Beyza ;
Çok güzel bir kahvaltı yapmıştık. Eski günlerdeki gibi hepimiz bir aradaydık. Ben de Faruk’a mesaj atıp en kısa zamanda yanımıza gelmesini istedim.
Faruk cevaben, “En yakın zamanda oradayım. Olayları gözden geçirip nasıl hareket etmemiz gerektiğini, yasal prosedürün ne olacağını kafa kafaya verip düşünelim,” dedi.
Şirkette olanlardan henüz habersizdi. Ona bir şey söylemeden, durumu acil olarak değerlendirmiştim. Topladığımız delillerin dosyalanması için Akif’ten hazırlamasını rica ettim. Hazırladığı dosyayı da kız kardeşim Gül’e teslim etmesini söyledim.
Yerimizi fazla kişinin bilmesine gerek yoktu. Faruk bu yaptığımıza kesin bozulacaktı; onun planı çok daha farklıydı. Ama neyse... İkna yeteneğimizle onu da yumuşatır, pamuk gibi yaparız. Gün boyu fizik tedavi, Gülendam Hanım derken akşam olmuştu.
Akşam yemeği için hazırlıklara başladık. Sevgi Anne, kendi elleriyle kızını beslemek istiyordu. Filiz’in en sevdiği yemeklerden hazırlıyordu. Biz de bu güzel sofradan nasibimizi alıyorduk.
Benim Faruk’u çağırdığımı kimse bilmiyordu. Sürpriz olacaktı. Akşam yemeği, çay derken saat 23.00’ü bulmuştu. Bu arada Filiz’e özel hazırlanan ilaçları da uyguladık. Ayrıca Serap Hanım’ın önerdiği egzersizleri Filiz’e yaptırmaya çalıştık.
Gece yarısı olmuştu. Kapı çalınca herkes bir an tedirgin oldu. Ama kimin geldiğini bildiğim için keyifle yerimden kalkıp kapıyı açtım.
Faruk gelmişti. “Hoş geldin,” dedim, içeri davet ettim. Sevgi Anne, Faruk’u görünce önce şaşırdı. Onun da durumdan haberdar olduğunu bilmiyordu. Hafifçe sitem etti:
“Neden bana da söylemedin?”
Faruk gülümsedi. Filiz’in yanındaki tekli koltuğa oturdu:
“Canım ablam, nasılsın? Bu iki deli neler yaptı bir bilsen… Evet, Eylül ve Beyza, oturun bakalım. Ne yaptınız, bana tek tek anlatın. Ayrıca bir misafirimiz daha var. Bu da benim size sürprizim olsun.”
Kapı tekrar çaldı. Merve’ye kapıyı açmasını rica ettim. İçeri çok kızgın ve sinirli bir şekilde Gül girdi:
“Abla, derdinize ne oldu? Daha gideli iki gün bile olmadı. Yine mi çağırdınız? Sıkıntı nedir? Derdiniz hiç bitmiyor, yine ne oldu?”
Faruk tebessüm etti:
“Onların da haberi yoktu seni çağırdığımdan. Şimdi hepiniz oturun, etraflıca konuşalım. Olay nasıl gelişti, bana bir bir anlatın. Şirkete bir geldim, kimse ortada yok. Benden habersiz neden hareket ettiniz? Tolga şu anda yurt dışında, ablamı arıyor. Neler topladınız, bana açık açık anlatın.”
Beyza ;
"Yarın bu iş bitecek," demişti. Bugün görüşmelerini yapmış, Filiz’i yarın yurt dışına göndereceğini söylemişti. Yurt dışında ayarladığı özel bir hastanede, adamlarının olduğunu ve Filiz’in işini orada bitireceklerini anlatmıştı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştı.
Ben de bu konuşmadan sonra doğrudan Gül’ü arayarak operasyona başlamasını, “F planına geçiyoruz,” diyerek bildirdim. A, B, C, ... Hepsini çoktan es geçmiş, en yedek plan olan F'yi yalnızca ben hazırlamıştım. Bu plandan sadece Gül’ün haberi vardı. Çok mecbur kalmadıkça da uygulamaya koymayacaktık. Senin dediğin şekilde ilerleyecektik.
Sonra Gül söze girdi:
“Ablam beni arayıp ‘F planına geçiyoruz,’ dediğinde, ben de hemen Veli’yi arayıp ‘Konuştuğumuz üzere F planına geçiyoruz,’ dedim. Veli, sanki dünden hazırmış gibi, ‘Hatunum, o iş bende. Hazırlan, gelip seni alıyorum,’ dedi. Ben bile bu kadar kısa sürede hazırlanabileceğimize inanmamıştım.
Hastaneye girişimiz efsaneydi! Ben önde, arkamda Veli ve ayarladığı sahte hasta bakıcılar… Resmen destan yazdım.
Filiz’in yanına gidip kulağına, ‘Seni buradan çıkarıyoruz, ablamlar seni bekliyor,’ dediğimde bana öyle bir baktı ki… Hâlâ gözümün önünde.
Hemşire, ‘Çıkış işlemleri yarın yapılacak,’ dese de umursamadım. Tolga’yı arıyormuş gibi yapıp telefonu hemşireye uzattım: ‘Buyurun, Tolga Bey’e siz anlatın,’ dedim. Mecburen geri çekildi.
Selim Bey’in özel olarak ayarladığı ambulansla hastaneden çıktık. Tüm hasta kayıtlarını da aldım. Ama dosyaların üzerinde epey oynanmış. Selim Bey’in yaptığı tahlillerle karşılaştırdık; alakası bile yok.
Resmen Filiz’i bilinçli olarak uyuşturmuşlar. Bu apar topar iş, Selim Bey’i de rahatsız etmiş. Yurt dışı işi de halloldu. Veli, gerçek bir hastayı Filiz’in yerine uçakla yurt dışına gönderdi. Tolga oraya vardığında karısının yerine başka birini görünce yüz ifadesini görmeyi çok isterdim.”
Faruk, Gül’den dosyaları aldı. Bizim Akif’le bugüne kadar topladığımız her şeyi kendisine verdik. Bu delillerle ömür boyu hapis cezası alır.
Beyza:
“Peki o yelloz ne olacak?” dedim. Herkes dönüp bana baktı. “Filiz uyuyor, rahat olun, onun da haberi var,” dedim. Kadının adını bile unutmuştum; ‘yelloz’ demekten. “Arzu Hanım da cezaevine düşecek. Yoksa ben katil olurum!” dedim.
Faruk, “Yarın sabah erkenden gidip bunları avukata vereceğim. Yasal süreçle birlikte şirketin vekaletini de devredeceğiz. Boşanma işi de sende Gül,” dedi.
Gül, yüzünde memnun bir tebessümle: “Ben o işi çoktan hallettim, 15 gün içinde mahkemesi var,” dedi. Açıkçası, bu kadar hızlı olacağını beklemiyorduk.
Saat oldukça ilerlemişti. Biraz dinlenelim dedik. Yarın güzel haberler bizi bekliyordu. Biz yine Filiz’in yanında kaldık. Diğerleri odalarına çekildi. Faruk ve Gül sabah erkenden evden ayrıldılar.
Filiz
Kahvaltı masasına geçtiğimizde annem elleriyle hem bana hem de Kerem’e yemek yediriyordu. Canım annem, kızları resmen sorguya çekti.
Kızlarsa övünerek tek tek anlattılar olup biteni. Annem bana bakarak, “Çok şanslısın kızım, böyle dostlar edinmişsin. Çok teşekkür ediyorum, kızlarım benim,” dedi.
Ben de annemin kızlara bakarken söylediği şu cümleyi hiç unutmayacağım:
“Bir kızım vardı, üç oldu. Hakkınızı nasıl öderim?”
Kızlar, anneme sarılıp, “Filiz iyi olsun, yeter,” dediler.
Tolga’nın durumunu fark edince kardeşim Faruk’u ikna etmişler, oğluma annemin bakmasında ısrarcı olmuşlar. Tolga da sorumluluk almamak için çocuğu anneme bırakmış. Hayatında verdiği belki de tek doğru karardı.
Kızlar, doktor gelecek diye iki dirhem bir çekirdek hazırlanmışlardı. Beni de ihmal etmediler.
Kapı çaldı. Merve, “Misafiriniz geldi,” diye haber verdi. Eylül, etekleri zil çalarcasına kapıya koştu. Resmen uçarak gitti.
Bakalım, meşhur doktor kimmiş?
İçeri doktor Selim girdi. Yanında ise, güzelliğiyle afeti andıran bir kız vardı. Eylül’ün yüzü beş karıştı.
İkisi de içeri geçip kısaca selamlaştılar. Hepimiz merakla doktorun gözlerine bakarken, aslında yanındaki genç kadını daha çok merak ediyorduk. O bize neler anlatıyor...
Selim:
“Hanımlar, öncelikle sizi tebrik ediyorum; başarıyla hasta mı kaçırdınız? Kaçırmadan önce keşke bana da danışsaydınız. Zaten başka bir hastaneye sevkini ayarlamıştım. Ama siz illa ki aksiyon istediniz sanırım.
Filiz Hanım’ın durumu aslında oldukça iyi. Yaptırdığım tahlillerin sonuçları temiz çıktı ama kanında bağımlılık yapan ilaçlar tespit ettik. Uzun süren yatak istirahati nedeniyle kasları çok zayıflamış.
Önce kasları güçlendireceğiz. Vücuttaki toksinleri atabilmek için de yeni bir tedaviye başlayacağız. Ancak bu ilaçlar bağımlılık yaptığı için zorlu bir süreç bizi bekliyor. Beden yoksunluk yaşayacak; krizler başladığında neler yapmanız gerektiğini size anlatacağım.”
Selim Bey gayet güzel konuşuyor ama biz hâlâ asıl konuya gelmesini bekliyoruz. O ise konuyu uzattıkça uzatıyor. Allah’ım, ne olur evli olmasın; bizim kızlar yıkılır, benlik bir şey yok.:)
Selim:
“Krizler kendini nasıl gösterir bilmiyoruz. Halüsinasyonlar da olabilir; zamanla anlayacağız. Bu da arkadaşım Serap, kendisi fizik tedavi uzmanı.”
Eylül “Oh be!” deyince herkes güldü. Selim Bey ve Serap başta neye güldüğümüzü anlamadı ama biz her şeye hâkimiz, sıkıntı yok. Eylül, “Kahve içer misiniz? Keyfimiz yerine gelsin,” dedi.
Filiz:
Serap Hanım güzel bir program hazırlamış. Muayene etmek isteyince bizim kızlar biraz telaşlandılar.
Selim:
“Söyleyin, çekinmeyin; ne iş çevirdiniz?”
Kızlar (Beyza):
“Yok bir şey, biraz hacamat, biraz sülük, biraz da bitkisel gibi şeyler…”
Selim Bey başını hafifçe sağa sola salladı.
Selim:
“Bunda kızacak ya da tedirgin olacak bir durum yok. Serap zaten ara ara bana da hacamat yapar. Ancak ilaçları birden bıraktığımız için ağır yan etkileri olacak. Alanında uzman kişilerle koordineli çalışacağız, kendi başınıza sakın bir şey yapmayın.”
Eylül “Akupunktur olur mu?” deyince, Selim Bey’in yan bakışıyla sustu.
Filiz;
Serap Hanım beni muayene ederken kızlar bahçeye çıktı. Serap titizlikle muayene etti, sorular sordu, ben de gözlerimle yanıtlamaya çalıştım. Muayene bitince kızlar ve annem yanıma geldiler. Serap durumu açıkladı:
Serap:
“Genel durumu iyi görünüyor. Kaslar hareketsizlikten dolayı zayıf düşmüş ama sıkı bir fizik tedaviden sonra hızlı bir şekilde normal yaşamına dönecektir.”
Annem ağlamaya başladı. “Bunca zaman kızım boşuna mı yattı? Beş senesi gitti,” dedi. Kızlar teselli etmeye çalıştı ama olmadı. Annem sinir boşalması yaşıyordu; tanırım bu durumu, nerede görsem anlarım.
Aynı gün fizik tedaviye başlandı. Selim Bey, “Psikolog da gelecek,” deyince:
Eylül:
“Hiç gerek yok, o iş bizde. Hem de bedava! İsterseniz size de ücretsiz seanslar ayarlarız.”
Selim:
“Uzman şart,” dedi net ve kesin bir ses tonuyla.
İlk günden yoğun bir fizik tedavi süreci başladı. Gülendam Hanım da kendi yöntemlerini uyguladı. Akşam oldu. Annem kendi elleriyle yemek yapmış; en sevdiğim yemeklerden... Mutfakta resmen tarih yazmış.
Hoş sohbet eşliğinde yemek yerken Kerem yanıma gelip:
Kerem:
“Anne, seninle uyumak istiyorum. Kokunu özledim,” dedi. Başımı sallayarak onayladım.
Filiz:
Bizimkilerin bana bakışları tuhaftı. Acıma duygusu değil ama ne olduğunu da anlayamadım. Onlar da benim gibi duygu geçişleri yaşıyor, belli. Psikolog geldiğinde onlar da elden geçse iyi olur.
Bugün gerçekten yorulmuşum. Fizik tedavi beni bayağı zorladı. Vücudum hamlamış, en ufak ağrıyı bile hissediyorum. Ama oğlum yanımda, bana sarılmış. Mis gibi kokusu… Daha ne isterim ki? Kendimi dünyanın en güzel uykusuna bıraktım.
Beyza:
Selim Bey gelir gelmez tedaviyi başlattı; biraz da bize sitem ederek. Serap fizik tedaviyi uygularken biz de bahçede durum değerlendirmesi yaptık.
Filiz’in sabah neler yaptığını anlattık. Uykuda hareket ettiğini, bağırdığını, bu sırada hiç zorlanmadan hareket ettiğini… Gözlerini açtığında bile sanki farklı şeyler görüyormuş gibi davrandığını söyledik.
Aşırı titrediğini, ter içinde kaldığını anlattık. Selim Bey dikkatle dinledi ve bunların normal olduğunu, yoksunluk belirtileri olduğunu, durumu kötüleşmeden toparlamamız gerektiğini söyledi.
Biz konuşurken Serap da geldi. O da hissettiğini ama kullanılan ilaçlar nedeniyle vücudun bu durumu fark edemediğini söyledi. Uyaranlarla bunu hatırlatacaklarını, kasları güçlendirmenin zaman alacağını anlattı. Beslenme programını da bize uzattı. Aynen uygulayacağımızı söyledik.
Eylül her ne kadar Selim Bey’e kur yapsa da bence onun aklında başka biri var. Eylül boşandıktan sonra bayağı çapkın biri oldu.
Yarın yine fizik tedavi var. Selim Beyler gittikten sonra Gülendam Hanım geldi. O da kendi yöntemlerini uyguladı. Bu yorgunlukla Filiz epey uyur.
Gülendam Hanım’a Filiz’in kâbus gördüğünü de söyleyince birkaç bitki çayı önerdi. “Yatmadan önce içirin, rahatlatır,” dedi.
Filiz uykusunda yine hareket ediyordu. Parmaklarını kıpırdatması iyi bir işaret. Umarım en kısa zamanda iyileşir de şu intikam işini hızlandırırız.
Eylül hazırlanıp dışarı çıktı. Kerem için birkaç parça eşya alacak. Umarım kendine koca bulmadan döner!
Ben de Sevgi Anne ile oturup çay eşliğinde Filiz iyileşip ayağa kalkınca kocasından nasıl intikam alacağımızı anlattım. Sevgi Anne de birkaç öneride bulundu; o da oldukça öfkeliydi. Eline silah versen, gözünü kırpmadan damadını vurur.
Bir anneyi evladıyla sınamayın, sonuçları çok ağır olur.
Eylül geldi. Neşeliydi, elleri kolları doluydu. Ve tabii beklenen oldu:
Eylül:
“Kızlar, ben âşık oldum!”
Şaşırdık mı? Tabii ki hayır. Zaten boşandığı ilk andan itibaren her gördüğü erkeğe “âşık oldum” diyor. Karşı tarafın ise bundan haberi bile olmuyor.
Bana farklı baktı; kesin beni beğendi, diyor. Gerçekten âşık olsa bu kızı nasıl zapturapt altına alırız, bilmiyorum.
Alışveriş merkezindeki oyuncak mağazasının sahibi çok yakışıklıymış. Eylül dayanamayarak âşık olmuş. Uzun uzun adamın ona nasıl oyuncak sattığını anlattı. “Sırf benimle konuşmak için satış yaptı,” dedi. Ben de yine dayanamayarak içimdekileri söyledim:
Beyza:
“Evet, kesin öyledir. Yoksa bu hâline bakıp, ‘Bu kadında çok para vardır, ben buna iki güzel sözle bir dünya oyuncak satarım,’ dememiştir.”
Eylül omuz silkip, “Bana ne, benim teorim daha güzel. Bence beni beğendi,” deyip Kerem’e seslendi.
O sırada telefonuma gelen mesaja baktım.
Akif:
“Abla, Tolga havalimanında tutuklanmış. Görüntüleri de sana yolluyorum.”
İşte bu! İşin bitti Tolga Bey…