“Bir Çelişki; İnleme ve Çağrı”

1634 Words
Kartal, çiftlikte çalışmaya başlayalı bir hafta olmuştu neredeyse. İlk iki gün, Yusuf amca ona işleri güzelce öğretmişti. Sabah erkenden uyanmaktan gocunmuyordu, Kartal. Dediği gibi her zaman erken kalkardı zaten. Kalkınca elini yüzünü yıkıyor, sonra da üzerine geçirdiği spor kıyafetleri ile koşuya çıkıyordu. Koşusunu tamamladığında da biraz mekik, şınav, etraftan bulduğu eşyalarla da ağırlık kaldırıyordu. Sporu bittiğinde, odasına geçip duş alıyor, dışarı çıktığında da ilk tavukları kümeslerinden çıkarıp yem veriyor sonra da keçilerle ilgileniyordu. Bu artık rutini haline gelmişti, beş günde. Kolayca uyum sağlayabilen bir kişiliği vardı zaten. İlk geldiği gün harici Berşan hanımla yemek vakitleri haricinde birbirlerini görmez olmuşlardı. Kadının ondan itinayla uzak durduğunu görebiliyordu, Kartal. Kadın onunla konuşmayı geç, yüzüne bile bakmamaya çalışıyordu. Yeni bir gün daha tüm hızıyla geçmeye başlarken, İşlerinin bir kısmını öğlene doğru bitirmişti, Kartal. Eve gidip soğuk bir su içme isteğiyle, arkasını döndüğünde, Berşan hanımın ahıra girdiğini gördü. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirip, hınzır bir sırıtışla baktı kadının girdiği kapıya. Atıyla gezintiye çıkacaktı galiba. Beklemeye bir son verip, ahıra doğru ilerledi. Ahıra girdiğinde tahmin ettiği gibi Berşan hanım atının eyerini kucağına almış ilerliyordu. Hemen yanına adımladı. “Hanımım siz durun ben halledeyim.” Berşan daha ne olduğunu anlamadan, elindeki eyer alındı. “Ben kendim hallederdim, Kartal.” Kartal elindeki eyeri Ahlas’ın sırtına bıraktı. “Olur mu hanımım. Bunu siz yapacaksanız ben ne güne burada işe başladım ki?” Berşan gülümsemeye çalışıp, başını çevirdi başka yere. Kartal eyeri güzelce atın sırtına bağlayıp, yularını da taktı. Berşan’a kısa bir bakış atıp, atın yulafından tutarak yanına ilerledi. “Buyurun hanımım.” Berşan nazikçe gülümseyip, atın yularını eline aldı. Merak ettiği soruyu sorup sormamak konusunda kararsızdı. Sormaya karar verdi. “Sen at binmeyi biliyor musun?” Kartal onaylayarak başını salladı. “Biliyorum hanımım.” Berşan’ın gözleri diğer ata, Salef’e kaydı. “Salef’i hazırla o zaman. Beraber gezinelim.” Kartal şaşkınca baktı. Ondan uzak durmaya çalışan bir kadının böyle bir şey teklif etmesini hiç mi hiç beklemiyordu. Merakla ona bakan kadına bakıp, başını salladı. “Nasıl isterseniz hanımım.” Kenarda şuran eyerlerin olduğu yere gidip, birini eline aldı. Salef’in yanına gelip eyeri takmaya başladı. İki üç dakika sonra hazırdı. Eline aldığı yularla birlikte Berşan’ı takip etti. Ahırdan dışarı çıktıklarında, Berşan hızlıca atın üzerine bindi. Kartal elbise giyerken bu kadar hızlıca ata binebilmesine şaşkınlık karışımı bir hayranlıkla baktı. Berşan onu beklemeden atıyla birlikte ilerlemeye başladı. Kartal da hemen atın sırtına atladı. Atını biraz hızlandırıp, Berşan’ın yanına geldi. Yan yana ilerlemeye başladılar. Berşan oldukça sakin görünmeye çalışıyordu am bu genç adamın yanında istemsizce heyecanlanıyordu. Kartal oyuncu bir tavırla Berşan’a döndü. “Hanımım, yarış yapalım mı?” Berşan, Kartal’a baktı dik dik. “Beni geçebileceğini düşünmüyorsun değil mi?” Kartal, bilmiyorum der gibi omuzlarını silkti. “Beni çok hafife alıyorsunuz hanımım. Başlayalım mı?” Berşan sakin bir ifadeyle başını salladı. Kartal elini yukarı kaldırdı. “Bir,” bir parmağını indirdi, “iki,” diğer parmağıda indi, “üç,” bütün parmakları inince atını mahmuzladı. Berşan, Kartal son parmağını indirir indirmez atını koşturmaya başlamıştı bile. İki at da dört nala giderken, Kartal gülüyordu. Berşan’ın ise yüzünde ciddi bir ifade vardı. Kartal atının yularını hafifçe boynuna doğru vurup, biraz daha hızlanmasını sağladı. Bu hızlanmayla, Berşan’ın atını geçti. Başını geriye doğru çevirip, aralarında kalan kadına sırıtarak baktı. Berşan bu sırıtışla kaşlarını iyice çattı. O da atının yularını savurarak hızlanmasına sebep oldu. Önlü arkalı hızlıca ilerlediler. Düz alan bitince Kartal ağaçlıkların olduğu alana doğru koşturdu atını. Berşan da arkasından daldı ormana. İster istemez yavaşladı ikisi de burası düz değildi arazi gibi, büyüklü küçüklü taşlar vardı zeminde. Berşan buralarda at sürdüğü için biraz daha rahatlıkla atını Kartal’ın yanına sürdü. “Bilmediğin yerlere gitmemen gerekiyordu, Kartal.” Kartal başını çevirip, gülümseyen kadına baktı. Gerçekten çok çok güzel bir kadındı. Gülmek de yakışıyordu. “Çok güzel gülüyorsunuz hanımım.” Berşan duyduklarıyla hafifçe boğazını temizleyip, gülümsemesini dudaklarından sildi. “Böyle şeyler söyleme bana!” Kartal atıyla, Berşan’ın atının önüme geçti. “Neden hanımım? Yalan bir şey söylemiyorum.” Berşan atını diğer tarafa doğru yönlendirip Kartal’ın yanından geçti. “Söyleme işte rahatsız oluyorum.” Aslında utanıyordu daha çok. Böyle sözler duymaya alışkın değildi hiç. Eşi de zamanında söylememişti. Şimdi bu adamın sözleri onu istemsizce utandırıyordu. Ayrıca, karşısındaki genç adam ondan altı yaş küçüktü. Kartal, yanından geçip giden kadının arkasından yavaşça yürüttü atını. Gözlerini kısarak kadını süzdü. Üzerindeki elbise bol bile olsa, vücut hatları belli oluyordu. İnce beli ve dolgun sayılabilecek kalçaları da belliydi. Atın üzerinde olduğu için hafiften iki yanına doğru sallanan kalçaları gördükçe bir hoş oluyordu içi. İşten güçten uzun zamandır bir kadınla birlikte olmamıştı. Önlü arkalı ilerlemeye devam ederlerken, Kartal bir daha atını hızlandırıp yanına doğru yaklaştı. “Benden rahatsız olmanıza gerek yok hanımım. İçimden geçenleri söyledim yalnızca.” Berşan ona bakmadan başını salladı. “Bir daha olmasın, Kartal.” Kartal yan profilden, onu izlerken tebessüm etti. “Olmaz hanımım.” Biraz daha ilerleyip, geri dönmeye karar verdiler. Daha doğrusu Berşan atını çiftlikten tarafa çevirince, Kartal da ona uymak zorunda kaldı. Halbuki biraz daha dolanmak istiyordu. Çiftliğe kadar aralarında başka bir konuşma geçmeden geldiler. Çitlerin yanına geldiklerinde çiftliğin kapısında beyaz bir araba duruyordu. Kartal arabayı görünce kaşlarını çattı. Berşan’a baktı. Berşan atını ahıra doğru sürüp, kapıda durdurdu ve atından indi. Kartal da yanına gelmişti. O da inince Berşan elindeki yuları ona uzattı. “Atların bakımını yap. Yemeklerini ver. Benim biraz işim var.” Kartal yuları alınca Berşan başka bir şey demeden arkasını dönüp küçük kapıdan evin avlusuna geçti. Kartal çatık kaşları düzelmeden, atlarla birlikte, ahıra girdi. Eyerleri ve yularları çözüp, atları serbest bıraktı. Yemlerini ve sularını ayarlayıp teknelerine koydu. Eline kaşağıyı alıp, atları güzelce kaşağıladı. Yaklaşık yarım saatini almıştı bu işlem. İşleri bitince ellerini yıkayıp, ahırdan dışarı çıktı. O da küçük kapıdan geçerek avluya girdi. Kimse görünmüyordu burada. Evin içine geçti. Salonda falan da kimse yoktu. Meraklı bir ifadeyle etrafına bakındı. Ağıla falan mı gitmişlerdi acaba, gelen her kimse onunla? Geldiği gibi gerisin geri dışarı çıkacakken, yukarıdan bir şeyin kırılma sesi gelince başını kaldırıp tavana baktı. Kaşları merakla çatılmıştı. Merdivenlere yönelip, yukarı doğru çıktı. Berşan’ın odasına geldiğinde, durdu. Kapı kapalıydı. Kulağını kapıya dayayıp dinlemeye başladı. Önce hiç ses gelmedi. Biraz daha bekledi. Belki de yanlış duymuş olmalıydı. Geri çekilecekken inleme benzeri bir ses çalındı kulaklarına. Gözleri irileşti. Kulağını biraz daha dayadı. Bir kaç konuşma sesi duydu. Sonra da hafif bir çığlık. Bir şeyler yapıyorlardı galiba içeride ve hiç de iyi şeyler değildi bunlar. Dişlerini sıkarak geri çekildi. Şimdi bu kadın içeride, gelen herif her kimse onunla birlikte mi oluyordu yani? Bir de kendisinin söylediği güzel sözlerden rahatsız oluyordu. ‘Bu nasıl bir çelişki böyle amına koyayım?’ diye düşündü. Başını iki yanına sallayıp, merdivenlerden aşağı indi. Demek bir de sevgilisi var diye mırıldandı. Dışarı avluya çıktı. Sedirlerden birine oturdu. O sırada Yusuf amca da büyük kapıdan içeri girdi. Kartal’a baktığında dalgın dalgın hanımın odasının küçük balkonuna baktığını gördü. Sedirlere doğru gidip, Kartal’ın yanına oturdu. “Hayırdır, Kartal. Dalmış gitmişsin. Bir durum mı var?” Kartal Yusuf amcanın sesiyle ona döndü. “Yok bir şey Yusuf amca. Biri gelmiş de hanımın yanına, öyle.” Yusuf amca büyük kapıya doğru baktı. “Hanımın avukatı gelmiş. Onun arabası.” Hah bir de avukat diye düşündü, Kartal. Öyle içinden bir şey geçmiyordu ama geçse de bir avukatla yatışamazdı ya haliyle. “Salona baktım da yoklardı. Bende veteriner falan sandım.” Yusuf amca Berşan’ın odasına doğru baktı. “Genelde hanımın odasında konuşur onlar.” Kartal başını salladı. Konuşmaktan daha fazlasını yapıyorlar bence diyemedi. “Gel hadi, yemeğimizi yiyelim. Nurdanım hazırlamıştır sofrayı.” Birlikte ayağa kalktılar. Yusuf amca içeriye değil, mutfağa doğru gidince Kartal da onu takip etti. Mutfağa girdiklerinde sofranın mutfak masasına hazırlandığını gördü, Kartal. Hep salondaki masada yemişlerdi bugüne kadar. “Hanımın misafiri geldiğinde burada yeriz yemeği. O katılmaz bize.” Kartal iyiden iyiye bozulmuş suratıyla sandalyeye oturdu. “Hanımın yemeğini ne yaptın?” Yusuf amcanın eşi Nurdan teyzeye sorduğu soruyla onlara döndü. “Odasına götürdüm. Avukatla birlikte yiyecekler.” Yusuf amca başını sallayıp, sandalyesine oturdu. Nurdan teyze de kaselere koyduğu çorbaları masaya bıraktı. Kartal önüne çektiği çorbasını kaşığıyla karıştırırken, yine düşüncelere daldı. Birde odada yemek yiyorlardı demek. Tabi efor harcıyorlardı sonuçta. Güç toplamaları gerekti. Sinirle kendi içinde söylenirken, tehlikeli bir kıpırdanma oldu vücudunda. Acaba, hanımın seks yaparken yüzü nasıl bir hal alıyor diye ince bir düşünce sızdı beynine. İnlemeleri, yataktaki halleri nasıldı acaba. Sonra içinden bir tövbe çekip, başını iki yanına salladı. Uzun zamandır kadın görmediği için olmalıydı. Yakında birini bulsa iyi olacaktı. Yoksa beyni saçma sapan düşüncelere evriliyordu. Yemek sessizce geçti. Sofrada konuşulması pek sevilmiyordu bu evde zaten. Yemeğin ardından Kartal, ellerini yıkayıp dışarı çıktı. Cep telefonunu cebinden çıkarıp ekranını açtı. Sinyal yoktu. Yürüyerek avlunun çeşitli yerlerine gidip baktı, çekmiyordu. Yusuf amca mutfaktan çıkınca onun yanına ilerledi. “Yusuf amca, telefonla konuşmam gerek. En iyi nerede çekiyor?” Yusuf amca şöyle bir etrafına bakındı. “Çitleri az geçince büyük bir ağaç var ya orada çeker. Hayırdır kiminle konuşacaksın?” Kartal, omzunu silkti. “Öyle bir arkadaşı arayacağım.” Yusuf amca başını sallayınca, Kartal büyük kapıya doğru ilerledi. Dışarı çıkınca büyük ağacı gördü. Hedefine doğru hızlıca yürümeye başladı. Ağacın altına geldiğine anında bir kaç bildirim düştü telefonuna. Önemli olanlara cevap yazıp, önemsizleri sildi. Rehbere girip, istediği kişiyi bulunca beklemeden aradı. Bir kaç çalıştan sonra telefon açıldı. ‘Ooo Kartal bey, siz beni arar mıydınız?’ Duyduğu cilveli sesle sırıttı. ‘Neden aramayayım yavrum. İşlerim vardı ondan fırsatım olmadı.’ Karşıdan bir gülme sesi geldi. ‘İyi bakalım öyle olsun. Neden aradın beni?’ Kartal evden tarafa bir bakış attı. ‘Adanaya gel demek için aradım.’ Kısa bir sessizlik oldu. ‘Ne zaman geleyim?’ Kartal derin bir nefes aldı. ‘İşlerini ayarlayıp gel işte. Arabanla gel bir de.’ Yine bir sessizlik oldu. ‘Tamam, yarın çıkarım yola. Öbür gün buluşuruz.’ Kartal başını salladı. ‘Tamam yavrum bekliyorum, hadi görüşürüz.’ Telefonu kapatıp, bir süre sağına soluna bakındı. İyi olmuştu, Betül’ün aklına gelmesi. Kadın geleceğim de demişti. Kurtulurdu bu düşüncelerden. Telefonundaki arama ve mesaj kayıtlarını silip, cebine geri koydu ve evden tarafa doğru yürümeye başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD