bc

Demir Yürek

book_age18+
1.0K
FOLLOW
8.6K
READ
dark
family
HE
arrogant
kickass heroine
mafia
heir/heiress
sweet
bxg
kicking
musclebear
love at the first sight
like
intro-logo
Blurb

Azad Şahinbey ; Bilişim Teknolojileri Uzmanı. Zeki, Kurnaz ve Oldukça Soğukkanlı Bir Ağa. Buse Seçkin ; İsviçre'de Doğup Büyüyen Kariyerinde Başarılı Bir Avukat. Yolu Şırnak'a Düştü Ancak Orada Onu Demir Yürek Lakaplı Bir Sürpriz Bekliyordu. Sözleşmeli Berdel Kurgumda Çok Sevilen Azad & Buse Çiftinin Çekişmeli Aşk Hayatı. Okuduğunuz Tüm Berdel ve Ağa Kurgularını Ters Köşe Edecek Berdel Serisinin İkinci Kitabı. Keyifle Okuyun. 🌸💌

chap-preview
Free preview
1.Bölüm "Katil Evlat"
1. Bölüm “Katil Evlat” Buse Seçkin… Üşüyorum… Buzun üzerine yatırmışlar âdeta beni. Neden bu kadar soğuk bir yerdeyim? Ya da burası neresi? Hissettiğim tek şey soğuk. Sonra bu his azaldı. Ritmik cihaz sesleri geliyor kulağıma. Bazen boğuk boğuk konuşan insan sesleri… Sonra kolumda ince bir sızı; o sızı, kolumdaki damardan başlayıp tüm vücudumu dolaşıyor sanki. Neler oluyor, hiçbir fikrim yok. Sadece tek isteğim sıcaklık. Isınmak istiyorum. Çözmeye çalışıyorum… Zaman ve mekân algım yok. Hafızamı bile kaybetmişim; kim olduğumu, nerede olduğumu bilmiyorum. Gelgitler yaşıyorum, boğuk sesler duymaya devam ediyorum. Bu gelgitler ne kadar sürdü bilmiyorum. En sonunda gözlerimi açmayı başardım. Üşüyorum ama ilk anlardaki kadar değil. Biraz da olsa ısınmışım. Beyaz bir tavanla karşılaştım. Hâlâ aynı ritmik cihaz sesleri var. Boğazım hem acıyor hem de kupkuru. Tüm vücudum sızlıyor. “Kimse yok mu?” diye seslendim. Sesim tarazlı çıktı. Boğazım daha feci acıdı konuşunca. Öksürmek istiyorum, sesim düzgün çıksın diye ama ciğerlerimde baskı var, öksüremedim. Daha sonra yüzünde maske olan biriyle göz göze geldik. Anladığım kadarıyla hastanedeyim. Karşımda gördüğüm kişi ise doktor. Konuşmaya başladı; “Merhaba Buse Hanım, sonunda gözlerinizi açtınız.” “Neredeyim, neler oldu?” diye yeniden sordum. “Ailenizle birlikte büyük bir trafik kazası geçirdiniz. Şu an yoğun bakımdasınız.” “Peki annem ve babam?” diye sordum. Olumsuz anlamda başını sağa sola salladı. “Üzgünüm…” dedi sadece. Gözlerimi anında kapattım, yaşlar süzüldü. Doktorla konuşunca o son anlar zihnimde canlandı. Kocaman bir tır freni patlamış gibi üzerimize doğru gelmişti. Hatırlıyorum… Babamın ve annemin feryat eder gibi bağırdığını… Babam “Dikkat edin!” dedi, annem “Buse, başını koru!” diyebildi. Patlama sesine benzer bir ses duyuldu. Sonra aracın takla attığını tahmin ediyorum; çünkü ben kendimi bir ön camda, bir en arka camda buluyordum. Galiba o tır bize çarpınca yoldan çıkıp yan tarafa doğru takla attık. Sonuç: Annem ve babam vefat etti… Ben ise hastanedeyim. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Buradan çıkabilecek miyim onu da bilmiyorum. Öyle büyük bir kazadan hasarsız kurtulmamın bence imkânı yok. Belki şu an vücut bütünlüğüm yerinde değil ancak ben hissetmiyorum. Yeniden uyudum… 2 Ay Sonra… ❤️‍🩹❤️‍🩹❤️‍🩹 Hastane odasında camdan dışarıyı izliyorum. Ben Buse Seçkin. Soyadımın hakkını sonuna kadar veriyorum. Cenevre’de seçkin bir aileye ve çevreye sahibim. İsviçre çok güzel, çok güvenli bir ülke; burada doğdum, büyüdüm. Annemle babam, İsviçre’de üniversite okurken tanışıp evlenmişler. Ailenin tek çocuğu benim; ikinci çocuğa cesaret edememişler. Babam hep bir kızı olsun istemiş. Ben doğunca da, “Başka çocuğa gerek yok, kızımızı düzgün bir şekilde yetiştirip büyütelim, yeterli” demiş. Hem annem hem babam çok fazla okuma ve çalışma azmine sahipti. Başka çocuk istememe sebepleri aslında biraz da bu yüzden. Annem avukat, babam hem avukat hem de yöneticiydi. Hatırı sayılır bir hukuk bürosuna sahibiz. Tüm gelir kaynağımız o hukuk bürosu. İsviçre’de suç oranı düşük; babam genellikle şirketlerin avukatlığını yapıyor. Bu yüzden kazancımız güzel ve dolayısıyla konforlu bir hayat yaşıyorduk. Hep birlikte tatile çıkmıştık; maalesef benim ısrarım üzerine tatile arabayla gidildi ve dönüşte kaza yaptık. Ailemin katili benim. Araba değil de, uçakla gidelim deseydim, şu an ikisi de yaşıyor olacaktı. Geze geze gider, geze geze döneriz diye düşünmüştüm. Yoksa uçaktan korkmuyorum. En büyük vicdan azabım, uçaktan korkmadığım halde neden aileme arabayla gitmeyi teklif ettim o tatile. Bir ay boyunca yoğun bakımda kaldım ve o günler aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyorum. Her anlamda çok zor geçti. Annemi ve babamı kaybettiğimi yoğun bakımda öğrendim. Bitmek bilmeyen bir dizi ameliyata girip çıktım. Vücut bütünlüğüm yerinde; iç organlarda hasar vardı, kaburgalarım kırılmıştı ama geçti… Hepsini atlattım. Yoğun bakımdan çıktım, normal odaya alındım. Ciğerlerim ve nefesim düzelene kadar normal odada kalmamın daha doğru olacağını söyledi doktor. Bir aydır bu odadayım. Artık bugün son… Taburcu oluyorum. Nefes alışverişlerimde tekleme yok, tamamen rahatladım. Vücut olarak sağlığıma kavuştum ama mental olarak asla iyi değilim. Nasıl iyi olayım ki? Annem ve babamın ölümüne sebep oldum. Bugün büyük gün. Onlarla yüzleşeceğim. Mezarlığa gideceğim. Şu hastaneden çıktığımda ilk gideceğim yer onların mezarı. Acaba bana çok kızgınlar mı? Derin bir nefes alıp verdim. Bundan bir ay önce, şu derin nefes alıp vermek bile benim için adeta mucizeydi. Kapının açılmasıyla düşüncelerimden uzaklaştım. Gördüğüm kişilerle hem tebessüm ettim hem gözlerim dolu dolu oldu. Yılmaz ailesi… Babamın kadim dostu Uğur Yılmaz. Cenevre’de orta düzey bir şirkette yönetici; Uğur amca. Eşi Elin Anderson Yılmaz, babamın hukuk bürosunda avukatlık yapıyor. Ve oğulları Arin Yılmaz… Hem çocukluk aşkım, hem tek aşkım hem de en büyük aşkım. 12 yaşından beri birbirimizi seviyoruz. 17 yaşında itiraf ettik. 3 yıldır sevgiliyiz. İlk bir yıl ailelerden gizledik. Yaşımız 18 olunca açıkladık. Babam bozuldu ama çok kızmadı bana. Sadece, önünde uzun bir hayat var, bakalım… nasip kısmet, deyip geçiştirdi. Pek sevmiyordu Arin’i. Benim için katlanıyordu sanki. Babama göre Arin güvenilir biri değil, olgunlaşmamış ve iradesizdi. Ne demek istediğini hiç anlamadım. Hâlâ da anlamıyorum. Sırayla hepsine sarıldım. Uğur amca: “Hadi bakalım, sonunda taburcu oluyorsun. Geçti gitti hastane günleri. Daha güçlü olma zamanı…” dedi. Bütün eşyalarımı toplamıştım. Arin valizimi aldı, boşta kalan elini tuttum ve hep birlikte önce bu odadan, sonra hastaneden çıktık. Hastaneden çıkar çıkmaz, bana doğru koşar adım gelen can dostum, biricik arkadaşım Sofia’yı gördüm. Bana sarıldı ve: “Yetişemedim sandım, çok korktum…” dedi. Yüzümde tebessüm var ancak gözlerimden sessizce yaşlar süzülüyor. Yanımda bana destek olan birileri var. Şu hastaneden tek başıma çıkıp gitmiyorum en azından. Ailemin mezarına giderken bir nebze olsun bu düşünce beni teselli ediyor. Ama artık hayatımın geri kalanında yapayalnızım; bunu da iyi biliyorum. Çünkü bu bir ay boyunca ziyarete gelen akrabalar hep, “Sen daha 20 yaşındasın, öğrencisin, avukat bile olamadın. Babanın mirasını ve şirketin yetkilerini bize bırak, biz hallederiz,” demişlerdi. Bu ahlaksız teklif, ailemin ölümünden bile daha çok zoruma gitti. Ben yatakta nefes dahi alamıyorken, akrabam dediğim, kan bağım olan insanlar mirasın ve paramızın peşine düşmüştü çoktan. Onlara inat iyileşmeye odaklandım. İyileşeceğim. Okulumu dereceyle bitireceğim. Tam da babamın hayalindeki gibi bir avukat olup, babamdan kalan o hukuk bürosunu aynı onun gibi yöneteceğim. Kendime bu sözü verdim. Düşüncelerimden arabanın durmasıyla çıktım; mezarlığa geldik. Yoğun bakımdan çıktığımda öğrendim ki sevgili akrabalarım, annemle babamın cenazelerini vatana göndermemiş. Ben de kendimde olmadığım için fikrim alınmamış. Buraya, İsviçre’ye defnedilmiş ailem. O iki mezarın başında durdum. Annemin ve babamın isimlerinin yazılı olduğu mezar taşlarına baktım. Artık onlar orada, ben buradayım. İnanmak istemiyorum. Kabul etmek çok zor. Yavaş adımlarla yaklaştım. Önce annemin, sonra babamın mezar taşına sarılıp ağlamaya başladım. İçimden: ‘Çok özür dilerim… Arabayla gidelim diye teklif ettiğim için çok pişmanım. Tek evladınızım ama aynı zamanda katiliniz de oldum. Beni affedin… Ne olur beni affedin…’ dedim. Kimse katil bir evlat sahibi olmak istemezdi ama maalesef annemle babam benim gibi bir evlada sahip oldular. Bundan sonraki tek hedefim, ailemden ne kaldıysa onu koruyup kollamak, sahip çıkmak. Geldiğimiz gibi hep birlikte mezarlıktan ayrıldık. Uğur amcalar beklediği için bu ilk ziyaretim biraz kısa oldu. Yalnız geldiğimde daha uzun ziyaret edeceğim, daha uzun dertleşeceğim. Artık evimden sonra ikinci mekânım burası olacak. Hep birlikte Uğur amcalara geçtik. Yemek hazırlamışlardı. Elin teyze Türk yemeklerine hâkim bir kadın; güzel de yapıyor. “Türk erkeğiyle evlenince başka tercih kalmadı,” demişti. Benim için hazırlık yapmaları gerçekten çok duygulandırdı. Hiçbir akrabam arayıp sormadı. Üstelik bugün taburcu olacağımı bir iki kişiye duyurdum; acaba hangisi çıkıp gelecek diye bekledim… Hiçbiri gelmedi. Güç bela ayıp olmasın diye birşeyler yedikten sonra; “Ben artık eve geçeyim, sizi daha fazla zahmete sokmak istemiyorum,” dedim. Herkesten önce Arin; “Hayır sevgilim! O koca evde tek başına kalmanı istemiyorum. Burada bizimle kalacaksın. Gözümün önünden ayrılma.” dedi. Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım ve; “Yalnız kalamadığımı anladığımda geleceğim ilk yer senin yanın olur, ama şimdi bana izin ver lütfen. O ev… anne ve babamın hatıralarıyla dolu. Uzaklaşmak istemiyorum Arin.” dedim. Uğur Amca; “Uzaklaşma kızım ama ilk günden de tek başına kalma. En azından Sofia seninle gelsin. Haber verelim…” dedi. “Hepinize yeterince yük oldum, zahmet verdim. Bir aydır hastane köşelerinde siz de benimle birlikte perişan oldunuz. İyileştim, gerçekten iyiyim. Daha fazla kimseye yük olmak istemiyorum. Bir an önce toparlanacağım, kendime geleceğim. O yüzden yeni hayatıma ilk günden alışmak daha mantıklı.” deyip ayağa kalktım. Hepsine veda ettim. Arin beni bir sokak ilerideki eve bıraktı. Tam ineceğim sırada elimi tuttu. Üzerinden öptü ve; “Sevgilim, mezun olur olmaz evleneceğiz. Karı koca olacağız. Senden asla vazgeçmeyeceğim. Burada yalnız kalmana gönlüm hiç razı değil. Sen istiyorsun diye kabul ettim. Telefonum açık olacak, sesi de… En ufak bir korkuda ya da rahatsızlığında ilk beni arayacaksın, ben de hemen çıkıp geleceğim. İstersen eve dönmem, seninle kalırım.” Arabanın içinde elimden geldiğince ona sarıldım. “Arin… Çok teşekkür ederim her şey için. Daima yanımda oldun. Sen, siz olmasanız her şey iki kat daha zor olurdu. İyi ki varsınız. Şu an biraz yalnız kalmak istiyorum. Sonrası ne olur? Korkar mıyım yalnızlıktan bilmiyorum ama öyle bir şey olursa ya size gelirim ya da Sofia bende kalır. Bir çözüm buluruz,” dedim. Arin bozuldu. Zaten sevgili değil de evli gibi bir aşk hayatımız olsun istiyor. İsviçre’nin her anlamda kültürüne oldukça hâkim. Ben daha gelenekselciyim ona göre… Biraz da babamın genleri baskın. Bu yüzden elimden geldiğince kırmadan Arin’i reddettiğim konular oldu. Arabadan inip yavaşça yürüdüm, ışıkları kapalı olan o koskoca evimizin önünde durdum. Kahkahalar eşliğinde yediğimiz akşam yemekleri… Uzun uzun sohbet edip keyif çayı içtiğimiz pazar kahvaltıları… Artık hiçbiri olmayacak. Önceden burası bir yuvaydı… Ama şimdi? Koskoca taş yığını. Sadece soğuk bir beton. “Hadi bakalım Buse Seçkin… Yeni hayatına ilk adımı atıyorsun…” diye kendi kendime mırıldandım… ____ Ebruliyazar'ınızdan bir rica… Yazar notunu her okurum görmüyormuş. Sebebini bilmiyorum. Bende bölüm sonuna not olarak eklemeye karar verdim. Dreame ana sayfada üst kısımda Yılın Kitabı yazan yerden oylama yapılıyor. Lütfen bu oylamaya katılın ve tüm oylarınızı Çift Kartal Timi'ne kullanın. Diğer kurgularıma oy vermeyin çünkü bu şekilde oylar bölünüyor. Birinci olabilmem için sadece Çift Kartal Timi'ne oy vermeniz lazım. Şimdiden her türlü desteğiniz için teşekkür ederim… Keyifle okuyun...

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
308.2K
bc

Too Late for Regret

read
275.4K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.6M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
136.3K
bc

The Lost Pack

read
379.2K
bc

Revenge, served in a black dress

read
144.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook