-2- Güneş Tacı'na Hoş Geldin

2297 Words
Haldar, kucağında Surien olduğu halde Gök Adaya vardığında Raleg çoktan yere inmiş, onları bekliyordu. Hala uçuşun ve Gök Ada’ya gelmiş olmanın şokunu yaşayan genç kızı dikkatle yere indiren Haldar bir adım geriye çekilip Surien’le arasına mesafe koydu. Raleg sırıtarak, ‘’Neredeyse yorulup geri döndüğünü düşünmeye başlayacaktım.’’ Dedi iri arkadaşına. Haldar ona dik dik bakınca da, kıkırdayıp Surien’e döndü, ‘’İlk uçuşu nasıl buldun bakalım?’’ Genç kız toparlanmaya ve yere basan ayaklarının üzerinde sabit durmaya çalışırken Raleg’e alık alık baktı. ‘’Anlaşıldı, hala şoktasın ama bu normal. Aşağıdakiler için olmayacak bir şey uçmak. ‘’ ‘’Güzeldi.’’ Dedi fersiz sesiyle Surien ve Haldar’a dönüp, ‘’Teşekkür ederim.’’ Diye devam etti çekingen bir tavırla.’’ Haldar ise sadece eliyl , önemli değil, der gibi bir hareket yapmakla yetindi. ‘’Evet, neyse…Gök Ada’ya, daha doğrusu Güneş Tacı’na hoş geldin Surien. Artık bizim bölgemizdesin ve aşağıdaki her şey aşağıda kaldı. Şimdi seni Kumandana götürmek zorundayız. Bundan sonrasına muhtemelen o karar verecek.’’ ‘’Ya kalmamı istemezse ne olacak bana? Şehir muhafızlarına mı teslim edileceğim?’’ Uçarken aşağıda bıraktığı korku yeniden geri geldi. Haldar ilk defa böyle bir durumda kaldığı için ne dese bilemeyince Raleg, ‘’O zengin züppesi ölmediğine şükretmeli bence. Hem kendini farkında olmadan koruduğun için seni suçlayamayız. Nasıl oluyor, hangi soydan geliyorsun bilmesek de sen bizden birisin. Aşağı gönderileceğini sanmıyorum Surien.’’ ‘’Tabii ben ve Raleg yine de kesin bir şey demesek iyi olur.’’Haldar arkadaşına manidar bir bakış attı. Genç kız tedirgin ve meraklı gözlerle etrafa bakıyordu. Etrafı ağaçlarla ve mermer sütunlarla çevrili düz ve açık bir alana inmişlerdi. Bu taraça bir tepenin yamacındaydı. Surien inmek üzereyken bu kısmın adanın bir kenarındaki iniş alanlarından biri olduğunu düşündü. Çünkü indikleri alana benzer başka balkonlarda vardı tepenin yüzeyinde. İndikleri yerin zeminine gri kesme taşlarla spiral şekli verilerek döşeme yapılmıştı. Taşların dokusu alışılmışın dışındaydı sanki. Surien farkın ne olduğunu anlamak için hafiften bir ışıklı sis yayıyor gibi duran zemine bakıyordu. ‘’Gece inişlerinde rahatlık sağlamak için zemin, her biri tılsımlı taşlarla döşeli. Karanlıkta hafif bir ışık yayarlar ve ineceğin yeri rahatça seçersin. Hele de ay ışığında daha güzel oluyor.’’ Raleg açıklama yaparken Surien’in ağzı hafifçe aralanınca genç adam, ‘’Bu göreceğin diğer birçok şeyin yanında çok hafif kalacak ve sen epey şaşıracaksın desene.’’ dedi sempatik bir şekilde gülümserken. ‘’Şey…Ben…’’ ‘’Artık gidelim. Leskar’ın sabırlı biri olduğu söylenemez. Küplere binmiştir bile.’’ Haldar yürürken Raleg, Surien’e doğru eğilip, ‘’Kumandandan bahsediyor. Ve bu konuda haklı.’’ Dedi gülmemeye çalışıyor gibi bir halde. Surien onun çok insancıl olduğunu düşündü. Oysa süvarileri hep soğuk ve kibirli varlıklar olarak düşünürdü. Bazen gökyüzünde süzüldüklerini görmüşlüğü de vardı ama hiç süvari tanımıyordu elbette. Haldar’ı takip ederken çevresindeki her şeye dikkat kesildi genç kız. Taraçanın etrafını sarmalamış iri yapraklı ağaçların üzerinde kah çok güzel görünen çiçekler, kah kavun büyüklüğünde şeffaf meyveler vardı. Bu meyveler morumsu bir renge ve hafif bir ışığa sahiptiler.’’ ‘’Onlar Paruna ağaçları. Meyveleri gece lambalar gibi ışık saçar ve tüm adada harika bir görüntüye sebep olurlar. Yıl boyu böyledirler.’’ ‘’Çok güzeller.’’ Haldar başını geriye çevirmeden,  ‘’Bizi takip et ve biz durmadığımız sürece durma, bizden başka kimseyle de konuşma.’’ Dedi düz sesiyle. Genç kız hemen önünde yürüyen iki süvariyi takip etmeye başladı. Ağaçların arasına dalan taş döşeme yolda ilerliyorlardı. Önce tepeye tırmanacaklarını sandı ama yolun hafifçe kıvrılarak ağaçların arasından ilerlediğini görünce sevindi. Patika boyunca ilk defa gördüğü çiçekler ve daha önce görmüş olduğundan çok daha iri mantarlar gördü. Her birine dikkatle bakarken iki süvarinin gerisinde kalmamak için de çaba göstermesi gerekiyordu. Ardından bir su sesi duyuldu ve sonra küçük, içinde kırmızı -beyaz balıkların yüzdüğü bir dereye vardılar. Derenin üzerinde, hala canlı olan kalın dallardan doğal bir şekilde yapılmış bir köprü vardı. Öyle ki dalların yaprakları ve o parlak meyveleri bile üzerindeydi. Raleg bir şey hatırlamış gibi Surien’e döndü, ‘’Yerinde olsam ortaya çıkmadan önce yüzümü derede yıkardım. Çilek lekeleriyle görülmek istemezsin değil mi?’’ Surien tamamen habersiz olduğu lekelerin çok mu komik göründüğünü düşünüp kızarırken Raleg keyifle gülümsedi ve derenin uygun bir yerini gösterdi. Kız hemen koşup suyun kenarına oturdu ve duru suda yüzünün yansımasına baktı dikkatle. Yüzünün orasında burasında lekeler vardı ve onu komik gösteriyordu. Sonra iki süvarinin en başından beri onu böyle gördüğünü düşününce yüzünü bu sefer de bir ateş bastı. Demek ki genç süvari en başından beri o yüzden sürekli ona bakıp sırıtıyordu. Hemen yüzünü güzelce yıkadı, dağılmış saçlarını biraz düzeltmeye çalıştı ama örgüsünün açılması ve yeniden taranıp örülmesi gerekiyordu. Gözü yansımadaki hırpani görüntüsüne takıldı bir iki saniye. İç geçirdi, çirkin ve bakımsız bir kızdı. ‘’Kendini daha sonra odandaki aynada seyredersin. Hadi seni kumandana götürelim, kurt gibi acıktım çünkü.’’ Kız dönüp Raleg’e baktı. Nasıl da besili ve güçlü görünüyordu. Muhtemelen en güzel yiyecekleri yiyordular burada. Acaba kaç saattir yemek yememişti de o kadar acıkmıştı? Mesela kendisi en son sabahın köründe bir parça ekmekle biraz peynir kemirmişti. Çamaşırları yıkadıktan sonra öğlen yemeği yiyecekti ama…malum olay olunca yemek de yiyememişti haliyle ve yediği meyveler karnını doyurmak yerine şimdi hafiften ağrımasına sebep olmuştu. Haldar kızın sesi çıkmayınca ne düşündüğünü anlamış olmalı ki, ‘’Eminim sen de acıkmışsındır. Kumandanla görüştükten sonra karnını doyururuz, olur mu?’’ Kız ayağa kalkıp yanlarına geldi, hafifçe başıyla onayladı ve açlığını yeniden, bir süreliğine daha unutmak için çabaladı. Az sonra ağaçların arasından aniden çıktılar ve muhteşem bir görüntü Surien’i şaşkına çevirdi. Şehrin en tepesinde büyük kubbeleri olan bir yapı vardı. Şehrin diğer binaları ve yaşam alanları adanın küçük küçük tepelerinin üzerinde yükseliyordu. Bu tepelerin kimisi oldukça geniş kimisi daha küçüktü ve tepeciklerin arasında köprüler olduğu görülüyordu. Her yerde irili ufaklı rengarenk ağaçlar yükseliyordu. Hele de bazı tepelerin yanından veya tam ortasından dökülen şelalelerin çevresinde bulunan beyaz, pembe, mor ve hatta mavi yapraklı veya çiçekli ağaçlar insanı büyüleyen bir görüntü oluşturuyordu. Ayrıca gökyüzünde kah şehirden uzaklaşan kah şehre dönen birçok süvari uçuyordu. Hemen önlerindeki merdivenlerse onları birkaç basamak sonra oldukça geniş bir parka çıkarıyordu. Haldar ve Raleg’in peşinden merdivenleri çıktığındaysa ortasında peri heykelleri olan büyük bir havuz çarptı gözüne. Parkın çevresi mermer korkuluklarla sınırlandırılmış, ara ara dikilmiş ağaçların diplerine oturmak için banklar ve zarif sokak lambaları iliştirilmiş, güzel kokulu rengarenk çiçekler öbek öbek etrafa serpiştirilmiş, uzak bir köşeye ise yiyecek ve içecek servisi yapılan küçük bir bina yerleştirilmişti. Binanın önünde müşteriler için masalar ve banklar vardı. Ve en önemlisi kalabalıktı meydan. Süvarilerin kimi banklara, kimi korkuluklara oturmuş, kimi ayakta sohbet ediyordu. İlerideki binanın önü de dolu sayılırdı. Kahkahalar, karşılıklı konuşmalar ve havuzun ortasındaki fıskiyeden akan suyun sesi birbirine karışıyordu. Önce onu kimse fark etmedi. Haldar’ın tam arkasında olduğu için neredeyse görünmezdi çünkü. Ama parkın ortasında ilerledikçe başlar onlara dönüyor, fısıltılar giderek artıyordu. Haldar geçerken kimilerine başıyla selam veriyor, kimilerini ise görmezden geliyordu. Yakışıklı adamlar ve güzel kadınlar tarafından kuşatılmış gibiydiler. Hepsi çok güzel kıyafetlere, aksesuarlara, kanatlara ve saçlara sahipti. Havada küçük kanatlı cisimler veyahut çiçekler, kelebekler uçuşuyordu. Surien kelebekler dışında uçuşan şeylerin ne olduğunu tam anlayamamış ama çok da dikkat edememişti. Çünkü bu kadar insan tarafından gözetlenirken o da etrafına bakmakta zorlanıyordu. Üstelik hepsi öyle muhteşem görünüyorlardı ki genç kız onların arasından geçerken kendisini çirkin bir ördek yavrusu gibi hissetti. Cılız, bakımsız ve bu tabloya uymayacak kadar eğreti. Tam meydanın diğer tarafındaki merdivenlere varmışlardı ki aniden önlerine iki kişi geçti. Biri tıpkı Haldar gibi cüsseli bir Kalha, diğeri ise Surien’in anladığı kadarıyla bir Silat’dı. Sınıfları yakından gördüğü pek söylenemezdi ama süvariler, aşağı şehirde yani Almisar’da yaşayanlar için en büyük ilgi alanıydı. Herkes onlarla ilgili detayları konuşur, kanatlarından, yaptıkları kahramanlıklardan ve güzelliklerinden bahsederdi. Hangi sınıf daha güçlüdür, hangisi daha iyi büyü yapar, kim daha çeviktir tartışmaları aşağıda yaşayanlar için önemlidir. Daha da önemlisi hangi hanenin daha güçlü veya daha çok gücü hak ettiğidir. Hatta hiç seyredemedikleri birlik savaşları hakkında bile atıp tutar, her hafta kazanan birlik kim olacak diye iddiaya girenler olurdu.  Halk bile hanelerin taraftarı olarak bölünmüştü denilebilirdi. Öz sahibi olmayan zengin insanlar öz sahibi hanelerle ilişkilerini güçlü tutmaya çalışır, bu ailelerle ticaret ve ahbaplık önceliği kazanmak için birbirini yerdi. ‘’Hey Haldar, bize ne getirdin bakalım böyle? Bu çirkin şey de neyin nesi?’’ Silat olan yakışıklı ama iğrenç gülüşlü adam doğrudan Surien’e bakıp gülünce yanındaki Kalha da sırıttı. Surien utançtan olduğu yerde büzülürken Raleg araya girip Silat’ı göğsünden geriye doğru itti, ‘’Eminim annen seni doğurduğunda baban da aynı şeyi söylemiştir Terogh.’’ Adı Terogh olanın gevşek gülüşü suratında donarken iri olan homurdanıp Raleg’e doğru hamle yapmak istedi ama Haldar sakin ama sert bir hareketle kolunu araya koydu. ‘’Arıza çıkarmayın ve enerjinizi yarınki birlik savaşına saklayın çocuklar. Kalıp sohbet etmek isterdik ama Leskar bizi bekliyor. Yolumuzu kesip bizi oyaladığınızı duymasını istemezsiniz sanırım?’’ Siyah saçları yüzüne düşen koyu gözlü Terogh, Relag’a kötücül bakışlar atıp, ‘’Seninle görüşeceğiz ufaklık.’’ Dedi. Raleg boynunu esnetip önemsiz bir şey dinlemiş gibi bir ifadeyle, ‘’Evet evet biliyorum, hep söylediğin ama bir türlü beceremediğin şu görüşme.’’ Dedikten sonra umursamaz bir edayla adama çarparak geçti yanından. Haldar, Surien’i yanına alıp ilerledi. Merdivenleri çıktılar ve kırmızı çatılı beyaz bir binaya doğru yürüdüler. Raleg dönüp Surien’e göz kırptı, ‘’Ona aldırma, pisliğin tekidir. Aile sevgisi görmediği için böyle tatmin olmaya çalışıyor.’’ Surien minnettar bakışlarla kafasını salladı. Haldar ve Raleg iyi insanlardı. Kendisine ilk dakikadan beri anlayışlı ve iyi davranıyorlardı. Teyzesi dışında hiç kimse çok uzun zamandır ona böyle nazik davranmamıştı. Acaba diğer süvariler nasıldı? Burada yaşayacaksa nelerle karşılaşacaktı kim bilir. Diğerleri de o kötü Silat gibi olursa yandığının resmiydi. Ama tam tersi belki çoğu Haldar ve Raleg gibi olurlardı. Büyük bir kapıdan binaya girdiler ve Haldar ondan içerideki bir kapının önünde Raleg’le birlikte beklemesini istedi. İri süvari, kendisi gibi iri cüsseli ve büyük kanatlı birinin bile rahatlıkla geçebileceği kapıdan içeri girdi ve bir süre sonra kapı tekrar açıldı. Haldar kapının eşiğinde durmuş, içeri gelmelerini işaret ediyordu. Raleg önde, Surien arkada girdiler odaya. Kapı kapandı ve Surien kendisini kısa beyaz saçlı, Haldar kadar iri ama ondan epey yaşlı bir Kalhanın önünde buldu. Adam üstünde açık bir harita duran bir masanın ardından ona bakarken geriye kaçmamak için direndi. Gözleri odada gezindi ve duvarlarda da benzer haritalar, silahlar ve kalkanlar olduğunu gördü. ‘’Bir soyadın var mı küçük hanım?’’ Sesin sahibine dönüp sesini kontrol etmeye çalışarak cevap verdi. ‘’Evet, soyadım Vozgal’mış. Teyzem öyle söylemişti.’’ ‘’Teyzen? Ya baban ve annen?’’ Tecrübeli adamın bakışlarında büyüyen soru işaretleri vardı. Surien daha çok gerildiğini hissetti. ‘’ Babamı tanımıyorum, aslında annemi de tanımıyorum. Beni teyzem büyütmüş.’’ diyebildi sesini düz duyulur tutmaya gayret ederek. ‘’Teyzen nerede?’’ ‘’O da geçen kış öldü.’’ ‘’Başka bir akraba?’’ Kız çaresiz bir ifadeyle kafasını sağa sola salladı. ‘’Başka akrabam yok. Yalnızca ben.’’ ‘’Gayri meşru bir çocuk muydun yoksa? Muhtemelen uydurma bir soyadı taşıyorsun. Bir aileye sahip değilsin. Belki de sadece bebekken terk edilmiş bir piçtin?’’  ‘Piç’ kelimesi Surien’in yüzünde tokat gibi patladı. Ona tüm yalnızlığını, eksikliklerini, ezikliğini ve bir hiç olduğunu hatırlatıp, kalbini delip geçti. Öyle ki içinde bir öfke patlaması dilini bir kamçıya çevirdi ansızın. ‘’Hayır! Onlar ben bebekken bir yangında ölmüş. Ben piç değilim!’’ dedi kendisini bile şaşırtan bir çıkışla. Gözleri birden daha sert bakmaya başlamış, elleri iradesi dışında yumruk olmuştu. Haldar tek kaşı hafifçe havalanmış halde Surien’e kısa bir bakış attığında ifadesinde biraz şaşkınlık olduğuna kuşku yoktu. Kumandan Leskar sırıttı. ‘’Ürkek, korkmuş ve çaresiz dediğin kızın bu olduğuna emin misin? Bence gerektiğinde pençelerini çıkarabiliyor.’’ ‘’Burada kalacaksa daha fazlasına ihtiyacı olduğunu biliyorsunuz efendim.’’ Dedi Haldar düz bir sesle. Adam sandalyesinde geriye yaslandı ve birkaç saniye kıza baktıktan sonra, ‘’Bir yılanın varmış, oldukça büyük bir tane hem de? Ve ne tuhaf ki bu yaşına kadar onu sadece iki kez görmüşsün ve daha tuhafı onun sana ait olduğundan bir habermişsin? Sence bu inanılır bir bahane mi?’’ ‘’Ben yalan söylemedim, ne dediysem doğruydu.’’ Kızın çaresiz haline dönüşü karşısında kumandan Leskar üsteledi, ‘’Mümkün değil! Daha önce de yeteneğini geç fark edenler olmuştu, hala oluyor ama sen 18 yaşına girmene az kalmışken ve iki kişiyi öldürmek üzere olduğun halde sana başkası söylüyor öz sahibi olduğunu? Bu kadar süre öyle bir varlıktan habersiz yaşamış olamazsın?’’ Surien birden gerildi, adam ona inanmıyordu ve onu aşağıya gönderirse kesin şehir muhafızlarına teslim edilecekti. Yani büyük ihtimalle zengin bir tacirin oğlunu öldürmeye çalışmaktan yargılanacak, hatta yargılanmadan asılacaktı. Bu baskı birkaç saniye sonra kendini bir cesaret örneği olarak dışa vurdu. ‘’Sizce öz sahibi olduğunu bilen birine mi benziyorum? Çamaşır yıkayarak ve kıyafet tamir ederek kazandığım çok az parayla yaşıyorum. Öyle ki çalıştığım evlerde yemek yemediğim günleri yarı aç geçirdiğim oluyor! Oysa siz bu cennet gibi gök şehrinde oldukça iyi besleniyor gibisiniz?’’ Surien istem dışı verdiği ikinci cevapla yeniden kendine şaşırdı. Sanki bir şey içten içe onu tetikliyor ve böyle konuşması için yüreklendiriyordu ama yaptığı başına her an iş açabilirdi. ‘’Biraz üstüne gidilmesi gerektiği ortada. Ve haline bakılırsa gerçekten yarı aç yaşıyor olmalısın.’’ Kumandan bunları söylerken bakışlarında veya ifadesinde acıma yoktu. O sadece gözlemlediği bir şeyi dile getirir gibi düzdü. Surien bunun için ne hissedeceğini bilemedi. ‘’Kanıtlar öz ve hatta bir koruma sahibi olduğun yönünde olsa da emin olmak zorundayız. Çaylak eğitimine tabi tutulacaksın. İlk eğitim sürecinde sahip olduğun şeyi ortaya çıkarabilir ve bizim dünyamız için yeterli olduğunu kanıtlayabilirsen bir süvari olmaya hak kazanacaksın.’’ Konuşmanın burasında Leskar kızı baştan ayağa süzüp ayağa kalktı ve ellerini masaya dayayıp devam etti, ‘’Tabii önce sana bir çeki düzen vermemiz ve karnını iyice doyurmamız gerekiyor. Çaylak eğitimin boyunca herhangi bir birliğe dahil olmayacaksın ama madem seni Haldar ve Raleg buldu, onların gözetiminde olmanda fayda var. Eğer yeterliysen birliklere başvurunu yapar ve hangisine kabul edilirsen oranın üyesi olursun. Belli bir soyun olmadığı için pek şansın olmadığını hatırlatayım, burada soy çok önemlidir küçük hanım. Ve sana piç, denilmesinden hoşlanmıyorsan, epey canın sıkılacak haberin olsun. Çünkü burası görünen o güzelliğin ardında acımasız bir yer. Burada bugün dostun olan kişi yarın en azılı rakibin ve hatta düşmanın olabilir. Burada ezikken acı çektiğini düşünürsün ama asıl zorluklar güçlendikçe ve birilerini geride bıraktıkça ortaya çıkmaya başlar. Önce seninle dalga geçenler vardır, ardından senin ayağını kaydırmaya ve senden kurtulmaya çalışanlar olacaktır. Yani, epey eğlenceli bir yere geldin. Bugün dinlen ve eğitim için gereken ihtiyaçlarını gider. İyi şanslar Soysuz Kız, çıkabilirsiniz.’’
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD