Duru
Kerim’in gidişinin üzerinden iki hafta geçmişti ve bu süreçte aramızda çok az konuşma olmuştu. Son iki gündür ise ne aramalarıma cevap vermiş ne de geri dönüş yapmıştı. Bazı insanları aylarca tanırsın ama hiç içini doldurmaz; bazılarıysa kısa zamanda hayatının merkezine yerleşir. Kerim, benim için ikincisiydi. Onu bu kadar özlemem, bu kadar düşünmem beni şaşırtıyordu. Ama derinlerde bir yerde, hissettiklerimin sadece hoşlanma ya da beğeni olmadığını biliyordum. Kendime itiraf etmek zor olsa da... ben Kerim’e âşıktım. Kalbim onun adını her attığında, bu gerçeği yüzüme çarpıyordu. Ondan ayrı kalmak canımı yakıyor, onun yokluğunda içimde sürekli bir sızı dolaşıyordu.
Özlem büyüdükçe kafamda senaryolar yazmaya başlamıştım. Normalde her zaman olumluya odaklanan ben, Kerim söz konusu olunca olabilecek tüm kötü ihtimalleri tek tek kurguluyordum. Meğer birini sevmek, insanın içini hem ısıtan hem de yoran ağır bir duyguydu. Bütün ders boyunca düşüncelerim sadece onun etrafında dönüp durdu. Yüksek lisans tezim önümde duruyor ama ben tek bir cümle bile odaklanamıyordum; zihnimde sadece bir isim yankılanıyordu: Kerim.
Ders çıkışında Ville ve Roope’nin evine hep birlikte gittik. Bu gece film gecesi yapacaktık. Film seçildi, mısırlar patladı, biralar açıldı, ışıklar kapandı ve hep beraber izlemeye başladık. Ama filmin ortasında derin bir iç çekişim duyulunca salondaki bütün başlar bana çevrildi.
“Anna, yürüyen karizmayı çok mu özledin?” dedi biri alaycı bir tebessümle.
Artık saklamanın anlamı yoktu. “Evet,” dedim dürüstçe. “Onu çok özledim.”
Film durduruldu. Herkes bana bakıyordu. Gözlerimin dolduğunu fark eden Roope yanıma yanaştı ve kolunu omzuma attı. “Aşk insanı yorar, güzelim,” dedi yumuşak bir sesle. “Ama inan, bütün bu yorgunluklara değer.”
“Bilmiyorum Roope,” dedim içimi çekerek. “İki hafta oldu ve biz çok az konuştuk. Son iki gündür ise ne aramalarıma döndü ne de mesajlarıma cevap verdi. Bu kadar kısa zamanda bir adama bu kadar anlam yüklemek belki yanlıştır ama her şey kontrolümün dışında ilerliyor gibi geliyor.”
“Duru, aşkta kontrol ve kurallar yoktur,” dedi Emila.
“Helka da hak verdi: “Aşkta zaman kavramı da yok, güzelim. Bazen ilk görüşte bile biri senin kalbine dokunabilir. Hissettiklerin çok normal.”
“Anna, eğer o yakışıklıyla yatsaydın şu an seni saat başı arıyor olurdu,” dedi şakayla.
Elime geçen yastığı hızla ona fırlattım. “Aklın fikrin hep orada senin!” dedim gülerek. Onun kahkahası salona yayıldığında hepimiz istemsizce güldük. Şakanın ardından üzerimize çöken kasvetli hava biraz olsun dağıldı.
“Ville ne zaman gelecek?” diye sordu merakla.
“Bilmiyorum,” dedim “Sadece işimi toparlar toparlamaz yanındayım dedi.”
Helka devreye girdi: “Bu adam bizim gibi değil; otuz yaşında ve anlattığına göre bir şirket yönetiyor. Belki gerçekten ciddi bir problemle uğraşıyordur. Hemen olumsuz düşünme, sonuçta sorumlulukları var.”
Jess, her zamanki gerçekçi bakış açısıyla konuştu: “Ama yine de ne olursa olsun, insan bir arayıp haber verir. Bu durum hoşuma gitmedi. Umarım sonunda seni üzecek bir şey çıkmaz, güzelim.”
Derin bir nefes alarak, “Tamam,” dedim. “Bu gecenin bu şekilde mahvolmasını istemiyorum. Burada geçireceğim zaman sınırlı ve arkadaşlarımla geçirdiğim her anın tadını çıkarmak istiyorum.”
Bunu söylemiş olsam da zihnimdeki Kerim düşüncelerini susturmak kolay olmadı.
Gece boyunca bol bol sohbet ettik, güldük ve eğlendik. Onları kesinlikle çok seviyordum. Burada bana aile olmuşlardı; her biri benim için ayrı ayrı değerliydi. Gecenin sonunda Jess, içki içmediği için hepimizi sırayla evlerimize bıraktı. Eve girer girmez yatağa uzandım ve içkinin de etkisiyle bilincim tamamen kararıp uykuya daldım.
Kerim
İşleri toparlamak sandığımdan uzun sürdü ve burada kalış sürem uzadı. Son iki gündür ise annemin sağlık sorunlarıyla ilgileniyordum. Bu süreçte Duru birkaç kez aradı ama cevap vermedim. Her telefon çaldığında içimde tuhaf bir çelişki beliriyordu: Bir yanım onun sesini duymak için yanarken, diğer yanım buna izin vermiyordu. Çünkü bu bana ihanet gibi geliyordu. Babamın katilinin kızıydı o… Annemin şu anki durumunda payı olan adamın kızı. Akıl ve öfke bana uzak durmamı söylerken, kalbim tam tersi yöne çekiyordu beni. Duru’yu merak ediyordum. Onu özlüyordum. Ama bunu kabul etmek bile zayıflıktı.
Eve döndüğümde, kardeşim Tan’ı çalışma masamda oturmuş, dalgın halde buldum. Duru’nun resimleri ekrana yansımıştı. Bu görüntü içimdeki öfke kıvılcımını anında ateşe çevirdi.
“Hayırdır koçum, neye daldın böyle? Geldiğimi bile fark etmedin,” dedim sanki hiçbir şey görmemişim gibi davranarak.
Tan hemen toparlandı. “Hoş geldin abi, kusura bakma.”
“Neye bu kadar dalmışsın?”
Cevap vermeden önce derin bir nefes aldı. “Abi… şu kız…” dedi duraksayarak.
“Hangi kız?” diye sordum bilmezden gelerek.
“Duru.”
“Ne olmuş Duru’ya?” Ses tonum istemsizce sertleşmişti.
Tan bir an tereddüt etti. “Abi… O kız çok mahsun. İçimde garip bir his var. Bu kızla ilgili başka bir şey var sanki. Gözleri mesela…”
“Gözlerinde ne var?” diye keskin bir sesle sordum.
“ Bilmiyorum abi… Ama bu kız kafamı karıştırıyor.”
“Bu kıza bir şeyler mi hissetmeye başladın?” diye bağırarak sordum sinirle. Öfkem sadece ona değildi, içimde taşan duygulara da yönelmişti.
“Abi, haşa! Senin yanındaki kıza nasıl hissederim? Yanlış anladın. Sadece… çok masum görünüyor. Masum birine zarar vermek bize yakışmaz diye düşündüm.”
Bir an sustum, sonra hırçın bir şekilde, “Tan, kusura bakma,” dedim ama sesim hâlâ sertti. “Esat’ın kızı o. Esat’ın çevresindeki hiç kimse masum olamaz.”
Konuşmayı o anda kestim. “Biletleri ayarla. Yarın Finlandiya’ya gidiyoruz,” dedim ve odama geçtim. Banyona girdim, soğuk suyun altına kendimi bıraktım. İçimde, kontrol edemediğim bir yangın vardı. Duru, uzun zamandır bastırdığım bütün duyguları gün yüzüne çıkarıyordu. Zayıflıyordum. Bu duygular bana yasaktı. Çünkü yıllardır uğruna yaşadığım intikama hiç bu kadar yaklaşmamıştım ve hiçbir şeyin bunu riske atmasına izin veremezdim.
Duru
Dersten çıkmıştım; yorucu bir gündü ve keyfim pek yoktu. Arabama doğru yürürken, park etmiş siyah bir Tesla’nın yanında, tamamen siyahlara bürünmüş Kerim’i görünce adımlarım durdu. Onu böyle görmeyi hiç beklemiyordum.
Beni fark edince genişçe gülümseyip kollarını açtı. Sanki yıllardır beklenen bir an gibiydi. Ona doğru koşup sıkıca sarıldım; Allah’ım, onu ne kadar özlemişim! Kokusu içime dolarken, o da aynı şekilde bana sarıldı, saçlarımı öptü, kokladı.
Bir süre sonra, gözlerini hiç ayırmadan beni kendinden biraz uzaklaştırdı ve hiç vakit kaybetmeden büyük bir özlemle dudaklarıma kapandı. Tutkulu bir öpüştü, ona karşılık vermeye çalışırken bile yetişemiyordum. Uzun uzun öpüştük, sonra ellerimi tuttu ve avuç içlerime öpücükler bıraktı. Büyülenmiş gibi, tek kelime etmeden ona baktım.
“Benim güzelim, beni çok mu özlemiş?” dedi muzip bir gülümsemeyle. Gözlerime bakıyor, içimi tamamen okuyor gibiydi.
Hiç konuşmadan tekrar sarıldım. Bir süre sonra, sesimi titreyerek duyurabildim: “Çok özledim.”
“Ben de seni özledim, güzelim. Sensiz kalmak katlanabileceğim bir şey değil,” dedi.
“Bir daha gitme, Kerim,” dedim, kalbim hızla çarparken.
“Güzelim, gidersem seni de kendimle götürürüm. Sensiz olmaz,” diye cevap verdi.
Birlikte arabaya bindik.
“Ne zaman geldin?” diye sordum.
“Yaklaşık kırk dakika önce,” dedi.
“Direkt bana mı geldin?”
“Evet. Bu iki hafta sensiz bir an bile geçmedi. Artık sensiz tek bir dakikaya bile tahammülüm yok. Şimdi senin eve gidiyoruz; küçük bir valiz hazırlayıp ve bana geçiyoruz. Kesinlikle itiraz kabul etmiyorum. Bu iki haftayı telafi etmeliyiz.”
“İyi,” dedim. Kalbim deli gibi atıyordu.
“İki gündür sana neden ulaşamadım?” diye sordum.
“Özür dilerim, güzelim. Annem biraz rahatsızdı ve iki günü tamamen onunla geçirdim.”
“Bir an kendimi çok kötü hissettim. Geçmiş olsun, şimdi nasıl?”
“İyi, her şey kontrol altında,” dedi gülümseyerek.
“Bana kızdın mı sana dönemediğim için?”
“Açıkçası kızmak değil, merak ettim.
Duru, seni yeni bulmuşum; ne senden vazgeçmeye niyetim var ne de seni kaybetmeye. Sana doymak istiyorum; güzelim, sen bana ait bir parça gibisin. Eğer sana cevap veremiyorsam gerçekten önemli bir nedenim vardır, bunu unutma.”
Ellerimi tutup öptü. “Anlaştık mı?”
“Evet, anlaştık,” dedim. Sanki iki hafta ayrı kalmamışız, her şey normale dönmüş gibiydi.
“Sen galiba beni çok özlemedin,” dedi alayla.
“Hayır, çok özledim,” dedim utangaç bir gülümsemeyle.
Hızla eve gidip Ayfer Sultan’a birkaç gün arkadaşında kalacağımı söyledim ve küçük bir valiz hazırlayıp çıktım. Kerim’den bir an bile ayrı kalmak istemiyordum.
Yolda babam aradı. Telefonu açarken ellerimi bir an Kerim’in ellerinden aldım. “Bu telefonu açmam gerek; babam arıyor,” dedim. Gerildiğini fark ettim; dişlerini sıkması, ellerimi bırakmasından kaynaklandığını düşünüp gülümsedim.
“Canım babam, nasılsın?”
“İyiyim, güzel kızım. Sen nasılsın?”
“İyi babacığım. Herkes iyi mi? Her şey yolunda mı?”
“Evet kızım, sıkıntı yok. Seni özledim, Duru. Sesini duymak bana iyi geliyor; nefes almamı sağlıyorsun.”
“Babacığım, sesin çok iyi gelmiyor. Yanında olmasam da anlıyorum.”
“Evet, işler biraz karışık ama halledeceğim. Sen bunları düşünme.”
“Sen benim için çok kıymetlisin. Lütfen kendini üzme.”
Bir süre konuştuktan sonra kapattık.
“Bir sıkıntı mı var, Duru?” diye sordu Kerim.
“Babam biraz canı sıkkın gibiydi, kafama takıldı,” dedim.
“Sıkma canını, güzelim, işlerledir,” dedi Kerim.
“Umarım öyledir. Kerim, babam benim nefesim gibi; onsuz bir hayatı düşünemiyorum. Babalar böyledir; ben de babamı kaybetmeden önce öyle düşünürdüm.”
“Çok üzgünüm, seni üzmek istemedim.”
“Sıkıntı yok, güzelim. Hayat bizi her zaman en sevdiklerimizle sınar.”
Kerim
Uçaktan iner inmez Duru’nun okuluna gittim. Kapıda onu beklemeye başladım; zaman o kadar ağır akıyordu ki, Duru’yu görünce bütün sıkıntılar bir anda yok oldu. Kollarımı açıp çağırdım; o gelip kollarıma sığındı. Allah kahretsin, onu o kadar özlemişim ki, bana sarılınca tekrar nefes aldığımı, yaşadığımı hissettim. Bir süre kollarımdaydı; göğsüme sığındı ve kokumu içine çektiğini gördüm. O da beni çok özlemişti.
Sonra dudaklarına kapanıp tutkuyla öpmeye başladım. Dudaklarının tadı harikaydı; bu kadının her şeyi muhteşemdi. Ona her dokunduğumda onu daha fazla arzuluyor ve istiyordum; bir süre bırakmaya niyetim yoktu. Birbirimize doyma faslını eve bırakıp yola çıktık. Hızlıca eve gidip küçük valiz hazırladık; onu yanımdan ayırmaya hiç niyetim yoktu. Her anlamda Duru’ya doymayı planlıyordum; buradaki zamanımız kısıtlıydı. Ondan kalbini almak, ruhuna ve bedenine sahip olmak istiyordum.
Eve giderken babası aradı; her cümlesinde babasına olan sevgisi hissediliyordu. İlginç olan, Esat’ın da kızına anormal derece düşkün oluşuydu. Telefonda konuşmaları Duru’ya karşı çok yumuşaktı ve onu çok sevdiğini gösteriyordu. Bu yüzden Duru benim için daha da kıymetliydi. Esat İşlerini toparlayabilirdi, ama kalbinden yara alırsa toparlayamazdı;amacım onu kalbinden vurup bir daha toparlanamamasını sağlamaktı.Yolculuk sessizlik içerisinde geçti.
Eve girer girmez Duru’yu kucağıma alıp öpmeye başladım. Şaşkınlığı, ilk başta karşılık vermemesinden belliydi; kucağımdayken birlikte koltuğa oturup onu öpmeye devam ettim.
“Duru, aklımı başımdan alıyorsun. Beni deli ediyorsun. Sana her anlamda sahip olmak istiyorum; ne kadar daha kontrollü davranabileceğimden emin değilim,” dedim.
Onu öpmeye doyamıyordum ve işin kötüsü, onu o kadar arzuluyordum ki sertleşmiştim. Duru bunu ilk başta fark etmedi, ancak kucağımda hareket edince nefes alış verişleri hızlandı ve yüzüne tatlı bir pembelik yayıldı. O kadar utangaçtı ki kucağımda hareketsiz durdu.
“Gözlerine bakıp, bana neler yaptığının farkındasın değil mi, güzelim?” dedim.
Kucağımda dudakları şişmiş, saçları dağılmış, yanakları pembeleşmiş bir genç kadın vardı; kendime hakim olup sıkıca sarıldım.
“Bence artık kucağımdan kalkmalısın, yoksa bu işin sonu yatak odasında bitecek, güzelim,” diye takıldım; onu biraz daha utandırdım ve onun utangaç hali çok hoşuma gitti.
Duru kucağımdan kalkınca, “Valizimi hangi odaya bırakacağım? Hangi odada kalacağım?” dedi.
Şaşkın bir şekilde yüzüne baktım. “Tabii ki benim odama. Bu evde benden ayrı bir yerde kalacağını düşünmedin herhalde. Şimdi sen yukarı çık, elbiselerini yerleştir; ben de bu günlük yemek siparişini vereceğim. Diğer günler yemeği ellerinden yemek istiyorum,” deyip onu yatak odasına yönlendirdim.
Bu, birlikte geçireceğimiz günlerin başlangıcıydı;ve ben her anlamda Duru’ya doyup, ondan alabileceğim her şeyi alacaktım.