5. Bölüm "Hayat Sınavı Yeni Başlıyor"

1355 Words
5. Bölüm "Hayat Sınavı Yeni Başlıyor" Elif Zehra Gece tam istediğim gibiydi. Hafif rüzgar camdan içeri giriyor, Londra’nın kasvetli havasını hafifçe taşıyordu salona. Sonu biraz rahatsız ediciydi ama Karan’dan beklediğim tepki gelmişti. Bakalım başka kızlara da böyle bakabilecek miydi? Ne vardı sanki bana âşık olsa… Başka hiçbir kadını görmese, sadece benimle ilgilense… Of… Babam beni Karan’a emanet etmemiş olsaydı, belki her şey başka türlü olurdu. Resmen beni Karan’a emanet etmişti. Karan’ın sessizliği ve derin bakışları, odadaki ışığın bile kıskanacağı bir etki yaratıyordu. Asla emanete yan gözle bakacak biri değildi. İşte bu yüzden sinirlerim bozuluyordu. Hep bir ağabey gibi davranıyordu bana; bir arada büyümenin verdiği alışkanlık, diye kendimi avutuyordum. Ceylan’a da kızgındım aslında. Ruhan’ın yanında o şekilde konuşması hiç hoş değildi. Neden böyle yaptığını sorduğumda omuz silkti, gözlerinde bir çekingenlik ve şaşkınlık karışımı vardı. “Of… Artık geçim sıkıntısı yaşamak istemiyorum. Ruhan’la evlensem hep o korkuyu düşüneceğim. Doğru düzgün bir şey yok baksana, Karan’ın peşinde. Ne iş yaptıkları da belli değil. Tam bir zibidi.Ama Edward öyle mi? Karizmatik, zengin, yakışıklı… Ah, bir de bana baksaydı var ya… Yer yerinden oynatırdım .” Ceylan’ın bu sözleri resmen beni hayattan soğutmuştu. Bu nasıl bir bakış açısıydı. İçimden boğulacak gibi oldum. Karan’ın bakışları, sözleri kadar sessiz ve etkileyiciydi; adeta odadaki her şeyi süzüp sadece beni seçiyordu. O anı düşünmek bile bana yetiyordu. Kalbim hızla çarpıyor, nefes alışım bile titriyordu. Bu geceyi düşündükçe aklımda tek bir şey vardı: Onu her zaman kendi dünyamda, sadece bana ait tutmak. Bugün çok güzeldi, etrafı Ceylan’la birlikte toparladık. Sabah okul vardı ve herkes odalarına çekilmişti. Ben kendi odamda, aldıklarımı özenle dolabıma yerleştirdim. Yarın, ilk defa okula şık bir şekilde gidecektim. O zengin ve gösterişli kızların yanında ben de kendimi gösterebilecektim. Annem asla öyle lüks harcamalarımıza yetecek kadar para göndermiyordu. Gerçi söz konusu harcama fuzuli değildi; kızlar bir kez giydiklerini bir daha giymiyordu. Yarın çok güzel olacaktı. Okulun son dönemiydi ve en azından kendimizden söz ettirmeliydik. Bir iz bırakmalıydık, bunu kafama koymuştum. Daha önceki yıllar hep silik geçmişti; adeta görünmez bir öğrencilik dönemi yaşamıştım. Ama artık farklı olmalıydı. Kendimi kanıtlamak, fark edilir olmak ve herkesin gözünde bir parıltı bırakmak istiyordum. İçimde kıpır kıpır bir heyecan vardı; hem giydiğim kıyafet hem de özgüvenimle yarın okula adım atacağım için sabırsızlanıyordum. O kendini beğenmiş kız grubunun aşalayıcı bakışları yarın benden uzak olacaktı. Yatağıma uzanıp okul dönemi boyunca yaşadıklarımızı düşündüm. Zengin zübbelerin bize alaycı bakışları, kendilerini hep en tepede görmeleri. Bizde zengindik kendimizce ama ailemiz kolay kazanmıyordu. O yüzden de kolay harcayamazdık. Bu düşüncelerle uykuya dalmıştım. Karan’ın gece yapacaklarından habersiz. Sabah bizi neyi beklediğini bilmeden, huzurlu bir uykuya dalmıştım. Sabah erkenden kalkıp duşumu aldım. Bu kez hazırlanmak bir rutin değil, küçük bir tören gibiydi. Saçlarımı sandalyeye oturup taradım; her telini tek tek şekillendirirken kalbim hızla atıyordu. Göz makyajımda cesur davrandım, dudaklarımıysa yumuşak bir tonla dengeledim. Yeni aldığım kıyafetleri giyerken aynadaki yansımama göz kırptım. Ekru, dizlerimin biraz üzerinde biten bir mini etek… Babam görse kaşlarını çatardı ama sınırı aşmıyordu. Üzerine siyah balıkçı yaka bir bluz ve Karan’ın daha doğrusu onun kredi kartının sayesinde aldığım o şık deri ceket. Şifreyi kırmış olmanın haklı gururu içimde tatlı bir yangın gibiydi. Ablam duysa kalp krizi geçirirdi belki ama ben dün geceki özgüvenimi sırtıma takmış gibiydim. Ben odamdan çıkarken Ceylan da hazırdı. İkimiz sanki sessiz bir anlaşma yapmışız gibi bakışıp gülümsedik. Ardından okul yoluna koyulduk. Keşke arabamız olsaydı… Toplu taşımayı ikimiz de nefretle anıyorduk ama mecburduk. Okula yakın durakta indik ve kol kola yürüdük. Hem dün gecenin dedikodusunu yapıyor, hem de bugünün nasıl geçeceği üzerine konuşuyorduk. Ceylan’ın kahkahası hafif bir rüzgâr gibi kulaklarımda çınlıyordu. Her adımda özgüvenimiz biraz daha artıyordu. Tam okul kapısına vardığımızda, Edward ve yanındaki birkaç arkadaşıyla o meşhur zengin züppe kızları karşımıza çıktı. Okulun çetesi gibilerdi koridorlarda onlar yürür, herkes kenara çekilirdi. Hatta bazen öğretmenler bile… Biz her zamanki gibi yanlarından geçip gidecektik. Fakat kızlardan biri, ani bir hareketle Ceylan’ın kolunu tuttu. “Dur bakalım, şıllık,” dedi alaycı bir ses tonuyla. Ceylan kolunu sertçe çekti, omzunu dikleştirdi. “Temas yok,” dedi buz gibi bir ifadeyle. “Ne söyleyeceksen normal konuş da cevap vereyim.” O an Edward bir adım öne çıktı. Yüzü gergin, bakışlarıysa boş tehditlerle doluydu. “Bana bak kızım,” dedi. “Benden ve çevremden uzak dur. Seni bu okulda silerim, kimsenin yüzüne bakamayacak hale getiririm.” Ceylan’ın gözlerinde bir anlık şaşkınlık parladı ama çenesini kaldırdı. Anlamaya çalışıyordu Edward öfke dolu bakışlarıyla sözüne devam etti. “Kızım, sen beni tanımıyorsun. Boş tehditlere karnım tok benim.” Durum hızla geriliyordu. Ben hemen araya girdim. “Ne saçmalıyorsunuz? Kim kime ne yapmış?” Edward nefesini burnundan verip yüzüme döndü. “Gece biri arabamı mahvetmiş,” dedi dişlerini sıkarak. “Ve üzerine ‘Ceylan’dan uzak dur’ diye yazmış.” Sert bir kahkaha attı. “Benim seninle işim bile olmaz. Sen benim tipim değilsin kızım. Şu haline bir bak… Üzerindeki çakma kıyafetlerle mi beni tavlayacaksın?” Ceylan’ın gözlerinde öfkeyle utanma arasında bir şey kıvılcımlandı. Onunla konuşmayı bırakıp yanımdaki Rozel’e döndüm okulun sözde kraliçesi. Rozel bize tepeden bakan, kırmızı dudaklarında kendinden emin ve zehirli bir tebessümle yaklaştı. “Ayağınızı denk alın kızlar,” dedi, sesi sanki buz kırığıydı. “Yoksa kaydırmasını bilirim.” Parmağını havaya kaldırdı. “Bizimle uğraşılmayacağını artık öğrenmeniz lazımdı. Yüksek ders notlarınız da sizi kurtaramaz, ona göre.” Rozel’in etrafındaki kızlar haddini aşmış bir kıkırdamayla gülerken içimdeki ateş kabardı. O an anladım; bugün yalnızca güzel görünmek için değil, savaşmak için de okula gelmiştik. Onlarla daha fazla muhatap olmamak için Ceylan’ın da koluna girip okula doğru ilerledik. Ceylan kendi kampüsünde yöneldi. Dersten sonra görüşürüz deyip, moralımızı yüksek tutmaya çalıştık. Okul koridoruna adım attığım anda herkesin bakışları üzerimde toplandı. Mini eteğim diz üstünde, siyah balıkçı bluzum ve deri ceketimle tam istediğim etkiyi yaratmıştım. Sade ama çarpıcı bir kombin, hem kendime güvenimi gösteriyor hem de dikkatleri çekiyordu. Koridorun bir ucunda, o zengin ve kibirli züppe kızlar, usulca fısıldaşırken gözlerini benden ayıramıyordu. Derin bir nefes alıp yürürken, deri ceketimin omuzlarımdaki duruşu sanki “Ben buradayım ve korkacak bir şey yok” der gibiydi. Mini eteğim hareketlerimi kısıtlamıyor, aksine her adımımı zarif ve kendinden emin gösteriyordu. Karan olsaydı yanımda, eminim bakışlarıyla beni bir an bile bırakmazdı; ama o an sadece kendi yansıtmam gereken imaj ve sınıfın üzerimdeki etkisi vardı. Cansu da gözlerini kocaman açmış, şaşkın ama hayranlık dolu bakışlarla bana bakıyordu. “Sen gerçekten bunu başardın!” der gibiydi. Her adımımda koridorda yankılanan hafif tıklamalar, eteğimin hareketiyle birleşince adeta bir melodiyi andırıyordu. Züppe kızların alaycı bakışlarını hafif bir tebessümle süzdüm; içimden “Ayağınızı denk alın” dedim. Onlar ne kadar yüksekten bakarlarsa baksınlar, bu defa oyunun kurallarını ben belirliyordum. Ve işte tam o anda fark ettim: Kıyafetim sadece şıklık değil, bir güç simgesiydi. Sade bir eteğin ve ceketinin bile özgüveni ve duruşu bu kadar etkileyici olabileceğini hiç düşünmemiştim. Herkesin gözleri üzerimdeydi ve ben bunu, kendime güvenimin en doğal göstergesi olarak kabul ediyordum. Akran zorbalığından nefret ediyordum. Arkadaşlarım zaman zaman buna maruz kalıyordu, ama ben… kendimin bu duruma düşeceğini hiç aklıma getirmemiştim. Ve yine Karan yüzünden başım beladaydı. Edward’in arabasına en fazla ne yapmış olabilirdi. Ve neden Ceylan’ı direk hedefe koymuştu. Okuldaki o havalı, zengin kızlar… Onlarla boy ölçüşmek bir yana, selam vermek bile bir şanstı. Bazen, öyle bir an olurdu ki, onların senin selamını alması bile okulda olay yaratırdı. Resmen okulun sahipleriydiler. Müdür bile, ailelerinden çekindiği için onların karşısında titrerdi. Koridorlarda adımlarım yankılanırken, onların alaycı bakışlarını üzerimde hissediyordum; her bakış bir meydan okuma, her fısıltı bir uyarı gibiydi. Ama ben… annemin kızıydım. Çekinme, korku… bana uzak şeylerdi. İçimde bir ateş yanıyordu; kimse onu söndüremezdi. O gün bardağı taşıran son damlaydı. Savaş boyalarını sürmüştüm; dudaklarım kırmızı, gözlerim kararlı bir bakışla çevreyi süzüyordu. Beni ne Karan ne de Ceylan durdurabilirdi. Artık geri dönüş yoktu. Her adımımda özgüvenimle yürüyordum, sanki koridorun ortasında bir tahtta oturuyordum ve gözler üzerimdeydi. Savaş başlıyordu ve bu sefer kuralları ben koyacaktım. Okul girişindeki tehditleri boş değildi. İsteseler canımızı çok yakabiöecek güce sahiplerdi. Bir çok kez şahit olmuştum. Onların bu insanı küçük düşürüp rezil ettikleri oyunlara. Ama bu sefer sert kayaya çarptıklarını onlarda bilmiyordu. Ablama isimlerini çoktan bilgi geçmiştim. Onların zayıf noktalarını bana bulsa bulsa ablam bulurdu. Karan kredi kartının cezasını Ceylan’a kesmiş gözüksede ona yapılan bana yapılmıştı. Hep birlikte gelin bakalım. Bir bir tahtınızı alayımda son sene aklınız başınıza gelsin. Şımarık veletler…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD