. Bırak beni. Uzak dur aptal.” diye çemkirerek arkasına döndü. Ağzını açarak ateş püskürecekti ki, gördüğü kişi şokla donmasına neden olmuştu. Karşısında elleri ceplerinde kendisine, duygu kırıntılarına hasret yüzle bakan Ertuğrul Kasımoğlu vardı. Kelime dağarcığı o an kuruyan kadın öylece adama bakarak kendini ikinci kere rezil etmenin utancını yaşıyordu. Yaşından utanmasa koşarak ilerideki ağacın arkasına saklanırdı. Kendine gel aptal. Çocuk musun sen? “Özür dilerim ben sizi çalışanlarımdan biri sandım.” dedi kendine gelerek. Sesinin düzgün çıkmasına sevinmişti. “Sorun değil.” Kadın özür dilemişti dilemesine ama adamın konuşacağına ihtimal vermemişti. Dört yıldır yana yakıla sevdiği adamın sesini duyunca kaçırdığı bakışlarını adamın yüzüne sabitledi. Adamın iki kelimesinin her harfine hayatını sığdırarak kalın, kadife sesine de aşık oldu. Sesi kulağını okşayarak, ruhuna dokunurken kalbi aşkla göğüs kafesine çarptı. Heyecanla çarpan kalbi nefes yolunu tıkarken yanındaki ağaca tutundu. Bu halinden nefret ediyordu. Karşısındaki adamı kalbine alalı uzun zaman olmuştu. Bu duruma alışması gerekti. Fakat aptal aşık kalbi adam her gözlerine dokunduğunda yerinden çıkacak gibi atarak nefesini kesiyordu. “Sizi evinize götüreyim.” Kadın kafasını çevirerek kendisini izleyen adama baktı. `Beş` dedi içinden. Kendisiyle tam beş kelime konuşmuştu. Sesi bir ipek gibi tenini okşarken titremesini durduramadı. Bu hali elbette tecrübeli komşusunun dikkatinden kaçmamıştı. Adam kaşlarını çatarken kadın kendini toparladı. “Teklifiniz için teşekkür ederim Ertuğrul Bey.” Ağzından çıkan ismi, dilinin üzerinde eriyen çok sevdiği çilekli şeker hissi bırakmıştı. “Kendi arabamla geldim. Onunla döneceğim evime.” dedi derin nefes alarak. Adam aşkını anlamasın diye içinden dua ederken tırnaklarını avuçlarına batırıyordu. “Arabanızı Sadık getirecek.” dedi keskin bakışlarla kendisine bakarken. İtiraz gibi bir şansı yoktu. Bunu bakışlarından anlamıştı. “Sadık araba kullanamıyor. Nasıl sürecek benim arabamı?” sorduğu soru havada asılı kalan kadın komşusunun ileride Sadık ile konuşan Sedat`a baktığını gördü. Adamın siyah gözlerinde avına yaklaşan panter yırtıcılığını fark ettiğinde şaşırmıştı. “Geliyorum.” diyerek yanından uzaklaşdığında ise onu durdurmaya fırsat bile bulamamıştı. Ağzını açtığındaysa adam çoktan ikiliye yaklaşıyordu. Çenesini kapatarak onları izlemeye karar veren kadının bakışları ileride kucağında kızı ile kendisine bakan Aysun`a ilişti. Kendisine üzgün gözlerle bakmasına dayanamadı ve bakışlarını ondan kaçırarak eğilip Sedat`ın kulağına bir şeyler fısıldayan Ertuğrul`a çevirdi. Duydukları her neydise Sedat`ın rengi kademe kademe atmış, bembeyaz kesilmişti. Gördüğü sahne meraklanmasına neden olsa da içeriğini asla öğrenemeyeceğini bildiği için üzülmüştü. ****** Sedat kendisini çekerek uzaklaştıran adama baktı. Onu daha önce görmemişti. Demek ki, eski karısının akrabası değildi. Arkadaşı mıydı? Belki de. Peki Leyla`yı belinden kavrayarak çeken adam? O kargaşada pek dikkat etmemişti fakat şimdi sakinleştikten sonra Leyla ile konuşan adamı tanımıştı. Yıllar önce Moskova`da kabusu olmuş Cinayet Büro Amiri Ertuğrul Kasımoğlu. Yaşananları hatırlayınca rengi atan Sedat yutkunmuştu. Görünüşe bakılırsa o da kendisini tanımıştı. Güçlü hafızaya sahipti lanet adam. Kendisini tanımasına şaşmamalıydı. Ertuğtul o sırada Leyla`ya bir şey söyleyerek ondan uzaklaştı ve kendisine doğru gelmeye başladı. Sadık da onun yaklaştığını görünce şaşırsa da ses etmemişti. Yavaş adımlarla avına yaklaşan Ertuğtul Sedat`ın tam önünde durdu. Birkaç saniye onun yüzüne baktıktan sonra kulağına doğru eğildi. Sadece ikisinin duyacağı sesle “Ailen Moskova`da ne haltlar yediğini biliyor mu Yıldız?” diye sordu. Sesi son derece ciddi çıkan adamın yüzüne baktı Sedat. Sadık özel konuştuklarını anladığı için onlardan uzaklaşmıştı. Derin nefes alarak ileride kendilerine bakan kadına baktı. Geçmişinin kara bir kabus gibi üzerine çöktüğünü hissediyordu. Korku bir zehir gibi kanına karışmaya başladı. Fakat o korktuğunu belli etmemek için direndi. Yüzüne yalancı şaşkınlık geçirerek “Birlikte misiniz?” diye laubali bir soru sordu. Gözlerinin içine soğuk bakan siyahlardan ürkse de geri durmadı. “Bu senin merak edebileceğin bir şey değil.” diyerek döndü ve Sadık`a kısa bakış atarak “Benimle geliyor. Arabasını sen getirirsin.” dedi. Adam karşı komşusuna doğru ilerlerken arkasında bazı şeyleri öğrenmek için deliren bir eski koca bıraktığının elbette farkındaydı. Genç kadın kendisine doğru gelen adamı içi giderek izledi. Kendi işinin sahibi, yazdığı kitaplarla insanların kalbine dokunan otuz beş yaşında kadın bir adam sırf kendisine doğru geliyor diye aptal aşığa dönüşüyordu. Kendi kendine gülümseyerek kafasını salladı. Adam önünde durduğunda kendisine araştıran gözlerle baktı. Kadın içindeki aşık kadını hemen saklayarak ifadesiz yüzle “Bence siz zahmet etmeyin. Kendim giderim evime.” dedi. Sevdiği adam elbette tek kelime etmeden eliyle önden buyurun işareti yapınca oflamamak için kendini zor tuttu. Israr ederek mızmız kadın durumuna düşmemek için sessizce yürümeye başladı. Az önceki tartışmanın dumanı hâlâ üzerindeyken hızlı adımlarla önden yürüyordu. İçinden eski kocasına saydırırken beyaz karın altında kalan kaldırım taşına takıldı. Bedeni karlarla kaplı yerle buluşacakken hızla geri çekildi. Sırtı sert göğse çarpınca yutkundu. İlkinde anlamasa da ikinci yakalayışında arkasındaki bedenin gayet farkındaydı. Kalbinin ritmi hızlanırken dudaklarının arasından çıkan sıcak nefesi duman halinde soğuk havaya karışmıştı. “Yürürken dikkatli olun Leyla Hanım” sesi kulağını nefesi tenini okşadı. Söylediklerinin ardından onu yavaşça bırakan adamın kalbinin deli çarpışına şahit olmadığına sevindi. Eski kocasına duyduğu öfkeyi kenara iterek derin nefes aldı ve sakin adımlarla yürümeye başladı. Kadının bedenini ayakları taşıyordu. Aklı, ruhu, kalbi adama odaklanmıştı. Onun kendinden emin, dik yürüyüşünü seviyordu. Kimseye bakmıyor gibi görünse de ertafının gayet farkında olduğunu biliyordu. “Buradan.” diyerek onun dirseğine dokunan adam düşüncelerinden koparmıştı. Dirseğini kavrayan güçlü el deri ceketin üzerinden bile tenini yakmış gibi hissettirmişti. Kadın ikinci temaslarından irkilerek dirseğini adamın elinden kurtardığında içinden kendine sövüyordu. Bu kadar salak olduğuma inanamıyorum. Hareketine hiçbir tepki vermeyen adam ona az ilerideki arabasını gösterdi. Onun gösterdiği yöne baktığında içini başka bir heyecan sardı. Uzun zamandır yanından geçerken parmak uçlarıyla okşadığı arabanın içini görecekti. En önemlisi de sevdiği adamla yan yana olacaktı. Bu yolculuk on beş dakika sürecek olsa bile... Arabanın yanına yaklaştıklarında adam önden giderek onun oturacağı tarafın kapısını açtı. Bir tek erkek kardeşinden bu muameleyi gören kadın böyle bir adamın onun kapısını açmasına şaşırsa da belli etmedi. Kafasını teşekkür anlamında sallayarak açılan kapıdan arabaya bindi. O bindikten sonra kapıyı kapatan adam zarif adımlarla arabanın önünden dolandı. O kendi yerine geçmeden arabanın için derin derin koklayan kadının burnunun direği sızlamıştı. Erkeksi kokusu karışmış parfüm. S.t. Dupont Homme Her bittiğinde yeni bir şişe alarak yastığına, yorganına sıktığı parfüm. Sırf o kullanıyor diye aynı parfümün kadın için olanını kullanıyordu. O kokuyu her kokladığında ağlayarak daldığı uykusunu hatırlayınca dişlerini sıktı. Ağlamasına ramak kala arabaya binen adam kendini toparlamasına neden olmuştu. O arabaya bindiğinde ise emniyet kemeriyle uğraşıyormuş gibi yaptı. “Takamıyor musunuz?”diye soran adama bakmadan kemeri taktı ve soğuk sesle “Taktım.”dedi. Sesindeki soğukluğu kendisi de fark etmişti. Elinde değildi işte. Her ne kadar aşık olsa da iki gün önce onu bir kadınla yemek yerken gördüğünden beri kızgındı. Eskiden evliyken Sedat`ı kıskanmayan kadın şimdi hiçbir şeyi olmayan adamı deli gibi kıskanıyordu. Gerçeklerin farkına vardıkça sıkıntılı nefes alıp veren kadının bu halini farklı yorumlayan Ertuğrul ona kısık gözlerle bakıp arabayı çalıştırdı. Hâlâ bir şeyler hissediyor... Gaza basıp yola çıkmadan önce radyoyu açtı ve kanalları gezmeye başladı. “Bundan önceki kanala döner misiniz?” diyen kadına bir şey demeden önceki kanala döndü. “Teşekkür ederim. Bu şarkıyı seviyorum” dedi üzgün sesle. Radyoda Hadise`nin Olsun parçası çalıyordu. Adam gözlerini kapatarak kendini şarkıya bırakan kadına çatık kaşlarla baktı. Sanki kadının cismi arabada ruhu başka yerdeydi. Arabayı çalıştırıp yola koyulduklarında kulaklarına kadının güzel sesi ilişti. “Olsun kalbinde kırık aşkın benim olsun Bu sefer gönlün bana razı olsun” diye mırıldanıyordu. Duyduğu sesle kafasını iki yana sallayan adam gaza basarak yaşadıkları sitenin yolunu tuttu. Leyla şarkıyı sesli mırıldandığını fark edince alt dudağını ısırdı. Bir gün içerisinde kendini daha ne kadar rezil edecekti? Camdan bakma bahanesiyle kafasını çevirdiğinde alnına vurdu. Aptal, aptal, aptal! Yolun geri kalanı sessizlik içinde geçmiş binanın otoparkında arabadan inmişlerdi. Birlikte merdivenleri çıkarken kadının aklında dakikalar önce adama nasıl rezil olduğu vardı. Düşünerek kendine eziyet etmeyi bırakıp `Olacak ile ölüme çare yok` diye kendini teselli etti. Düşünmeyi keserek dairesinin olduğu sahanlığa birkaç basamak kala adeti üzere elini çantasına götürdü. “Of Sedat! Offf!” diyerek veryansın edince yanında yürüyen adam ona doğru döndü. “Aklımı başımdan aldın pislik herif.” Eski kocasının arkasından söylenirken ceketinin cebindeki telefonunu çıkardı. Telefonun şifresini girerek Sadık`ın numarasını buldu. Numarayı kaydırırken kendisi ile sahanlıkta duran adama baktı. Hepsi onun yüzündendi zaten. Aklını başından almasaydı şimdi kapının önünde kalmazdı. “Sadık? Arabamda mısın? Lütfen çabuk gel. Anahtarım çantamda kaldı. Evet. Kapının önünde kaldım.” Sadık her ne dediyse gülümseyen kadın bakışlarını karşı komşusundan kaçırdı. Telefonuyla ilgilenen adam ona bakmıyordu zaten. “Gülme. Gelince göreceksin sen yakışıklı adi.” Telefonu kapatan kadın derin nefes aldı. “Birkaç dakikaya gelecek Sadık. Ben kapının önünde beklerim onu.” Telefonunu kabanının cebine atan adam kafasını eğerek kadına selam verdi ve dairesinin kapısını açmak için anahtarını cebinden çıkardı. Kapısını açıp içeri girene kadar kadın arkasından baktı. Ona rahat rahat bakmasının sebebi adamın kendisinin varlığının farkında bile olmamasıydı. Bu çoğu zaman acıtsa da işine geliyordu. Onun dikkatli bir dedektif olduğunu bilse de bu elinde olan bir şey değildi. Hain gözleri en çok istediği kişiyi izlemek için ondan bağımsız hareket ediyordu. Sahanlıkta yalnız kalan kadın sırtını dairesinin kapısına yasladı. Beş dakika öyle kaldıktan sonra telefonuna gelen mesajla elini ceketinin cebine attı. Telefonunu çıkardı ve gelen mesaja tıkladı. “Tombişim mali işlerini yürüttüğüm şirketlerin birinde problem çıktı. Oraya gidiyorum. Araban bende. Seni kapıda bıraktığım için üzgünüm. Gelince verdiğin her cezaya katlanacağım. Öptüm güzel kokan saçlarından.” Okuduğu mesajın ardında küçük çocuk gibi tepinerek ağlamak isteyen kadın saçlarını sinirle çekiştirdi. Sahanlıkta volta atarken Ertuğrul`un kapısı açıldı. Adam elinde çöp poşeti evinden çıkıp kapıyı kapattı. Merdivenlerin başına geldiğinde durarak arkasına döndü. Bedri beyin kapısının önünde gördüğü kadınla tek kaşı kalktı. “Sadık gelmedi mi?” diye sordu. Kadını baştan aşağı inceledi. Demin giyindikleri üzerindeydi. Demek ki eve girmemişti. Sadık`ın ismi geçince omuzları düşen Leyla “İşlerini yürüttüğü şirkette problem çıkmış. Oraya gitmek zorunda kaldı.” dedi bezgin sesle. Sesinde bezginlikten ziyade yorgunluk vardı. Kafasını sallayan adam “Sizi diğer arkadaşınıza bırakmamı ister misiniz?” diye sordu. Leyla çekimden sonra yaşananlara inanmakta zorluk çekiyordu. Kader sanki dört senedir çektiği acının mükafatını verir gibi yolunu sürekli sevdiği adama çıkarıyordu. Rabbim sana şükürler olsun... “Hayır teşekkür ederim. Çilingiri aradım birazdan burada olacak” diye yanıtladı onu. Adam tek kelime etmeden merdivenleri indi. “Kendini aynı gün içinde kaç kere rezil edeceksin Leyla?” diyerek kendine sinirlenen kadın söylenerek telefonuna baktı. Aradığı çilingir başka bölgede olduğu için bir iki saate geleceğini söylemişti. Aynur`a gidebilirdi elbette ama o takıntılı bir şekilde evini istiyordu. Oflayarak telefonuna baktığı sırada aklına gelen anıyla yüzü aydınlandı. Gülümseyerek etrafında döndü ve aşağıdan gelen ayak seslerini beklemeye başladı. Beklerken Aynur`dan gelen mesajı cevapladı. Miran`ı hastaneden çıkardıklarını ve eve gittiğini haber veren arkadaşı kendisinin nasıl olduğunu soruyordu. Ona iyi olduğunu akşam Sadık`la Miran`ı ziyarete geleceğini bildiren mesaj attı. Mesajı göndererek kafasını kaldırdığında merdiven başında durarak kendisine bakan adamı gördü. Yazarken hep dikkat etmesine rağmen ayak seslerini duymamıştı. Adam sanki yürümemiş önüne ışınlanmıştı. Telefonu cebine atarak önüne geldi. Adam soru dolu siyah gözlerini onun kahvelerine dikince dilinin altındaki baklayı çıkardı. “İsviçre çakınız var mı?” diye sordu. Cevap vermeden önce birkaç saniye araştıran gözlerle kadına baktı. “Var.” “Rica etsem onu bana ödünç verir misiniz?” diye sordu. Adamın vereceği cevabı beklerken sırtının karıncalandığını hissetti. Karşısındaki her hangi bir erkek değil, Ertuğrul Kasımoğlu`ydu. Gayet de hayır diyebilirdi. Ve karşı komşusu beklediğini yaparak cevap vermedi. Vermedi ama kaşlarını çatarak evinin kapısını açtı. İçeri geçerek kadın saatler gelen iki dakika içinde geri döndü. Leyla elindeki çakıyı görünce sessizce oh çekti. “Buyurun.” diyerek çakıyı ona uzattı. Kadın çakıyı alarak cebine attı. Diğer cebine koyduğu lastik tokasını aldı ve saçlarını at kuyruğu topladı. Çakıyı cebinden alarak ceketini çıkardı ve merdivenin trabzanına attı. Çakının kanca kısmını açarak eğildi. Üzerinde uzun ve yırtmaçlı elbise olduğu, oturur pozisyonda rahat edemediği için kalkarak elbiseyi azıcık yukarı çekti. Yırtmaçların dizlerinin üstünü; butunu gösterdiğini bilse de yapacak bir şeyi yoktu. Zaten adam da ona başka gözler bakacak değildi. Baksa zaten geçen dört senede bakardı. Bir süre uğraştıktan sonra kapıyı açan kadın ayağa kalktı. Çakıyı gülümseyerek adama uzatırken “Çok teşekkür ederim.” dedi. Az önce yaptığı hareketle adamın dikkatini çektiğinden habersiz uzattığı çakının alınmasını bekliyordu. “Rica ederim. Bu işte tecrübelisiniz.” dedi adam çakıyı alırken. Kadın ona çakıyı verirken ucundan tuttuğu için alırken de verirken de tenleri dokunmamıştı. Ona bu kadar dokunmak isteyip de dokunmaktan korkmak büyük bir ironiydi. “Pek sevgili(!) kuzenim beni hep bir yerlere kilitlerdi. O kapıları açarak tecrübe edindim” diyerek gözlerini devirdi. Açık kapısının kulbunu tutarak adama baktı. "Kahve ısmarlamak isterdim ama gelmeyeceğinizi bildiğim için teşekkür-" "Gelirim" diye lafını bölen adam kadının kaşlarının şaşkınlıkla kalkmasına neden oldu. "Efendim?" Yanlış duymamıştı değil mi? Eğer doğru duyduysa sevdiği adam az sonra onun evinde olacaktı. Bu düşünce zavallı kalbini mutlulukla titretti. Kafasını hafif yana eğen adam yumuşak sesle "Kahve teklifiniz. Gelirim." dedi. Gergin birkaç saniyelik bekleyişin rahatlaması ile nefesini dışarı üfleyen kadın "Ha tamam buyurun o zaman." dedi. Kapıyı geniş açarak içeri geçti. Ardından gelen adam ayakkabılarını çıkardı. Leyla da çizmelerini çıkardıktan sonra adama “Kabanınızı alayım.” dediğinde Ertuğrul kabanını çıkartarak ona verdi. Kabanını vestiyere astıktan sonra kendi ceketini de çıkardı. Önden giderek salonu geçti. Kış balkonuna geldiklerinde kapısını açarak adamı içeri davet etti. "Siz şöyle geçin ben kahveleri yapıp geliyorum " Kış balkonuna girdikten sonra Ertuğrul etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Gördükleri hoşuna gitmişti. Leyla adamı kış bahçesinde bıraktıktan sonra odasına gitti. Odasına girdikten sonra aynanın önüne geldi. Saçlarını tarayıp yeniden topladı. Kalem akmış göz altını temizledi. Dış görünüşünü hallettikten sonra odasından çıktı. Mutfağa girerek filtre kahve hazırlamak için makineyi çalıştırdı. Kahve hazırlanırken kendi kendine güldü. Hâlâ olanlara inanamıyordu. Sevdiği adamla konuşmuş, onun arabasına binmişti. Şimdi ise evindeydi. Makineden kahvenin hazır olduğunu bildiren ses geldiğinde düşüncelerinden koparak kahveleri kupalara koydu. Kupaları alarak kış balkonuna gitti. Balkona girdiğinde adamın telefonla uğraştığını gördü. Kendisini fark edince telefonu cebine attı. Elindeki kupaları adamın oturduğu koltuğun önündeki sehpaya bıraktı. Ertuğrul kafasını sallayarak kupasını aldı ve kahvesini yudumlamaya başladı. Bir süre sessizce kahvelerini içtiler. Adamın neden sustuğunu bilmiyordu ama kendisi sırf onu balkonunda aklına kazımak için susuyordu. Ortama hakim oturuşu, kahvesini içişi, etrafına yaydığı boyun eğdiren güç kadının hoşuna gitmişti. “Bugün çekim setine neden gelmiştiniz?” diye soran kadın aralarına ilişmiş sessizliği bozdu. "Sadık bendeydi ona mesaj geldiğinde.“ Aynur! "Tahminimden çok yakınsın olmalısınız " dedi adam kadın düşüncelere dalmışken. Kimden bahsettiğini anlamayan kadın ona baktı. "Kimle? Sadıkla mı?" diye sorsa da cevabını kafasını evet anlamında sallayarak tebessümle verdi. “Peki eski kocanız?” diye soran adamın sesi sertleşmiş, yüzü eskisinden de soğuk ifadeye bürünmüştü. Sorduğu sorudan sonra yüzündeki tebessüm solan kadın “Eski kocam?” diye karşılık verdi. Kadın gelecek darbeyi karşılamak için gardını alan savaşçı gibi yerinde dikleşerek kahve kupasını sehpaya bıraktı. “Siz eski kocanızla öpüşecek mesafede mi tartışırsınız?”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD