bc

Kalbimdeki Asker

book_age18+
15.5K
FOLLOW
296.7K
READ
alpha
dark
HE
fated
bxg
werewolves
pack
brutal
like
intro-logo
Blurb

🏆Aşk Nöbeti yarışması ikincisi…

Tuana, çocukluğundan bu yana abisinin en yakın arkadaşı Doğan’a aşıktır. Onu hep 'küçük kız' olarak gördüğünü düşünse de durum sandığı gibi değildir. Doğan da çocukluğundan bu yana Tuana'ya aşıktır. Doğan, bu aşkı kalbine gömer ve asker olur.

Gözü kara olan Yüzbaşı Doğan, operasyon sırasında askerlerini kaybeder, onlardan geriye kalan küçük Mert’i kendi evladı gibi sahiplenir. Tuana hem gizli görev için hem de öğretmen olmak için Doğan'ın görev yaptığı yere gider. Her şey o günden sonra başlar. Küçük Mert için anlaşmalı evlilik yaparlar.

Sırlar, düşmanlar, görevler... her şeye rağmen aşk...

Bazı savaşlar cephede verilir, bazılarıysa kalpte kazanılır.

“Benim kalbimin sahibi sensin. Ya senin kalbinin sahibi kim?”

“Hep sendin. Sen olarak kalacaksın, Doğan.”

chap-preview
Free preview
1-Çocukluk aşkı...
Karadeniz’in yemyeşil dağları yine sisle kaplanmıştı. Aniden bastıran kalın yağmur damlaları pencereme vuruyordu. Yağmurun sesi bana huzur verirken aynı zamanda hüznün ta kendisiydi. Bu hüzün, sınavı kazandım, asker olacağım deyip gittiğinden bu yana hep üstümdeydi. O gün de yağmur yağıyordu. Yastığımın iç kısmına koyduğum fotoğrafı çıkarttım. Fotoğrafın üstünden yakışıklı yüzünü okşadım. Giydiği kamuflaj kıyafet en çok ona yakışıyordu. O kim miydi? O, kalbimin sahibi olan tek erkek… O, kendimi bildim bileli aşık olduğum ama beni hep ‘küçük kız’ olarak gören adam… Doğan Kaya… Şimdilerde isminin önüne getirdiği ünvanla Yüzbaşı Doğan Kaya… Çocukluğumuz beraber geçmişti. Küçük yaşlardan bu yana beni her zaman koruyup kollamıştı ama daha fazlası olmamıştı. Büyüdükçe durum değişmedi. İçimdeki aşk biteceğine daha da arttı. Doğan aynı zamanda abimin en yakın arkadaşıydı. İkisi çok yakınlardı. Hiç ayrılmak istemezlerdi. Abim babam gibi kaptan olmayı tercih etmişti. Doğan ise şehit olan babası gibi asker olmak istemiş, liseye başlarken ‘Ben babam gibi asker olacağım’ deyip İstanbul’a gitmişti. Bu yüzden abimle yolları ayrılmıştı. Sonra da asker olmuştu. O kutsal görevi yapması gurur vericiydi ama bir yandan da çok korkuyordum. Ya şehit olursa? Ya ona olan aşkımı hiçbir zaman bilemezse? Bazen içime bir cesaret doğuyordu ama sonra vazgeçiyordum. Herkes beni onun kız kardeşi gibi görüyordu. Doğan bana hep ‘küçük kız’ derken karşısına geçip sana aşığım diyemezdim. Sonra yüzüme bakmayabilirdi. Buna dayanamazdım. Hep hayal ederdim. Onun da bana aşık olduğu anları… İç çektim. Yakında öğretmen olarak atanacağım yer açıklanacaktı. Kimsenin haberi yoktu ama ilk tercihim Doğan’ın görev yaptığı yerdi. Bunun tek nedeni Doğan olmasa da onunla olma ihtimalim çok yüksekti. Balkona çıkıp derin nefes alırken bir ses duydum. Fadime babaanne bağırdı. “Ula, sen nereden çıktın? Fuşki yiyenin oğlu! Bana bak, yoksa hayal mi görüyorum? Ula, sen hani gelmeyecektin. Bizi mi kandırdın?” Merakla sese doğru baktım. Sonra da Doğa’nın sesini duydum. “Abi! Sen mi geldin? İnanmıyorum!” Abi… Doğan mı gelmişti? Sonunda onu görebilecektim. Kalbim deli gibi atıyordu. Hemen üstümü değiştirip aşağıya indim. Abim ve annem çoktan bahçeye çıkmıştı. Arkasından da abimin karısı Ahsen… Ben de onların ardından evden çıktım. Doğan’ın arkası bize dönüktü. Şu an bile kalbim Doğan diye atıyordu. Üstünde kamuflaj kıyafetleri yoktu ama yine çok karizmatik görünüyordu. Yüzünü görmek için sabırsızlanıyordum. Doğa sıkıca abisine sarılırken abim gülerek konuştu. “Doğan’ım! Kuşum! Sürpriz mi yaptın? Hani gelmeyecektin? Yine kandırdın!” Doğan’ın bakışları bize kaydı. Anlık göz göze gelsek de o direkt abime bakıyordu. “Sürprizleri severim, biliyorsun.” Fadime babaanne ve Meltem teyze ağlıyordu. Fadime babaanne “Bu uşak bir gün benim kalbime indirecek. Allah seni iyi etsin, camilere cemaat etsin.” dediğinde Doğan gülmeye başladı. “Babaanne, senin dualarını bile özlemişim.” Annem dayanamadı ve koşup ona sarıldı. Annem, Doğan’ı oğlu olarak görürdü. “Oğlum, hoş geldin. Oy, ne kadar özlemişiz.” Doğan da sırtını sıvazladı. “Hoş bulduk, Kübra Sultan. Görmeyeli gençleşmişsin.” Annem kahkaha attı. “Sıpa seni. Elimde büyümesen alay ediyor, diyeceğim.” Doğan sevdiklerine karşı şakacıydı ama başkalarına karşı sert ve soğuk biriydi. Mesela bana karşı şaka yaptığını bilmiyordum. Soğuk olsa da asla kalbimi kırmazdı. Aksine küçükken abimden çok o, beni korurdu ve ne zaman üzülsem sebebini sorar, üzen kişileri döverdi. Abim “Gel lan buraya!” diye bağırdı ve sıkıca sarıldılar. Şu an yüzü bana dönüktü. Onu görmeyeli daha da yakışıklı olmuştu. Eskiden sakallarını kesmezdi ama artık sakalları yoktu. Yüzü pürüzsüzdü. Böyle de çok yakışıklıydı. Neredeyse üç dört senedir onu görmüyordum. Üniversiteye gittiğimden bu yana ben okuldayken izne gelmişti. Doğan sırtına vurdu. “Özlemişim, kardeşim.” “Ben de kardeşim. Sen daha da iri olmuşsun. Askerlik gittikçe daha da yarıyor.” dediğinde Doğan güldü. Abim haklıydı. Doğan eskiye göre daha geniş omuzlu ve yapılıydı. Ben yanında küçücük kalıyordum. Abimden ayrılınca bakışları bana kaydı. Göz göze geldiğimizde bir an elimi, ayağımı nereye koyacağımı bilemedim. Bu davranışlar, duygular bir tek ona oluyordu yoksa herkese karşı duygularımı çok iyi saklayabiliyordum ama ona olmuyordu. Acaba benim ona hislerimi fark ediyor, kalbimin sesini duyuyor muydu? Derin nefes aldım. “Tuana…” derken sesi farklıydı. İki adımda yanına gidip sarıldım. Kollarını belime sardı. Kokusu burnuma doldu. Kokusu aynıydı. “Doğan…” dediğimde kasıldı. Benden ayrıldı ve burnumu sıktı. “Doğan değil, Doğan abi…” dediğinde yalandan gülümsedim. Hiçbir şey değişmemişti. Ben büyümüştüm ama onun için hâlâ küçük kızdım. “Doğan abi… hoş geldin.” “Hoş bulduk…” derken gözleri gözlerimden ayrılmadı. Keşke benim hislerimi anlasa ya da görseydi ama hiçbir zaman ne görmüş ne de duymuştu. Hep böyle baksa… yani derin derin… Şu an öyle bir bakıyordu ki kalbim yerinden fırlayıp onun avuçlarına konacak diye korkuyordum. Onun bakışlarının yoğunluğuyla ürperdim. Abim omzuna vurdu. O an bakışlarını benden kaçırdı ve abime döndü. İç çektim. Doğa’yla göz göze geldim. Bana burukça bakıyordu. Bayılmamak için duvara tutunurken kimse fark etmedi. Abim “Ee, Doğan… Nasıl gidiyor?” diye sordu. “Güzel gidiyor. Teröristleri avlamaya devam. Yakında büyük bir operasyon başlayacak, ondan önce izne çıkmamıza izin verdiler. Ben de hemen geldim.” dedi. “İyi yaptın, kardeşim. Seni özlemiştik.” Doğan’ın yüzündeki gülümseme daha da arttı. Fadime babaanne “Keşke timdeki uşakları da getirseydin. Onların hepsini çok sevmiştim.” dediğinde Doğan göz kırptı. “Bir dahaki sefere gelirler. Çok acıktım. Yemek yok mu? Uzun yoldan geldim, Rize yemeklerini özledim. Neler var?” Meltem teyze, yeniden ona sarılıp yanağını okşadı. “Sen yeter ki iste, oğlum. Söyle bakayım, ne istiyorsun? Hemen kızlarla yaparız.” Doğan’ın bakışları bize kaydı. Doğa beni işaret etti. “Abi, istersen Tuana sana muhlama yapsın. Sen onun muhlamasını çok seversin.” dediğinde Doğan’ın gözleri parladı. O isterse hemen yapardım. Ben de direkt onayladım. “Yaparım.” Meltem teyze birkaç bir şey daha söyledi. Hep beraber onların evine gittik. Masayı el birliğiyle hemen hazırladık. Ben de bol yağlı ve peynirli bir muhlama yaptım. Bu sırada babam da denizden gelmiş, balık getirmişti. Hemen dışarıdaki ızgarayı yaktı. Doğan ve abim de ona yardım ediyordu. Masadaki son hazırlıkları kontrol ederken Doğa fısıltılı bir sesle “Seninki geldi. Mutlu musun?” diye sordu. Onun haricinde kimse benim Doğan’ı sevdiğimi bilmiyordu. Zaten herkes bizi abi kardeş olarak görüyordu. “Ne olursa olsun, onu görmek çok güzel. Mutlu oldum.” Gülümsedi. “Bir hafta kalacakmış. Hadi, yine iyisin. Bir hafta hasret giderirsin.” Bir hafta… sonra yine hasretle onu bekleyecektim. Belki de uzun süre daha onu görmeyecektim. Ya da onun yanına giderdim. Hala haber bekliyordum. Umarım, birinci tercihim çıkardı. Fadime babaanne “Paçiler, uşaklar. Hadi, sofraya!” diye bağırdı. Yemek masasın geçtiğimizde yağmur yağmaya devam ediyordu. Doğan ekmeği ikiye bölüp direkt muhlamadan yedi. “Çok güzel olmuş. Tıpkı eskisi gibi…” dediğinde göz göze geldik. “Afiyet olsun.” En çok muhlamadan yemişti. Meltem teyze “Oğlum, balık da yesene. Muhlamayla karnını doyurdun.” dediğinde abim kahkaha attı. “Meltem teyze, Tuana’nın muhlaması olunca başka bir şey yemez ki, bilmiyor musun?” Doğan kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerimiz birbirine değince yine heyecanlandım. Yine derin derin bana baktı. Fadime babaanne “Tuana’ya da ben öğretmiştim.” dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Doğan da yemeğine odaklandı. Fadime babaanne yeniden konuşmaya başlayınca herkes ona baktı. “Doğan’ım… yok mu birileri? Oğlum kaç yaşında geldin?” Merak ve korkuyla Doğan’a baktım. Bir gün evlenecek diye ödüm kopuyordu. Onun yanında birini görmek beni kahrederdi. “Birileri kim, babaannem?” diye sordu. Göz devirdi. “Ula, söyletme da… Sevdan var mı?” Doğan da gülerek “Var, babaanne. Vatana sevdalıyım. Ondan başkasını da yüreğime alamam.” dediğinde yutkundum. Biri yok diye sevinirken diğer yandan bütün umutlarım her geçen gün daha da kırılıyordu. “Zevzek, zevzek konuşma, fuşki yiyenin oğlu. Tövbe estağfurullah. Senin arkadaşın Boran bile evlenmiş. Evlenmem diyordu ama bak, evlenmiş. Çocuğu bile olmuş. Geçen bayram beni aradı. Evlendim dediğinde ne kadar da sevindim ama bizimki evde kaldı. Turşunu mu kuracağız?” Doğan daha çok güldü. “Babaanne, Boran sana selam söyledi. En kısa zamanda karısı ve çocuğuyla buraya gelmek istiyor.” Meltem teyze de onayladı. “Gelsin, gelsin. Onları ağırlamak isteriz. En son geldiğinde ne kadar güzel olmuştu. Karısını da çok merak ettim.” Doğan onları anlatırken çok mutluydu. İkisini de seviyor olmalıydı. “Zeynep delikanlı bir kız. Tanısanız çok seversiniz. Boran’a layık biri.” Fadime babaanne “Ula, şu uşağa bak! Konuyu hemen değiştiriyor. Dursun sen de bir şey söylesene.” dediğinde bakışları babama kaydı. Fadime babaanne, babamı kendi oğlu gibi severdi. Babamla, Doğan’ın babası çok yakın arkadaştı. Savaş amca ölünce babam ve annem, Fadime babaanne ve ailesine destek olup her zaman yanlarında olmuştu. Kısaca aile gibi olmuştuk. “Doğan’ım ne zaman kendine uygun birini bulursa o zaman evlenir.” “Evet, Dursun amcam çok haklı.” dediğinde Fadime babaanne ters ters ona baktı. “Fuşki ye sen.” dediğinde Doğan yanağından makas aldı. “Kızma gönlümün sultanı.” Abim de Fadime babaanneyi doğrular gibi konuştu. “Lan, oğlum. Ben bile evlendim. Sen de evlen lan artık! Benim de nikah şahidi olmam lazım!” Doğan ona döndü. “Lan, nikah şahidim olacaksın diye evleneyim mi?” diye sordu, alayla. Konu evlilik olunca gerilmiştim. Bakışlarımı tabağıma çevirdim. Yanımda oturan Doğa çaktırmadan elimi sıktı. Bir tek yanımda olan oydu. Ona burukça baktım. Yemekten sonra abim, babam ve Doğan, Savaş amcanın mezarına gitmişti. Biz de akşam için yemek hazırlamaya koyulmuştuk. ** Gece vakti uyuyamadığım için elime kitaplarımdan birini alıp bahçeye çıktım. Geceleri dışarı çıkmak biraz ürkütücü olsa da seviyordum. Herkes uyuyordu. Kapının önündeki koltuğa oturdum. Kitabın en heyecanlı yerindeyken bir ses duydum. Korkuyla kitabın kapağını kapatıp hızla içeriye girmek için adım attım. Biri kolumdan tutup evin duvarına yasladı. Kokusundan tanımıştım. Doğan… “Sakin ol, benim. Kitap okuduğunu görünce yanına gelmek istedim. Rahatsız mı ettim?” Bana çok yakındı. Nefesini hissedebiliyordum. Tek ışık kaynağı evin önündeki sokak lambasıydı. Yüzünün bütün detaylarını görüyordum. “Sadece korktum. Yabani hayvan geldi sandım.” Güldü. Gülüşü beni perişan etti. İçimde bir şeyler koptu. Midemde kelebekler uçuşmaya başladı. “Küçükken de her şeyden korkardın.” Ses tonu çok sakindi. Derler ki ruh eşini görünce aniden içini huzur kaplardı. Hem çok heyecanlıydım hem de huzurlu… Onun gözlerine bakarken başka türlüsü düşünülemezdi. Sözlerine devam etti. “Hala küçüksün…” Kaşlarımı çattım. “Artık büyüdüm. Öğretmen oldum. Yakında atanacağım.” Kafasını salladı ve derin derin yüzüme baktı. “Evet, büyüdün. Yani görmeyeli büyümüşsün.” Bunu söylerken ses tonu çok farklıydı. Sanki nefesi bana daha fazla yaklaşmıştı. Dudaklarımız bu kadar yakınken konuşmak da çok zordu. Bu kadar yakın olması iyi miydi, kötü müydü? “Hayatın nasıl gidiyor? Rahatsız eden birileri var mı?” diye sordu. Bu da ne demekti? “Anlamadım? Hem neden soruyorsun?” Kaşlarını çattı. “Tabii ki soracağım. Abin sayılırım. Eğer rahatsız eden varsa hemen müdahale ederim. Her yerde tanıdıklarım var.” Abin sayılırım… İki kelime insanı nasıl yıkabilirdi? Kalbim paramparça oldu. Ben içimdeki acıya alışmaya çalışırken devam etti. “Sen benim en yakın arkadaşımın kardeşisin. Yani ben de abin sayılırım. Bir şey olursa bana söyle. Seni korurum. Az önceki soruma cevap ver, Tuana. Rahatsız eden var mı?” Beni başka şekilde korumanı isterdim ama olmamıştı. Abim gibi korumak istiyordu. “Yok… ben hallederim.” Bana kimse dokunamazdı. Ben izin vermezdim. “Olursa direkt beni ara. Tamam mı? Hatta iki elim kanda bile olsa gelirim. Sana zarar gelmesine izin vermem.” Kafamı salladım. İçim kan ağlarken “Teşekkür ederim, Doğan… abi…” diye fısıldadım. Abi demek çok zordu. Bunu anlıyor muydu? “Ayrıca sakın Doğu bölgelerini yazma. Tamam mı? Oralar sana göre değil, Tuana. Zarar görmeni istemiyorum. Batıdaki şehirleri yaz. Oralar daha güvenli.” “Neden? Oradaki çocukların eğitime hakkı yok mu?” “Var ama başkaları gelsin. Sen gelme. Abi sözü dinle, Tuana. Tamam mı?” Hiçbir şey söylemeden yüzüne baktım. O da bana baktı. Bakışları anlık dudaklarıma kayar gibi olsa da hemen birkaç adım geri çekildi. Birkaç saniye daha yüzüme baktıktan sonra hiçbir şey söylemeden gitti. O an kalbim acıyla doldu. Gözümden birkaç damla gözyaşı aktı. Ben abimin en yakın arkadaşına aşıkken o, beni kız kardeşi olarak görüyordu. Bu durum değişecek miydi? Yoksa bu kalp sancım hep aynı mı kalacaktı?

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
519.7K
bc

HÜKÜM

read
223.1K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook