Ateş
Aslı’nın heyecanı görülmeye değerdi. Sergi boyunca yanımda, gözlerinde ışıldayan o mutlulukla dolaşıyordu. Beni gören herkes, Aslı’ya da büyük bir hürmet gösteriyor, her yerde ona öncelik tanıyordu. Aslı bu ilgiden son derece memnundu; hislerini saklamaya çalışsa da bana karşı duyguları olduğunu belli ediyordu.
Ama biliyordum onun önceliği bana duyduğu aşk değil, benim ona sağlayacağım konum ve statüydü. Ne yazık ki Aslı, annesinin tıpatıp bir kopyasıydı; hem yüzüyle hem de davranışlarıyla. Bir an aklıma Duru geldi. Ne annesine ne de ablasına benziyordu; hem görünüşü hem ruhuyla bambaşka biriydi.
İki aydır tanıyordum onu. Annesiyle ablası sarışın, soğuk, gösterişli ve mesafeliyken Duru; kumral, hafif buğday tenli, sıcak bakışlı bir kızdı. Güzelliğini yalnızca yüzünden değil, nahifliğinden, duygusal derinliğinden alıyordu. Tokgözlüydü; paraya değer vermez, küçücük şeylerle mutlu olurdu. Başkalarının derdi onun da derdi olurdu. Kesinlikle ailesinden çok farklıydı.
Esat’a da hiç benzemiyordu.Esat piçi bencil, soğuk bir adamdı. Duru ise sanki açmaması gereken bir bahçede, inadına açan bir çiçek gibiydi.
Düşüncelerimin ne kadar dağıldığını fark edip toparlandım. Aklıma ne zaman Duru gelse, diğer her şey silikleşiyordu. Ama artık buna bir son vermem gerektiğini bilsem de bunu yapamıyordum.
Herkesin içinde Aslı’nın elini tuttuğumda bütün gözler bize çevrilmişti. Çünkü bu, benim için bir ilkti. Bu hareket, Aslı’yla aramızdaki ilişkinin ciddiyetini açıkça gösteriyordu.
Şimdiye kadar kimse beni bir kadınla el ele görmemişti. Gecelik ilişkilerim olmuştu elbette, ama ben bir kadının elini tutuyorsam bu, ciddiyetin ilanı demekti.
Aslı
Hayatım son dönemde harika gidiyordu. Ateş’in hayatıma girmesiyle birlikte sosyetedeki yerim birkaç gün içinde bile daha da sağlamlaşmıştı. Annemle birlikte neredeyse her gün bir davete katılıyor, hiçbir günü boş geçirmiyorduk. Ama bu sergi ve Ateş’in elimi tutması… her şeyin zirvesiydi.
O an herkesin bakışları üzerimizdeydi. Çoğu kadın yerimde olmayı deli gibi istiyordu, bakışlarından belliydi. Bazıları gözleriyle Ateş’i adeta yiyordu. Ama Ateş elimi tuttuğu anda, herkes durumumuzun ciddiyetini anlamıştı. Çünkü Ateş gibi bir adam kolay kolay bir kadının elini tutmazdı.
Onun bana açacağı kapılar şimdiden hayalimi süslüyordu. Bugün yanında olduğum için gördüğüm hürmet, saygı beni onurlandırmıştı.
Evet, Ateş bana biraz mesafeliydi, ama bunun kişiliğinden kaynaklandığına emindim. Çünkü beni o istemişti. Haftalarca evime çiçekler, hediyeler göndermişti. Eğer duyguları olmasa, bunların hiçbirini yapmazdı.
Ateş’in de babam gibi iş adamı kişiliğinin dışında karanlık yönleri olduğunu biliyordum, ama bu benim için önemli değildi. Annem gibi olmak istiyordum. Annem, babama istediği her şeyi yaptırır, sosyetede sözü geçen bir kadındı. Ben de onun yolundan ilerliyordum. Ama benim şansım, Ateş’in babamdan çok daha güçlü, çok daha zengin olmasıydı.
Sergide bir tablo çok dikkatimi çekmişti. Çok değerli bir tablo olduğu için Açık artırmayla satılıyordu. Başta birkaç kez fiyat yükselttim, ama rakamlar o kadar yükseldi ki artık devam etmem mümkün değildi. Tam tablo satılacakken, Ateş öyle bir fiyat söyledi ki salondaki herkes sustu. Sonra herkesin önünde yanağımdan öperek tabloyu bana hediye etti.
Heyecandan neredeyse bayılacaktım. Bana bu kadar değer vermesi, bunu herkesin içinde ilan etmesi inanılmazdı. Boynuna sarılıp yanağından öptüm ama bedeninin birden gerildiğini hissettim. Başkalarının yanında bu tür yakınlıktan hoşlanmıyordu. Büyük ihtimalle, bugüne kadar yanında gerçekten bir kadın olmamıştı.
O geceyi onun sayesinde mükemmel bir şekilde geçirdim. Sergiden sonra İstanbul’un en seçkin restoranlarından birine gittik.
“Ateş, çok teşekkür ederim. Bugün her şeyiyle harikaydı. Hediyen beni o kadar mutlu etti ki...” dedim.
Elimi tuttu, dudaklarına götürüp nazikçe öptü.
“Aslı, sen çok daha iyilerine layıksın. Benim yanımdaysan her şeyin en güzelini hak ediyorsun. Lütfen hediyelerim için teşekkür etme. Bu sadece başlangıç. Bunların bir sonu yok. Benim krallığımda gelecekteki kraliçem sensin.”
Bu sözler aklımı başımdan almıştı. Dolaylı da olsa bir evlilik teklifiydi. Her şeyin bu kadar hızlı gelişmesi büyüleyiciydi.
“Ateş, çok hızlı olmuyor mu her şey?” dedim.
“Hayır. Ben bu anı uzun zamandır bekliyorum. Artık hiçbir şeyi zamana bırakamam.”
“Bu hız seni korkuttu mu?” diye sordu.
“Hayır, hayır” dedim panikle. “Seninle olmak en çok istediğim şey.”
Gecenin sonunda, milyonluk hediyemle beni evime bıraktı. Nezaketi, ilgisi, gücüyle büyülenmiştim.
Artık eminim… Beni çok daha güzel günler bekliyordu.
Çünkü ben, bütün bu güzellikleri sonuna kadar hak ediyordum.
Duru
Babamla harika birkaç gün geçirmiştim. Onunla zaman geçirmeyi, konuşmayı, dertleşmeyi… kısacası ona dair her şeyi çok özlemiştim. Ama o, aslında benim bile unuttuğum bir doğum günü için gelmişti. Son dönemlerdeki yoğunluğum yüzünden kendi doğum günümü bile unutmuştum.
Önce babam ve Ayfer Sultan’la evde küçük bir kutlama yaptık. Pasta kestik. Ayfer Sultan bana elleriyle çok güzel bir kazak örmüştü. Onun el emeği benim için çok kıymetliydi. Boynuna sarılıp öptüm.
“Ayfer Sultan’ım benim Neden yordun kendini? Çok, çok teşekkür ederim,” dedim.
“Kuzum” dedi beni öperek. “Sana layık değil ama.”
“Olur mu öyle şey? Senden gelen her şey benim için çok kıymetli,” dedim sevgi dolu bir sesle.
Sonra babam hediyesini verdi. Zarfın içinde iki tane tapu vardı.
“Baba, bunlar ne?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Doğum günü hediyen, kızım,” dedi gülümseyerek.
“Baba, bunlara gerek yok, bunlar çok fazla, lütfen,” dedim.
“Duru, hayatının garanti altında olmasını istiyorum. Bu ev ve arsa artık senin adına geçti. Ama bunlardan kimseye bahsetmeni istemiyorum, güzel kızım. İleride işler yolunda gitmezse, bunlar senin güvencen olur.”
“Baba, lütfen böyle konuşma,” dedim, gözlerim dolarak.
“Duru, bana karşı mı geliyorsun şimdi? Yapman gereken tek şey, hediyeler için babana sarılmak,” dedi yumuşak ama kararlı bir sesle.
Boynuna sıkı sıkı sarıldım. “Sen bu dünyadaki en harika babasın,” dedim.
“O zaman sen de bu dünyadaki en harika kızsın, Duru,” dedi. “Yarın geri dönmem gerek.”
“Baba, ama çok az kaldın,” dedim yüzümü asarak.
“İşler beklemez,” dedi gülümseyip saçımı okşayarak.
Pastamı kesip babama ve Ayfer Sultan’a ikram ettim, sonra ben de bir dilim aldım. Hep birlikte yemeğe başladığımız sırada annem aradı.
“Baba, annem arıyor!” dedim sevinçle.
“Eee, aç kızım,” dedi.
“Anneciğim!” dedim heyecanla. Ama yine o soğuk ve mesafeli sesiyle yanıt verdi:
“Merhaba Duru, doğum günün kutlu olsun. Nice güzel yaşlara.”
“Teşekkür ederim anneciğim,” dedim, içimdeki bütün heyecan sönerken. Çok kısa konuştuk ve kapattık. Babam durgunlaştığımı fark edince hemen gülümsemeye başladım. Üzüldüğümü ona belli etmek istemiyordum.
Gece arkadaşlarımla dışarı çıktım. Onlar da bir kutlama hazırlamışlardı. Gece kulübünde doğum günü pastamı kestim, eğlendik. Her şey güzeldi. Babamın burada olması, arkadaşlarımın araması… Değer verdiğim herkes doğum günümde yanımdaydı. Furkan abim de beni unutmamıştı. Serdar abim ve Aslı ablam ise hiçbir doğum günümde aramadıkları gibi bu doğum günümde de aramamışlardı. Bu beni hiç şaşırtmadı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Anna sordu:
“Duru, neyin var?”
“İyiyim, her şey yolunda,” dedim.
Sonra Roope da sordu: “Evet, neyin var Duru? Yüzünde bir hüzün var.”
Onlardan hiçbir şeyi saklamadığım için derin bir nefes alıp, “Kerim doğum günümü hatırlamadı,” dedim.
Ama hemen toparlanarak, “Ama ona kırılmadım. Hem çok yoğun hem de annesinin rahatsızlığıyla uğraşıyor. O yüzden unutması canımı sıkmadı,” diye ekledim.
Ville, alaycı bir tebessümle, “Evet tatlım, hiç canın sıkılmamış belli,” dedi.
“Çocuklar, uzatmayalım, olur böyle şeyler. Ben bunlara takılmıyorum,” dedim.
Helka araya girip, “Böyle bir günde Duru’nun canını sıkmayın,” deyip bana sarıldı. “Haklı, insanlar bazen yoğunluktan unutabilir,” diyerek beni teselli etmeye çalıştı.
Sonra hepsi sırayla bana sarıldı, yanımda olduklarını göstermek istercesine. Onları daha fazla üzmemek için içimdeki sıkıntıyı ikinci plana atıp onlarla eğlenmeye devam ettim. Ama geceyi çok uzatmadık; babam evdeydi ve ertesi gün dönecekti.
Bir dolu hediyeyle evimin yolunu tuttum. Sessizce odama geçtim, üstümü değiştirip rahat pijamalarımı giydim. Yatağa uzandım. Kerim’e kırgın değildim ama içim buruktu. Bu, ikimizin bir olduğu ilk doğum günüydü ve o beni unutmuştu.
“Aslında tek bir araması bile yeterdi,” diye düşünürken…
Telefonum çalmaya başladı.
Kerim (ATEŞ)
Bugün gerçekten çok yorucu ve stresli bir gündü. Haşmet’le yaptığım görüşme zaten yeterince sinir bozucuydu; üstüne bir de Aslı’yla vakit geçirmek beni tamamen tüketti. Aslı bu geceden son derece memnun kalmış görünüyordu, ama benim için aynı şeyleri söylemek mümkün değildi. Onunla geçirilen her dakika, içimi sıkan, boğucu bir ağırlığa dönüşüyordu. Yine de geceyi istediğim şekilde bitirmeyi başardım. Aslı’nın aklını tamamen başından almış,planlarımın bir adım daha yakınına gelmiştim.
Duşun altına girip suyun bedenime değdiği an rahatladığımı hissettim. Tüm kaslarım gevşerken, zihnim bir anlığına bile durulmuyordu. Seks yapmak istiyordum hem de sağlam bir seks. Ama lanet olsun ki, Duru dışında hiçbir kadını gerçekten arzulayamıyordum. Bedenim yalnızca ona ait gibiydi. Bugün Aslı bana dokunduğunda bile, tüm vücudum istemsizce gerilmişti. Oysa Duru söz konusu olduğunda, sadece kalbim değil, bütün benliğim onun varlığıyla ateşleniyordu.
Yatağa uzandım, gözlerimi tavana diktim ve içimde tarifsiz bir özlem kabardı. Onu görmeye dayanılmaz bir istek duyuyordum. Elimi telefona uzattım, sahte sosyal medya hesabıma girdim ve Duru’nun profiline tıkladım. Paylaştığı birkaç fotoğraf vardı; her birinde yine büyüleyiciydi. O an gözüm, Anna’nın onu bir gönderide etiketlediğini fark etti. Tarihe baktığımda tarih bu güne aitti.
Ve Allah kahretsin bugün durunun doğum günüydü ve ben bunu tamamen unutmuştum.
Fotoğraf bir gece kulübünde çekilmişti. Duru siyah, mini bir elbise giymişti; güzelliği göz kamaştırıcıydı. Gülümsüyordu ama… ben o gülümsemenin ardındaki hüznü hemen fark ettim. O hüzün benim eserimdi. Çünkü birlikte olduğumuzdan bu yana, onun ilk doğum günüydü ve ben unutmuştum.
“Masum prensesim” diye fısıldadım karanlık odada.
İkinci telefonumu elime aldım. Parmaklarım titriyordu. Hiç vakit kaybetmeden Duru’yu aramak istedim. Onun sesini duymam gerekiyordu. Çünkü o an, her şeyden çok, yalnızca onun sesini duymak ve kendimi ona affettirmek istiyordum hızlıca numarasını bulup aradım….