İhanet

535 Words
İniş ​Asmira, Asi’yi zorlu yamaçtan aşağı, karın içinde hızla sürükledi. Arkalarından gelen bağırışlar ve tüfek sesleri giderek azalıyordu. Karın üzerinde açtıkları iz, derin bir yara gibi uzuyordu; ama bu iz, onları daha hızlı ve daha alçaktaki güvenliğe taşıyordu. ​Mert, Asi’nin sırtında zorlukla tutunuyordu. Bilinci dalgalanıyor, ancak Asmira'nın kararlılığına duyduğu hayranlık, onu ayakta tutuyordu. "Köy... köye mi gidiyoruz?" diye sordu, sesi kısıktı. ​Asmira, alçakta, sisin hafifçe aralandığı yerde görünen minik ışıklara baktı. "Hayır. Köylerde Ağa'nın kulağı var. Dağların ardında, Çoban Musa'nın ağılı var. Bana çocukluğumda yardım etmişti. Kimseye karışmaz, sadıktır. Orada saklanacağız, sonra..." ​"Sonra ne?" ​"Sonra seni askeri birliğe ulaştıracağım." ​Bir saat daha süren yorucu bir inişin ardından, nihayet kar seviyesi azaldı ve Asi'nin yürümesi kolaylaştı. Karın azaldığı, çalılıkların başladığı bir vadide, taştan yapılmış, dumanı tüten küçük bir ağıl gördüler. ​Sığınak. ​Asmira, yorgunluktan bitmiş bir halde Asi’yi durdurdu. Mert'i yere indirdi. Ağılın kapısına yürüdü. ​"Musa Amca!" diye seslendi Asmira. Sesi titrekti. "Ben geldim! Asmira!" ​Kapı yavaşça açıldı. İçeriden gelen sıcak hava ve koyun kokusu, hayat vericiydi. ​Yüzleşme ​Kapıda, yüzü kırışıklıklarla dolu, ak sakallı, yaşlı bir adam belirdi: Musa. ​Asmira, sevinçle adamın boynuna sarıldı. "Biliyordum! Sadece sen..." ​Musa, Asmira'nın kollarının arasından zorlukla sıyrıldı. Gözleri, Asmira'nın hemen arkasındaki yaralı, yabancı adama, Mert'e kaydı. ​"Bu kim?" diye sordu Musa, sesi beklenmedik şekilde soğuktu. ​"O bir asker, Astsubay," diye fısıldadı Asmira. "Yaralı. Kaçıyoruz. Baran... bizi arıyor. Bize sığınak ver, ne olur. Sadece bir gece..." ​Musa, derin bir nefes aldı. Gözlerini kaçırdı ve ağılın içindeki karanlığa baktı. ​"Kızım," dedi Musa, sesi artık şefkatten uzaktı. "Biliyorum, Ağa seni haksız yere Berdel'e zorladı. Ama sen... sen bir isyan başlattın. Konak'ın kararlarına karşı geldin. Dağların dengesi bozuldu." ​Asmira, sırtından soğuk bir rüzgar estiğini hissetti. "Ne diyorsun, Musa Amca? Sen her zaman bize yardım ederdin." ​Musa, yavaşça elini arkasındaki duvara uzattı. Elinde, eskimiş bir av tüfeği belirdi. ​"Baran Ağa... bana bu kaçağı getirmem için üç yüz altın teklif etti." ​Asmira’nın nefesi kesildi. Gözleri yaşlı adamın acımasız ifadesine kilitlendi. Yüzündeki yorgunluk, anında saf öfkeye dönüştü. ​"Para mı?" diye fısıldadı. "Sen, beni... paraya mı sattın? Çocukluğumuzu, verdiğin sözleri... her şeyi?" ​Mert, yerde, zorlukla konuşuyordu: "Asmira... dikkat et..." ​Musa, tüfeği kararlılıkla doğrulttu. "Bana kızma, kızım. Bu dağlarda kanun güçlü olandadır. Baran'ın gücü, benim vicdanımdan daha ağırdır. Üç yüz altın... tüm ağılımı kıştan çıkarır." ​Son Çırpınış ​Musa'nın tetiğe basmasından saniyeler önce, Asmira içgüdüsel olarak davrandı. Gözü, Musa'nın hemen arkasındaki, koyun yünleriyle dolu bir yığına takıldı. ​Hızla eğildi ve yerde duran bir taş parçasını alıp, içerideki koyunlara doğru fırlattı. ​Koyunlar, panikle sesin geldiği yöne, yani Musa'nın üzerine doğru depar attılar. ​Musa, dengesini kaybetti. Tüfeği elinden düştü ve avluya yuvarlandı. ​Bu kargaşadan faydalanan Asmira, Mert'i zorla yerden kaldırdı ve Asi'ye doğru koştu. ​"Sırtına tutun!" diye bağırdı. ​Mert, son bir gayretle kendini Asi'nin üzerine attı. Asmira, atı en yakın karanlık ormanlık alana doğru dörtnala sürdü. ​Arkalarından, Musa'nın öfkeli sesi yankılanıyordu: "Kaçamazsınız!" ​Asmira ve Mert, kanı kaynayan bir ihanetin acısıyla, geceye doğru, bilinmeze doğru yeniden kaçmaya başladılar. Artık tek bir kesinlik vardı: Bu dağlarda güvenilecek kimse kalmamıştı. ​Bu ihanet, kaçışın seyrini tamamen değiştirdi. Şimdi, yolları tamamen kapalı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD