BÖLÜM 2 - İLK Mİ KARŞILAŞMA?

1109 Words
"Artık sakin olabilir misin rica etsem Sanem." dedi Minel acaba kendisi ellerinin titremesini nasıl durduracaktı, o hissi biliyordu, boşluk hissi, yıllar sonra tekrar mı başlıyordu krizleri, bir süredir yalnız kalamayışı, kabusları.. "Hayır Minel, asıl sen sakin olur musun biraz, bak bana bak, buradasın, yanımdasın, yavaşça nefes al, hadi benimle birlikte" Minel'i acilen rahat bir yere yatırması gerekiyordu, bu şekilde yardımcı olamayacaktı, birazdan bilinci bulanıklaşmaya başlayacaktı ve o şuan ne yapacağını bilmiyordu. Acaba yardım mı istemeliydi şu arabada ki hödük heriften. Düşünmeyi bırakıp biran önce hareket etse iyi olurdu, yoksa Minel kriz geçirmeye başlıyordu ve bu seferde farklı bir olayda başlamıştı krizi. Neler oluyordu böyle.. Tetikleyen neydi onu böyle, 1 hafta önce meydanda, 2 gün önce araziye sağlık kontrolüne gittiğinde ve şimdi de orman yolunda.. Düşün Sanem düşün.. Bir taraftan Minel'i tetikleyen şeyi düşünürken bir taraftan da Minel'i telkin etmeye çalışıyordu. Ve acilen bir desteğe ihtiyacı vardı. Aniden arkasından beliren bir kol Minel'i kucağına çekti ve dizlerinin üzerine yatırdı, bu adamda nereden çıkmıştı öyle, kafasını arkaya çevirdi Sanem ve kendisinden nazikçe özür dileyen adamı gördü. Üzerindekiler kamuflajmıydı onların? Asker mi bu iki adam? Orkun telaşla "Komutanım, yan çevirin hemen, nefes alamıyor, boğulacak" "Sus Orkun, ne yaptığımı biliyorum, titremiyor, kriz geçiriyor, psikolojik, daha öncede oldu" dedi, Sanem ne yapacağını bilemeden arkadaşına ilk müdahaleyi yapmak için harekete geçti, konuşulanları anlamıyor bir anda Minel'in başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Ama bu iki askerden ona fırsat kalmayacak gibi görünüyordu. "Sanem hanım hemen su ve havlu gibi bir şey verin, nasıl oldu bu bir taraftanda anlatın." "Biz, biz yemek yemeğe gidecektik, 24 saatten fazla süredir uyumuyor ve ara ara 5 dakika dinlendi sadece," Sanem kendi kendine söylenmeye başladı sonra kısık sesle "Kafeini çok tüketiyor acaba o yüzden mi, ama yok hayır, Minel her zaman çok kafein tüketir," devam etti adını bilmediği askere anlatmaya "Bilmiyorum." Son cümlesini tükenmişlikle söyledi. O da yorulmuştu artık, mesleğine ters bir insandı Sanem, mantık aramazdı asla, hayat onun için tesadüfler silsilesiydi. Soyut şeyler onun için daha anlaşılır, daha mantıklı gelirdi. Çünkü herkes bilir, anlar. "Sanem hanım, siz şöyle gelin, komutanım için yer açın lütfen." Lütfen mi dedi o? Bir dakika komutan daha önce de oldu derken neyi kastetti, "Ne demek istediniz?" "Daha önce de oldu ne demek?" "Kimsiniz siz?" "Sanem hanım bir dakika lütfen, arkadaşınızla ilgileniyoruz" "Orkun arabayı aç, Mert’i ara buralardaysa gelsin arabayı alsın, devam ediyoruz." durdu, nefes aldı, gözlerini Minel'den ayırmadan "Sanem hanımı al ve yürü " "Emredersiniz komutanım." kafasını çevirip Sanem'e "hadi Sanem hanım, burada işimiz bitti, bizimle geliyorsunuz" dedi "Sanem hanım?" Sanem bir anda nerede olduğunu, ne yaşadığını anlam veremedi. Biraz önce neler oldu burada? Herşey 10 dakika içinde gelişti ve o hala içinde savaş veriyordu "Ta-tamam, ne hayır, sizinle gelmiyoruz, biz hastaneye gidiyoruz," etrafına bakmaya başladı, ne vardı bu yola girecek ama arkadaşı için trafikten uzaklaşması gerekiyordu Sanem'in. Aksi takdirde sesli uyarılara da tepki vermeyecekti. Bu kız neden böyle olmuştu gerçekten? Bunun bir an önce çaresine bakması gerekiyordu. Acaba yeniden mi tahlil yapmalıydı arkadaşına? Sanem bunları düşünürlen Orkun daha fazla sakin kişiliğine katlanamayacaktı ve anlaşılan bu kadın hareket edecek gibi durmuyordu, kolundan tutup arabaya sürüklemeye başladı. "Sabır gerçekten, neden böyle bir manyakla uğraşıyorsam, ne düşünüyor kafasının içinde neler dolaşıyordu da duymuyordu bu kadın böyle." söylene söylene Sanem'i arabaya yerleştiren Orkun Mert'e telsizden konum gönderdi. İşi bitmişti, kısmen.. Yüzbaşı Minel'i kucağına alıp düşünmeye başladı, bu tesadüf mü yoksa komplo mu. Topal'ın peşinden buraya gelmiş görevin ilk etabı için istediğini almış ve karşısında yine o kızıl saçlı kız vardı. Sahi kaç sene geçmişti o yangının üstünden? 3 yıl? 5 yıl? Daha mı fazla? Yine kucağında, yine yarı baygın ve bu sefer elleri ya da kolları bağlı değildi. Başka bir şey vardı ama neydi? Yüzbaşı da dalmıştı düşüncelere, arabanın arka koltuğuna oturdu ve Orkun'a gitmeleri gereken yeri söyleyip pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Duymuyordu şuan hiç bir şey. Sadece geçmişe dönmüştü. Orkun komutanının bu halini beğenmemişti, askeri liseden beri tanırdı. Onun timine girmek, Orkun için biçilmiş kaftandı. Komutanı kara kuvvetlerinde görülen ender askerlerden biriydi. Timi pusuya düştükten sonra ve gazi olan silah arkadaşlarından sonra Kıdemli Yüzbaşı Alpay Tunç’un yeniden tim kurması ve sahalara dönmesi demek mucizevi bir şeydi. Yıllardır yurtdışında tek başına görev yaptıktan sonra ülkesine dönmek ise Yüzbaşı için tesadüf mü belli değildi. “Karargaha sür Orkun, çok oyalandık, hadi hadi..” “Emredersiniz komutanım.” Yüzbaşı kucağında hafif titreyen kızıl saçlı genç kıza, ön koltukta oturan Sanem’e baktı. Kimdi bunlar, kucağında uzanan genç kız neden tekrar karşısına çıkmıştı? Zaten o gün kendisi için kaderini belirleyeceği bir gündü, her şey bu kızıl kelebek yüzünden alt üst olmuştu. Mert kısa süre plakayı araştırmış ve sahibi Sanem Ertürk olduğunu öğrenmiş. Yüzbaşına kısa bilgi verip Sanem’e dönüp; “Alanınız ne?” Çok net, açık ve cevap vermeme hakkı bile olmayan ses tonu.. Muhatabı direkt Sanem, gece karası dipsiz kuyuyu andıran gözlerini dikmiş bekliyordu Yüzbaşı. Orkun bilir bunun anlamını, tahammül seviyesi yok denilecek kadar az, soru sormaktan nefret eder ve biran önce cevap bekler tavrıydı bu. Omuzlarını dikleştirdi Sanem, asiliğe başlayacaktı şimdi, hafif çenesini Orkun’a çevirdi göz ucuyla ona baktı ve Orkun’un sessiz sessiz “sakın” der gibi kafasını iki yana sallayışını gördü. Tamam o da bilir biraz rütbeleri, askerleri falan yani az bir şey, asker dizilerinden ya da filmlerinden ya da sanırım üniformalardan.. ahh neyse, yine odağını dağıtmamalıydı. “Sayın Asker Bey, öncelikle yardımınız için teşekkürler ancak ne hakla arabanıza zorla alıyorsunuz bizi, kimsiniz siz. Nasıl güvenebiliriz size? Ayrıca arkadaşımı koltuğa indirmeniz için size kaç saniye vermem gerekiyor?” Soruyu tekrarladı Yüzbaşı, “Alanınız ne?” Kafasını hafifçe Minel’e eğdi ve sanki ona soruyormuşta cevabı onun vermesini bekliyormuş gibiydi. “Cevap vermeme hakkımı kullanıyorum.” Sanem’in sesiyle kafasını hafifçe kaldırdı ve, “Orkun! ” kısa ve öz. Orkun ne yapacağını anlamıştı, detaya ihtiyaç yoktu zaten. “Emredersiniz komutanım.” “Devletin askerinin himayesi altındasınız, yeryüzünde ki en güvenilir yer. Ve sorumu tekrarlıyorum, alanınız nedir?” Sanem tedirginlikle Yüzbaşına ve Orkun’a baktı, evet haklı olabilirlerdi ancak onlarında bilmedikleri şey bu iki genç kızın yıllardır kendi başlarının çaresine kendileri bakmalarıydı. Polise, jandarmaya, askere elbette güveniyorlardı ama kimseye güvenmemeleri gerektiğinide çok güzel anlamışlardı. “Bakın Yüzbaşı, yardımınız için teşekkür ederiz ancak arkadaşımın durumu iyi değil, en yakın hastaneye bizi bırakır mısınız, ya da görev yaptığımız hastaneye. Çünkü bir şeyler ters gidiyor, müdahale etmem lazım. Acil!” Orkun Yüzbaşına onay bekler şekilde baktı ancak Yüzbaşı bu konuda kimseyi dinleyecek gibi değildi. “Teğmen karargaha sür, Sanem hanıma yardım edersin, tüm imkanlar mevcut.” “Emredersiniz komutanım.” Sanem’in anlam veremeyerek olanı izlemekten başka çaresi yok gibi görünüyordu. Sinirle önüne dönüp sinirle topladığı ve dağılan saçlarını çatık kaşlarıyla yeniden toplamaya başladı. Savaş baltasını çıkarmaya hazırlanıyor gibi görünüyordu. Orkun ise keyifle time msj attı, “eğlence var, bizi bekleyin 7 dakika içerisinde oradayız”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD