Ürpertici bakışları karşısında bedenimin titremesine engel olamıyordum.O kadar koyu gözleri vardı ki göz kapaklarının arasında birer mezarlık taşıdığını geçirdim içimden bir an.Sanki bir kaç saniye daha bakarsam beni de o mezarlığın içerisine çekip yutacak güçte gibiydi.Aldığım titrek nefeslerin kesik kesik dudaklarıma çarptığını hissediyordum ve bunu onun da fark ettiğini bakışlarının bir an küçümser bir ifadeyle dudaklarıma inmesiyle anladım.
Korkuyor muydum?
Hemde çok.Ama inatçı yapım,bu korkumun önüne geçiyordu.Bedenim korkudan titrese bile ağzımdan çıkanlara engel olamadığım bir dik başlılıktı bu.Gözlerim bir an önünde ki sehpanın üzerinde olan siyah kabzasında buradan seçemediğim bir deseni olan silaha takıldı.Yavaşça yutkundum ve çenemi havaya dikerek konuştum.
"Sana boyun eğeceğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun.Buradan ilk fırsatta gideceğim ve sende bana engel olamayacaksın."
Rahatlıkla sırtını yasladığı koltuktan doğrularak ayağa kalktı.Ayağa kalkmasıyla istemsiz bir şekilde bir adım geriye doğru çekildim.Bana doğru yaklaşırken rahatlıkla kol manşetlerini düzeltti ve kafasını yavaşça kaldırıp, ellerini siyah kumaş pantolonunun cebine koydu ve karanlık gözlerini gözlerime dikti.
Tam karşımda durup,kafasını yüzüme doğru eğdi.Sigarayla karışık sert kokusunun burnuma dolmasıyla kafamı geriye doğru eğdim ama arada ki mesafeyi bu hareketimle daha çok kapatıp kulağıma eğildi ve aksanlı,boğuk sesiyle konuştu.Kulağımda hissettiğim nefesi ve yüzeysel bir şekilde dokunan dudaklarıyla nefesimi tuttum.
"Eğer benim inime gelmişsen,buradan ancak ölünün çıkacağını öğreneceksin.Şimdi nefes al.Henüz ölmeni istemiyorum 'piccola ragazza'."