Masamune'nin bedeni biraz daha gençleşmiş olsa da hala çok yaşlıydı ve hareket etmekte zorlanıyordu. Gözlerini silahlarını kendisine doğrultmuş olan öğrencilere kilitledikten sonra nereden geldiğini kendisinin bile anlamadığı bir güçle ileri atılarak bir öğrenciyi yere düşürdü. Kendisi de onunla birlikte düşerek onun üzerine çıkmıştı.
Öğrenci hızla onu ittirirken Masamune onu da yüzünden yakaladı ve tüm hayat enerjisini sömürdü. Yaşlı bir ceset daha yerdeki yerini aldıktan sonra Masamune nihayet hareket ederken daha az zorlanmaya başladı.
Öğrenciler o anda yanlarında ustaları olmadığı için pişman oldular. Onlar sadece gelişimlerini biraz daha arttırma ümidi ile dağın en dış kısımlarına gelmişlerdi. Nereden bileceklerdi böyle birisi ile karşılaşacaklarını?
Öğrenci grubunun ortalarında bir yerde gerilen yaydan fırlayan ok hızla Masamune'nin sırtına saplandı. Sırtındaki okun etkisiyle birkaç adım ilerleyen Masamune, bir elini yavaşça sırtına atarak oku çıkarmaya çalıştı. Ama gücü hala tamamen yerine gelmemişti. Bu nedenle bir kere daha döndü ve öğrencilerin fırlattığı okların bedenine saplanmasını dert etmeden iki öğrenciyi daha yüzünden yakaladı.
Çektiği her hayat enerjisiyle birlikte giderek gençleşiyordu. Artık hareketleri düzenli sayılırdı. En azından normal bir insan gibi hareket edebiliyordu ve kilo almıştı. Bedeni sanki eski haline dönüyor gibi kıyafetinin içinde daha çok yer kaplamaya başlamıştı.
Birkaç dakika içinde yaşlı cesetlerin arasında duran genç bir adam vardı. Bu adam yirmi beş yaşlarında görünüyordu ve simsiyah giysiler giymişti. Üzerindeki giysiler kendi kanıyla boyanmış olmasına rağmen vücudunda herhangi bir yara yoktu. Ondan başka yakınlardaki tek canlı tüm gücüyle koşan bir öğrenciydi. Ondan olabildiğince uzaklaşmaya çalışırken bir anda bacağında hissettiği ani bir acıdan sonra baş aşağı döndü ve havada Masamune'ye doğru gitmeye başladı.
Bu sırada ise bacağındaki acının sebebini anlamıştı. Masamune'nin sırtından çıkan kol kalınlığında bir uzantı ağzıyla onu bacağından ısırmıştı. Baş aşağı durduğu için kanı yüzüne doğru akıyordu. Gözleri korkuyla biraz daha açıldığı zaman yüzünü kapatan eli gördü ve saniyeler içinde o da yaşlı ceset yığınına katıldı.
Masamune onu uzantısını kullanarak bir kenara attıktan sonra şaşkınlıkla kendi sırtından çıkan şeye baktı. Bu fazladan bir uzuv gibiydi ve tıpkı kolunu hareket ettiriyormuş gibi onu da kullanabiliyordu. Bu tarif edilemez bir histi. İşte o an Lanetli Kral olmanın ne demek olduğunu biraz daha anlamıştı. Sonuç olarak o da bir lanetliydi. Belki de tüm lanetlilerin güçlerini içinde bulunduran bir lanetli...
Masamune neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Hafızası tam olarak yerine gelmemişti. Yıllardır hiçliğin ortasında hareketsiz duruyormuş gibi hissetmişti. Bir büyüyü çözümlemek bile kim bilir kaç yılını almıştı? Hangi zamanda olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Ama bu öğrenciler bu kadar rahat bir şekilde buralarda dolanabiliyorsa uzun bir süre geçmiş olmalıydı. En son ne oluyordu? Masamune zihninde gördüğü en son şeyleri canlandırmaya çalıştı.
----------
Devasa bir savaştaydı. Dağın zirvesinde duruyordu. O sanki üstün bir varlık gibiydi. Lanetliler ona itaat ediyor ve emirlerine göre hareket ediyordu. Öte yandan insanlardan üstün varlıklar da orada bulunuyordu. Gökyüzü onlarla doluydu ve etrafa yayılan enerji muazzamdı. Ama sanki... Sanki aslında oradaki kişi kendisi değildi. Bedenini kontrol eden kişi başka biriymiş gibi hissediyordu. Ve o anda tamamen hatırladı.
Lanetli Dağ'a ilk gelişini, lanetlilerin önünden çekilişini, Seth'i, tanrı hizmetkarlarını, Nugura'nın ayrılışını ve mühürlenme anını... Son olarak ise...
''Lilith!!''
Masamune telaşla bağırdı ve başını zirveye doğru çevirdi. Tam olarak görünmeyen zirve ona çok uzaktı. Oraya hemen varması uçmadığı sürece imkansız gibiydi. Derken bu düşünce aklından geçtiği anda sırtında garip bir şey daha hissetti. Uzantısı kaybolmuş ve yerine iki farklı uzuv gelmiş gibiydi. Onları hareket ettirmeyi denediğinde ise her biri üç metre uzunluğa sahip iki lanetli kanadını gördü. Şaşkınlığı halen devam etse de kısa sürede kendini toparladı ve zıpladıktan sonra bu kanatları çırpmayı denedi.
Hayatında ilk defa kanat kullanan birisi olarak kanatları çok iyi hareket ettirebilse de gereğinden hızlı çırptığı için doğru düzgün uçamadı ve yere çakıldı. ''Lanet!!'' diye bağırdıktan sonra tekrar sıçradı ve kanatları sanki yıllardır kullanıyormuş gibi büyük bir ustalıkla uçmaya başladı. Üzerinden geçtiği lanetliler başlarını eğip ağaçların yanına saklanıyor ve ondan deli gibi korkuyorlardı.
Siyah renkli ağaçların üzerinden geçerek zirveye her saniye daha da yaklaşırken aklındaki tek düşünce Lilith'in hala hayatta olmasıydı. Onun ölmesine izin veremezdi. Elinden geldiğince hızlı bir şekilde uçarak birkaç saat içinde zirveye ulaşmıştı. Bulutların içinden geçerken bir kere daha yıldırımlar tarafından çarpılmış ama bedenindeki yanıklar da tıpkı okların açtığı yaralar gibi hemencecik iyileşti.
Mağaranın girişine geldiği zaman kanatları tekrar sırtına girerek kayboldu ve o da koşarak yerdeki heykelin yanına gitti.
Lilith aynı savaşın olduğu gün olduğu gibi yerde uzanmış bir şekilde heykele dönüşmüştü. Heykele bakan bir insan bunu yapan heykeltıraşın nasıl bir ruh haline sahip olduğunu uzun uzun düşünebilirdi. Masamune ona baktığında ise gördüğü tek şey hüzündü.
Lilith'i kurtarmayı başarmış olsa da Nugura'nın sözleri aklından çıkmıyordu.
''Karanlık elementiyle ilk tanıştığın zamanki gibi hissedecek.''
Bu söz Masamune'nin zihninde durmadan tekrarlanıyordu. Diz çöküp heykele doğru elini uzattı ve yüzünü okşadı. Lilith onun için güvenebileceği tek kişi olmuştu. Onu asla hayal kırıklığına uğratmamış ve uğratmayacak olan. Seth'in ona yaptıklarını düşündükçe içinde öfke oluşuyordu. Ama artık elinden gelen bir şey yoktu. Seth yok edilmişti, hem de Masamune tarafından. Ama intikam almak yine de öfkesini dindiremiyordu.
Lilith'in heykelinden gelen bir çatlama sesi ile birlikte Masamune hemen elini çekerek ayağa kalktı. Onun dokunduğu yerde küçük bir çatlak oluşmuştu. Bu ne demekti? Lilith de mi kurtulacaktı?
''Bu mümkün değil...''
Masamune bir anlık umutla dolmuştu ama yerini tekrar hayal kırıklığının alması birka. saniye sürmüştü. Sonuç olarak Lilith kara büyüyü bilmiyordu. Ne yazık ki Nugura da dediği gibi yapmış ve büyü Masamune'nin zihninden silinmişti. Bu durumda geriye tek bir seçenek kalıyordu.
O da heykel parçalanırsa Lilith'in öleceğiydi!!
İçi korkuyla dolarken Masamune çatlağa iyice yakından baktı. Küçüktü ama herhangi bir sarsıntıda bile rahatlıkla büyüyebilecek gibi görünüyordu.
Bedeni titrerken geri çekildi. Heykele tekrar dokunmaktan korkuyordu. Buraya kadar gelmişken Lilith onun yüzünden mi ölecekti? Tabii ki de hayır. Buna izin vermezdi.
''Onu kurtarmak için Kahin'le buluşmam gerekecek. Ama ya o zamana kadar kırılırsa?''
Masamune tedirgin olmadan edemiyordu. Kahin'i bulduğu zaman çok geç olabilirdi. Bu durumda farklı yollardan da araştırma yapmalıydı. İlk olarak Lanetli Kral olmanın ona verdiklerini iyice anlamalıydı. Farkındaydı ki Seth ona hiçbir zaman hayat enerjisini sömürmeyi öğretmemişti. Bunu tamamen içgüdüsel olarak bildiğini fark etmişti. Belki de Lilith'i kurtarmak için bir yol da biliyordu?
Zihnini zorladı, zorladı ama onu nasıl kurtarabileceğine dair hiçbir şey bilmiyordu. Bu nedenle en kısa sürede Kahin'i bulabileceği bir plan yapmalıydı. Yine de Kahin son çare olacaktı. O zamana kadar onu kurtarmak için sürekli yeni şeyler arayacak ve doğru bilgiye ulaşmaya çalışacaktı.
Aklında bir plan yapmaya başladığında ise işin göründüğünden daha zor olduğunu fark etti. Bir kral olamazdı. Lanetlileri kullanarak krallıklardan herhangi birini ele geçirdiği zaman tanrılar doğrudan onu bulurdu. Nugura ne demişti? Kara büyü kullanırken bile aşırıya kaçmamasını söylememiş miydi? Bu durumda lanetlileri kullanarak bir krallığı ele geçirmek çoktan daha fazla aşırıya kaçmaktı.
İkinci seçeneği neydi? Bir krala yakın olmak... Kralların yanında sadece iki kişi götürebileceğini söylemişti. Bir kişinin kraliçe olduğunu düşünürsek bir kişiyi de evlatlarından birini seçecekti. Belki de kraliçe yerine iki evladını götürecekti. Ama her şekilde ailesine öncelik verecekti. Bu durumda bir krala ailesinden daha yakın olması gerekliydi. Peki bu mümkün müydü? Belki, ama çok zor olacağı su götürmez bir gerçekti.
Ama her şeyden önemlisi bunu yapması ne kadar sürecekti? O krala yakın olamadan Kahin gelirse ne olacaktı?
Olasılıkları düşündükçe Masamune dişlerini daha çok sıktı ve elini yumruk yaparak yanındaki duvara vurdu. Vurduğu yerde bir göçük oluşurken aniden arkasını dönerek Lilith'in heykeline baktı. Mağarada herhangi bir hareketin olmadığını gördükten sonra derin bir nefes aldı. Bir anlık öfkesi yüzünden mağara çökseydi ve heykel parçalansaydı ne yapacaktı? Bu düşüncelerle mağaradan çıktı ve bulutların önüne geldi.
Lanetli Ktal güçlerini iyice anlamalıydı. Görünüşe göre her tür lanetlinin güçlerini istediği zaman kullanabiliyordu. Sırtından bir uzantı çıkardığı zaman onu önüne getirdi ve incelemeye başladı. İstediği gibi hareket ettirmek çok kolaydı. Ayrıca isterse beş metrelik bir mesafeye kadar uzanabiliyordu. Dişlerinin olup olmaması bile tamamen Masamune'nin isteğine bağlıydı.
Masamune bir tane daha uzantı çıkarırken aklına Cho Hee geldi. Bu uzantıları ilk kez onda görmüştü ve sonrasında ise en güçlü lanetli haline geldiğine tanık olmuştu. Birçok lanetlinin gücü onda toplanmış gibiydi. O tam anlamıyla yenilmezdi.
Ne kadar uzantı çıkarabildiğine bakan Masamune on taneye kadar çıkarabildiğini gördü. Daha fazlasını çıkarmak istediği zaman ise bedenine bir ağrı girmişti. Ağrı fazla değildi ama yine de uzantı çıkarmasını engelliyordu. On uzantı çıkardığı zaman ise kontrolünde en ufak sıkıntı yoktu.
Uzantıları geri çekip kanatları çıkardıktan sonra onları da incelemeye başladı. Üç metrelik kanatlar resmen bir yaratık kanadıydı. Perdelerinin alt kısımlarında ara ara yırtıklar vardı ama yine de kusursuz bir şekilde uçuş sağlayabiliyordu. Ve bunları da kontrol etmekte sıkıntı yaşamadı. Lanetli Kral bu anlama mı geliyordu?
Masamune başka yeteneklere de bir süre göz gezdirdikten sonra dövüş stiline odaklandı. Gölgelerin Efendisi dövüş stili onun duyma yetisini arttırmış olmalıydı. Mühürlenmeden önce de ona çalışıyordu. Odaklandığı anda beynine giren yüksek acıdan dolayı diz çöküp başını ellerinin arasına alırken çığlık attı.
Bu çığlığın ve beynindeki ağrının sebebi bir anda bulutların içindeki yıldırımın çıkardığı sesin yükselmesiydi. Masamune odaklandığı anda duyma yetisi çok hassaslaştı ve en ufak sesleri bile çok yüksek duymaya başladı.
Birkaç saniye sonra acı geçtiğinde ayağa kalktı. Gölgelerin Efendisi'ni bu kadar çalışmamıştı. Ama bu yetenek açık bir şekilde en üst düzeye ulaşmış gibiydi. Belki de bunun da Lanetli Kral ile bir ilgisi vardı. Masamune yüzüğündeki kitabı hatırladığı zaman hemen elini yüzüğüne attı ve onu çıkardı. Artık bir yerden başlaması gerekiyordu. Buradan ayrılmalı ve krallardan birine yanaşmalıydı. Öğrenebileceği her şeye ihtiyacı vardı ve Gölgelerin Efendisi basit bir stil değildi.
Ama yine de Masamune şimdiki haliyle bütün yetenekleri kusursuz bir şekilde öğrenmesinin birkaç günden fazla sürmeyeceğine emindi.