Suyun bile uyuduğu ama düşmanın uyumadığı saatler vardır. Hain küçücük bir fırsat kollar ki seni alt edebilsin. Mesela odasına çağırır ki senin odanda istediğini yapabilsin, telefonunu ister olmadık zamandaki işini kolaylaştırsın sen anlamazsın çünkü aynı yola baş koyduğunu sandığın kimseden şüphelenmezsin..
Kader de tam orda göz kırpar işte insana. Buyur der buyur bir de bu yüzümle tanış...
🌑
Bir anda savaş alanına dönen ortamla neye uğradığımızı bilemedik. Bağıranlar feryat edenler.. Gördüğüm manzara hiçbir komutanın görmeye dayanabileceği türden değil. Bilanço çok ağır.. Olduğum yerden askerlerin yanına doğru koşmaya başlayınca kulaklığıma ses geldi, demek ki jammer etkisiz oldu.
"Komutanım uzaklaştılar"
Duymuyorum şuan, orospunun sıçtıkları yapacaklarını yaptılar ne de olsa askerlerin yanına ulaştığımda çöküp kaldım olduğum yere.
Onlarca asker.. Gencecik.. Pırlanta gibi.. Çoğunun kolu bacağı kopmuş, bedeni parçalanmayanlar da savrulmuş zaten. Aklımı kaybetmek üzereyim. Kendimi toparlamam gerektiğini birkaç kez tekrar ettim. Azıcık daha aklım başıma gelince bağırdım.
"Ambulans, derhal ambulans çağırın. Revir doktoru nerde"
"Burdayım komutanım ambulansa haber verdim"
"Bahadır Allah aşkına bir şey yap, ambulans gelene kadar askerlerimi yaşat. Kurban olayım yardım et yiğitlerime"
"Komutanım yaralılara müdahale ediyoruz ama çok fazla sayıda asker... dedi sustu.
"Çok fazla sayıda asker ne lan?"
"Başımız sağ olsun"
Kıyametleri koparmak istiyorum, her bir orospu çocuğunu bulup bizzat alnının ortasına sıkmak istiyorum.
"Ne demek başımız sağ olsun lan. 20 yaşında daha oğlum. Sinan daha dün ağladı hüngür hüngür komutanım ölmekten çok korkuyorum diye.. Ahmet nişanlı.. Veysel sevdiği kıza kavuşmak için tecil bozmuş da gelmiş. Mustafa evli lan evli. Ne anlatıyorsun sen bana. Ne başımız sağ olsun. "
"Komutanım..."
"Sikerim senin belanı" deyip bir yumruk attım, evet onun suçu değil bu olanlar benim gibi bir herifin yetersizliği buna sebep! Oturup hüngür hüngür ağlayacak zaman değil, ben askerler arasında oradan oraya koştururken şükür arka arkaya ambulanslar geldi. Onların arkasından tümgeneral girdi karargaha. Ondan sonra da binbaşı girdi aracıyla. İner inmez kocaman gözlerle baktı etrafa. Tutamadım kendimi bu defa onun üzerine atlayıp sağlam bir yumruk geçirdim yüzüme.
"Nerdesin lan sen nerdesin o siktiğimin telefonunu niye açmıyorsun lan sen!"
"Doruk sakin ol, tamam şoktasın anlıyorum ama sakin ol"
"Seni ayrı sikerim sakinliğini ayrı kodumun komutanı. Lan baban ölünce bile cenazesine gitmedin karargahı boş bırakmayım diye ne oldu da bu gece çıkasın geldi"
"Ne demek istiyorsun lan sen bana"
"Hele bir askerlerimin akıbeti belli olsun binbaşı o zaman ne dediğimi anlayacaksın"
Onu arkamda bırakıp ben de hemen ambulansların peşine takıldım. Tümgeneral bir açıklama bekliyor muhtemelen ama şimdi sırası değil. Hastaneye gittiğimizde ortalık ana baba gününe dönmüştü. Acili hep kalabalık olur buranın ama şimdi askerler geliyor deyince bütün doktorlar çağırılmış. Bağıranlar feryat edenler.. Mahşer yeri gibi burası..
Oturdum bir sandalyeye sadece baktım olana bitene. Sanki her şey benim dışımda oluyor gibi. Sonra bir kadın geldi bir şeyler söylüyor ama sanırım algım kapandı kadının sesi ulaşmıyor bana, sonra bir iki kez dürttü beni. Öyle farkına vardım.
"İyi misiniz?"
"Evet evet.."
"Getirilen askerlerin sorumlu komutanı siz misiniz?"
"Evet benim, benim o. Kıdemli Yüzbaşı Doruk Erguvan"
"Tamam yüzbaşım. Ben Profesör Doktor Buket Varlı. Hastanenin baş hekimiyim, yasal birkaç prosedür için odama gelir misiniz"
Kafamı salladım sadece kadını takip ettim odasında zibilyon tane evrak doldurdum, imzaladım başımın dumanı az gibi. İşim bitince çıktım, yalnız kadının hakkını vermek lazım, hastaneyi ipe dizmiş. Nasıl desem doğuda askeri seven kadar askere karşı olan da vardır ama herkes canla başla askerler için uğraştı..
O gece hayatımın en uzun gecesiydi, güneş doğmadı sanki ben zifirin karanlığına mahkum kaldım.. Bir dolu doktor geldi gitti bir ara binbaşı geldi bir iki bir şey sordu, bana ters birkaç bakış attı siktir olup gitti. Kodumun piçi! Hele askerlerimin durumu bir netleşsin o şerefsize sorulacak ayrı hesabım var!
Gün öğleye ulaşınca da her şey görünür olmaya başladı.
Tam tamına 48 tane vatan evladını şehit verdik o gün o saldırıda. 60 asker yaralı çoğu gazi.. Şimdi ateş olsam yaksam dağı taşı kim mani olacak bana.. Ya da kuşansam silahımı bombamı, dalsam o kansızların içine söner mi yüreğimin yangını..?
Sönmez..
Hastane televizyonu naklen yayın yapıyor.
"Van 9. Hudut Tugayına teröristlerce yapılan hain saldırıda bilanço ağırlaştı sayın seyirciler. Son gelen bilgilere göre maalesef 48 vatan evladı o saldırıda şehit oldu, onlarca yaralının tedavisi için canla başla müdahale ediliyor.. Yüreğimizi yakan bu korda akıllara ise aynı soru geliyor. İçeride bir hain mi var yoksa bu bir ihmal mi?"
O an kafamı kaldırıp baktım televizyona. Dili sivri bir spiker, haber sunmuyor da kelimeleriyle öldürmek istiyor sanki beni.. bizi...
Açık bir meydan okuma var kadının dilinde, bakışları sert. Haksız diyemem zafiyet gösterdik bu askerin yeni olduğunu aklımızdan çıkarmamalıydık.. Hoş binbaşıya defalarca dedim bu verilen eğitim yetersiz her şeyden önce silah tutmayı bilmesi lazım askerin diye ama önce kondüsyon diye diye, arada kaçamak yaptırabildiğim birkaç talimle kaldı çocuklar.
Ameliyat olan ya da odada tedavi olan askerleri ziyaret ettikten sonra biraz nefeslenmek için dışarı adımladım ama karşıdan gelen komutanla hazır ola geçtim. Yarbay Vatan Varlı. Gelip önümde durdu. Başarıları dilden dile anlatılan efsane komutanlardan..
"Kıdemli Yüzbaşı Doruk Erguvan"
"Rahat Doruk rahat nedir durum, nasıl oldu."
"Komutanım ani bir saldırı, destek isteyemeden de saldırıya geçtiler."
"Tek rütbeli sen miydin karargahta."
"Binbaşı var normalde ama o gece işi olduğunu söyleyip çıktı komutanım. Bir de sorumlu komutan var, tümgeneral. Kendisine bilgi verdim, müdahale emrini verdi ama kendisi roket atıldıktan sonra geldi..
"Anladım aslanım anladım, Doruk bu zor bir durum biliyorum ama dik durmaya çalış."
"Emredersiniz komutanım" dedim ama dik durmak nasıl bir şeydi onu bile unuttum.
Varlı Yarbay gidince ben de çıktım hastaneden karargaha gitmem lazım önce. Bir şeyler eksik çünkü.. Oturmayan şeyler var ama ne.. Karargaha gittiğimde gördüğüm manzarayla adımlarım dondu bir anda. Savaş alanı gibi hala meydan, askerler temizleme çalışıyor, bina duvarının dışa bakan tarafında parçalanmalar var..
İçeri geçip odama ilerledim hemen, kapısını kilitlemeden mi çıkmışım ben bu odanın. Allah Allah kafam o kadar dolu ki doğru yanlış birbirine girdi.. Oradaki birkaç işimi hemen halletim raporumu yazdım ilgili mercilere iletilmek üzere sonra binbaşının odasına adımladım. Kapı mapı çalamam kaybetti o hakkını.
"Dingonun ahırına mı giriyorsun lan sen?"
"Uzatma binbaşı. Dün gece nerdeydin"
Göz bebekleri büyüdü, bu şerefine soktuğumda bir şey var ama bulmadıkça çıldırıyorum.
"Sen kimsin lan bok herif, sen bana hesap sorabilecek durumda mısın?"
Bir anda boynundan tuttum şuan ne emir umurumda ne komuta 48 tane askerim şehit oldu benim ve bakın Allah'ın işine karargahta yatıp kalkan adam o gece çıkıverdi!!!
"Dün gece nerdeydin?"
"Kızım hastalanmış onu doktora götürdüm lan bırak"
"Babanın cenazesine gitmedin, geçen ay karın hastalandı gitmedin küçük oğlunun doğumuna bile gitmedin ama kızın hasta diye çıktın öyle mi?"
"Lan siktir git. Sana ne?"
Pat diye bıraktım yere benden bir kafa boyu kısa zaten.
"Ben bu işin peşini bırakmam binbaşı, 48 tane ananın gözüne yaş ciğerine ateş düştü.. Ben bu işin peşini bırakmam!"
Çıkarken mırıldandı belli belirsiz ama duydum..
"Sen kendi götünü nasıl kurtaracaksın onu düşün" dedi.
"Ne dedin?"
"İşine bak yüzbaşı, bu yaptığın davranışı acına veriyorum tekrarı olursa yakarım çıranı."
Hiçbir şey söylemeden çıktım odasından sinirimi atmam lazım, geberiyorum öfkeden ama elimden bir şey gelmiyor. O gün akşama kadar hastaneyle karargah arasında mekik dokudum. Telefonlar kilitlendi zaten bilgi vermeye çalıştım..
Falan filan. Sik gibi bir gün yani.. ama bir şey değilmiş o daha. Mesai bitimine 5 dakika var. Odamdayım masada yığılır gibi oturmuşum boşa koyuyorum almıyor doluya koyuyorum dolmuyor..
Kapının pat diye açılmasıyla irkildim ki karşımda sorumlu tümgeneral. Hazır ola geçip tekmil verdim hemen. Bana bir pislikmişim gibi baktı önce ardından...
"Doruk Erguvan, devlete ihanet, teröristlerle iş birliği yaparak 48 vatan evladının şehit edilmesine sebep olmak ve üstüne itaatsizlikten tutuklusun"
Dondum kaldım duyduklarımla, ne devlete ihaneti.. Ne iş birliği..
"Paşam bir yan."
"Tutuklayın"
Dünya mı tersine döndü, kıyamet mi koptu! Asıl benim kıyametim kopmuş meğerse.. Ben bilmiyormuşum. Kader ağ örer mi bilmem ama benim için çoktan örülmüş bile. Ben Doruk Erguvan. Bir gecede hayatı değişen o asker. Kahramanken düşman olan, daha geçen hafta şeref madalyası almışken bu hafta hain denilen adam..