***
Pusat her zamanki gibi duvarın dibinde oturuyorken, elindeki fotoğraflara bakıyordu.
Welat ve Dalga'nın yan yana geldikleri her ana ait kareler vardı.
Haşmet Ağa'nın,
"Onlar çoktan bir birilerini kabullendiler." Diyişi, adamın aklından hiç çıkmıyordu.
"Annenin yokluğunda teselliyi benden buldun ama benim yokluğumda, başka adamdan teselli bulma Dalga!"
Adamın sesi çaresiz, güçsüz ve titrek çıkıyordu. Alnından akan soğuk terler, yükselen ateşi ve titreyen bedeninden bir haberdi. En nihayetinde, açılan yaralardan ve temiz olmayan ortamdan dolayı enfeksiyonu kapmıştı.
Gözleri yavaş yavaş ağırlaşırken, elindeki fotoğraflar parmakları arasında kayarak yere saçılmıştı. Başını duvara güçsüzce yasladığında, hiç yıkılmayan o adam, bir anda tüm gücünü kaybederek gözlerini yumu verdi.
●Dalga'nın dilinden●
Odama geldiğim gibi kapımı kapatıp derin nefesler alıp verdim.
Welat nasıl beni karısı yapmak ister anlamıyorum?
Bu sinirimin üzerine kapı açılınca, içeri giren Avşin bağırmaya başladı.
"Bilerek yaptın değil mi?!"
Sakin kalmaya çalışarak kapıyı gösterdim.
"Avşin çık dışarı?"
"Bilerek hep dibinde gezdin. Oruspusun kızım sen!" Demesiyle, elimi saçlarının arasından geçirip, çenesinden tutarak yüzüne bağırdım.
"Seni öldürürüm lan!" Diye yüzüne tısladıgımda, saçını daha iyi kavrayıp odadan dışarı attığım gibi yere düştü.
"Bir daha odama gelme yoksa bu sefer elimde kalırsın!"
Suratına kapıyı hızla kapatıp, kilitledim. Derdim zaten başımdan aşkın, bide bunun kıskançlık krizlerini mi çekeceğim?
Ulan Welat! Bunu sana ödetirmez miyim ben?
Saatler sonra kafamı toplayıp, odadan çıktım. Abim onlarla konuşmam lazımdı, bunun için çalışma odasına tam gireceken, Haşmet Ağa'nın konuştuklarına şahit oldum.
"Ulan bizim doktoru çağırın! Bende geleceğim şimdi, ölmesine izin vermeyin.!"
Kim ölüyor ki?
Birden odadan çıkıp karşısında beni görünce, telaşa düşmüştü.
"Niye burdasın kızım?"
"Sizinle konuşmaya gelmiştim."
"Sonra kızım sonra." Diyip hızla yanımdan ayrıldı. Akrabalarından birisine bir şey oldu her halde.
Çalışma odasında abim onların olmadığını anlayınca, terasa çıktım.
Bora, gün batımını derin düşüncelerle izliyordu. Yanına gidip, korkulukları tutarak bende manzarayı izledim.
"Özür dilerim." Dediğimde hiç bir şey demedi.
"Welat'la hep tesadüfen karşılaşıyorduk abi."
"Biliyorum abim." Dedi sadece.
"O zaman niye bana soğuksun?"
Bana dönerek, gülümsedi.
"Soğuk değilim güzelim, sadece aklımda susumayan sorular var."
"En çok konuşan soru hangisi diye sorsam?"
Derin bir iç çekip, başını eğdi.
"Welat kafasına koyduğu her şeyi yapar. Bu dediğini de yapacaktır."
"Aman be abi! O hala kardeşini tanımıyor." Diyip koluna sarılınca, başımı gülümseyerek omzuna yasladım.
"Her ne olursa olsun, hiç bir şeyi kabul etmeyeceksin.!" Dediğinde, hiç bir şey demedim.
Uzaklara daldığım esnada, içimi bir sıkıntı sardı adeta. Gülümsemem solarken, nefes almakta zorlandım.
Başımı kaldırıp abime baktım.
"Birden içimi saran bu sıkıntı neyin nesi abi?"
"Hasta olabilir misin?" Diyip elini alnıma koydu.
"Ateşin de yok." Dedi garipseyerek.
"Belkide yediğim bir şey dokundu." Diye geçiştirdim ama içimdeki o sıkıntı git gide büyüyordu...
Gece yatağımdan bir sağa bir sola dönüp dönüp durdum. Huzursuzdum ama nedenini bilmiyordum.
Telefonumu hemen alıp Asila'yı aradım. Cevap verdiği gibi konuya girdim.
"Asila iyisiniz değil mi?"
"İyiyiz bebeğim, hayırdır bu saate aradın?"
"Peki ya Pusat, ondan hala bir haber alamadınız mı?"
"Maalesef Dalga. Berk, Ali ve Oğuz onu her yerde aramaktan perişan oldular ama hiç bir ize rastlamadılar."
Gözümden yaşlar akmaya başlayınca, doğrulup sırtımı yatağın başlığına dayadım.
"Ya ona bir şey olmuşsa Asila? Ödüm kopuyor kötü bir haber alacağı diğe."
"Ah kıyamam ben sana. Dağ gibi adam Dalga, ona ne olabilir ki? Çekip gitmek istedi ve gitti. Döneceğini yada dönmeyeceğini bilmiyoruz. Sende o yüzden hayatına bak artık bebeğim. Senin ağladığını duymak, canımdan can alıyor. Eski Dalga ol...lütfen."
"Olacağım Asila. Görüşürüz, iyi geceler." Diyip telefonu kapattım.
Pusat'ın arkasından ya kendimi boş boşuna paralıyorsam ve bir gün bu göz yaşlarımın hepsini boş olduğunu anlarsam. O gün gelince, kim bana ziyan olan zamanımı geri verecek? Hiç kimse!
Yinede nerde olduğunu merak ediyorum. Bilsem, en azından kafamdaki sorular bir süre susardı.
Yorganın altına girip, başımı yastığa gömdüm. Şu anda sadece uymak istiyorum. İçimdeki sıkıntıyı görmezden gelerek, uykunun kollarına bıraktım kendimi.
***
Sabah kahvaltıdan sonra avludaki sedirlerde babam onlarla oturup bu duruma bir hal çare ararken, konağın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı.
İçeri bir sürü adam girdiğinde, arkalarından tüm heybetiyle Welat ve yanında yaşlı ama dinç bir kadın girdi.
"Selam aleyküm Haşmet Ağa.!" Diyen kadınla, hepimiz ayağa kalkıp karşılarına dikildik.
"Aleyküm selam Hafize Xanım." Diyen Haşmet dedeyle, kadın küçümser bir sırtımayla karışıklık vermişti.
"Size bir gün müsade verdik. Hele söyleyin kararınız nedir?" Diyince, Welat'a baktım sinirle ama onun gözleri ailemizin erkeklerindeydi.
"Ben kardeşimi kan davasına kurban etmem, Hafize ana. Bizim kararımız da budur!" Diyen öfkeli abime, babamda katıldı.
"Size verecek kızımız yok Hafize ana, al adamlarını git."
"Gidecem Barlas oğlum ama gelinimle."
Hey yarabim ya!
"Bu dava anca bu kızı verirseniz kapanır yoksa çok kan dökülür."
Kadın resmen siyahlara boyadığı gözleriyle bizi tehdit ediyordu.
O kara gözleri beni bulunca, yanıma gelip birden elimi tutarak iki tane altın bilezik geçirdiğinde, şaşkınlıkla onu izliyordum.
"Gelinimizde pek güzelmiş, maşallah!" Diyip saçımı okşadı.
N'oluyor lan?
"Hey Allah'ım ya! Bana bak teyze, ben senin gelinin değilim. Al torununu, git."
Beni hiç umursamadan,
"Yakında aşiretimize torun da verirsin." Demesiyle yanaklarım kızardı. O an gözüm Welat'a kayınca, çaktırmadan hafif sırıtğını gördüm. Pis herif!
"Hafize teyze! Ben senin gelinin değilim, olmayacam da." Diyerek, bende direttim.
Yanımdan ayrılıp, eski yerine geri döndü.
"Sen bilirsin kızım ama bunu da bilesiniz ki çok kan dökülecek."
Welat geldiğinden beri ilk defa lafa girdi.
"Cevabınız hayır beliki!" Diyip belindeki silahı çıkarıp abime doğrultuğunda, bizim tüm adamlarımız da onlara silah doğrultmuştu.
Bende belimdeki silahı çıkarıp gözümü bile kırpmadan Welat'a doğrultum.
"Abime zarar verdiğin gibi seni kurşuna dizerim Welat Ağa!"
"Maşallah maşallah! Cesaretli gelinim." Diyen Hafize teyzeye, göz devirdim
Welat ise kafasını sakince bana çevirdi.
"Sorun değil Dalga, yeter ki Piran abimin kanı yerde kalmasın."
Abimi öldürmeyi, ölmek pahasına göze almıştı. Ortak bir yol bulmaya çalışmalıyım.
"Tamam, önce seninle yalnız konuşalım." Dediğimde,
"Olmaz Dalga." Diyen abime,
"Sadece beş dakika." Dedim.
Tok çıkan sesiyle,
"Gidelim." Diyen Welat'la, ben önünden o arkamdan gelirken, bizi izleyen kadınlara gözüm takılınca Avşin'in nasıl sinirden kudurduğunu görmüştüm.
Odama girdiğimiz gibi kapıyı kapatıp, öfkeyle Welat'a döndüm.
"Sen ne yapmaya çalışıyorsun Welat Ağa?! Nerden geliyor bu benimle evlenme isteği?"
Gözlerimin için öylece baktı cevap vermeden ama ben susmadım.
"Ben değil sana, bu şehire uygun değilim. Benimle yapamazsın.!"
"Adamlarla oturur kalkarım."
"İstemediğin mekanlara takılırım."
"Sana kadınlık yapmam."
Sırtını duvara yaslayıp, bu sefer beni öyle izlemeye başladı.
"Seni sevmem."
Sondaki cümlemi söylemekte zorlansamda, tek nefeste söyledim.
"Seninle ilişki yaşamam.!"
Bu cümlemle kaşlarını çatmıştı.
"Yaşama, sevme, yapma Dalga. Bunların hiç biri umrumda değil." Dediğinde resmen çıldırdım.
"Bir kadının kocasına yapması gereken şeyleri, sana yapmayacağımı söylüyorum ve sen hepsini kabul ediyorsun. O zaman ne diye karın yapmak istiyorsun beni? Hangi sıfatla yanında durucam?"
Duruşunu düzeltip, emin konuştu.
"Benimle evlenecek misin, evlenmeyecek misin Dalga? Bu sana son soruşum."
"Hayır!" Değimde, burnundan soluyarak,
"Peki." Diyip odadan çıkacakken, kolundan tuttum.
"Hayır dedim çünkü soruma cevap vermedin.!"
Bakışları bana döndüğünde, elindeki silahı eski yerine geri soktu.
"Benimle evlenmesen eğer abini öldürmek istemesem bile aşiret beni zorlar. Abim uyanana kadar Bora'ya zaman tanıyacağım Dalga. Şimdi anladın mı?"
Akıma bu fikir az çok yatmıştı. Piran abi uyanıp gerçekleri söylerse, bu kan davası saçmalığı da biterdi.
"Ya abin uyanmasa?"
"Ben Piran abimin uynacağına inanıyorum."
Sesinden bile inancı beli oluyordu.
"Yani abin uyanana kadar evli kalacağız?"
"Evet Dalga."
Riskliydi ama abim için değerdi.
Onu, annem gibi kaybetmek istemiyorum ve buna izin vermeyeceğim.
"Pekala, madem bu şartlarla evli kalacağız. Kabul ediyorum o zaman."
Akıma gelen soruyla, yine konuştum.
"Ama bu oyununa Avşin'i de dahil edebilirdin. Neden ben?"
Kaşlarını çattıp, tek kaşını havalandırdı.
"Avşin'in bana aşık olduğunu biliyorum Dalga ve eğer oyuna dahil edersem, ne yapar eder başıma kalır."
Avşin'in ona aşık olduğunu biliyordu demek ki. Ah zavallı Avşin! Oysa ne hayaller kurmuştu ama ona müstahak.
Welat kapıyı açıp,
"Anlaştığımıza göre kararını onlar da duysun." Diyerek odadan çıktığında, bende istemeye istemeye odadan çıkarak aşağı indim.
Benden bir cevap bekleyen herkese tek tek bakarken, güçlü durmaya çalışarak konuştum.
"Ben...Welat ile evlenmeye karar verdim."