Duru
Gözlerimi araladığımda odanın içine gri bir sabah ışığı dolmuştu. O kadar huzurlu uyumuştum ki kendimi hiç bu kadar enerjik hissetmemiştim. Üzerimde Kerim’in kolları olduğunu fark ettiğim an yine kalp atışlarım hızlanmıştı. Onu uyandırmamaya çalışarak yavaşça arkamı döndüm. Camlardan süzülen ışık Kerim’in yüzüne vuruyordu. Yanımda huzurla uyuyordu; yüz hatları daha yumuşamış, sanki bütün ağırlığını bırakmış gibiydi. Geniş göğsü her nefesinde ritmik biçimde inip kalkıyor, ben ise onun kokusunu içime çekmekten kendimi alamıyordum.
Bir süre sadece onu izledim. Bu kadar güçlü görünen bir adamın aslında kalbinde nasıl bir fırtına taşıdığını merak ettim. Belki de geçmişinde gizlediği şeyler vardı… Dün bana “Zamanı gelince öğrenirsin.” demişti. İçimde bir merak vardı ama bir yandan da ona olan güvenim ağır basıyordu.
Elimi usulca saçlarına götürüp parmaklarımı arasından geçirdim. Hafifçe kıpırdandı, sonra gözlerini araladı. Yarı uykulu sesiyle,
“Günaydın güzelim…” dedi.
Gülümsedim.
“Günaydın.”
Beni kendine doğru çekip sıkıca sarıldı.
“Keşke her sabah gözümü sana açsam.” diye mırıldandı.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Dudaklarımı yanağına değdirip fısıldadım:
“Ben de aynı şeyleri istiyorum.”
Kerim gözlerimin içine baktı. Bakışı daha derin, daha karanlık bir şeyler söylüyordu ama dudaklarından dökülen tek cümle,
“Seninle her şey çok güzel Duru. Biraz da sarılıp uyuyamaz mıyız güzelim?”
“Kerim çok isterdim ama okula gitmem gerek. Bugün sunumum var, üzgünüm.” deyip yanağından öptüm. Bu hareketimden sonra hiç beklemediğim şekilde bir anda kendimi Kerim’in altında buldum. Kalbim göğsümden fırlayacak gibi atmaya başladı. Gözlerinin rengi koyulaşmış, nefes alış verişleri benim gibi hızlanmıştı. Üstelik kasıklarımda hissettiğim baskı ve sertlik beni tamamen hazırlıksız yakalamıştı.
Kerim üzerime eğilip boynumu öpüp kokladı, bir süre boynumda soluklandı.
“Duru, kendimi daha ne kadar kontrol edebilirim bilemiyorum. Seni istiyorum, sana ait her şeyi istiyorum. Seni kendime katmak istiyorum güzelim.” deyip etimi dişlerinin arasına kıstırıp yavaş yavaş ısırıp emmeye başladı. Bir yandan kasıklarımdaki sertlik ve baskıyı da daha da artırmıştı. O kadar zevk almaya başlamıştım ki dudaklarımdan kısık bir inleme kaçtı. Bu inlemeyi duyunca Kerim hemen üzerimden aceleyle kalktı. Gözlerim eşofmanın önündeki kabarıklıkta takıldı bir süre ve kontrolsüzce yutkundum. Bunu fark eden Kerim’in yüzünde keyifli bir ifade belirdi.
“Eğer buna devam edersen hiçbir şey beni durduramaz güzelim ve başladığım işi bitirir seni kendimin kılarım.” deyip hızlıca odadan dışarı çıktı.
Kendimi toplamam zaman aldı. Hızlı bir duş alıp hazırlandım. Hem sunumuma iki saat vardı. Aşağıya indiğimde mutfak masasında kahvaltıyı Kerim çoktan hazırlamıştı ve kendi de hazırlanmıştı. Saçları hâlâ ıslak ve dağınık duruyordu. Üzerinde siyah bir kazak ve buz mavisi bir kot pantolon vardı. Bu haliyle çok “fresh” ve genç duruyordu.
Yanına gidip yanağından öptüm.
“Ellerine sağlık, sofra harika görünüyor.” dedim.
“Afiyet olsun. Çok güzel bir kadına hazırladım.” deyip hapşurdu..
“Kerim, üşüttün mü yoksa?” dedim biraz panikleyerek.
Gözlerime bakıp, “Hayır, sadece buz gibi suyla duş aldım sakinleşmek için. Ama güzelim, bütün bunların acısını senden çıkaracağım bilmiş ol.” dedi gülümseyerek. “Hadi kahvaltımızı yapalım, seni okula bırakayım.”
Kahvaltıya oturduk. Çayımı yudumlarken,
“Kerim, hiç gerek yok, ben giderim.” dedim.
“Güzelim, ben bırakacağım seni ve konu kapandı.” dedi dominant sesiyle.
Kerim (Ateş)
Sabah Duru’nun güzel yüzüne bakarak, kokusunu soluyarak uyanmak çok güzeldi. Gözlerinde bana duyduğu güveni görmek, onun kollarımda olması, yanımda uyuması benim için çok yeniydi. Bu güne kadar hiçbir kadınla uyumamıştım. Sadece cinsel birliktelik yaşar, sonra kalkar giderdim. Ama Duru farklıydı. O tertemizdi. Ondan uzak kalamıyordum. Sabah yaşadığımız ateşli anlar hâlâ aklımı bulandırıyordu. Duru’yu istiyordum. En kısa zamanda onu kendime katmak istiyordum. Ve bunu Duru’nun da istediğinin farkındaydım. Bütün ilklerini benimle yaşamak istiyordu ve her geçen gün daha cesur bir kadına dönüşüyordu. Onun bütün ilklerine ben sahip olacaktım, sadece ben. Onun başkasıyla olması düşüncesi bile beni delirtiyordu. O sadece bana aitti.
Sonra silkelenip, “Bunların hepsi planın parçası.” diye kendime telkin verdim. Bu yüzden böyle hissettiğime kendimi ikna ettim.
Duru’yu okula bıraktıktan sonra arabayı Tan’la buluşacağımız yere doğru sürdüm.
“Hoş geldin abi.”
“Hoş bulduk Tan, nasılsın, var mı bir sıkıntı?”
“Yok abi, her şey yolunda. Sende de her şey yolunda gibi.”
“Evet, her şey planladığım gibi gidiyor. Dediğim kişiye söylediğim çiçek ve pırlanta setini gönderttin mi?”
“Evet abi, sabah gönderttim.”
“Abi emin misin?”
“Tan, yine başlama. Konuştuk bunları. Plan harfiyen işleyecek. İntikamımı alıncaya kadar kimseye acımam. Bunları bana tekrar tekrar söyletme.
Akşama çok şık bir restoranda yer ayır, kemancıları da ayarla, her şey kusursuz olsun.”
“Tamam abi.” deyip odadan çıktı keyifsiz bir sesle.
Tan Duru’ya kıyamıyordu. Bu iş başladığından beri ona tuhaf bir şekilde koruyucu davranıyordu. Tan’ın önsezileri çok güçlüydü. Duru’nun iyi olduğunu savunuyordu ve haklıydı. Ama ne kadar iyi olursa olsun, kötü bir babanın kızıydı ve bundan dolayı o da bu plandaki yerini almıştı.
Duru’nun okul çıkış saatine kadar Türkiye’deki işlerimi buradan hallediyordum.
Esat’ın yana döne banka borçları için borç para aradığını duymak keyfimi daha da yerine getirmişti. Sürüneceksin Esat, sürüneceksin. Bu keyifli haberden sonra arabama atlayıp Duru’yu almaya gittim.
Kapıda beklerken Duru’nun dışarı çıktığını gördüm ama adamın biri ellerini Duru’nun omzuna atmış, neredeyse ona sarılarak yürüyordu ve gözü sürekli Duru’nun üstündeydi. Bütün vücudum gerildi. Başka bir adamın Duru’ya yakın olması, ona dokunması kabul edeceğim bir şey değildi. Dişlerimi sıkıp ellerimi yumruk yaptım.
Duru beni fark etti. Önce yüzünde bir gülümseme belirdi, sonra bendeki gerginliği uzaktan da olsa fark etti ve yüzündeki tebessüm anında soldu. Yanındaki adamın temasından kendini kurtarıp büyük adımlarla yanıma doğru yürümeye başladı. Yanındaki adam da onunla beraber geliyordu.
Yanıma varınca hemen bana sarıldı.
“İyi misin, bir problem mi var?” diye sordu.
“Hayır, iyiyim güzelim. Bu kim?”
“Sizi tanıştırmadım. Bu yüksek lisans sınıfından arkadaşım Tom, bu da sevgilim Kerim.” diye tanıttı beni.
Bu kelime üzerimdeki bütün gerilimi alıp götürdü. Kendimi daha rahat hissediyordum. Tom’la tanışıp çok kısa bir sohbetin ardından arabaya binip eve doğru yol almaya başladık.
“Günün nasıldı güzelim?”
“İyiydi ama canım biraz sıkkın.”
“Neden?” diye sordum meraklanarak.
“Babamla konuştum. Bir sıkıntısı var Kerim, söylemiyor ama hissediyorum. Benimle konuşurken sesinde hep bir mutluluk olurdu ama şimdi hüzünlü geliyor. Acaba ona haber vermeden Türkiye’ye, yanına mı gitsem?” dedi.
“Duru, güzelim, iş dünyasında olur böyle dönemler. Ama anlattığına göre baban güçlü biri. Bir problemi varsa da üstesinden gelir. Sen canını sıkma.” dedim onu ikna etmeye çalışarak.
Bir yanda da duyduklarım keyfimi yerine getirmişti. Demek ki Esat artık bulunduğu zor dönemi çevresine yansıtmaya başlamıştı. Bunu Duru’ya bile hissettirdiğine göre durumlar göründüğünden daha karışıktı.
Düşüncelerimi Duru’ya yansıtmadan, “Eve gidip hazırlanalım. Akşama seni harika bir yere götüreceğim.” dedim.
“Kerim, eve dönmem gerekli. Ayfer Sultan’ın meraklanmasını istemiyorum.”
Yüzüne bakıp, “Asla Duru, burada bulunduğum süre içinde benden uzakta kalmana asla izin vermem. Ben sizin evde kalamayacağıma göre Duru Hanım, sen bende kalacaksın ve bu konu tartışmaya kapalı. Şimdi o güzel ellerini kullan ve Ayfer Hanım’ı ara, bir süre eve gelemeyeceğine onu ikna et. Hadi güzelim.” dedim.
Bana gözlerini devirse de dediğimi itiraz etmeden yaptı. Masum prensesimin bana güveni ve teslimiyeti beni daha çok etkiliyordu.
Eve gidip hazırlandık. Yine harika görünüyordu. Saks mavisinde askılı, yırtmaçlı bir elbise giymişti. Saçlarını açık ve dalgalı yapmıştı. Yüzünde çok az bir soft makyaj vardı ve tek kelimeyle nefes kesici görünüyordu.
Merdivenlerden aşağı inerken bakışlarımı ondan bir saniye bile ayıramıyordum. Bana yaklaştığında,
“Beğendin mi?” diye sordu.
“Beğenmek ne kelime Duru, bayıldım. Harika görünüyorsun güzelim. Bu gece dışarı çıkmasak mı diyorum, bu güzelliği kimseyle paylaşmak istemiyorum.”
“Teşekkür ederim ama bence abartıyorsun.” deyince,
Onu tutup sırtını göğsüme yaslayıp girişteki aynanın karşısına getirdim.
“Bak kendine, ne kadar güzel, çekici ve seksi olduğunu kendi gözlerinde gör.” deyip boynunu öpüp kokladım. Yine o pembelik yüzüne yayılmaya başlamıştı.
“Ah Duru, ben seninle ne yapacağım?” diye mırıldandım.
“Aslında yapacağın tek bir şey var.” dedi gözlerindeki derin anlamla.
O an anladım, Duru’nun benden bir şeyleri duymayı beklediğini. Ve istediği o cümleleri de, beni de bu gece ona verecektim.
Birlikte yemek yiyeceğimiz restorana doğru yola çıktık. Yolculuğumuz çok sessiz geçti. Arada bakışmaları saymazsak gayet sakindi.
Restorana varınca arabadan inince Duru’nun elini sıkı sıkı tuttum. Elleri sıcacıktı, ona her dokunduğumda içim ısınıyordu.
Duru
Çok şık bir restorandı geldiğimiz yer. Bize ayrılan masa harikaydı. Siparişlerimizi verdik, yanına kırmızı şaraplarımızı söyledik. Sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik. Gerçi yemek boyunca Kerim yemekten çok bakışlarıyla beni yedi.
“Lütfen Kerim, beni seyretmeyi bırakıp yemeğini yer misin?” dedim.
“Sana bakmak yemek yemekten daha çok doyuruyor beni.” dedi uzanıp elimi öperek.
Her nerede olursak olalım, aklımı başımdan almayı başarıyordu.
Yemekten sonra kemancılar masaya geldi. Bu harikaydı. Kemancılarla birlikte kocaman bir papatya buketi geldi masamıza. Kerim çiçekleri alıp koklayıp bana uzattı. Çiçekleri ellerinden büyük bir mutlulukla aldım.
“Kerim çok teşekkür ederim, çok güzeller ve papatya.” dedim.
“Evet güzelim, çünkü sana en yakışan çiçek bence papatya. Hem çok güzel hem de çok masum, seni yansıtıyor.” deyip ellerimden tutup dansa kaldırdı.
Ellerim otomatik olarak kollarındaki yerini aldı, o da iri elleriyle belimi sıkıca kavradı. Dans boyunca sadece gözlerimin içine bakarak dans etti kemancıların eşliğinde. Sonra dudaklarını kulağıma yaklaştırıp çok kısık bir sesle bana cenneti vadeden o kelimeyi fısıldadı:
“Seni seviyorum Duru.”
Bu iki kelime bana bu gece dünyaları vermişti. Kalbim uzun yol koşmuş gibi atıyordu, nefesim sıklaşmış, gözlerim yaşla dolmuştu.
Kerim şaşkınlıkla yüzüme bakıp, “Duru, yanlış bir şey mi yaptım?” dedi.
Dudaklarına kapandım önce, sonra,
“Hayır, beni şu an o kadar mutlu ettin ki Kerim. Bu gözyaşları mutluluktan.
Ben de seni seviyorum, seni çok seviyorum.” dedim hızlı hızlı.
Sımsıkı sarıldı bana ama bu sarılması diğerlerinden çok farklıydı; daha tutkulu, daha duygulu. Hayatımda yaşadığım en özel, en güzel andı.
Bir süre daha sarmaş dolaş şekilde dans etmeye devam ettik.
Kerim kulağıma eğilip,
“Hadi güzelim, eve gidelim. Bu gece daha yeni başlıyor.” dedi vaat dolu sesiyle…