2.Bölüm

1780 Words
Hazal "Her şeyi hazırladın mı?" "Eveett" yarın sabah ilk uçakla Kanada'ya gidecektim o yüzden gece gece bavul hazırlıyorduk. Burcu'ya söylemeden önce uçak biletimi çoktan almıştım sadece söylememiştim. Bavulun fermuarını kapatmaya çalışan arkadaşım, "Orda nerde kalacaksın?" "Şimdilik bir otelde daha sonra küçük bir yer alırım" "Peki ona ne diyeceksin?" dikkatle yüzüme bakıp ne diyeceğimi bekliyordu. "Hiçbir şey" Tek kaşını kaldırıp, "Ne demek hiçbir şey?" "Konuşmadan ilişkiyi bitiriyorum" dedim gülerek. "Senin nerde olduğunu öğrenmek için beni rahatsız edip duracak biliyorsun" "Biliyorum ona Eda ile kendisini odada bastığımı hakkımda konuştukları her şeyi duyduğumu söylersen rahat bırakır seni" "Bunu yapmayacağını biliyorsun Hazal" "Merak etme seni rahat bırakacaktır ama benim gibi bankayı rahat bırakmayıp sürekli beni arayacaktır." Burcu'nun yanına gidip, "Ona sakın nerde kaldığımı söyleme sadece son gün seninle konuştuğumu kafamı dinlemek için bir yerlere gittiğimi ama sorsanda sana asla nereye gittiğimi söylemediğimi söyleyeceksin" Sıkıntılı şekilde iç çekerek ,"Senin bu şekilde uzaklaşman hiç hoşuma gitmiyor bilgin olsun!" "Merak etme seninle sürekli konuşuruz hem yanıma da gelirsin tüm şehirdeki erkeklere asılman için seni bol bol gezdiririm" göz kırpıp ona bakınca sırıtarak, "Hep erkekler mi asılacak biraz da biz asılalım." dedi Burcu. "Tamam bu dediğini beğendim en kısa zamanda erkek avı için yanına gelirim bakalım bizim Türk erkeklerinden farkları var mı?" Kocaman açılmış gözlerle ona şaşkınca bakıyordum. Burcu resmen benim tam zıttımdı ben nasıl tek olsun düzgün olsun diyorsam o tam tersi bu kadar erkek varken neden koca hayatı tek kişiyle geçirelim diyordu. Gerçi bu hale gelmesine neden olan eskiden deli gibi aşık olduğu erkek arkadaşıydı o da Burcu'yu başka bir kızla aldatınca artık hiçbir erkeğe güvenmeyip ya da önemsemeyip kafasına göre takılmaya başlamıştı. .... Havaalanına gittiğimizde Burcu'dan ayrılmak çok zor olmuştu ikimizde salya sümük ağlıyor bu yüzden etrafta ki insanların bakışlarına sürekli maruz kalıyorduk bu kadar ağlamamız gariplerine gidiyordu. "Oraya gidince saat kaç olursa olsun beni ara Hazal" "Tamam mutlaka arayacağım" son kez yine sarılıp, "Kendine dikkat et o salağı da unut" deyip göz kırptı. "Merak etme kısa sürede unuturum o salağı" benimle uğraşmaya bayılıyordu resmen. Daha fazla yanında durmayıp vedalaştım onu ve her şeyi ardımda bırakarak. ..... Bana çarpan top ile daldığım düşüncelerden sıyrılıp ne olduğunu anlamak için baktım. "Özür dilerim" ingilizce konuşarak topunu almaya gelen en fazla beş yaşlarında olan sarışın mavi gözlü erkek bir çocuk önümde durmuş mahcup şekilde bana bakıyordu. Topu yerden alıp gülerek ona verdim ,"Önemli değil" dediğimde topunu alıp koşarak onu izleyen ailesinin yanına gitti. "Hadi bakalım Hazal mesai saati birazdan başlar" yerimden kalkıp kordonda yürümeye başladım. Buraya geldiğim ilk bir ayda otelde kalmıştım sonra şehrin daha çok kırsal bölgesinde daha sakin bir yerde 1+1 olan küçük bir daire alıp oraya taşınmıştım. Evimi çok seviyordum sahile yürüme mesafesi on dakika sürüyor ayrıca hemen yine on dakika mesafede ormanlık alan bulunuyordu. Kalacak yeri hallettikten sonra kafam daha çok dağılsın diye bir kafede garson olarak çalışmaya başlamıştım. Evet çok fazla param olmasına rağmen böyle bir hayatı tercih ediyordum çünkü böyle çok daha huzurlu ve mutluydum. Kafe şehrin en elit yerlerinden biriydi oraya her zaman zengin insanlar gelir vakit geçirdikten sonra da kahkahar eşliğinde giderlerdi sırf oradakilere kendilerini göstermek için bu arada zengin olmayan çoğu genç kızda zengin bir erkek bulabilmek için kafeye akın eder resmen veliaht erkek avlardı bu hallerini görünce Burcu aklıma gelirdi tabi benim çatlak arkadaşım onlardan çok daha farklı maksatla yaklaşırdı erkeklerle asla ciddi düşünmez eğlenmeye bakardı ister zengin ister fakir olsun onun için fark etmezdi. Vancouver şehri diğer şehirlere göre daha fazla zengin barındıran bir yerdi. Kafeye girince çalışma arkadaşım olan Hector'a "Selam Hec." "Selam Türk güzeli" lafı ile ufak bir kahkaha attım kızlara iltifat etmeyi gerçekten seviyordu. Kanada halkına göre fazla dikkat çekiyordum çünkü onlar genelde sarışın renkli gözlüyken bense tipik Türk kızıydım hani şu kara kaş kara göz dediklerinden. Gerçek saç rengim koyu kahverengi normalde ama çok koyu olduğunu düşündüğüm için çikolata kahveye boyatarak rengini biraz daha açmıştım belime kadar gelen dalgalı dolgun saçlarım vardı. Gözlerim iriydi bazen Hector'a sinirlendiğimde iri olan gözlerimi daha da çok açınca yalandan korkmuş gibi yaparak,"O far gibi açtığın kocaman açık kahverengi gözlerini kıs korkuyorum" diye eğlenirdi benimle. Boyum 1.70'di ve düzenli olarak spor yaptığım için fazlasıyla fitti. Bazen yolda giden erkekler tekrar dönüp bana bakardı ne yalan söyleyeyim bu hoşuma giderdi. "Bugün kafe sakin" "Evet merkezde festival var herkes orda olacaktır" Vancouver 'da nerdeyse ayda bir insanlar eğlensin diye festival veya buna benzer şeyler yapılırdı. "Buna gerçekten çok sevindim" dedim masayı silen sarışın yeşil gözlü 1.82 boylarında benim yaşımda yani 25 yaşında olan Hector'a bakarak. "Bugün patron gelecek Hazal" "Teftiş için mi?" dedim gülerek. "Evet" Kafenin sahibi buranın zenginlerindendi altmış yaşlarında ton ton ve babacan biriydi bana ve diğer çalışanlarına ciddi anlamda önem verir elinden geldiğince bize iş dışında da yardım etmeye çalışırdı sadece burası değil birkaç elit yerde ona aitti ve tüm Kanada onu tanırdı adı Lowell Grant... "Jenny nerde?" "Sence?" "Sigara kaçamağı" "Aynen... Valla bende sigaraya başlayacağım bu gidişle, baksana ne güzel sürekli kendine ara verip duruyor" isyan ederek söylesede Jenny ile iyi anlaşırdı. "Bir şey olmaz idare edilmeyecek bir şey değil" Kanada'nın en sevdiğim yanı iş ahlakıydı iş verenler çalışanlarının asla hakkını yemez neyse onu verirlerdi. Ekstra bir günde çağırıp çalıştırırlarsa bunun ücretini verirler ya da akşam işler bitmeyip geç çıkacak bir durum olursa yarım saat , on dakika hiç farketmez çalıştığın fazla sürenin mutlaka karşılığını verirlerdi. Bizde ise biz bir aileyiz paranın lafımı olur şeklinde saçma sapan cümlelerle hakkını vermemek için ellerinden geleni yaparlardı işleri bitip ya da daha ucuz eleman buldukları anda da aile olayı biter çalışını çok rahat bir şekilde tazminat bile vermeden işten çıkarırlardı kimse de buna bir dur demezdi. Saatler geçmesine rağmen kafeye sadece on kişiye yakın müşteri gelmişti şu an eminim merkez yıkılıyordur. Oldum olasılı gürültü ve patırtıdan nefret etmişimdir kesinlikle eve giderken ana yolu kullanmayıp yan yolu kullanacaktım. "Jenny benim işim bitti çıkıyorum". "Tamam Hazal bizde birazdan kafeyi kapatırız" "Herkese iyi akşamlar!" iş arkadaşlarıma bağırıp çıktığımda saat gece 23.00 sularıydı. Daha ana yola bile gelmemiştim ama şimdiden bir sürü insan yoğunluğu vardı onların arasından geçip eve gitmek istemiyordum. Aslında seyretmek eğlenceli olabilirdi ama en fazla bu gürültüye on dakika dayanabilirdim bu konuda gerçekten ruhen yaşlıydım. Ana yolu es geçip arka caddeye doğru ilerlemeye başladım diğer tarafa göre oldukça sakindi. "İnsanlar olmadan hayat ne güzel" çok kalabalık olmayan yolda dükkanlara baka baka giderken karşıya geçmek için hareketlendiğimde yaya geçidini hiçe sayan son model bir kırmızı spor araç hızla frene bastı ardında üç spor araç daha aynı şeyi yaptı resmen tüm bölge onların ani fren sesi ile doldu. Yüksek fren sesleri ve biraz önce yaşadığım ezilme tehlikesi yüzünden donmuş halde dibimde duran araca bakakalmıştım. "Ölmek mi istiyorsun önüne baksana kızım!" o bana bağırdığı sırada hâlâ şokta olsam da hızla kendime gelip üstü açık olan arabada gece olmasına rağmen gözünde güneş gözlüğü olan gerizekalıya bakmaya başladım. Benim yaşlarım da yine tipik Kanadalıydı yani sarışındı. Yolun ortasına kadar hızla gelip etrafına bakmadan yaya geçidi olduğunu görmesine rağmen bana mı önüne bak diyordu! Tepki vermeden ona bakınca yanındaki esmer yeşil gözlü kıza dönüp, "Kızda sorun var galiba baksana öylece bakıyor" Ben şimdi sana sorunluyu gösteririm. Elimde tuttuğum soğuk kahvenin ağzını yavaşça açıp züppe çocuğa yavaşça yürüdüğümde ne yapacağımı merak edercesine kızla yüzüme bakıyordu. Yanına gidip eğilerek parmağımla yaya geçidi olan tabelayı gösterdim. "Şu tabelayı görüyor musun ya da ne anlama geldiğini biliyor musun?" gösterdiğim yere baktığında ne demek istediğimi anlamıştı ama kimin umrunda kendini beğenmiş şekilde, "Biliyorum ama bu tarz kurallar bizim için geçerli değil" konuşurken sürekli yanındaki kıza sırıtarak bakıyordu belli ki ona kendini göstermeye çalışıyordu ama bunu aptalca şekilde yapıyordu. Biri bana bu şekilde davransa onu tanımıyor gibi yapıp hızla ondan uzaklaşırdım. Ona gülerek,"O zaman bana da bazı kurallar işlemez" dememle elimdeki koca bardakta olan soğuk kahveyi yüzüne fırlatırcasına attığımda yanındaki kız çığlık attı. "Manyak mısın sen!?" Bilmem kaç bin dolar olan elbisesine gelen birkaç damla kahveyi silerek bağıran kıza baktım. Her yeri kahveye bulanmış çocuk ise yaptığım hareketin şokundaydı ağzı açık öylece duruyordu kendine geldiğinde gözlüklerini atarcasına çıkardı ve öfkeyle arabadan inip sertçe beni iterek ,"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" "Asıl sen ne yapıyorsun!" "Biraz önce yaptığın sorumsuzca davranış yüzünden beni öldürüyordun!" "Yaya geçidi görmüyor musun!!?" "Yoldan tüm gün senin geçmeni mi bekleyeceğiz hızlı geçsene sende!" dibimde bana bağıran salağa hayretler içinde bakıyordum hem suçlu hem güçlü. "Gerizekalı gerekirse tüm gün bekleyeceksin!" ona küfür ettiğim için şaşkınca gözlerini açıp, "Biraz önce bana ne dedin sen!?" kolumu sertçe tutarak, "Bir daha söylesene!" "Ne kadar gerizekalı olduğunu söyledim dediğimi anlamadığına göre ve yaya geçidinde durmadığına göre dediğimi kanıtlıyorsun!" Şu an resmen kendini zor tutuyordu kolumu daha çok sıkıp daha çok bana doğru geldiğinde bir ses ,"Kızı bırak Tom" arkasından gelen koyu kumral saçları olan 1.88 boyunda 27 yaşlarında bir çocuk gelip kolumu tutan salağın elini sertçe çekip beni serbest bırakmasını sağladı. "Kız manyak Adrian!" üstünü göstererek, "Baksana şu halime! Bu halde nasıl festivale gidip insan içine çıkabilirim" "Temiz kıyafetle de gitsen yine iğrenç görünürsün!" ona dik dik bakarak, "O yüzden o kadar dert etme!" "Kızım seni bana sayı ile mi verdiler!" tam tekrar kolumu tutacakken bacak arasına tüm gücümle geçirdiğimde etrafımdan gelen "Oouuww" sesleriyle bakışlarım bizi izleyen kişilere kaydı hepsi eğlenir şekilde bize bakıyordu. Onları yeni fark ediyordum önümde acıdan iki büklüm olan salağın arkadaşları olmalıydılar hangi ara araçlarından inip gelmişlerdi? "Aahhh! Bittin sen geberteceğim seni!" "Biraz önce nerdeyse aptallığın yüzünden gebertiyordun zaten!" önümde yarı çömelmiş Tom'u tam itecekken bu sefer başka bir el beni kavrayıp engelledi. Karşımda ciddi bakışları ile bana bakan kehribar gözlere baktım. "Tamam yeter bu kadar evine git artık" "Ne gitmesi!! Onu asla bırakmam bana yaptığı şeyi ödeyecek!" Tom hem bağırıyor hem de hâlâ kasıklarını tutuyordu. "Tom kapa çeneni artık! Hatalı olan sendin!" beni bırakmış arkadaşını uyaran çocuğa baktım. Hiç olmazsa beni ezmeye çalışan gibi değildi neyin ne olduğunu biliyordu. "Sende uzatma artık herkes gideceği yere gitsin" "Uzatan senin denyo arkadaşın yanındaki kıza kendini beğendirmek için aptalca hareketler yapıp olayın uzamasını sağlayan o!" "Bana bak ikide bir küfür edip durma!" Biraz önce yediği darbeden ve tabi sinirden kıpkırmızı olmuş adam nerdeyse çocuk gibi ayağını yere vurarak öfkesini çıkartacak gibi görünüyordu. Onlarla daha fazla uğraşmamak için etrafıma bakındım çantamı o sinirle fırlatmıştım onu alıp bu zengin züppelerin yanından artık ayrılmak istiyordum. "Bunu mu arıyorsun?" Adrian olan adam elinde çantamı tutmuş bana uzatıyordu hızla elinden çekip aldığımda tek kaşını kaldırıp, "Teşekküre gerek yok" demesin mi! "Teşekkür eden mi var!" "Gece gece sizinle uğraştığım yeter!" "Tom musun ne haltsan umarım bu sorumsuzca ve şımarıkça hareketin ilerde birinin canına neden olmaz!" Öfkeyle Tom'a baktığımda ufakta olsa bakışları sekteye uğrasada yine de dik dik bakmaya devam ediyordu. Bakışlarımı ondan alıp tam adım attığımda önümde beliren vücut ile irkildim. Adrian denilen çocuk önümde durmuş bana bakıyordu. "Çekil be sende önümden! " Onu sertçe itip arkamda bıraktığımda onların bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. "Gece gece başıma gelene bak!" kendi kendime sinirle konuşarak evin yolunu tuttum. Umarım bir daha bunlarla karşılaşmazdım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD