3-Büyük Risk

1497 Words
Aşağıya inerken abim beni öldürecekmiş gibi, Müdire Hanım bir kaşık suda boğacakmış gibi, tanımadığım ama yanımda olan odam, hoca ise bana cesaret verircesine bakıyordu. Daha ilk günden düşman kazanmıştım. İnsanlar kim bilir hakkımda neler düşünecek?  Hiçbir şey tahmin ettiğim gibi olmadı. Aşağıya inerken sessiz duran kalabalık bir anda önüme  geçti ve gelen beni tebrik edip sarıldı. Bende ayıp olmasın diye karşılık verdim. Beni tanımamalarına rağmen sevmeleri çok hoşuma gitti.  " Bırakın sarılmayı da beni takip edin." dedi önde giden adam. İlk günden samimi olmam, dikkat çekmem hoşlarına gitmedi anlaşılan. Yine bir sürü halinde önde giden adamın arkasından gidiyorduk. Yatakhaneden başladık okulu gezmeye, üçüncü kattan. " Kızların yatakhaneleri ve erkeklerin yatakhaneleri" Adamın gösterdiği yerlere girdik. " Yataklarınızın üzerindeki kıyafetleri giyip on dakika içinde salona inin." dedi emir verir bir sesle. Hemen ismimin yazılı olduğu yatağı bulup kıyafetlerimi giymeye başladım. Siyah bir tayt ve gri bir tişört vardı.  Bu yataklara isim yazma işini çok iyi bulmuşlar. Kavga çıkmadı. Tabi yerinden memnun olmayıp söylenenler vardı. Ben yerimden gayet memnunum çünkü hem camın önünde hem de yeni tanıştığım arkadaşım Mine'nin yanındaydı yatağım şansıma.   " İstenmediğin yerde kalmak nasıl bir duygu PEKMEZCİ GÜZELİ." Arkamdan gelen bu soruyu kafama takmadan kıyafetlerimle ilgilenmeye devam ettim. Pekmezci güzeli nedir yaa? Bir de bastıra bastıra söylüyor. " Heey sağır mısın sen? Yoksa cevap mı veremiyorsun?"  " Kelimelerimi sana harcamak istemiyorum. Bunu anlamayacak kadar beyinsiz misin sen?" dedim yüzüne bakmadan.  " Bana baksana sen Sevil'e kafa tuttun diye kendini bir şey sanma." Arkamı döndüğümde bana sataşan kızla göz göze geldim. Kızıl saçlı kız kendinden emin bana bakıyordu " Ben kafa tutmadım, yapmak istediğim şeyi yaptım. Evet burada istenmiyorum. Ve bu seni hiç ilgilendirmez." Bende ona kendimden emin şekilde baktım, onu gibi yapabilmişimdir umarım.   " Beni ilgilendirir. Senin burada olmaman gerekiyordu. " Bilmiş bilmiş kollarını kavuşturuyor bir de. " Bunu bana değil git Müdireye anlat." Dönüp bavulumu yatağın yanına bıraktım. Mine'nin gidelim işaretini görünce o kızın yanından geçip aşağıya indik. Kalabalık tekrar toplandıktan sonra bize yatakhanenin yerini gösteren adam geldi. " Adım Cengiz. Bu akademinin eğitmenlerindenim. Beş gruba ayrılacaksınız. İsmini söylediklerim birinci grup..." deyip isimleri saymaya başladı. Mine ikinci grupta, ben dördüncü gruptaydım. Bana sataşan kız ise birinci gruptaydı. Her grubun ders programı farklı olacakmış. Bizim grup en büyük salonda ders alacakmış. Diğerleri gittikten sonra biz Cengiz Hocayla kaldık.  " Arkadaşlar sizin grubunuzun eğitmeni benim. Bir sorununuz olduğunda bana geleceksiniz. Önce size okulu gezdireyim." Peşine taktı bizi yine. Bulunduğumuz kattaki derslikleri ve revirin yerini gösterdi. İkinci katta bir derslik, sağlık odası, teknik servis, bilgisayar odası vardı. Üçüncü katta bizim yatakhaneler, tuvaletler, banyolar ve kütüphane vardı. Dördüncü katta okulun rütbeli öğrencilerinin kaldığı yatakhane, laboratuvar, derslik ve beşinci katta da müdirenin odası, eğitmenler odası ve yatılı kalan öğretmenlerin yatakhanesi vardı.  " İşte okulumuz. Fizik, kimya, matematik vb. dersleri dersliklerde alacaksınız. Diğer gezdiğimiz odalarda da ders göreceksiniz elbet. Örneğin teknik serviste, geliştirilmiş son teknolojik aletlerin kullanılması ve tamirini göreceksiniz. Her dersten puan alacaksınız ve aldığınız puanlar sizin ilerde yapacağınız işi gösterecek. Şimdi sizlere son dersliğimizi göstereyim." Kalabalığı yararak önümüze geçti. Binadan çıkıp arka bahçeye geldik. Dövüş salonunu andırıyordu burası.  " Burası son dersliğiniz. Kendinizi savunmayı öğreneceğiniz, gücünüzü ölçeceğiniz yer. Derse girdiğinizde ne demek istediğimi anlarsınız. Buradan yüksek puan alırsanız saha ajanı olursunuz. Görevlere gidersiniz." En sevdiğim ve heyecanlandığım yer burası oldu. Ne yapıp edip buradan yüksek puan almalıyım.  " Peki siz hangisinden yüksek puan aldınız?" dedi arkadakilerden biri.  " Bugün ders görmeyeceksiniz. Yarın ders programınız girişteki panoya asılacak. Şimdi dağılabilirsiniz." deyip gitti. Arkadakinin sorusuna neden cevap vermedi acaba?  Bahçede gezinip, keşif yaptım. Hani ya insan yalnız kalmak için kendisine bir yer bulur ya, İşte ben bulamadım. Filmlerde çok kolay oluyordu ama... Beceriksizliğimi bir kez daha anlamış bulunmaktayım. Müdirenin beni istememesi gayet normal aslında.  Okula girip gezdiğimiz yerleri tekrar gezdim. Dördüncü katta abimle karşılaştım. Laboratuarın önünde gördüm onu. " Yalancı ajan. Naber?" dedim abime. Cesaret hapı içmişim sanki.  " İyiyim, istenmeyen ajan." Tabi abim boş durur mu? " Abi sen yapma bari. Önüme gelene laf anlatıyorum zaten." Bir de abime laf anlatma derdim olmasın değil mi? Abim birden gülmeye başladı. " Aslında sana kızmıştım ama burada olmana sevindim. Eğlenceli olacak. "  " Sen benimle dalga mı geçiyorsun abi?" Alınmaya başlıyorum ama. " Bırak şimdi onu bunu da dikkatli ol." Derken bana iyice yakınlaştı. " Fazla gizemli konuşuyorsun. Ne diyeceksen direkt de." Ajan akademisindeyiz diye gizemli olmamız gerekmez. Konuşmadan önce etrafına bakındı. " Müdire Hanım seni göndermeye çalışıyor."  Bende bilmediğim bir şey söyleyecek diye pür dikkat dinliyorum." Bunu bütün okul biliyor zaten. "  " Bir sus da beni dinle. En ufak bir hatanda seni gönderecek. " abim fazlasıyla ciddiydi. " Hani zorla gönderemezlerdi." İçimi ister istemez bir korku kapladı.  " Müdire Hanımı kızdırdın. Damarına bastın. Sırf kendi dediği olsun diye kuralları baştan yazıyor. Resmi olarak bu okulun öğrencisisin evet. Bir disiplin suçu işlemeni sağlayıp seni kovacak." Oha ama plana bak. " Hep beni bulur zaten. Yanımda olduğun için sağ ol." Yine de benim yanımda yer aldı abim. " Sen benim kardeşimsin. Tabi ki de yanında olacağım. Ama bunu onların bilmesi gerekmiyor. " Bana göz kırparak yanımdan uzaklaştı. Bende abim benden vazgeçti diye üzülüyordum. Meğersem bana ajanlık yapıyormuş. Abimden de iyi ajan olurmuş yani. Ondan olursa benden hayli hayli olur.  " Gelincik." Koridorda yankı yapan sesin geldiği yöne baktım. Mine koşarak üstüme geliyordu.  " Her yerde seni aradım. Hadi bütün gruplar toplandı." Nefes nefese kalmıştı. " Ne diye toplandılar ki?" Anlamadığım şeyler oluyordu hem de bir anda. " Tüm gruplar için başkan seçilecek ve seni aday gösterdiler." Mine sağ olsun bunu hemen bana gelip söyledi. " NE? Manyak mı bunlar? Benden habersiz beni nasıl aday gösterirler? Nerdeler şimdi?" Nasıl bir akademi burası? Müdiresi beni zorla göndermeye kalkar, diğeri beni başkan yapmaya uğraşır. " Ön bahçede toplandılar. "Başladım koşmaya. Zaten tüm dikkatler üzerimde bir de başkan olursam daha çok dikkat çekeceğim.  Bahçeye çıktığımda onları görmem pek de zor olmadı. Kalabalığın yanına gitmeye başladığımda bir kaç kişinin beni görmesiyle beni karşılamaları bir oldu. Ben hangi ara bu kadar popüler oldum?  Kalabalığın en başında duran çocuğun yanına gittim. Beni görünce gülümsedi. "Gelincik Pekmezci. Soy ismini doğru söyledim değil mi?" Bu konu daha ne kadar uzayacak merak ediyorum.  " Yanlış söyleseydin uyarırdım." Dedim dişlerimin arasından. " Hemen sinirlenme. Adım Oğuz. Üçüncü gruptayım. Grupların sorunlarını, ihtiyaçlarını, projelerini Müdireye aktarmak için başkan seçiyorduk. Seni aday gösterdiler. Onu konuşuyorduk.” Diye açıklamasını yaptı Oğuz. Kısa saçları varı ve mavi gözlüydü. " Her grup hocasıyla konuşmayacak mıydı bu konuları?" Neyi kaçırdım ben? "Müdire birinci ağızdan dinlemek istiyormuş. Kurallar değişmeye başladı." Bu nasıl bir kindir. Hemen işe koyulmuş.  " Ben beceremem ki. Elime yüzüme bulaştırırım." Beceriksiz olduğumu bilmiyorlardı daha. " Herkes senin başkan olmanı istiyor. Ben sana yardım edebilirim. Başkan ol ki seni burdan kovamasınlar." Oğuz’un neden benim yanımda olduğunu anlamayıp; "Ne diye beni düşünüyorsun ki?" diye sordum. " İstenmemek ne demek iyi bilirim. İster inan ister inanma ben senin yanındayım." Ne kadar bu Oğuz denen çocuğa güvenemesem de daha fazla olay çıkmasın diye bir şey demedim. Oy çoğunluğuyla beş grubunda başkanı oldum. Aldık başımıza belayı.  Başkan olmanın ardından bir kaç saat geçtikten sonra okulun içinde anlamadığım bir koşturmaca başladı. Bu okul hep mi sorunluydu yoksa ben geldikten sonra mı sorunlu oldu? Koşturanların arkasından gitmeye başladım.  " Yine ne yaptın Pekmezci?" dedi bir ses. Dönüp baktığımda öğrenci olduğunu gördüm. Ama bizim gibi yeni gelmediği belliydi. Burada eski bir öğrenci olduğu belliydi.   " Bir şey yapmadım. Neler oluyor? Bu koşturmaca ne?" Anlamadığım için sormuştum. " Senin marifetin." Dedi bilmişçe. " O ne demek?" Bu akademide kimse normal insan gibi davranıp cevap veremiyor mu? " Sana gelen yanlış zarfta kimin ihmali varsa kovuluyor." Bunu duyar duymaz soluğu Müdirenin odasında aldım. Kapıyı çalmadan içeri girmem ayıp oldu galiba. Altı üstü bir zarf yüzünden bir sürü insanı kovmak çok saçma.  Yine bütün gözler üzerimdeydi. Ama en çok Müdire Sevil'in bakışları rahatsız ediyordu. Kadın beni bakışlarıyla öldürdü resmen. " Hangi hakla odama bu şekilde girersin?" diye bağırdı.  " Peki siz hangi hakla yanlış bir zarf yüzünden bu kadar insanı kovabiliyorsunuz?" dedim içerdekileri göstererek.  " Bu okul benim, ben yönetiyorum. Ne yapacağımı sana mı soracağım? Bu densizliğini yanına bırakmam." Derken ayağa kalkıp gücünü göstermeye çalışıyordu. " O zarf benim elime nasıl geçti? Aşamaları anlatır mısınız lütfen?" ellerimi bağladım ve müdireyi dinlemeye başladım. O da istemese de anlatmaya başladı. Önce bazı isimler araştırılmış. Ve Müdire Hanım bu araştırmalara göre bir liste hazırlamış. En sonda zarflar gönderilmiş.  " Peki ya sizin kabahatinizse?" dedim bakışlarımı ondan ayırmadan. " Ne dedin?" Beni duymadığı için değil anlamadığı için sormuştu bunu. Bende daha açık konuşmaya başladım. " Ya siz yanlış yazmışsanız, benim buraya gelmemin asıl sebebi sizseniz..."  " Böyle bir şey olamaz, imkansız." Kendi hatası olmadığına o kadar emindi ki. " İmkansız diye bir şey yoktur Sevil Hanım. Gelin sizinle bir anlaşma yapalım. Eğer bütün bu olanların sorumlusu sizseniz hiç kimseyi kovmayacaksınız ve beni gitmem için zorlamayacaksınız. Hee benim buraya gelmeme siz sebep olmadıysanız hiç kimsenin kovulmaması şartıyla ben kendim gideceğim. " Resmen rus ruleti oynuyordum müdireyle. " Tamam, anlaştık. Eşyalarını toplamaya başlasan iyi edersin." deyip sandalyesine keyifle kuruldu. Belki de bu okuldan yarın gideceğim ama en azından bunu kendim yapacağım. Müdireye karşı kendimi ezdirmeyeceğim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD