İKİNCİ BÖLÜM

2108 Words
 ****** Lansman akşam yedide başlayacaktı. Bu yüzden erkenden gitmeye gerek yoktu. Böyle günlerde Ferhat Bey hepimize izin verirdi. Benim gibi tüm tasarım ekibinde çalışanları lansmanda görmek isterdi. Ona göre bu tarz geceler bizim eserimiz olduğundan orada olmamız olmazsa olmazlardanmış. Zaten hiç birimizin itiraz etmek gibi niyeti de yoktu. Tüm sosyete orada olacak ve bizim aylarca üzerinde çalıştığımız eserlerimizi izleyecekti. Bu anı kaçırmak elbette istemiyordum. Önceden ablam ile almış olduğum elbisemi askıdan çıkarıp yatağın üzerine bıraktım. Bu gece ablam da yanımda olacaktı. Ferhat Bey istersem onu da yanımda getirebileceğimi söylediğinde ne kadar sevindiğimi ifade edecek bir cümle bulamamıştım. Zaten onun yaptıklarına nasıl teşekkür edeceğimi hiçbir zaman bulamayacaktım. Beni okulum biter bitmez yanına aldığında, bana olan tavırlarının nedeninin başlarda babamla olan arkadaşlığından olduğunu düşünmüştüm. Ancak zamanla bunun aksi olduğunu bana kanıtlamıştı. Sadece bana değil tüm çalışanlara karşı iyiydi. Bu nedenle ona olan sevgim babam kadar ön plandaydı. Nasıl babam beni dipsiz karanlığımdan çekip çıkardıysa, Ferhat Bey de bana yeni bir dünyanın kapılarını açmıştı. O bana böyle bir iyilik yapmamış olsaydı ben böyle bir dünyaya giremezdim. Babamın yanında kalır ve küçük bir kuyumcuda tasarımlarımı sürdürürdüm. Birkaç kişinin alabileceği tasarımlarım olurdu. Elbette bundan gocunmaz ya da üzülmezdim. Zaten bunun olacağını bildiğimden etkilenmezdim. Zaten bu mesleğe babam sayesinde ilgi duymaya başlamıştım. Beni yeniden kazanmak için sürekli yanında götürür ve küçük atölyesinde benimle birlikte tasarımlar çizerek onu hayata geçirirdi. Önceleri korkarak onu sadece kenardan izleyerek vakit geçirirdim. Zamanla yaptığı çizimlere eşlik etmeye ve ona taşlara şekil vermesinde yardım ederek vakit geçirirdim. Bu sürmeye devam ettikçe ben kendimi iyi hissetmeye başlamış ve şimdiki gibi mutlu bir genç kız olmayı başarmıştım.  Bu yüzden o zamandan sonra hayatımın sonuna kadar bu işi yapmaya karar vermiştim. Öylede yapmıştım. Liseyi oldukça yüksek bir puanla bitirmemem rağmen iki yıllık kuyumculuk ve takı tasarımı bölümüne giderek babamın mesleğini devam ettirmek konusunda son noktayı koymuştum. Ferhat Beyle de o zamanlar tanışmıştım. Babamım atölyesine sık sık gelir ve onunla uzun uzun sohbet ederdi. Üniversiteden beri arkadaş olduklarını da o zaman öğrenmiştim. Boş zamanlarımda babamın yanına uğradığımda bazı zamanlarda onunla karşılaşır ve babamla sohbetlerini dinlerdim. Benim bu işi yapmak istediğimi öğrenmişti. Hatta birkaç tasarımımı görünce okulum biter bitmez onun yanına gitmemi ve hemen işe başlamamı teklif etmişti. Babam bunu onaylayınca Demirhan Mücevher’de çalışma hayatım da başlamış oldu. Onun sayesinde hem ülke içinde hem de yurt dışına giden tasarımlarım vardı.  Kendimi geliştirme fırsatına sahip olmuştum. Ve o gün teklifini kabul ettiğim için hiçbir zaman pişman olmamıştım. “ Yakut,” Alt kattan gelen annemin sesini duyduğumda elbiseyi bırakıp merdivenlerden inmeye başladım. Evde misafirler olduğunu biliyordum. Her ne kadar başka bir yerde ev alabilecek durumumuz olmasına rağmen babam ısrarla bu mahallede yaşamak istiyordu. Burada onun için değerli anılar olduğunu söyleyerek gitmemek için bu bahaneyi kullanırdı. Zaten biz de çok üstelemezdik. Bu evi gerçekten seviyordum ama çevredeki insanlardan hiç bir zaman hoşlanmamıştım Buradaki insanlar mütevazılık kavramını yanlış yorumlayacak kadar normallikten uzaklardı. Çocukluğumdan beri onlara sorun çıkardığımdan dolayı zaten benden çok fazla hoşlanmazdı. Çünkü ben onların birkaç kelime ile korkutabilecekleri kızlardan değildim. Bu yüzden de kendi kızlarına beni örnek göstererek bana benzememeleri konusunda uyarırlardı. Bunlara her şahit olduğumda sadece gülerdim. Onlara göre benim her hareketim, geç saatlere kadar dışarıda olmam, çalışmam bile yanlıştı. Dışarıda hırlısı vardı hırsızı vardı. Köşe başlarında, tenhalarda benim gelişimi bekleyip saldırtabilirlerdi alimallah. Tamamen delilikten ibaretti tüm sözleri. Ve benim için hiç bir şey ifade etmiyorlardı. Zaten onların evde olduğu zamanlarda evde olmamayı tercih ediyordum. Bu sayede gereksiz konuşmalara şahit olmuyor ve kendimi boş yere yormuyordum. Alt kata indiğimde, annem dış kapının önünde duruyordu.  Ablam ise gelen misafirlere çay servisi yapıyordu. Onu oradan kurtarmak için oldukça iyi sebeplerim vardı ve anneme baktıktan hemen sonra bu sebepleri kullanarak bunu yapacaktım. Bu yüzden salonu es gerek doğrudan annemin yanına gittim. Ne olduğunu sormak için açtığım ağzımı “ Ahmet.” Diyerek kapatmıştım. “ Senin burada ne işin var?” Patronumum şoförünü kapıda görmek sıradan bir durum değildi. Hatta ilk bile sayılırdı. Bu yüzden nedenini oldukça çok merak ediyordum. O sırada elinde tuttuğu paketleri kaldırıp bana uzattığında, kaçlarım istemsiz yukarıya kalkmıştı. “ Bunlar ne?” “ Evren Bey gönderdi. Akşam ki davet içinmiş. Bana sadece bu kadarı söylendi.” “ Ama…” dedim ancak ona itiraz etmenin hiç anlamı yoktu. Bu yüzden gönderilen paketleri almaktan başka seçeneğim yoktu. Uzanıp paketleri tek seferde aldım. “ Teşekkür ederim. Buraya kadar zahmet ettin.” “ Bu benim işim.” Diye yanıtladı. Ve ceketinin cebine uzanıp siyah ince bir kutu çıkardı. “ Bu da senin için. Bu gün özellikle takman söylendi.” Almak için elimi uzattım ancak paketlerden dolayı başarılı olamamıştım. Elimdekileri anneme uzatıp Ahmet’in elindeki kutuyu aldım. Yeni bir teşekkür daha edecekken Ahmet çoktan arabasına ulaşmıştı. Annemim bakışları altında kapıyı kapatmış ve içeriye doğru yürümeye başlamıştık. Salonun yeniden görmezden gelip odaya çıkmayı düşünüyordum. Bu kutulara yukarıda bakmak istiyordum. Ama olmamıştı. “ Kim gelmiş?” diye seslenen densiz teyzelerden biri yüzünden annem elinde tuttuğu paketlerle benim paketlerimle salona girmek zorunda kalmıştı. Sanki ona neyse? Adını söylesek tanıyacakmış gibi sorması beni her zamanki gibi deli etmeye yetmişti. Huysuzlanarak ben de annemin peşinden salona girmiştim.  Ve istemeyerek ve öyle olmadığını bildiğim halde  “ Hoş geldiniz.” Diyerek selamladım. Sıra sıra gezerek öpmek istemediğimden bu şekilde selamlamak daha fazla işime gelmişti. Ablam yeni bir çay tepsisiyle salona girdiğinde, annemin elindeki paketlere kısa bir bakış atıp çay servisine kaldığı yerden devam etmişti. “ Onlar nedir ?” diye sordu içlerinden biri. Öyle karabalık gelmişlerdi ki kimin konuştuğunu bulana kadar oldukça vakit geçmişti. Ama bunca kadın arasında soruyu soranı bulamamıştım. Uğraşma gereği görmedim. Kimseye dert anlatma niyetinde değildim. Annemin elinden paketleri alıp “ Akşam ki davet için kıyafetler. Bu yüzden benim odaya çıkmam gerekiyor. Size iyi eğlenceler.” Dedim ve arkamı onlara dönerek yürümeye başladım. Ama bir adım atmıştım ki yine biri çenesini tutamamıştı. “ Bakalım neler gelmiş sana.” Hışımla geriye döndüğümde, annem ne yapacağımı anlamış olacak, üstteki paketlerden birine uzanmıştı. “ Elbette. Patronu kızıma özel olarak göndermiş” diye de övünmeyi ihmal etmemişti. Anneme sen ciddi misin bakışları atarken oralı bile olmamıştı. Paketi açmaya o denli odaklanmıştı ki, sinirden kızardığımı fark bile etmiyordu. Sonunda kurdeleyi açmayı başardığında, karton kutunun kapağını kaldırıp içindeki elbiseyi, salonda oturan ve meraklı bakışlarla annemi izleyen kalabalığın görmesi için kutudan çıkardı. Siyah dantel bir elbise tüm zarafetiyle ellerinin arasında asılırken, ben de kalabalığın yüzlerini süzüyordum. Hepsinin ne kadar beğendiğini, haran olduğunu görmek zor değildi. Ancak kaçının bunu dürüst olarak dile getireceğini bilmiyordum.  Ablam da yanıma gelip annemim elindeki elbiseye hayranlıkla izlerken, be elimdeki ikinci kutuya odaklanmıştım. Onda elbise varsa elimdekinin içinde de olmalıydı. Çünkü paketin boyutları aynıydı. O sırada mavi kurdelenin üzerindeki küçük not dikkatimi çekmişti. Kadife kutuyu tutan elimle notu kaldırıp okuyabileceğim duruma getirdim. “ YAKUT’A” yazıyordu. Yani annemin elinde tuttuğu elbise ablama aitti. “ O elbise senin abla.” Dedim. Ablam gözlerini elbiseden ayırarak bana döndüğünde başımla onayladım. “ Gerçekten mi? Ama bu harika.” Dedi elindeki tepsiyi kucağımdaki kutunun üzerine bırakıp annemin yanına giderken. Sonra elbiseyi eline alıp üzerine tuttu. Bu elbiseyi ben seçsem ancak bu kadar ablama uyabilirdi. Bunu nasıl yaptığını gerçekten merak ediyordum. Oysa ablamla sadece bir kere o da kısa süreli bir şekilde karşılaşmışlardı. Ama şu an tam olarak onun bedenine uyacak şekilde bir elbise göndermişti. Bu akşam bunu özellikle soracak ve cevabını öğrenmeden yakasını da bırakmayacaktım. “ Diğerindeki ne?” “ Bu kadar gösteri yeter.” Diye araya girdim. Burada sabaha kadar dikilip onlara defile yapma niyetinde değildim. Üstelik bunu zerre istemiyorken. Annemim uyarı dolu bakışlarını yok sayarak ablama işaret verdim. Ancak annem bu gün ki sabrımı sonuna kadar zorlamaya kararlı görünüyordu. Ablamın bıraktığı tepsiyi alıp kutuyu kucağımdan çekip aldı. Sonra yeniden tepsiyi parmaklarımın arasına bırakıp, mavi kurdeleyi çekiştirerek açmaya başladı. Sinirden yerimde tepinmek ve avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum ancak hiçbir işe yaramayacağının da farkındaydım. Annem bu meraklı karabalığa gelen her şeyi göstermekte kararlıydı. Benim sözlerim onu durdurmaya yetmezdi. Ablam beni bildiğinden yanıma gelip kulağıma sakinleşmem için birkaç cümle fısıldamıştı ancak sinirden hiç birini duymamıştım. Bir an önce annemim şu defileyi bitirmesini ve elbisemi yeniden bana vermesini istiyordum. Sonunda annem kutuyu kurdeleden kurtarmayı başarmıştı. Mavi kurdele yere düşerken ben de eğilip kurdeleyi yerden kaldırdım. Ayağa kalkarken de birkaç kıskanç bakışla göz göze geldim. Tüm mahallenin işsiz güçsüz kadınları ve kızları salonumu işgal etmekle kalmıyor özel hayatıma da el uzatıyorlardı. Hiç birini sevmemek için o kadar iyi nedenlerim vardı ki? Yıllarca her fırsatta bana bu evin gerçek kızı olmadığımı hatırlatmaları bu nefretin başını çekiyordu. Hayatımın on yılı şiddetle ve korkuyla geçmişti. Ve bu eve ilk girdiğim yılda da bu korkum sürmüştü. Ama zamanla bu evin sevgisine alışmış ve öz ailem gibi benimsemiştim. Ancak yıllardır yaşayamadığım tüm çocukluğumu hızlandırılmış olarak yaşamak istemem bu mahalle tarafından hoş karşılanmamıştı. Yaptığım her yaramazlığı anneme iletirken bunun üzerine basa basa söylerler ve kalbimi param parça ederlerdi. “ Onun gerçek kızın olmadığını biliyoruz ama biraz daha terbiye verirsen seviniriz. Ben bu cümleleri hiçbir zaman unutmamıştım. Ve hayatımın sonuna kadar da unutacağımı düşünmüyordum. Bu yüzden de hiç birine karşı bir sempati besleme niyetinde değildim. Annem kutunun içinden bej renkte taşlarla işlenmiş bir elbise çıkardığında, bir an nefretimi unutmuştum. Ben de diğerleri gibi elbisenin güzelliğine kapılıp bir süre sadece izledim. Sonra ne yaptığımı fark edip annemin eline doğru uzanıp elbiseyi ve kutusunu annemden alıp tepsiyi elleri arasına bıraktım. “ Sanırım bu kadar defile yeterli. Şimdi gidip akşam ki davet için hazırlanmam gerekiyor.” Dedim üzerine basa basa. Bu anneme sakın beni engelle demenin üstü kapalı yoluydu. Annem de ablam ve babam gibi beni iyi anlayabilen insanlardandı. Bu yüzden üstelememesi gerektiğini bilirdi. Yani buradan çıkmak için başka bir engelim yoktu. Zaten annem dışında beni hiç kimse bu salonda durduramazdı. “ Bu elbiseler kimsen geldi Yakut kızım.”  Kızım… Yıllarca deli diye çağırdıkları ben artık kızları makamına yükselmiştim. Gerçekten çok duygulanmıştım. Soruyu soran kadını bulmak zor olmamıştı. Çünkü hemen yan tarafımdaydı. Annemle hemen hemen aynı yaştaydı. Hatta annemin en yakın arkadaşlarından da biriydi. Ancak beni hiç sevmezdi. Çocukluğumdaki deliliklerim yüzünden ondan sürekli işitmiştim üvey olduğumu. Beni anlamayı bile denememişlerdi. Yaşadığım şeyleri bildikleri halde, bu eve nasıl geldiğimi, nerden çıktığımı bildikleri halde beni her zaman üvey olarak nitelendirmişlerdi. Bunun bende açtığı hasarları hiç görmemişlerdi. Ya da görmek istememişlerdi. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek ona baktım. Benimle aynı yaşta olan bir kızı vardı. Hatta ona iyi bir kısmet aradığını da durmuştum. Burada iyiden kastım parası olan biri oluyordu. Her ne kadar kendisi bunu şiddetle inkâr etse de gerçeğin bu olduğunu herkes bilirdi. Kızını isteyen öğretmen ve banka memuruna vermeyi reddetmişti. İkisi de bu mahallenin çocuklarındandı. Hatta babama göre oldukça namuslu ve sadıktılar ama olmamıştı. Çünkü ikisinin de yeterli parası yoktu. Ne kadar para önemli değil deseler de bu mahallede herkesin tek arzusu buydu. Zengin bir hayat. Huzur olmasa da olurdu. Para olacaktı sonuçta. Oysa bize aranın mutluluk getirmediği öğretilmişti. Babam istese daha iyi yerlerde olabilecek yetenekte biriydi ancak hiçbir zaman şu an olduğundan daha farklı bir yerde olmayı istememişti. Ona neden daha iyi yerlerde çalışmadığı sorulduğunda, benim ailemi geçindirecek param var derdi. Ailemin huzuru her şeyden önemli derdi. İşte bu iki cümle benim için paradan her zaman daha değerli olmuştu. Huzurun paradan daha değerli olduğunu benden daha iyi kimse bilemezdi. “ Patronum çok düşüncelidir. Bu gece lansman olduğundan ablam ve benim için göndermiş. Görüyorsunuz ya ne kadar yoğun çalışıyorum. Bir dakika boş vaktim olmuyor.” “ Lans.. Ne demiştin? Anlamadım o ne?” aslında derdin onlara bir şeyler açıklamak değildi. Gerçek niyetini öğrenmekti. Ve beni çok bekleteceğini düşünmüyordum. “ Bu gece tanıtım yapılacak. Yeni sezon tasarımları tanıtacağız.” Kadın yanındaki kızına bakıp sona yeniden bana döndü. Yüzündeki gülümseme beni deli edecek bir sorunun yaklaştığını gösteriyordu. Bu yüzden derin bir nefes alarak beklemeye başladım.” Bunları gönderen patronun bekâr mı bakalım?” diye soruyu pat diye sordu. Gülmeye başladığımda, annemin endişeli yüz ifadesini göz ucuyla görmüştüm. Çünkü bu gülümsemenin altından sinir çıkacağını biliyordu. Elimdeki elbiseyi diğer koluma alarak “ Ne o kızına mı alacaksın?” diye sordum. Kadının gülen yüzü aniden solduğunda, amacıma ulaşmış oldum. Annemin çimdiğini kolumda hissedene kadar sinsice gülümseyerek ona bakmayı sürdürdüm. Salonda oluşan kıkırdamalara benim acı dolu çığlığım eklenince tüm bakışlar yeniden bana yönelmişti. “ Endişelenme Fatma teyze patronum bekâr. Ama kızın için biraz fazla yaşlı. Ama istersen yine de kendisiyle konuşabilirim.” “ Yakut.” Diye bağıran anneme göz kırparak merdivenlere doğru koşmaya başladım. Bunu annem bana çok fena soracaktı biliyordum ama yine de pişman değildim. Elimdekileri yatağın üzerine bırakıp küçük siyah kutuyu açtım. İçindekini gördüğümde kısa süreli bir şok geçirdim. Bu koleksiyonun en gözde parçaları arasında olan bilekliklerden biri vardı içinde. Mavi safir ve pırlantanın cüretkâr bir şekilde kullanıldığı ve normal bir insanın takamayacağı türden bir şeydi. Bunu bana neden gönderdi bilmiyordum ama takmayacağım konusunda kesinkes emindim. Bana böyle bir hediye göndermesi içi ortada hiçbir resmiyet yoktu ve bu kabul edebileceğimden daha pahalıydı. Her şekilde alındığı gibi iade edilecek bir şeydi. Kapağını kapatıp aynanın önüne bıraktım ve duş malzemelerimi alarak banyoya geçtim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD