LADEN
“Benim güzel karım uyuyamadı mı hala?”
Kemal'in sesini duymamla sırtımdan aşağı bir ürperti geçti. Bugün kilit altına alınalı dördüncü günün akşamıydı. Kemal, ben ona karşı gelmeye devam ettikçe şiddetin dozunu artıyor ve ondan daha fazla nefret etmeme sebep oluyordu.
Ona doğru dönmeden önce derin bir nefes aldım. Sesim mümkün olduğunca sakin çıksın istiyordum ama içinde bulunduğum korku ve öfke, ses tonuma sızabilirdi. Arkamdan yaklaşmasını hissettiğimde omuzlarım istemsizce kasıldı.
"Uyumak için sakin bir zihin gerek," dedim, gözlerimi ona çevirmeden. "Ama burada bunun mümkün olmadığını fark ettim."
Kemal, ağır adımlarla yaklaşıp yanıma oturdu. Dizlerini birbirine yaslayarak bana doğru eğildi. Bakışları o kadar yoğun ve tehditkardı ki, sanki ruhumun derinliklerine kadar işliyordu.
"Benim güzel karım böyle sert konuşmaya alıştı son günlerde," dedi, sesi alaycıydı ama altında bir tehdit tonu da hissediliyordu. "Bu bana ne kadar cesur olduğunu gösteriyor, ama bu cesaretin bedeli ağır olabilir."
Derin bir nefes alıp yüzüne baktım. Onun bu manipülatif oyunlarına kanmayacaktım. “Sen cesaretsiz ve korkak olduğun için mi beni bu şekilde kilit altında tutuyorsun?” diye sordum, soğuk bir ifadeyle. "Seni asla kocam olarak kabul etmeyecek olmam, seni deli ediyor değil mi?”
Kemal, bu sözlerimden hoşlanmamıştı, attığı tokat yanağımda patlarken çektiğim acıyı ona belli etmemeye çalıştım. Eğer ona canımın yandığını belli edersem daha fazlasını yapmaya çalışacaktı.
Gözlerinde beliren tehlikeli bir parıltı, bana bir adım daha yaklaştığında iyice netleşti. Elini yanağıma uzatıp vurduğu yere hafifçe dokundu. Dokunuşunun altında yatan tehdidi, vücudumun her zerresinde hissediyordum. Ona karşı gelmem onun için bir kamçı gibiydi.
“Sana öğreteceğim çok şey var, güzel karım,” dedi, sesi neredeyse fısıltı kadar alçaktı ama keskin ve soğuktu. “Beni kızdırmanın ne kadar kötü sonuçlar doğurabileceğini gör artık. Eğer seni akıllandıracaksa bunu yapmaktan asla çekinmem.”
“Fark ettim,” dedim alaycı bir sesle.
Yanağımı yeniden okşadı.
Bu onun bir uyarısıydı ve içim ürperdi. Kalbimdeki korkuyu bastırıp ona meydan okuyan gözlerle baktım.
"Kimse sonsuza dek zincirlenmiş bir halde kalmaz,” dedim. "Bir gün bu oyunların sona erecek. O zaman bu yaptıklarının bedelini misliyle ödeteceğim sana!”
Kemal’in yüzünde beliren tehditkâr gülümseme, odanın karanlığında bile parlıyordu. "O günü merakla bekliyorum sevgilim. Başarısız olduğunu görmek için tam yanında olacağım ve sen, benden kurtuluşun olmadığını anlayacaksın. Bekle güzel karım, birkaç gün sonra tamamen benim olacaksın.”
Kemal'in tehditleri kulaklarımda yankılanırken, içimdeki öfke ve korku birbirine karışıyordu. Onun bu kendinden emin, acımasız tavırları beni yıldırmak için tasarlanmıştı, ama aksine her sözü daha da güçlenmeme sebep oluyordu. Yüzümdeki acıyı hissetsem de, ona asla zaafımı göstermeyecektim.
"Rüyanda görürsün,” dedim kararlı bir sesle. "Hele bana bir dokun, seni öldürürüm.”
Kemal bir an sustu. Gözleri beni incelerken, yüzündeki sırıtış yerini tehlikeli bir ciddiyete bıraktı. “Güzel karım, rüya mı gerçek mi çok yakında göreceğiz,” dedi sert bir tonda. “Bana boyun eğene kadar sana nasıl davranman gerektiğini öğreteceğim. Ve inan bana, boyun eğeceksin.”
Ona karşılık vermek istesem de, ağzımdan tek kelime çıkmadı. Yüzündeki ifade, her an daha fazla şiddete başvurabileceğini hissettiriyordu. İstediğini alamadıkça gözü dönüyordu. Yine de korkuma yenilmeyecektim. Kendimi sakin tutmalı, doğru zamanı kollamalıydım.
Kemal, bir süre sessizce bana baktıktan sonra ayağa kalktı. “Biraz dinlen güzel karım,” dedi, alayla karışık bir sesle. “Önünde uzun bir gece var. Akıllanmadıkça bu pis yerden çıkamayacaksın.”
Ardından arkasını dönüp mahzenden çıktı. Kapının kapanma sesiyle birlikte derin bir nefes aldım.
Burası cehennemin ta kendisiydi. Bir an önce kurtulmam gerekiyordu. Kızının yedisi çıkmadan kaçmanın yolunu bulmalıydım.
***
“Sana kahvaltı getirdim.”
Nazenin’in sesini duymamla yerimden kalktığım gibi, zincirin izin verdiği ölçüde ona yaklaştım.
“Bırak şimdi kahvaltıyı Nazenin. Ben nasıl kaçacağım? Sadece iki gecem kaldı.”
Nazenin tepsiyi yan tarafa bırakıp beni yavaşça koltuğa geri oturttu. Sıcak kahve gözleri dudağımın kenarına doğru düşünce, elini uzatıp yarayı okşadı.
Ne acıydı. Kocam olduğunu sandığım adam beni her gün biraz daha öldürürken, ikinci karısı yaralarımı sarıyordu. Delirmemek için düşünmemeye çalışıyordum ama elimde değildi.
Öyle saçma, öyle iğrenç bir durumun içindeydim ki kaçmayı planlamaktan, olacakların korkusundan, bunları düşünmeye bile zamanım olmuyordu.
“Sakin ol,” dedi Nazenin. “Ben bir şeyler düşündüm. Yedisi akşamı burada kızımın duası okutulacak,” dedi yutkunarak. Gözlerim doldu. Kızının duası okutulacaktı ama herkes Gülbeyaz denen iğrenç kadınla, şerefsiz kocası Kemal'e baş sağlığı dileyecekti. Asıl acı çekenin Nazenin olduğunu neden kimse görmüyordu? İşlerine gelmiyordu değil mi? Onu kızından kopardıkları yetmezmiş gibi ölüsüne sahip çıkmasına bile izin vermiyorlardı. Bu konaktaki herkes kötüydü. Safi kötüydü.
“Dua akşamı sana kıyafet getireceğim. Başörtü falan. İnsanların arasına karışıp konaktan kaçacaksın.”
Kalbim heyecanla çarptı. Buradan çıkmayı başarabilirsem yeniden nefes almaya başlayacaktım. Bu konakta nefes almak bile zulümdü insana.
“Yapabileceğiz di mi?” diye sordum bir umut.
“Yapacaksın,” dedi Nazenin güven veren bir sesle. “Yapman lazım Laden. Yoksa bir daha kurtuluşun olmaz. O geceden sonra kimse tutamaz o herifi! Şu an bile babası yüzünden uzak duruyor. Kızının yedisi falan umurunda değil yoksa.”
Bu kadar şerefsiz olmayı nasıl başarıyordu bu adam? Ben nasıl tanımamıştım onu? Kemal'e bir kızıyorsam, kendime bin kızıyordum çünkü tanımasını başaramamıştım.
Elimde olmadan titreyen ellerimi kucağımda birleştirip derin bir nefes aldım. Gözlerimi Nazenin'e çevirdiğimde, yüzünde acı ve endişenin harmanlandığı bir ifade vardı. Bu konaktaki herkes kötülüğün birer parçasıydı belki ama o, başka bir şeydi. Kendi cehenneminde yanarken, benim çıkış yolumu aydınlatmaya çalışıyordu.
“Tamam,” dedim sessizce, sesimdeki kararlılığı gizlemeye çalışmadan. “O akşam buradan çıkacağım. Başka çarem yok zaten. Kurtulmam lazım.”
Nazenin hafifçe gülümsedi. Bu, rahatlamaktan ziyade yoldaş olmanın verdiği bir tebessümdü. Ellerimi tutup sıkıca kavradı. “O geceden önce sessiz olman gerek. Hiçbir şey belli etme. Kemal, sende en ufak bir şey sezerse her şey mahvolur.”
Gözlerimi kapatıp içimde yükselen korkuyu bastırmaya çalıştım. Kaçış planı kulağa basit geliyordu ama başarısız olursam başıma neler geleceğini düşünmek bile istemiyordum.
“Nazenin...” diye başladım, boğazımdaki düğümü yutkunarak aşmaya çalıştım. “Eğer bir şey olursa... Eğer yakalanırsam...”
Sözlerim yarım kaldı. Kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Eğer başarısız olursam bugüne kadar yaşadıklarımın bin mislini bana yaşatacağını biliyordum.
“Yakalanmayacaksın,” dedi Nazenin, gözlerime bakarak. “Yakalanmamalısın Laden. Bu senin son şansın. Kendin için, özgürlüğün için... geleceğin için bunu yapman lazım.”
Gözlerim dolmuştu ama ağlamadım. Gözyaşlarının bana bir faydası olmayacağını artık öğrenmiştim. Derin bir nefes alıp kendimi toparladım.
“Peki ya sen?” diye sordum. “Seni burada bırakıp nasıl gidebilirim? Kemal bana ne yaptıysa sana da aynısını yapacak. Hele bana yardım ettiğini anladığında benden alamadığı hıncını senden almaya çalışırsa?”
Nazenin başını iki yana salladı. “Benim kurtuluşum yok. Ama sen... Sen farklısın. Senin hala bir şansın var.”
Bu sözler beni derinden yaraladı ama haklıydı. Buradan kurtulabilirsem, onu da bir gün özgürlüğe kavuşturabilmek için çabalayacağıma dair kendi kendime söz verdim. Nazenin'in ellerini sımsıkı tuttum.
“Bunu başaracağım,” dedim tüm kalbimle. “Senin için de başaracağım.”
Nazenin, gözleri dolmuş bir şekilde başını salladı. “O zaman hazır ol,” dedi, sesi güven doluydu. “Çünkü iki gece sonra, bu cehennemden çıkış kapın açılacak.”
Derin bir nefes aldım. Nazenin sayesinde yaptığımız plan odanın karanlık havasını bile bir nebze olsun dağıtmış gibi hissetmiştim. İçimde fırtınalar kopuyordu ama güçlü olmaya çalışıyordum. Çünkü bir kez düşersem ayağa kalkmakta zorlanacaktım.
Kaçmak, özgürlük, bu cehennemden kurtulmak... Bunlar birer hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmeliydi.
“O gece için hazır ol. Kapılar mevlütten dolayı gelecekler için açık olacak. Ne olursa olsun, soğukkanlılığını korumalısın. Kemal en ufak bir şeyden şüphelenirse her şey biter.”
Sözleri beynimin içinde dönerken bir yandan içimde büyüyen korkuya direnmeye çalıştım. Nazenin’in söyledikleri doğruydu, bu ilk ve tek şansımdı.
Uzanıp Nazenin'in ellerini yeniden tuttum. Gözlerinin derinliklerine baktım. “Söz veriyorum,” dedim yeniden. “Buradan kurtulduğumda seni burada bırakmayacağım. Ne pahasına olursa olsun seni de özgürlüğüne kavuşturacağım.”
Nazenin bir an sessiz kaldı, ardından ellerimi hafifçe sıktı. “İlk önce kendini kurtar,” dedi usulca. “Bunu yapmazsan, kimseye yardım edemezsin.”
Nazenin, tepsiyi işaret edip ayağa kalktı. “Sen şimdi yemeğini ye,” dedi fısıltıyla. “Gitmeliyim. Güçlü olmak için yemeğini yemelisin,” diye uyardı beni. Tepsiler çoğunlukla dolu olarak geri gittiği için uyardığını biliyordum.
Başımı salladım.
“Sabırlı ol ve hiçbir şey belli etme,” diye uyardı bir kez daha.
Nazenin odadan çıkarken içimdeki korkuyu bastırmaya çalıştım. Artık geri dönüşüm yoktu. Bu karanlık cehennemden çıkabilmek için bir daha böyle bir fırsatım olmayabilirdi. Yemek tepsisini kucağıma alıp yemeye başladım.
***
Bugün büyük gündü. Her olasılık içimde daha fazla korku doğuruyordu, ama bu korkuya yenilmeyecektim. Kemal’in kapıdaki adamlara seslenişini ve ayak seslerini duyduğumda kalbim hızla çarpmaya başladı. Kapı ağır bir şekilde açıldığında, onun tehditkâr yüzü ortaya çıktı.
“Günaydın sevgilim. Bak bugün kahvaltını ben getirdim.”
“Desene günüm daha kötü geçecek.”
Nazenin, Kemal'in huyuna gitmemi söylüyordu ama huyuna gidersem daha çok cikkat çekeceği için, önceki gibi tamamen rest çekmesem de, damarına basmaya devam ediyordum.
Tepsiyi masaya bırakıp hemen yanıma oturdu. Elini uzatıp yanağımı usulca okşadı. Parmakları dudaklarımın üzerinde gezerken elini ısırıp koparmamak için kendimi zor tuttum.
“Akşam için hazır mısın güzelim? Günlerdir rüyamı süslüyorsun. Neyse ki sonunda yatağımı da süsleyeceksin.”
“Asla,” dedim asabi bir sesle. İçimden de bir ses bugünün, onu son gördüğüm gün olacağını fısıldıyordu.
Kemal gülümsedi. Başımı çevirip yüzüne bakmamaya çalıştım. Onun sahte tebessümlerine kanmak istemiyordum. Beni etkilemesine izin vermek istemiyordum.
“Hala huysuzsun,” dedi başımı çevirmeme izin vermeden. “Hep huysuzdun. Bu huysuzluğunu da seviyorum ben senin.”
“Bense senden nefret ediyorum. Sevdiğim tek bir hücren yok.”
“Nefret de sevgi kadar güçlü bir duygudur aşkım. Bana kızgın olduğun için böyle söylüyorsun. Ama çok yakında her şey daha güzel olacak.”
“Kendini avutmaya devam et,” dememle dişlerini sıktı.
“Bu gece bizim için özel olacak, güzel karım,” dedi, alayla karışık bir sesle. “Sana bir sürprizim var.”
Kemal’in sözleri mideme bir taş gibi oturdu. Yüzümdeki ifadeyi kontrol altında tutmaya çalıştım, ama içimdeki panik dalgası engellenemez bir şekilde büyüyordu.
“Sürpriz mi?” dedim, sesimi sakin tutmaya çalışarak. “Senin sürprizlerinin sonu hiç iyi bitmiyor genelde.” Alaycı sesimle gözlerini kıstı, ardından gülümsedi.
Eğer kaçmayı başarırsam, bu gece asıl sürpriz ona olacaktı farkında değildi.
“Sabırsızlanma, güzel karım,” dedim Sabırsız gibi mi görünüyordum? “Her şeyin zamanı var.”
Birkaç nefes alıp kendini sakinleştirdi ve öpmek için bana doğru uzandı. Kendimi geri çekmeme de izin vermiyordu.
Tam o sırada “Kemal ağam, babanız çağırıyor,” diyen bir ses geldi kapıdan. Kemal ağzının içinde bir küfür mırıldanıp beni serbest bırakınca rahat bir nefes aldım.
Mahzenden çıktığında rahatlamıştım. Bu bana son dokunuşu olmalıydı. Bir dokunuşa daha katlanamazdım.
Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Kemal'in gölgesi zihnimde karanlık bir bulut gibi dolaşıyordu, ama bu karanlığı dağıtacak tek kişi bendim.
***
Tüm gün boyunca sessizlik hâkimdi. Nazenin’in planı üzerine düşünmekten başka bir şey yapamadım. Mahzenin tavanına bakarken, zihnim sürekli olarak olası senaryolar üzerine çalışıyordu. Eğer bahçeye çıktığımda birine yakalanırsam ne yapacaktım? Eğer kapı kilitli olursa? Eğer kıyafetleri getirirken Nazenin yakalanırsa?
Nazenin, planı uygulamadan önce kıyafetleri ve gerekli diğer malzemeleri getirecekti. Onun getirdiği her şey bu kaçışın kilit noktasıydı.
Öğleni biraz geçtikten sonra Nazenin elinde bir tepsiyle içeriye girdi. Tepsiyi kenara bırakıp bana sessiz ol işareti yaptıktan sonra üzerindeki elbiseyi çıkardı.
Ne yaptığını anlamaya çalışırken giydiği elbisenin altından bir elbise daha çıktı. Alttaki elbiseyi çıkarıp bana uzattı, beline sardığı uzun şalı da çözerek bana verdi ve diğer elbiseyi yeniden üzerine geçirdi.
“Bunları akşam giyersin,” diye fısıldadı. Onu başımı sallayarak onayladım.
“Ben korumaları bir bahane ile kapıdan uzaklaştırıp kapıya tıklıcam. İki kere. Bunu sinyal olarak al ve dışarı çık.”
Bakışlarım ayağımdaki zincire döndü. “Hah,” diyerek elini göğsünün içine attı ve bir anahtar çıkardı.
“Bunu nasıl başardın?” diye sordum gözlerim büyürken.
“Seni akşam için hazırlamamı istedi,” derken Nazenin'in yanakları kızardı. “Duş falan aldır dedi. Akşam Kur’an bitip misafirler dağıldıktan sonra.”
Nefesim kesildi. Kaçmayı başaramazsam akşam olacakları düşünmek bile istemiyorum.
“Kaçmayı başarman lazım,” derken gözlerinde ilk kez korku görüyordum. “Kemal seni yakalarsa bu sefer seni tamamen kaybetmeyeceği bir yere kapatır. Bu yüzden her adımını dikkatli at. Gözlerini dört aç ve en ufak bir hata yapma.”
“Tamam,” dedim. “Elimden geleni yapacağım. Başka şansım var sanki!”
Nazenin başını salladı. "Merak etme. Sana söz veriyorum, her şey hazır olacak. Kapıyı tıklattığım anda kilidi çöz, misafirlerin arasına karış.”
Bir an duraksadı ve ardından ekledi, “Kadınların arasına karış, her şey senin cesaretine ve hızına bağlı. Kemal’in adamları çok dikkatli. Evin etrafında gezenleri atlatmayı başarırsan bile, bahçeden çıkışta en küçük bir yanlış her şeyi mahvedebilir.”
Sesindeki endişe beni de sarstı. Ama korkuyla hareket edersem zaten başarısız olurdum. Kendimi toparlayıp ona güven veren bir şekilde baktım. “Biliyorum,” dedim. “Ama bu riski göze almazsam, burada öleceğim.”
Nazenin bir şey söylemedi. Sadece gözlerini yere dikti ve hafifçe başını salladı. O da biliyordu ki bu bir ölüm kalım meselesiydi. Benim bu karanlık konaktan kurtulmam gerekiyordu, yoksa burada sadece bedenim değil, ruhum da ölecekti.
***
Akşam olduğunda, hava karardıkça bahçeyi gözlemlemek için pencerenin kenarına yaklaştım. Evin etrafında devriye gezen iki adam gördüm. Ellerinde silahlarla düzenli aralıklarla etrafı kolaçan ediyorlardı. Buradan kaçmanın ne kadar zor olacağını bir kez daha hatırladım. Fakat her zorluk, içimdeki azmi daha da körükledi.
Misafirler gelmeye başladığında akşam ezanı okunalı on dakika olmuştu.
Bu geceyi unutulmaz kılmak için her şey hazırdı. Plan belliydi. Kemal ve adamları farkına varmadan odadan çıkacak, bahçeyi sessizce geçecek ve misafirlerin arasına karışıp kapıdan çıkacaktım.
Kolay görünüyordu ama bir o kadar da zordu. Yakalanma riski ödümü bokuma karıştırıyordu.
Kemal gece boyunca yanıma uğramamıştı. Avlu, mevlüt için gelenlerle dolup taşmıştı. Bu kadar insan, bu konakta olanlardan habersiz miydi? Nasıl böyle bir şeye tanık olup susuyorlardı?
***
Misafirler geldikten bir saat sonra, sonunda o beklediğim işaret geldi ve kapı tıkırdadı. Kalbim gümbür gümbür atıyor, bedenimi yırtmak istercesine göğüs kafesimi zorluyordu.
“Sakin ol,” dedim kendi kendime. Eğer sakinliğimi kaybedersem hiçbir şey yapamazdım. Hızla eğilip ayağımdaki zinciri çözdüm ve hemen ayaklanıp Nazenin'in getirdiği kıyafeti üzerime geçirdim.
Ayaklarım çıplaktı ve ayakkabılarım nerede hiçbir fikrim yoktu. Bunun için yapacak bir şeyim de yoktu.
Şalı başıma geçirip güzelce bağladım ve bir kuyruğunu yüzüme peçe gibi kapattım. Adamlar geri gelmeden kapıdan çıkmam ve misafirlerin arasına karışmam lazımdı.
Kapıya kadar parmak uçlarında yürüdüm, sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım ve kapının kulpunu kavradım. “Allah'ım ne olur yardım et.”
Kapıyı yavaşça indirdim. Sadece kafamı çıkarıp kapının iki yanını hızlıca kontrol ettim. Adamlar ortada yoktu. Şaşkınlık ve sevinç arasında kaldığım o kısacık anda, bedenimi hızlıca dışarıya attım ve anında kadınların olduğu yeri tayin edip hızlı adımlarla aralarına karıştım.
Sanki ölüm burnumun ucuna kokusunu taşıyordu. Ölesiye korkuyordum. Ayaklarım zangır zangır titriyor, aciz bedenim de eşlik ediyordu. Yakalanma korkusu vücuduma olması gerekenden çok daha fazla adrenalin salgılıyordu.
Sonunda dualar bitti. Herkes dağıtılan yemekleri kabul ederken, ben bir an önce çıkmak için savaşıyordum. Uzaktan yemek dağıtan Nazenin'i gördüm. Gülbeyaz ailenin oturduğu köşede otururken, Nazenin diğer çalışan kızlarla beraber harıl harıl yemek dağıtıyordu.
Bu aileden etimle, kemiğimle, tüm hücrelerimle nefret etmiştim. Nazenin'in bu halini gördükçe, keşke şu an beraber kaçma şansımız olsa diye düşünmüştüm. Buradan çıkmayı başardığım anda onun için elimden geleni yapacaktım.
Babamın arkadaşlarından bir kaçına ulaşmam yeterli olacaktı. Pars abi de olurdu. Yeter ki bu konağın duvarlarının dışına çıkmayı başarayım.
Herkesle arama mesafe koymak, kabuğuma çekilmek, beni bugünlere getirmişti. Bundan sonra diplerinden ayrılmayacaktım. Hatta Pars abinin istediği gibi onların yanına, İstanbul'a gidecektim.
Kadınlar birer ikişer kapıya yönelmeye başladığında zamanın geldiğini anlayıp aralarına karıştım.
Avlunun dış kapısına kadar sorunsuz gelmiştim. Kemal'de adamlarının yanında duruyor, misafirlerini yolcu ediyordu. Onu gördüğüm anda adımlarım duraksadı. Başımı yere eğip kaldırmamaya dikkat ettim.
Parmaklarıma basanlar oluyordu, canımın yanmasına rağmen ses çıkarmamaya çalışıyordum. Tek bir ses her şeyi berbat ederdi.
Göz ucuyla, korumalardan birinin Kemal'e yaklaşıp, kulağına bir şeyler söylediğini gördüm. Kalbim bir kez daha bedenimi yırtmaya niyetlendi.
Kapının dışına doğru bir adım attım. Rüzgar yüzüme çarptı. Özgürlük bir adım uzağımdaydı. Çok yakındı… Çok yakın…