5.Bölüm "Şırnak"

2883 Words
5. Bölüm “Şırnak” Buse Seçkin… İsviçre'de havalar her zamanki gibi gri, soğuk ve yağmurlu… Oldukça serin bir hava. Ancak Cesur’dan öğrendiğim kadarıyla Şırnak alev alev yanıyor. Havalar sıcak mı diye sorunca Cesur direkt; “Sakın Antalya’ya geliyormuş gibi giyinme, benim misafirim olacaksın, ona göre giyin.” dediği için mini etek ve crop giydim. İlk dakikadan Cesur’u çıldırtacağım; beni çağırdığına pişman olacak.! Cesur, benimle bir olup karısını faka bastırmayı düşünürken ben tam tersini yapacağım; karısıyla bir olup Cesur’un ağzının payını vereceğim. Ömrüm boyunca Cesur’a yapacağım tek iyilik, günübirlik İsviçre’ye gelip gittiğini karısından saklamak olacak. Onun dışında, bir şekilde Cesur’un evliliğini yola sokabileceğimi düşünüyorum. Ama önce karısı nasıl biri, tanımam lazım. Eminim çok iyi niyetli ve saf birisidir. Cesur’un kadınlarda aradığı neredeyse tek kriter; ‘iyi niyet… saflık…’ İsviçre’nin yarısıyla yatmıştır eminim… Neden ciddi ilişki kurmuyorsun, diye sorduğumda; “Hiçbirinin niyeti iyi değil. Zengin ve yakışıklı olmam onlar için yeterli. Kişiliğim nasıl, hayat görüşüm nedir… sormuyorlar bile. Sorgusuz sualsiz altıma yatıyorlar. Ben de onlara istediklerini veriyorum; gerisi kimseyi bağlamıyor.” demişti. Bu devirde belki de gerçekten hemcinslerimin aradığı kriter, ekonomik açıdan rahat etmek… Hem de fazlasıyla rahat edebilmek. Sonra ki kriter ise, adayın oldukça yakışıklı olması. Birinci kriter tuttuysa, adam fazlasıyla zenginse artık tipine, yaşına da bakmayanlar oluyor. Acı ama gerçek. Bazı hemcinslerim maalesef böyle bir yaşam tarzına sahip. Sadece benim gibi hayatında acı olayları tecrübe etmiş insanlar, hayatını birleştireceği insanın ahlakî yönü ile ilgileniyor. Nasıl Cesur’un tek kriteri iyi niyetse, benim karşı taraf için tek kriterim; ‘irade…’ Ben de dahil bütün kadınlara karşı iradesini koruyabilecek bir erkek istiyorum. Evlenip yuva kuracaksan madem, böyle biri olmalı. Kızım babasını başka kadınlarla görmemeli. Kız annesi olmayı çok istiyorum. Ben bir şeyi istiyorsam genelde tam tersi oluyor; kızım olsun diye kendimi parçaladıkça eminim oğlum olacaktır. Neyse… Gelinlerimle aram iyi olursa onları kızım gibi görürüm, sonra kız torunlarım olur... Yine çok fazla uçtum. Bu konuda hayal kurmaya bir başlayınca kaptırıyorum kendimi. Nedense son zamanlarda bu hayalleri fazlasıyla kurmaya başladım. Aklımın bir köşesi sürekli evlenip yuva kurmada… Hayallerimden ve düşüncelerimden, yapılan anonsla çıktım. İnişe geçiyoruz. Cesur’un nasıl bu kadar hızlı İsviçre’ye gelip gittiğini şu an daha net anladım. Gerçekten günübirlik İsviçre ziyareti için özel jet şart. Haliyle İsviçre’den Şırnak’a direkt uçuş yoktu, İstanbul aktarmalı gelebildim. İstanbul’dan Şırnak uçağına binip sonunda kankamın memleketine ulaştım. Beyefendi araç tahsis etmiş, beni karşılayan birileri vardı. Şu yorgunluğun üzerine taksilerde vakit kaybetmeyi hiç istemiyordum zaten. Düşünceli kankam, başına ne işler açacağımdan habersiz… Doğruca konağa gelip avluda oturdum ve Cesur Ağa’nın gelmesini beklemeye başladım. Bacak bacak üstüne atıp ayağımı sallıyorum; korumaların dikkati dağılıyor, sağa sola bakmaya çalışıyorlar. Sonra tekrar bacaklarıma bakıyorlar. Bunlardan bana iş çıkmaz, daha gözlerine sahip olamıyor hiçbiri, diye düşünmeden edemedim. Cesur’un annesi ve babaannesi başka bir konağa davetli gitmişler. O yüzden yalnızca çalışanlar vardı. Çok misafirperver kişiler. Sürekli bir şeyler ikram etmek istiyorlar. Kapı açıldı, içeriye iki tane kadın girdi. Oldukça şık ve zarifler. Başlarında şal var ama tamamen kapanmak için değil; aksesuar tarzı kapatılmış o şal başlarına. Bazı Türk dizilerinden aşinayım, izlemedim ama reklamları falan denk gelmişti. Onları görünce ayağa kalktım. Bir an mini etek ve cropla geldiğim için utandım. Ama artık olan oldu. Cesur’a yaramazlık yapayım derken ailesinin gözünde kim bilir nasıl bir duruma düşürdüm kendimi. Neyse artık, deyip o iki kadına doğru adımladım. Cesur’un babaannesi olduğunu tahmin ettiğim kadın önce beni baştan aşağı süzdü. Yine de kibarlıktan taviz vermedi sağ olsun. Elini öpmek için eğildiğimde öpmeme izin verdi. “Merhaba, ben Buse Seçkin. Cesur’un İsviçre’den hem okul hem de iş arkadaşı sayılırım.” dedim. “Hoş geldin kızım. Ben Cesur’un babaannesi Sultan, bu da gelinim, Cesur’un annesi Ceylan.” dedi. “Memnun oldum.” deyip Ceylan Hanım’ın da elini öptüm. Ceylan Hanım daha samimiydi; “Hoş geldin Buse. Haber aldığımızda Şahinbey Konağı’ndaydık, hemen kalkıp seni karşılamaya gelecek durumda değildik. Biraz kalabalık ortamdı. O yüzden yalnız kaldın konakta, kusura bakma.” dedi. “Hiç önemli değil… Benim için kimsenin işi ve rahatı bozulmasın. Zaten burada en fazla bir hafta kalırım, bilemediniz on gün kalacağım. Sonra tekrar gideceğim. İşlerim yoğun. Cesur evlendiği için yüz yüze tebrik etmek istedim, düğününe katılamadım. En azından bu şekilde telafi edeyim dedim.” uzunca açıklama yapıp asıl geliş amacımı anlatmaya çalışıyorum… Sultan Babaanne; “İyi yapmışsın kızım. Ben çok yorgunum, kalabalık bir ortamdan çıktık, başım ağrıyor. Kusura bakmazsan içeri geçip dinleneceğim.” “Estağfurullah, ne kusuru… Lütfen. Dediğim gibi, benim yüzümden rahatınız bozulmasın.” dedim. Sultan babaanne içeriye doğru adımladı. Cesur’un annesi Ceylan Hanım; “Ben de mutfaktakileri kontrol edeyim, akşam için ne yapmışlar bakayım. Sen buraların keyfini çıkar. Bir şey ikram ettiler mi?” diye sordu. “Sağ olsun kızlar geldiğimden beri sürekli bir şeyler ikram etmek istiyorlar ancak uzun bir uçak yolculuğu yaptığım için midem kötü. Daha fazla zorlamak istemiyorum.” “Bir ıhlamur, nane-limon çayı hazırlasalardı bari, midene iyi gelirdi…” “Böyle ot çöp, bitki çaylarından hiç anlamam; hangisi neye iyi gelir onu da bilmiyorum. Daha önce de hiç içmedim. Dediğim gibi, midemi zorlamasam iyi olacak. Kendi kendine düzelir.” dedim. “Peki kızım, lütfen çekinme. Cesur’un en yakın arkadaşıymışsın. Tıpkı Cesur gibi, sen de benim evladım sayılırsın. O yüzden buraların keyfini çıkar, tekrar söylüyorum sakın çekinme. Özellikle de mutfak konusunda.” dedi. “Teşekkür ederim Ceylan Hanım, çekinmem. Sağ olun.” “Hanım ne ayol yabancı gibi… Ceylan Teyze de bari.” deyince gülümsedim. “Tamam, Ceylan Teyze.” dedim. Avlunun bir köşesine L şeklinde sedir ile oturma alanı yapılmış. Tekrar gidip oraya oturdum. Sevdim burayı; gireni çıkanı görüyorum, avludaki hareketliliği takip etmek biraz iyi geldi. O sırada avlunun kapısı tekrar açıldı. Kapıdan içeriye Cesur ve sözleşmeli karısı girdi. İkisini el ele, yan yana görünce gülümsedim. Cesur’un adına çok mutlu oldum. Karısı hanım hanımcık, oldukça güzel birisi. Cesur gönlünü neden kaptırmış şimdi daha iyi anlıyorum. Karısı beni tanımadığı için normal davranmam gerekiyor. Yoksa çoktan Cesur’un yanağından makas alıp ‘oyy çen büyüdünde evlendin miii!?’ diye şu avluda anırırdım resmen… Neyse normal olayım; “Cesur’cuğum!” diye seslendim. Dönüp baktığında hemen koşup boynuna sarıldım. “Çok özledim seni, dayanamadım artık ve çıkıp geldim.” dedim. Adının Sudenaz olduğunu bildiğim Cesur’un eşi, gözlerini kısmış bana bakıyor. Aklından kim bilir neler geçiriyordur. Göz kırptım. Ben göz kırpınca ne demek istediğimi anlamadı; bu kız verilen işaretleri de çakmıyor, oldukça saf biri. Biraz mesafeli hareket ettim Cesur’un yanında. Anlamasın ağam şimdi asıl niyetimi. Elimi uzatıp; “Merhaba, ben Buse Seçkin. Kocanın okul ve iş arkadaşıyım. Kendisi benim erkek kankam olur.” dedim. Sudenaz, keyifsiz olduğu her hâlinden belli, zoraki bir tebessüm etti ve; “Memnun oldum. Ben de Sudenaz Karaca. Ne tesadüf… Benim de erkek kank… şey… eskiden kankamdı yani. Şimdi biricik kocam oldu.” dedi. Ahh Cesur, kızı nasıl panikletmiş sözleşme konusunda… Cesur; “Kılık kıyafet konusunda seni uyarmıştım. Çok dikkate almışsın Buse, teşekkür ederim.” deyince, atıldım hemen; “Amaaan, birilerinin dikkatini çekerim de belki evlenir benimle.” deyip Cesur’la dalga geçmeye çalıştım. Sudenaz gözlerini kısıp hâlâ beni inceliyor. Bebeğim, korkma… Dizilerdeki o kötü karakterli kadınlardan değilim ben. Kanka ayağına kocana yaklaşıp aranızı açacak biri hiç değilim. Zamanla anlarsın diye aklımdan geçirdim. Ancak gerçekten biraz saf birine benziyor. Sudenaz’la her şeyi açık açık konuşmalıyım; yoksa ben Cesur’dan intikam alamadan gidip Cesur’a yapışır, gerçek karı koca olalım diye. Önce Cesur’u süründürmek lazım. Öyle kolay elde edemesin; nasıl olsa nikahlı karım deyip rahat hareket etmesin. Hep birlikte salona geçtik. İsviçre’de olduğu gibi Cesur’a laf sokmaya devam ettim ara ara. Sudenaz’ın bana çok kızgın olduğuna eminim. Çünkü Sudenaz resmen Cesur’a yapıştı, beni gördüğü dakikadan itibaren. Salonda oturdukları yerde bile tam karşımda, Cesur’un elini sıkı sıkı tutuyor. Çok tatlı bu hâlleri hoşuma gitti. Fena, fitne fücur biri değil asla. Cesur gerçekten gönlüne göre bir hatun bulmuş. O yüzden her yolu deneyip bu evliliği gerçeğe dönüştürmeye çalışıyor. Ah benim mert kardeşim, sevdim bu tavrını… Sudenaz salondan: “Ben bi annemi arayayım.” deyip çıktı. O çıkınca Cesur bana işaret verdi. “Çalışma odasına geçelim seninle iki dakika.” dedi. “Olur.” deyip ayağa kalktım. Cesur önde, ben arkada konaktaki çalışma odasına geçtik. Karşılıklı otururduk. Cesur; “Bak Buse, Sudenaz ile ilgili bilmen gereken çok hassas bir konu var. Senden başkasına güvenip anlatamam, buna kendi ailem de dahil. Benim için bu sırrı saklamanı istiyorum. Ha, Sudenaz ileride kendisi anlatır, bilemem. Ama o anlatana kadar sen de bildiğini saklayacaksın. Lütfen sana olan güvenimi sarsma.” “Merak etme Cesur, senin mutluluğuna gölge düşürecek tek bir hareketim olmaz. Sen ne dersen o. Buraya sonuçta sana yardım için geldim.” dedim. O sırada Cesur’un telefonu çaldı. Ekrana bakınca kaşları çatıldı. Hemen cevapladı: “Efendim Elmas anne… Anlamadım… Tamam, tamam hemen bakıyorum!” deyip odadan fırladı. Ben de peşinden. Cesur merdivenlerden inip başka bir odaya doğru hızlıca adımladı. Ona yetişmem mümkün değil tabii; peşindeyim ama mesafe de var. “Kolonya, su getirin çabuk! Sudenaz bayılmış!” dedi. Öyle deyince bir an yerimde durdum. Neden bayıldı acaba? Bir rahatsızlığı mı var? Cesur’un Sudenaz ile ilgili söyleyeceği konu rahatsızlığı mıydı? Diye aklımdan bir sürü sorular geçirdim. Cesur’un peşinden odaya girdim. Sudenaz öylece bayılmış, yerde yatıyor. Çok üzüldüm onu o şekilde görünce. Cesur kucaklayıp yatağına yatırdı. Kolonya döküp bileklerini ovaladı, hafifçe yanaklarını minik minik tokatladı. Sudenaz gözlerini açar açmaz, “Babam…” diye sayıklar gibi konuştu. Cesur da ona durumu açıklayacak bilgiler verdi babasıyla ilgili. Sudenaz annesini aradığında bir yanlış anlaşılma olmuş aralarında. Sudenaz babasına bir şey olduğunu düşünüp panikleyip bayılmış. Ama babasının durumu çok şükür iyiymiş. Cesur, Sudenaz’ı ayıltmaya çalışırken bir taraftan da neden bayıldığını bizlere açıkladı. Babası kanser hastasıymış Sudenaz'ın. Annesi ile telefonda konuşurken, arkadan gelen siren seslerini duyunca babasına kötü bir şey olmuş diye düşünüp, konuşmanın devamını dinlemeden fenalaşmış maalesef. Bu halini görünce daha çok üzüldüm. Sevdiğini kaybetme korkusu nedir bilirim. Hatta sevdiğini kaybetmek nedir dibine kadar yaşadım. Bu kadar hassas bir durumu olduğu için şu an daha net bir karar aldım. Asla Cesur'la bir olmayacağım. Sudenaz kıskansın diye uğraşamayacağım. Açık açık onunla konuşacağım. Cesur iki tane doktor çağırdı; biri Sudenaz'ın genel durumunu kontrol etmesi için, diğeri ise psikolog Günseli Hanımdı. Neden psikolog çağırdığını sorunca babaannesine yine uzun uzun açıklamalar yaptı; “Birdenbire doğup büyüdüğü şehrin tam zıttı olan bir coğrafyada yaşamaya başladı. Üstelik evlendi. Herkes, her şey ona yabancı geliyor. Alışma sürecinde psikolojik destek alsın. Babasının rahatsızlığını biliyoruz, bir şekilde sürece alışmalı." dedi. Cesur bir şeyi bu kadar uzun uzun açıklıyorsa, hele de bunu bir kadın için yapıyorsa, karşıdaki kişi onun için çok kıymetli demektir. Sudenaz… Ah be güzel kadın… Cesur seni nasıl da çok sevip koruyup kollayacak, haberin yok. Böyle modern, Avrupalı bir ağa… En kısa zamanda bana da nasip olsun, çok amin. 📌Bazı anlar olurmuş, dua kapılarının açık olduğu… Bu duanın öyle bir ana denk geldiğini yaşadıkça anlayacağım.📌 Cesur Sudenaz'ı psikolog ile baş başa bırakıp dışarı çıktı. Ben de peşinden çıktım. Avluda oturduk. Sigara yaktı, derin bir nefes çekti. Dayanamadım, bir tane de ben yaktım. Tek kaşını kaldırıp baktı ama hiçbir şey demedi. Acemi olduğum için daha ilk nefeste boğazıma kaçtı, öksürmeye başladım. Cesur sırtıma hafifçe vurup; "Sigarayı da mundar edeceksin, içmeyi bilmiyorsun. Neden böyle artistik hareketler yapıyorsun?" dedi. "Ne bileyim, bir şekilde sana destek olmaya çalışıyorum. Sen beni boşver, anlat bakalım nedir bu mesele?” diye sordum. “Senden başkasına güvenip anlatamam. Çünkü ileride, bu durumu Sudenaz’a karşı nasıl kullanacağını bilemem. Bak Buse, senin ağzın sıkı. Bu sıkı ağız konusunda kendime bile güvenmem ama sana güvenirim. Ne zaman bir sır verdiysem sen de emniyette oldu, asla içim içimi yemedi. Başkası duyacak mı diye tedirgin olmadım.” "Girizgâhı geçer misin artık?" deyince gözlerini devirdi ve devam etti; "Sudenaz, veteriner hekim. Staj döneminde bir çiftlikte çalıştığında maalesef çiftliğin sahibi tarafından tacize uğramış. Daha doğrusu adam becerebilse Sudenaz’a tecavüz edecekmiş; o kadar ileriye gitmiş yani. Bir şekilde elinden kurtulmayı başarmış. Ancak sonrasında bu zengin çiftlik sahibinin kızı devreye giriyor; sürekli Sudenaz’ı tehdit edip zorbalık ediyor. Sebebi ise, Sudenaz'ın babasından şikayetçi olmamasını sağlamak.” “Haddini bildirdiğine eminim.!" "Evet Buseciğim, doğru tahmin… Sudenaz’ı neyle tehdit ettilerse onu yaşadılar. Su testisi su yolunda kırıldı." "Senin adaletine hayranım.” “Kısas yöntemini çok seviyorum, benimsiyorum; bir yerde yaşam tarzım oldu.” “Lütfen, bu şekilde devam et." dedim. Gülümsedi… Sonra asıl meseleye geldi; “Sudenaz’da o uğradığı taciz ve sistematik zorbalığın haliyle psikolojik anlamda kötü etkileri olmuş. Sudenaz OKB, yani obsesif kompulsif bozukluk hastası. Şu an atak döneminde. Duygusal anlamda zorlu bir sürece girdiğinde rahatsızlığı ilerliyor, atak dönemine geçiyor. Günseli Hanım güvenilir bir doktor; terapi ve psikolojik ilaç kombinasyonu şeklinde bir tedavi yöntemi uygulayacak. Sudenaz iyileşmeyi isterse çok hızlı cevap alırız dedi. Bu dönemde ona daha da yakın, daha da yardımcı olmak istiyorum. Yoksa dediğim gibi, zamana bırakırdım. Sudenaz bana alışır, kendiliğinden sözleşmeyi feshedip yanımda kalmayı isterdi. Ancak şu tedavi süreci işin içine girince onu kesinlikle yalnız bırakmak istemedim. Seni de o yüzden çağırdım. Sürekli bana yakın davran; asıl, kur yap bana. Seni kıskanıp müstakbel kocasına adapte olsun. Odak noktası ben olayım. Emin ol, hastalığını da unutur sözleşmeyi de. Çok çabuk gaza gelen birisi." dedi. "Tamam hallederiz, kolay." dedim. Ancak asla Cesur’un dediği yöntemle yola çıkmayacağım. Aslında zekidir Cesur, ancak aşık olunca IQ düşüyor erkeklerde. Bunu bildiğim için ne derse tamam diyorum. Kendime has yöntemlerle arkadaşıma yardımcı olmak, kankalık vazifem. Bunun için sonuna kadar uğraşacağım. En fazla 10 gün kalırım diyordum ancak Sudenaz’ın durumuna göre 10 günü biraz geçebilir. Şırnak’ta kalma sürem uzasa da hukuk bürosunda işler yolunda; iki tane cevval avukat arkadaşını yönlendirmiş kankam. Eminim benden daha güzel sahip çıkacaklar büroma. O konuda içim rahat olduğu için kalacağım süreyi şimdilik dert etmiyorum. Cesur’la birlikte biraz bir şeyler atıştırdık, kahve içtik. O sırada Sudenaz’ın terapisi bitti, doktor aşağı indi. Cesur doktorla konuşurken ben de yukarı çıktım. Sudenaz’ın içini hemen rahatlatmam lazım. Kız zaten babasının hastalığı, kendi ortaya çıkan rahatsızlığı derken bir de üzerine benimle uğraşmasın; benim açımdan içi rahat olsun istiyorum. Çok çabuk gaza gelen birisi, demişti Cesur Sudenaz için. Onu birazcık gaza getirip Cesur’un üzerine gönderirsem, bu iş tamamdır. Cesur ve Sudenaz’ın odasından girdim. Banyo tarafından su sesi geliyordu. Yatağın üzerine oturup bacak bacak üstüne attım ve Sudenaz’ın banyodan çıkmasını bekledim. Sudenaz çıkınca göz göze geldik. "Hoş geldin Buse, çekinme, rahatına bak. Hatta otur, ayakta kalma." dedi. "Oopss, çok sert! Sevdim tarzını." diye karşılık verdim. Bana gıcık olmuş. İyi ki açık açık konuşma kararı almışım. Sudenaz, gözlerini devirip; "Teşekkürler… Ben de senin tarzını sevdim demek isterdim ama diyemiyorum. Bil bakalım neden!?" diye sordu. Tebessüm ettim; "Cesur hayvanı yüzünden. Beni apar topar getirtti buraya. Sudenaz, siz evlisiniz ve kocan Arizona kertenkelesi gibi hareketler yapıp seni etkilemeye çalışıyor. Nedir sizin olayınız!?" Yatağa attı kendini ve; "Önce ben sordum say… Nedir sizin olayınız?" Bu kız çok akıllı, çok… "Abin varmış, duydum olanları. Dünyada insan neslinin soyu tükeniyor. Abinle birlikte olmalısın deseler ne yaparsın?" diye sordum. "Asla kabul etmem!!! Ne saçma örnek bu?!" "İşte Cesur’la benim olayım da bu. Abimden farkı yok. Az önce verdiğim örnek gibi, insan nesli tükeniyor deseler kendimi öldürüp işi hızlandırırım. O derece yani. Ama beni çağırırken - asla laubali hareket etmemi sevmeyen kocan - özellikle ona sırnaşık davranmamı istedi. Bak, bu isteği seninle ilgili." dedim. "Vayyy İsviçre çakısı vay… Demek Bizans oyunları oynamak istiyor." Cesur??? İsviçre çakısı??? Derin bir nefes alıp verdim. "Gözünü aç Sudenaz, oyunun kralını ona oynayalım da kendi kazdığı kuyuya kendisi düşsün. Bak, bu adam asla kadınlarla böyle oyunlara girmez. Biri onun dikkatini çektiyse teklifini eder, en fazla 2 hafta takılır sonra tekmeyi basardı. Asla cilve ve kur yapan birisi değil. İster, istediğini alır, sonra yollar. Ama galiba sana fazla kapılmış. Daha doğrusu aşık olmuş. Normalde çok zeki ve kurnaz birisi ama işte aşık olunca IQ sıfırlandı demek ki. Yoksa beni kullanıp böyle basit kıskançlık oyunlarına girmezdi." dedim. Gazlamaya başladım. Hayırlısı bakalım… "Bilmiyorum… Senin kadar iyi tanımıyorum." "O zaman ben ne dersem onu yapacaksın. Kıvrandıralım da aklı başına gelsin. Seninle uğraşmaktan vazgeçsin." "Bana uyar, ne yapmamız gerekiyor?" "Aynı yatakta mı yatıyorsunuz? O şu panelin arkasında mı?" diye sordum. Panelin arkasında oturma bölümü var. Kanepede mi uyuyor kankam öğrenmem lazım. Sudenaz; "Aynı yatakta, her an biri odaya dalabilir diye." deyince sırıttım. Cesur fena keklemiş Sudenaz'ı… Biraz daha gaz vermeye devam; "Normalde takıldığı kızlarla bile sabahlamaz aynı yatakta. Tahminim doğru, senin İsviçre çakısı kör kütük aşık. Her neyse, dur tahmin edeyim… Yatağa pamuklu pijamayla girip yatıyorsun, değil mi?" diye sordum. "Şeeyyy… Üşüyorum." Gözlerimi devirdim; "Ahh be kızım, çok işim var seninle. Şimdi saten ve özellikle çarpıcı bir renge sahip saten gecelik giyeceksin. Bayılır o saten tarzı yumuşak kumaşlara. Onları giyip uyuyacaksın. Göster ama elletme tarzı; kıvransın dursun." "Bana bu olayın bir faydası olmaz ki." "Cesur kıvranacak." "Tamam, kabul." Kahkaha attım. Gerçekten çok çabuk gaza gelen birisiymiş… Sudenaz’a baktım ve; "Acayip gaza geliyorsun. Bak, Cesur’un kelime oyunlarına dikkat et. Seni gaza getirir; bir bakmışsın 9 ay sonra kucağında ikizler." dedim. "Hiii!" deyip direkt elini karnına götürdü. Yine güldüm. "Seninle işim çok… Neyse, dediğimi unutma. Cesur beni burada görürse şüphelenilir. Beni hiç sevmedin, tamam mı?" diye tembihledim. "Tamam… Ayy, yani aslında ilk gördüğümde çok gıcık oldum sana ama sanki iyi biri gibisin." dedi. Mahcubiyet var ses tonunda. İçi rahatlasın diye; "Çok açık sözlüsün, eyvallah. Ben o dizilerdeki kadınlar gibi değilim. Korkma, benden sana zarar gelmez, Cesur’a zarar gelir. Ağzının payını verelim onun, gerisi kolay. Hadi tekrar geçmiş olsun sana. Ayrıca beni gördüğün yerde laf sokup uğraşmayı ihmal etme ki ağa bozuntusu çakmasın seninle olan ittifakımızı." deyip sarılıp öptüm ve odadan çıktım. İsviçre çakısı düşünsün artık. Bu ittifaktan en çok zararlı çıkan kendisi olacak. Gerçi hayalindeki evliliğe de kavuşmuş olacak ancak biraz kıvranmasında sakınca yok. Sudenaz’ın kıymetini daha iyi bilir hiç olmazsa… Bende 10 gün değilde en fazla 20 gün takılır dönerim İsviçre’ye…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD