bc

Kayıp

book_age16+
469
FOLLOW
2.1K
READ
powerful
drama
realistic earth
childhood crush
first love
illness
school
twink
spiritual
passionate
like
intro-logo
Blurb

İris'in bu hayatta en iyi yaptığı şey kaçmaktır. Ailesinden kaçmak, sevdiğinden kaçmak, gerçeklerden kaçmak.... Evet kaçarak yaşar ancak kaçamadığı bir gerçek vardır. Ölüm. Çünkü aslında İris yaşamak için kaçar.

Özgür olmak, Hissetmek, Keşfetmek.

Tüm yaptıklarımın tek sebebiydi bu üç madde. Her şeyin tek sebebi...

chap-preview
Free preview
Giriş
İris'in çılgınlıklar listesine hoş geldiniz. Ben bu listeyi tamamlamak için kaçıyorum ve tüm maceramı günlüğüme not ediyorum. Maceramı merak ediyor musun? O zaman günlüğümü okumalısın. LİSTE 1)        Anı Biriktir (Bol bol fotoğraf çek) 2)        Gün doğumunu izle. 3)        Uçaktan Paraşütle atla. 4)        Bir erkeği öp. 5)        Bir kadını öp. 6)        Yıldızları izle 7)        Yıldızların altında seviş 8)        Seks yap 9)        Bungee Jumping yap 10)    Kayak yap? (Kışı bekleyebilecek miyim?) 11)    Araba yarışlarına katıl 12)    Motor yarışlarına katıl 13)    Sarhoş ol 14)    Su altını keşfet 15)    Raftinge git 16)    Rüzgar sörfü yap 17)    Yamaç paraşütü yap 18)    İnsanları mutlu et 19)    Sokak hayvanlarına yardım et 20)    Gün batımını izle 21)    Güneşi hisset 22)    Rüzgarı hisset 23)    Denizi hisset 24)    Gece denize gir 25)    Denize açıl (Tekneye bin) 26)    Kumu hisset 27)    Doğayı keşfe çık 28)    İnsanları analiz et 29)    Aşık ol. Aşık olmamalıyım. 30)    Uçan balona bin 31)    Çıplak denize gir 32)    Varoluşunu hisset 33)    Hayatı keşfet 09.08.2017 Merhaba günlük,  bir gün sonu daha ve ben artık yaşadıklarımı seninle paylaşmaya karar verdim. Bu ara her şey sakin gibi… Kaçan bir insanın hayatı ne kadar sakin olabilirse! Evet kaçıyorum. Geçmişten, gelecekten her şeyden kaçıyorum. Ama en çok ondan kaçıyorum! Neden kaçıyorum? Neden benim peşimi bırakmıyor? Hepsini zamanla sayfalarında anlatacağım. Fakat henüz buna hazır değilim. Ama şimdilik buradaki yaşantımla sayfalarını doldurmaya devam etmek istiyorum. Burada geçireceğim belirsiz zamanları seninle paylaşacağım. Sabah yataktan kalkar kalkmaz yaptığım ilk şey, senin ilk sayfandaki listeyi okumak oldu. Kaç gün olmuştu bu yolculuğa çıkalı saymamıştım ama henüz hiçbirini yerine getirememiştim. Listeyi tekrar okuyarak iç çektim. Günlerim çalışmak ve kaçmakla geçiyordu. Neden beni takip ediyordu? Neden diğerleri gibi peşimi bırakmıyordu? Tek istediğim kaçmaktı. Kaçmak. Hiç durmadan kaçmak… Ben İris Kara bu hayatta yapmak istediğim çok şey var ama ben şimdilik sadece kaçıyordum. Listeyi okuduktan sonra günlüğü çantama tıkıp ayağa kalktım. Odanın içindeki küçük banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Odanın kapısında asılı olan tişört ile pantolonumu giydim. Tişörtü giydikten sonra eğilip kokladım. Yaz ayındaydık ve ikinci defa bir tişörtü giymek zorlaşmıştı. Ter kokuyordum ama başka çaremde yoktu. Çantamdan yedek tişörtü alıp kokladım. Kahretsin o da temiz değildi. Banyoya girip elimdeki tişörtü el sabunuyla çabucak yıkadım. Tek isteğim kokusunun gitmesiydi. Üstümü çok fazla kirletmemeye dikkat ederdim. Ter kokusu haricinde lekeli olduğunu sanmıyordum. Koltuk altlarını iyice temizledikten sonra durulayıp odanın penceresinin önüne gittim. Kaldığım pansiyon eski bir binaydı. Pencereleri içeri doğru açılan eski model ahşaptandı. Pencereyi açıp tişörtü üstüne astım. Eğer akşam dönersem, yarın için temiz bir tişörtüm vardı. Şu an burada oturmuş bu günlüğü yazdığıma göre dönmüştüm. Hatta az önce kafamı kaldırıp yıkadığım diğer tişörte baktım. Sabaha kadar kuruması için şimdiden yıkamıştım. Yarın odadan çıktığımda bu sefer arkamda hiçbir şey bırakmak istemiyordum. Neyse sabaha geri dönersek, tişörtü asıp çantama tüm eşyalarımı doldurdum. Odada tişört harici bir şeyim kalmadığından emin olarak işe gitmek için çıktım. Aşağıya indiğimde Victor ile eşi Helena her zamanki gibi resepsiyonda oturmuş birbirlerine kur yapıyorlardı. Altmış yaşındaydılar ama hâlâ liseli âşıklar gibiydiler. İki haftadır burada kalıyordum. İkiliyi çok sevmiştim ama onlara bunu hissettirmiyordum. Ne ben bağlanmak istiyordum ne de onları kendime alıştırmak. Çünkü bir gün ortadan kaybolacaktım. Helena beni görür görmez “Günaydın Esin işe mi gidiyorsun?” dedi. “Evet” dedikten sonra ikiliye gülümseyip hızlı adımlarla pansiyondan çıktım. Onlar beni Esin olarak tanıyorlardı. Bazen akşam yemeklerinde gördüğüm kadarıyla pansiyonda on kişi anca kalıyordu ve en genç kalan bendim. Yirmi yaşındaydım. Diğerleri ise kırkın üstündeydi ve çoğu Victor ile Helena’nın arkadaşlarıydı. Victor ile Helena kırk yıl önce Almanya’dan taşınıp bu sahil kasabasına yerleşmişlerdi. Çünkü Victor Yahudi asıllıydı ve Helena’nın ailesi evlenmelerine izin vermemişti. Hiç çocukları olmamıştı. Bu dünyada iki kişilik bir aileydiler ve onları çok seven arkadaşları vardı. En azından şu sıra pansiyonda kalanlar onları çok seviyordu. Buna emindim. Bunları nereden mi öğrenmiştim? Helena konuşmayı çok seviyordu ve pansiyonda akşam yemeklerine katıldığım zamanlarda tek başıma oturduğum masaya gelip bana anlatmaya başlardı. Pansiyondan çıktıktan sonra park yerinde duran motoruma binip kaskımı taktım. 2004 model Yamaha R6’ya sahiptim. Evden ayrıldığım gün evden çaldığım parayla satın almıştım. Evet,  ailemin evinde hırsızlık yapmıştım. Ama bir nevi o para bana aitti. Nasıl olduğunu sormayın ama o para bana ait sayılırdı emin olabilirsiniz. Ben sadece izinsiz almıştım. İş yerine geldiğimde motoru arka kapının yanına park ettim. Çantamı motorun arkasına sıkıca bağladıktan sonra ön tarafa yöneldim. Arka kapı direk mutfağa açıldığı için patron oradan girmemizi istemiyordu ama ben acil kaçış planımı bu kapı olarak belirlemiştim. İçeri girdiğimde Cem çoktan gelmiş masaların tozunu alıyordu. Burası küçük bir kafeteryaydı. Sabahları kahvaltı servisinin yapıldığı öğlen ve akşam ise Fast food yemeklerinin servis edildiği bir yerdi. Çok fazla müşteri olmasa da yeterliydi. Personel odasından önlüğümü alıp belime bağladıktan sonra dışarı çıktım. Kasadan yeni bir adisyon aldıktan sonra Cem’e “Yardıma ihtiyacın var mı?” diye sordum. “Neredeyse bitti” diyerek beni reddettiğinde içecek bölümünde tezgâhın arkasına geçip oraları toparlamaya başladım. Kısa süre sonra işim bittiğinde önüme dönünce Cem’in tezgâha yaslanmış beni izlediğini gördüm. Kahverengi gözleri beni çözümlemeye çalışıyordu. Hissediyordum. İnsanları analiz etmeye çalışmaya başladığımdan beri bunu hissediyordum. Ama henüz analiz yapacak kadar birikime sahip değildim. “Çok gizemli bir kızsın değil mi?” diye sorduğunda gülümsedim. Gizem… Bundan sonraki takma ismim olabilirdi. Onun gibi tezgâha yaslanıp gözlerinin içine baktım. “Öyle olmaya çalışıyorum” derken sesimde alaycı bir tını vardı ve gülümsemeye devam ediyordum. Güldü. Parlak bir gülümsemesi vardı. “Hayır, sen gerçekten gizemlisin. Hiç kimsenin hakkında hiçbir şey öğrenmesini istemiyorsun” dediğinde gülümsemem azaldı ama çabuk toparladım. Dikkatle beni izleyen Cem’den mimiklerimdeki hafif değişim kaçmamıştı. “Evet, öylesin” diyerek tespitini onayladı. Sonra omuz silkti ve “Sen anlatmak istemediğin sürece seni zorlamam bayan gizemli” dedi. Daha geniş gülümsedim. Aynı şekilde karşılık verdikten sonra “Bu akşam sahilde parti var gelmek ister misin?” dedi. Sahilde parti. Kulağa hoş geliyordu. Hemen aklımdan hesaplar yapmaya başladım. İki haftadır ortalık sakindi. Henüz rahatsız edilmediğime göre bana ulaşamamıştı. Bu sefer uzun sürmüştü. O zaman belki listedeki birkaç şeyi yerine getirebilirdim. Listede ilk maddeyi her yeni bir yer keşfettiğimde yapıyordum. Gittiğim yerlerin hoşuma giden manzaraların fotoğraflarını çekiyor, anı ölümsüzleştiriyordum. Ama diğerlerine bir türlü sıra gelmemişti. Bu akşam mesela Cem’i öpebilirdim. Hoş bir çocuktu ve geldiğim günden beri bana çok yardımcı olmuştu. Listemden bir maddeyi silebilirim. “E ne diyorsun?”  dediğinde “Olabilir” dedim. Yüzü tekrar aydınlandı ve “Iıı şey bende hâlâ numaran yok biliyorsun” dedi. Parmağıyla şakağını kaşıdığında bu hareketi tedirgin olduğu zaman yaptığını anladım. Reddedilmekten korkuyordu ama elimde olmadan onu reddedecektim. “Ah çünkü telefon kullanmıyorum” dedim ve hayrete düştü. Kaşları yukarı kalkarken “Telefon kullanmıyor musun? Ciddi misin?” diye sordu. “Evet” diyerek kısaca cevapladığımda “Anladım” dese de bana inanmadığı gözlerinden belliydi. Büyük ihtimal ona numaramı vermemek için yalan söylediğimi düşünüyordu ama gerçeği söylüyordum. “O zaman nasıl haberleşeceğiz.” “Sen partinin nerede olduğunu söyle ben seni bulurum” “Peki” diyerek bana partinin yerini söyledi. Aklıma not ettikten sonra daha fazla konuşacak fırsatımız olmamıştı. Günün ilk müşterisi kapıdan girmiş ve biz günlük tempomuza başlamıştık. Gün çabuk bitti. Çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. O yüzden çalışmayı bir nevi hiç sevmiyordum. Çünkü yapmam gereken şeyler çalışmak zorunda olduğum için listede öylece bekliyordu. Ama kaçabilmek ve hayatımı sürdürmek içinde çalışmam gerekiyordu. Yine de az da olsa para biriktirebilmiştim. Yani şimdilik oda kiramı ve motorun benzin masrafını çıktığımızda rüzgar sörfüne ve yamaç paraşütüne yetecek kadar param vardı. Kafeteryada çalışmak bir yönden iyiydi. Yemeğe para vermek zorunda kalmıyordum. Günün sonunda günlük paramı patrondan aldım. Çalışanların hepsi parasını haftalık veya aylık alıyordu ama ben günlük istemiştim. Çünkü ne zaman ayrılacağım belli olmazdı. Pansiyona gittiğimde Victor resepsiyonda yalnızdı. İçeri girer girmez kafasını kaldırdı okuma gözlüklerini burnunun ucuna indirip bana gözlüklerinin üstünden baktı. Gözlüğü tutan elinden tükenmez kalem sarkıyordu. Yine bulmaca çözüyor olmalıydı. “Odanın bugün son günü Esin. Tarihi uzatacak mısın?” derken yıllardır içtiği sigara yüzünden sesi hırıltılıydı. Yanına gidip cebimden yeni aldığım parayı çıkarttım. “Bir gün daha” dediğimde bana kaşlarını çatarak bakıp “Kuralları biliyorsun küçük hanım en aşağı üç gün satın almak durumundasın” dedi. Sıkıntıyla iç çekip çantama uzandım.  Fermuarını açıp biriktirdiğim paradan aldım. Tezgâhın üstüne koyduğumda Victor gülümsedi. Yaşlı adamın komik bir gülümsemesi vardı. “Seni biraz daha aramızda göreceğimiz için mutluyum” dediğinde “Tabi kesin o yüzdendir. Aldığın parayla alakası yoktur” deyince kahkaha attı. “Açık sözlü kız” derken bende gülümsedim. Biraz daha onlarla kalacağımı düşünmek güzeldi. Bu kasabayı gerçekten sevmiştim. Belki en uzun süre burada kaldığım için sevmiştim ama yine de sevmiştim işte. Odama çıktığımda çantamı yatağın üstüne atıp duşa girdim. Duştan çıktıktan sonra çıkarttığım tişörtü yıkadım. Penceredekini alıp katladıktan sonra yeni yıkadığımı yerine asmıştım. Çantamdaki fotoğraf makinesinin hafıza kartını alıp çantamın astarında açtığım gizli yere yerleştirdim. Bir gün fotoğraf makinesini kaybedersem içindekilerin kaybolmasını istemiyordum. Çantayı tekrar kenara bıraktıktan sonra havluya sarılı halde yatağa uzandım. Gözümü kapattığımda hatıralarım beni gülümsetti. Onları özlüyordum. Hem de çok özlüyordum ama onların yanında da kalamazdım. Gözümden akan yaşı elimin tersiyle silip burnumu çekerek doğruldum. Çantama uzanıp günlüğümü çıkarttım. Akşamki partiye gitmekten vazgeçmiştim. Bugün günlüğümün ilk sayfalarını doldurmak istiyordum. İşte sana yazmaya bu şekilde başladım. Şimdi bu sayfalara karalayacak kelimelerim tükenirken uykuya dalmak için sabırsızlanıyordum.    

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.3K
bc

TYLER (Cherry 2)

read
5.9K
bc

Yasak Sevda

read
84.6K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook