☆9.bölüm☆

1585 Words
*** ●Dalga'nın dilinden● "Hala burdalar mı Vedat?" "Evet efendim. Size kaldıkları evin adresini birazdan atarım." "Tamam, sağol." Diyip konaktan çıkarak Vedat'ın İstanbul'dan getirdiği motoruma sırıtarak baktım. "Kızım benim!" Diyip üstüne atladım. "Senle bir Mardin turu yapalım." Gazı kökleyerek, Asila onların yanına gitmek için yolla koyuldum, bir an önce derdimi anlatmalıyım çünkü yanlış anlaşılmak istemiyorum. Vedat'ın gönderdiği adrese gelince, müstakil bir Mardin evi beni karşıladı. Bahçeden içeri girip evin kapısını çaldığımda, bir kaç dakika sonra Ali tarafından açılmıştı. "Merhaba Ali." "Hoşgeldin, içeri gel." Dediğinde eve girdim. İlk defa bana soğuk davranıyordu. Salon olduğunu tahmin ettiğim yere girince, bende arkasından girdim. Herkesin bakışları beni bulurken, Asila gözlerini benden sinirle çekti. "Otursana Dalga." Oğuz'u dinleyip oturduğum gibi uzatmadan direk konuya girdim. "Bunu sizden sakladığım için özür dilerim ama benim için de daha yeni, söylemeye fırsatım olmadı." "Bir telefon etmen yeterdi." Asila'ya hak vererek başımı salladım. "Haklısın kardeşim ama iyi bir haber olmadığından hemen söylemek istememiş olabilirim." Berk, kaşlarını çattı. "Nasıl yani? Sen isteyerek evlenmiyor musun?" Başımı üzgünce sağa sola salladım. "O zaman niye evleniyorsun Dalga?!" Bana bağıran Asila'ya, sakince cevap verdim. "Abim için evleniyorum. Welat'ın abisi kendini vurmuş ve onlarda Bora'nın yaptığını söylüyorlar, oysa abim masum. Yani Welat'ı sevdiğimden değil, kan davası kapansın diye mecburiyeten evleniyorum." Ortamda sessizlik oluşmuştu, sanırsam dediklerimi sindirmeye çalışıyorlardı. Asila, "B-bu çok saçma!" Dedi zar zor. "Evet, saçma." "Şimdi sevmediğin bir adamla kan davası yüzünden evleneceksin öyle mi?" Diyen Berk, sözüne devam etti. "Böyle ömür mü geçer güzelim, yok mu başka yolu?" "Umarım bir ömür sürmez Berk. Welat'ın abisi komada ve uyanıp gerçekleri söyleyene kadar onu bekleyeceğiz. Ondan sonra da zaten boşanırız." "Ben böyle işin! Kızım mutlu ol diye gönderdik seni buraya, evlenmen için değil." Diyen Ali'ye, mahçup bir şekilde gülmsedim. "Mutluluk bana asla uğramaz böyle bir hayatın içinde Ali. Verdiğim kayıplar ve ihanetlerden sonra gelse bile anlamsız olur." Asila oturduğu yerden kalkıp yanıma oturduğu gibi bana sarılarak ağlamaya başladı. "Özür dilerim. Ben sana trip atma derdindeyken, sen bir cehennemin içinde yanıyormuşsun." Bana sardığı kollarını kendimden ayırıp, göz yaşlarını sildim. "Ağlama güzelim. Benim umurumda değil, seninde olmasın." Saçından öptüğümde, kollarını belime sarıp başını göğsüme koydu. "Bu Welat güvenilir biri mi Dalga sonra aksilik çıkmasın?" "Sanmam Oğuz, adamı tanıdığım kadarıyla güvenilir ve sözünün eri ama başka yanları da var mıdır, bilemem. Ayrıca Mardin Ağa'sı olduğu için adına leke getirmek istemez diye düşünüyorum." Bana destek olduğunu sesiyle beli ederek, "Sen öyle diyorsan öyledir." Dedi. "Halla ağalar var mı ki?" Kıs kıs gülen Asila'yla, sırıttım. "Ben de buraya gelince öğrendim, kültürlerini hala yaşatıyorlar." "Yakışıklı adam ama ha, Pusat'la net yarışır." "Asila elin adamından sanane!" Kocasından uyarıyı aldığı gibi bana daha çok sarıldı. "Ama benim kocam çoktan zirveyi kapmış Dalga, üzgünüm." Diyip olayı toparlamaya çalıştı. "Ben Pusat'ı özledim." Ali, Pusat'a duyduğu özlemi histerik bir şekilde söylediğinde, sertçe yutkundum. "Aynen öyle kardeşim. Ortamda tek o eksik." Dedi Oğuz. "Gitmek istese bile mutlaka bize söylerdi ama böyle sırra kadem basarak gitmek onluk bir davranış değil." Bunu diyen Berk'e acı bir tebessümle cevap verdim. "Yeni huylar edinmiş demek ki arkadaşınız. Ayrıca sırra kadem basmadı, öyle olsaydı boşanma dilekçesini kapıma göndermezdi." "Pusat'ı tanımıyormuş gibi konuşma Dalga, öyle bir adam değil." "Tanıyamamışım hatta tanıyamamışız Berk." Diyip hemen konuyu değiştirdim. "Neyse buraya Pusat'ı konuşmaya değil, derdimi anlatmaya geldim. Hem istiyorsanız şimdi beraber Mardin'i gezelim, ben de henüz gezmedim." Hepsi kabul edince, güneş batana kadar tek tek her yeri gezdik. En son onlar kendi evlerine, bende konağa döndüm. Konağın önüne park ettiği arabasına yaslanan Welat, sigarasını tütürüyordu. Motorla hemen yanında durarak kaskımı çıkarıp, saçımı geriye atarken de konuştum. "Hayırdır. Konağın muhafız mı oldun?" Yanan sigarayı avcunun içinde buruşturup, "Yok, ulak oldum." Demesine istemeden sırıttım. "O zaman ver haberi Ulak efendi." Alaylı konuşmama hiç bir şey demeden ciddi ses tonuyla konuştu. "Haftaya düğün olacakmış." Sanki ilk defa düğün kelimesini duymuşum gibi kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. "Neden bu kadar erken?" "Normal bir düğün değil bu Dalga, kan davası için yapılan bir düğün. " Ona kızmak istesemde, kızamıyordum. İkimizde suçsuzduk. "Peki, başa gelen çekilir." Motordan inip karşısında durdum. "Bu arada sana o gün söylediklerimi maddeler halinde yazıcam ve ikimizde imzalayacağız. Mazallah yarın öbür gün bana aşık falan olursun sonra boşanmam diye mızmızlanmaman için önden önlem alıyorum." Çapkınca sırıtarak yüzüme eğildi. "Kimin olacağı belli olmaz, jîna hov." Yanağımı sıkıp geri çekildiğinde, kaşlarımı çatarak ona baktım. Kürtçe bana ne dedi lan o öyle? Küfür etmiş olmasın!!! "Ulak efendi, haberi verdin. Hadi yallah çöplüğüne!'" "O çöplükte yaşamaya hazır ol." Arabanın kapısını açtığında, bana çarpmasın diye geri gittim. İnsan biraz nazik olur, hodük! Arabaya binerken, "Yarın seni almaya geleceğim. Bohça alacakmışız." Dedi. "Ne bohçası?" Elini hafif havada salayarak bay bay edip öylece önümden geçip gitti. Hareketlere bak hele! Öfkeyle konağa girince, sedirlerde oturan Avşin ve Dilzar'ı gördüm. Bunlar hiç dışarı çıkmazlar mıydı? Yanlarından tam geçecekken durup, kendime yakın bulduğum Dilzar'a soru sordum. "Dilzar, 'jîna hov' ne demek?" Aksanım iyi olmadığı için ne kadar iyi söyleyebildim, bilemiyorum. Kıkırdayarak güldü. "Vahşi yada yabani kadın, demek Dalga." Vay! pis herif. Bana dediği şeye bakın. "Anladım. Peki bohça ne demek? Düğünde kim ne yapcak bohçayı?" "O, o bohça anlamında değil Dalga. Buna gelin bohçası derler, damat tarafı geline bir nevi hediye eder." Hoşuma gitmesede bir şey demedim. Adetlere saygısızlık yapmak istemiyorum. "Sağol güzelim. İyi geceler." Diyip odama gittim. Ceketimi ve telefonumu yatağın üstüne attığımda, tam dolaba yöneleceğim esnada telefonum çaldı. Alıp baktığımda, numara tek yazıyordu. Yeni telefon olduğu için bazı numaralar gitmişti ve bu numara bana bir yerlerden tanıdık geliyor ama nerden? Açıp, "Alo?" Dedim ama tık yoktu. "Dalga mı geçiyorsunuz lan gece gece?" Diye bağırmamla yüzüme kapattı. Terbiyesiz! Yorgunluktan buna pek kafa yormayıp, üzerimi değiştirerek direk yatağıma girdim. *** "Kız kalksana! Kaynanan onlar ayakta ağaç oldu." Başımda cıyak cıyak konuşan Pervin'e baktım. "Ne kaynanası?" "Şans işte! Gül gibi Avşin'im dururken, ne diye adet bilmeyen seni aldılarsa." Söylenerek odadan çıkan Pervin'le saate baktığımda çoktan öğlen olmuştu. Banyoda işlerimi görüp, üzerim değiştirip odadan hızla çıkarak aşağı inince, sedirlerde oturan kadınlar bana baktı. Sözde ayakta ağaç olmuşlardı. "Gelnimizde geldi. Biz kalkalım." diyen Hanife hanımın peşinden konaktan çıktığımda, arabada sinirli sinirli bekleyen Welat'ı gördüm. Ben ön tarafa oturmak istemezken, Hanife hanım beni zorla bindirmişti. "Kaç saattir süsün bitmedi mi hanfendi?" "Ne süsü beh? Uykuda kalmıştım." "Karını ister bir ömür bekle ama yinede ses etme!" Welat'ı azarlayan Hanife hanımla göğsüm kabardı. Ağzınada tükür ihtiyar sultan! Welat bir şey demeden arabayı hırsla sürdüğünde, dakikalar içinde bir AVM'nin önünde durduk. İnerken, Welat'a tepki olsun diye kapıyı sertçe kapattım. "Nazik davran arabama yoksa motorunun parçalarını bile bulamazsın." "Sende kendini bulamazsın Velet Ağa." "Dalga!" Diye kükreyince, sırıta sırıta Hanife hanımlara yetiştim. Velet Ağa dememe aşırı sinir oluyordu. AVM'ye girince Hanife hanım nereyi diyorsa oraya girdik. "Ben niye burdayım? Alsaydınız sonra bana verseydiniz." Welat'ın beni duymamazlıktan gelmesine burun kıvırdım. Önümüze gelen Welat'a selam veriyorken, kızlar da resmen ağzına düşecek gibi bakıyorlardı. Haksız da değiler yani, yakışıklı adam olduğunu kabul ediyorum. Saatler geçiyordu ve ben bu yaşta bu kadar çok yorulmuşken, Hanife hanım ve Welat'ın annesi Meryem hanım hiç yorulmadan o mağazadan o mağazaya giriyorlardı. Tarak setinden makyaj setine, ayakkabıdan şampuana kadar tepeden tırnağa her şeyi almışlardı. "Yeter! Ayaklarıma kara sular indi." Diye feryat ettim. "Son bir yer kaldı kızım." Diyen Meryem hanım bizi bir mağazaya daha soktu. Onlar bakınırken, fırsattan istifade edip biraz dinlenmek için yere çöktüm. Saniyeler sonra ayağa tekrar kalktığımda, Welat hariç diğerleri ortadan kaybolmuştu. Yanımda duran Welat'a döndüm. "Nerdeler?" "Kaçtılar." Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. "Derken?" "Etrafına bak." Dediğini yapıp etraftaki askılıklara baktığımda, asılı olan gecelikleri görmemle tüm kan yüzüme çekildi. Yorgunluktan değil mağazayı etrafımdaki kıyafetleri bile fark etmemiştim. Direk, "Gidelim." Diyip gidecekken, kolumdan tuttu. "Sen almasan onlar alacak Dalga ve pek de istemediğin şeyler alabilirler." "Hoşgeldiniz Welat Ağam." Otuz iki dişini gösterek yanımıza gelen kızı görünce, kaşlarımı çattım. Bu da Welat Ağa hayranı çıktı. "Nişanlıma yardımcı olur musun Gülnur?" Kızın ismini de biliyor beyefendi, her halde bu mağazaya çok uğruyor. Kız bana bakınca resmen yüzü düşmüştü. İsteksiz bir ses tonuyla, "Elbette yardımcı olurum ağam." Dediğinde, elimi havada salayarak reddettim. "İstemem Gülnur'c*m, yalnız bırakman yeterli." Sinirli bakışlarını üzerimde dolaştırıp, gitti. "O zaman hemen al Dalga." Sabırsız Welat'a göz devirip, konuştum. "Hayır yani giymeyeceğim şeyi niye alacağım?" "Uzun gecelerimizde giyersin güzelim." Alaylı ve çapkın sesine sinir olmuştum ama Allah'tan ciddi değildi yoksa ona geceliği bizzat ben giydirirdim. Bir saniye ya, hayal edince çok komik. Dudaklarımı ısırarak gülmemi zar zor engelemeye çalışırken, Welat gözlerini kısarak beni süzdü. "Neye altan altan gülüyorsun?" Seni gecelik giyerken hayal ettim diyemeyeceğim için hafif gülerek, "Hiç." Dedim. Çocuk reyonunu görünce oraya ilerleyip küçük erkek çocukları için boxerlara baktığımda, üzerlerinde çizgi film karakterleri vardı. Süngerbob baskılı bir tanesini kapıp arkama saklayarak, telefonda birisiyle konuşan Welat'ın yanına gidip konuşmasını bitirdiği gibi konuştum. "Sana güzel bir şey beğendim. Eminim o uzun gecelerde üzerine çok yakışıcak." dedim göz kırparak. Sen benimle öyle konuşmaya cüret edersin öyle mi? Gününü gösteririm ben sana, uzun gecelermiş miş! "Hmm uzun geceler diyorsun, sana güvenmiyorum Dalga ama göster bakalım." Diyip telefonu cebine attı. Arkamdan bir karışlık küçük boxeri çıkarıp, yüzüne yüzüne tuttum. "İşte bu!" Yüz ifadesindeki şaşkınlık o kadar komikti ki, yakınımdaki askılığın demerini tutup gülmeye başladım. Benim gülmemi izlerken niye bilmiyorum ama o da gülümseyip birden bana doğru bir adım atarak kulağıma eğilip, fısıldadı. "Aslında o uzun geceler sonucunda bir oğlumuz olabilir, ona alalım." Bunu demesiyle gülmem solmuştu. Oysa ne güzel onu rezil etmiştim ama yine ben mağlup oldum. Kendime gelip o boxeri sinirle eline tutuşturdum. "Hayalperest adam! Benden olmayacak olan oğlunla artık ortaklaşa giyersin." Diyip, ne olduğu bilinen ama neresinin nere olduğu bilinmeyen geceliklerin arasında gezindim. Öylesine alacağımı bilsem bile yinede alasım yoktu. Telefonum çalarken, alıp baktığımda yine dünkü numara olduğunu gördüm. Bi' gizemli numara eksikti, sonunda o da oldu. Cevaplayıp sinirle kulağıma dayadım. "Alo!"...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD