Cengiz Hocanın Ağzından;
Kendimi bildim bileli bu akademideydim. Sevil Hanım beni sokaklarda çöp toplarken bulmuştu ve akademisine öğrenci olarak aldı. Çocukluğum bu akademide geçti. Bu işi en ince ayrıntısına kadar öğrenmiştim. Canım sıkıldıkça derslere giriyordum. Kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Ve Sevil Hanımı beni sokaklardan aldığı için pişman olmaması için elimden geleni yapıyordum. Her işe koşturuyordum.
Öğrenciyken okulun en çalışkanı en zekisiydim. Birincilikle bitirmiştim okulu. Saha ajanı olduğumda da en iyisi bendim. Bana verilen bütün emirleri korkusuzca yerine getirir, Müdirenin takdirini alırdım.
Ama bir gün çıktığım görevde kimliğim açığa çıktı ve bütün hayatım karardı. Küçük bir kızı kurtarmaya çalıştım. Yakalanmıştım ve saha ajanlığı hayallerim son bulmuştu. Kızı kurtardığım için pişman olmadım. Hiçbir suçu günahı olmayan birini kurtardığım için asla pişman olmam. Yine olsa yine yapardım. Benim sinirlendiğim, üzüldüğüm nokta benim gibi başarılı birisi bir anda unutuldu ve yok sayıldı. Sanki hiç var olmamışım gibi.
Kimliğim açığa çıktığı için saha ajanı görevimden alınıp okuldaki öğrencileri saha ajanlığı için hazırlamam istendi. Benimle dalga geçiyorlar sanki... Koskoca okulda başka adam kalmadı da bu görev için beni seçtiler. Bu okuldan gitmeyi düşündüm ama gidip de onların ekmeğine yağ sürmek istemedim. O kadar çok çalışacaktım ki kendileri teklif edecekti saha ajanlığını.
Yine okula yeni öğrenciler geliyordu. Yeni gelenlerden pek hoşlanmazdım. Onların çalışma azimlerinin takdir edilmesini kaldıramıyordum. Benim de yaptıklarım bir zamanlar takdir görüyordu ama bir hatamda silip attılar beni.
Şu yeni gelen kız, Gelincik... Sevil Hanım, öğrencilerin isimlerini okurken o kız soy isminin yanlış okunduğunu söyledi. Sevil Hanımın suratının o hali görülmeye değerdi.
Daha sonraları Gelincik, Sevil Hanımla inatlaşmaya başladı. Ben yapamadım bari sen yap diye geçiriyordum içimden. Onun bu hallerini kendime benzetiyorum. Gözünden anlaşılıyor saha ajanı olmak istediği. Ama bu şekilde davranmaya devam ederse saha ajanı olsa bile Sevil Hanım tarafından engellenirdi.
Emir abinin ve Sevil Hanımın ortak olduğu yılları hatırlıyorum. Emir abi varken Sevil Hanım gayet iyiydi. Herkese kibar ve nazik davranırdı. Karşısındakine emir vermez rica ederdi. Tamam o zamanda gereğinden fazla disiplinliydi ama daha iyiydi. Okulunu düşündüğündendi. Hatta onun bu hallerini kendime örnek almaya çalışırdım. Ne olduysa ortaklıklarını sonlandırdıktan sonra Sevil Hanım değişti. Eskisi gibi değildi. Bir de bu kız geldikten sonra daha bir çekilmez oldu.
Derste karşıma çıkma cesaretini göstermişti Gelincik. Benin hakkımda hiçbir şey bilmiyordu bu kız. Karşıma istediği için değil o kıza ders vermek için çıkmıştı. Dayak yiyeceğini bile bile cesaretle çıkmıştı karşıma. İşte o andan önce bu kızı sadece takdir ediyordum ama o an içim ısınmıştı ona. Yıllardır yaşamadığım bir duyguydu bu. Kalbimin ritmi değişmişti. Korkusuzca bakmaya çalışan gözleri şimdiye kadar gördüğüm en güzel gözlerdi. Kendimi toparlayıp derse geri döndüm.
Belli etmemeyi abarttım galiba. Az daha kızın kaburgalarını kırıyordum. Bir de inatlaşıp bir şeyim yok dediği sırada düşmesi tam bir ironiydi. Yere düşmeden tuttum Gelincik'i. Titreyen vücudunu tuttuğumda rahatlamıştı. Yatakhaneye çıkarttım onu.
Bütün gün meraktan öldüm. Canı o kadar yanıyor muydu da yatakhaneden hiç çıkmadı. Yemekhaneye geldiğinde içime su serpildi. Tabi yine rahat durmadı ve kendisine sataşan kızla ağız dalaşına girdi. Sevil Hanım, Gelincik'i yanına çağırdığında bende yukarı çıktım. Gelincik'i odadan çıkartıp benimle konuştu. Neymiş, işine burnunu sokmayacakmışım, öğrencileri isyana teşvik etmeyecekmişim. Konuştu da konuştu. Eskiden bana nazik davranan Sevil Hanıma ne oldu... Sanki alelade birisiymişim gibi davrandı bana. Ben yaptığım işlerle, yaptığım başarılı görevlerle akademisinin ismini yüceltmiştim. Şimdi gördüğüm şu muameleye bak...
Odadan çıktığımda karşımda Gelincik'i görmeyi beklemiyordum. Onun yüzünden Müdirenin benimle uğraştığını düşünüp burada beklerken akşam yemeğini kaçırmıştı. Gece ona yemek götürdüğümde sadece en özeline getiririm dedim. Bunu söylemek istememiştim ama ağzımdan öylece çıkmıştı.
Bugün dersim yok. Odamdan dışarıya çıkmayı düşünmüyorum. Kimsenin yüzünü görmek istemiyorum. Kahvaltıya bile inmedim. Yatağımda uzanıp mümkün olduğunca yerimden bile kıpırdamamak gibi bir plan yaptım.
Ama bu planım kapı çalınınca son buldu. Oda da yokmuşum gibi ses çıkartmadım. Ama her kimse kapıyı ısrarla çalmaya devam etti. Yerimden kalkıp kapıyı sert bir şekilde açtım.
" İadeyi yemek ziyareti." Gelincik karşımda eli dolu tepsiyle duruyordu.
" Gelincik... Kahvaltı tepsisi mi o?" aklımın ucundan bile geçmezdi onu burda görmek.
" Evet, kahvaltıya inmediniz. Hem de dün için teşekkür etmek istedim. " dedi gülerek.
" Sen her gün elinde dolu tepsiyle geleceksen benim için sıkıntı değil." Deyip tepsiyi elinden aldım. " İçeriye gelsene." Cidden kızı içeriye mi davet ettim ben? Neden aklımdan geçenleri hemen söylüyorum.
" Yok, ben sizden bir şey rica edecektim." Tabi içeri girecek hali yok kızın.
" Bu tepsinin kerameti şimdi anlaşılıyor." Diye takıldım.
" Hayır yanlış anladınız.." kendini savunmaya geçecekti ama onu durdurdum."Tamam, tamam şaka yapıyorum. Devam et."
" Hani dediniz ya, saha ajanı olmak istediğin her halinden anlaşılıyor diye. Müdire Hanımın gözüne çok battığımın farkındayım. Saha ajanı olmak istiyorum ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. " bu kızda kendimi görüyordum. Herkese nasıl iyi bir ajan olmak istediğini göstermek istiyordu.
" Dersin var mı bugün?" diye sordum.
" Öğlene kadar var. Sonra konuşuruz." Gidecekti ama kolundan tutup durdurdum onu. " Tamam dersin bittiğinde okulun arkasına gel. "
" Çalışacak mıyız?" Heyecanlıydı.
" Okulun arkasına gel dedim. Şimdi izin verirsen kahvaltımı yapmak istiyorum. " dediğimde hemen gitti. Kahvaltıyı alıp içeriye geçtim.
Bu okulda olmamın sebebi kendimi kanıtlayıp tekrardan saha ajanı olmaktı. Bir diğer sebebi gidecek başka yerimin olmamasıydı. Ama artık daha değerli bir sebebim var. Ne yapıp edip Gelincik'i bu akademinin en iyi ajanı yapacağım. Herkes onu konuşacak. Müdire hem onun ne kadar yetenekli bir olduğunu görecek hem de benim hala var olduğumu anlayacak.
Öğlene doğru okulun arka tarafına geçtim. Gelincik daha gelmemişti. Bir ağacın altında oturup beklemeye başladım.
Gelincik'in ağzından;
Dersler bitmek bilmedi. Cengiz hocanın kabul edeceğinden şüphelerim vardı. Hazır kabul etmişken vazgeçmeden devam etmeliyiz. Hocayı kızdıracak hiçbir şey yapmamam gerekiyor.
Sonunda derslerim bittiğinde koşarak yatakhaneye çıktım. Elimdekileri bıraktıktan sonra okulun arkasına geçtim. Cengiz hoca bir ağacın altında uyuyordu. Yavaş yavaş yanına gittim. Dürttüm ama uyanmadı.
" Cengiz hocaa, hocaaam." Deyip dürtmeye devam ettim. Ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi yere kapaklanmış bir şekilde buldum. Cengiz hoca üstüme çıkmış boğazıma bıçak dayamıştı. " Öğrenciyim be yaa..." dediğimde kim olduğumu anlamış olacak ki üstümden kalktı. Ben ise boğazımı tutarak yerde kaldım.
" Kusura bakma, bir anda yaklaşınca... Elini ver hadi." Korkarak elimi uzattım. Beni bir çırpıda ayağa kaldırdı. Ama benim ayağım ufacık bir taşa takılınca hocanın üstüne doğru hızla düştüm. O da dengesini kaybedince ben üstte o altta yere kapaklandık. Suratlarımız birbirine o kadar yakındı ki nefeslerimizi hissedebiliyorduk. Hemen kalktım hocanın üstünden. " Hocam özür dilerim. Normalde hiç yapmam böyle şeyler. Nasıl olduysa anlamadım valla." Kendimi açıklama gereği hissettim.
" Sen nasıl ajan olacaksın çok merak ediyorum." Dedi bir eli ensesinde yan yatmış pozisyonda.
" Valla bende çok merak ediyorum. " dediğimde gülümsemesi kahkahaya dönüştü. Tek bir hareketle ayağa kalktı. Benim sırf bu hareketi yapmam için kırk fırın ekmek yemem lazım. Karşımda elleri cebinde durdu.
" Tabi şimdiden sonra beni çalıştırmak istemezsiniz." Deyip gitmeye başladım.
" Sana git demedim. Hemen derse başlıyoruz. " Yüzümü ona döndüğümde gayet ciddiydi. " Hala aptal aptal bakacak mısın yoksa ajan olmak için ilk adımını atacak mısın?"
" Ajan olmak için ne gerekiyorsa yapacağım. " deyip hocanın yanına gidiyordum ki ayağım yine takılınca hoca beni düşmeden tuttu.
" Sen bu beceriksizlikle nasıl ajan olacaksın?" suratıma sırıttı.
" Olacak valla hocam. Başka yolu yok." Kararlıydım bu beceriksizlikle bile ajan olacaktım.
" Hahahahha. Hadi bakalım. Başlıyoruz." İlk önce yirmi tur koştum. Sonra ellerimi armut toplarmış gibi yukarı kaldırdım, kalçamı daire şeklinde çevirdim. Şınav, mekik çektim. Bacaklarımı esnetmek için makas gibi açtım. En sonunda titreyerek yere düştüm. Bacaklarım resmen yanıyor.
" Çabuk pes ettin bakıyorum." Diyor bir de olduğu yerden.
" Ben pes etmedim, bacaklarım pes etti." Dedim yere uzanmışken.
" Tamam, bugünlük bu kadar. Yarın devam ederiz. " dedi ama içimdeki vahşi hayvan uyanmıştı bir kere. " Şimdide ederiz hocam." Kendimi acayip enerjik hissediyordum.
" Emin misin?"
" Tabi eminim hocam. Benim bir şeyim yok ki." He he yok.
" Madem bir şeyin yok. On tur daha koş bakalım." Dediğini yapmazsam pes ettiğimi düşünür. Pes etmeyeceğim. Son kalan gücümle on turu daha koştum. Ve başardım. Cengiz hoca beni takdir eder gibi bakıyordu. Demek ki doğru yoldayım...
" Tamam artık bu kadar yeter. İlk günden fazla zorlanma." Neyse ki bu Cengiz hoca biraz halden anlıyordu.
" İsterseniz bir on tur daha koşayım yani." Doğru yoldayız diye de cılkını çıkartmamak lazım.
" Kaşınma, on değil yirmi tur attırırım. Git dinleniyor musun, yıkanıyor musun ne yapıyorsan yap... Ne duruyorsun, kararımı değiştirmeden git." Cengiz hoca üstüme doğru koşturunca gitmem gerektiğini anladım.
" Tamam, tamam gidiyorum." Deyip gittim. Sanki gitmek istemiyormuşum gibi. Leş gibi ter kokuyorum. Yıkandıktan sonra dinlenmem de gerekecek. Saha ajanı olmak istiyoruz diye de kendimizi bitirecek değiliz ya. Hem daha yeni başlıyoruz.