DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

3504 Words
Onları hatırladıkça gülmemi engelleyemiyordum. Keşke aklımdaki gerçek olsaydı. Ablamla Evren’in olmasını gerçekten çok isterdim. Evren’i uzun zamandır tanıyordum. Ne kadar kibar ve düşünceli olduğunu, Ferhat Beye ne kadar benzediğini biliyordum. Bu yüzden ablam gibi kırılgan birini çekinmeden ona emanet edebilirdim. Onun ablamı incitmeyeceğine emindim. Ancak bu henüz kesi bir bilgi olmadığından üzerinde çok fazla düşünmek istemiyordum. Ama ablamı sıkıştırdığımda ve altından tahminlerimi doğrulayacak bir şey çıktığında bunu sonuna kadar diretecektim. Şimdilik kendimi beklemeye almam gerekiyordu. Asansörün düğmesine basıp bir süre bekledim. Bina zaten dört katlıydı ve ben dördüncü kata çıkacaktım. Açılan kapılardan içeriye girip dördüncü katın düğmesine bastım. Birkaç saniye içinde dördüncü kattaydım. Karanlıkta bile yolumu bulabilecek kadar iyi bildiğim ofiste loş ışıkta yürümeye başladım. Duvardaki düğmeye basıp birkaç ışığın yanmasını sağladım. Ferhat Beyin odasına giriş yapmam için şifreyi bilmem gerekecekti. Bu yüzden ışığa ihtiyacım vardı. Kapının üzerindeki tuş takımına gerekli şifreyi girdim. Bu şifreyi Ferhat Beyden başka iki kişi biliyordu. Biri ben diğeri de Evren’di. Yurt dışında yaşayan oğlunun doğum tarihi olduğunu bir konuşmamız sırasında öğrenmiştim. Ancak adını bile soramamıştım. Çünkü Ferhat Bey, oğlu hakkında konuşulmasından hoşlanmıyordu. Bu yüzden ona bu konu hakkında hiçbir şey soramamıştım. Ancak bir gün kahve içerken Evren’e bu konu hakkında aklıma takılan birkaç soru sormayı ihmal etmemiştim. Her ne kadar o da önceleri Ferhat Bey gibi bu konu hakkında konuşmak istememiş olsa da sonra ısrarıma dayanamayıp birkaç şey anlatmıştı. Mesela adının Yiğit olduğunu öğrenmiştim. Çok uzun yıllardır yurt dışında olduğunu ve Türkiye’ye yirmi yıldır gelmediğini de eklemişti. Ancak beni en çok şaşırtan şeylerden biri, oğlunun gayri meşru yollardan dünyaya geldiğiydi. Bu yüzden baba oğlun hiç konuşmadığını ve uzun yıllardır bir araya bile gelmediklerini de eklemişti.  Ferhat Beyin böyle bir şeyi nasıl yaptığını nasıl oğluyla konuşmadığını bir türlü anlamış değildim. Odasının giriş şifresi bile oğlunun doğum tarihiyken neden araları bu kadar kötüydü merak ediyordum. Ama ona sormak konusunda tereddütlüydüm. Her insanın konuşmak istemediği belli başlı şeyleri olurdu. Ben nasıl kimseye geçmişim hakkında hiçbir şey anlatmak istemiyorsam Ferhat Beyin de oğlu hakkında konuşmak istemediğini anlayabiliyordum. Çünkü benim geçmişim gibi onun da oğlu hassas noktasıydı. Ve bir insanın hassas noktalarının ne kadar yaralayıcı olduğunu iyi biliyordum. Çekmeceyi açıp ilaçları aldım ve yeniden kapıyı kapatarak asansöre bindim. Salona girdiğimde, yanımdan geçen garsondan Evren Beyin olduğu masaya bir su getirmelerini istedim. Sonrada yanlarına doğru yürümeye başladım. Ferhat Bey de yalarındaydı ve ikiliyi kendinin anlatıcı durumda olduğu sohbete dâhil etmiş görünüyordu. Herkes benim kadar anlayışlı değildi sonuçta. Ancak iç sesim sen anlayışlı değil fesatsım diye bağırmıştı. Yanlarına geldiğimde garsonda suyu masaya getirmişti. İlaçları Ferhat Beye uzatıp içmesi için bardağı da eline verdim. O ilaçlarını içerken ben ikiliye kaçamak bakışlar atıyordum. İş konusu hakkında biraz daha espri yapacaktım ancak ablam ne yapacağımı anlamıştı. “ Yakut,” diyiverdi hemen benim konuşmama engel olmak için. “ Evren Bey senin bu koleksiyonda birden fazla tasarımın olduğunu söyledi. Çok gurur duydum.” Dedi ablam. Evren’e Bey demesine takılmıştım ancak üstelememe kararı almıştım. En azından eve gidene kadar. “ Evet abla.” İşaret parmağım ve başparmağımı birleştirerek üçünün de göreceği şekilde havaya kaldırdım. “  Ama Ferhat Beyin biraz torpili var bu sefere. Yoksa diğerlerinin tasarımları da çok güzeldi. “ Bak şimdi, kızım sen neden hiç övgüyü sevmiyorsun? Niye biri sana iyi bir şey söylediğinde hemen başkasının üzerine atıyorsun?” sonra ablama doğru döndü. “ Zümrüt kızım, senin bu kız kardeşin tam bir iltifat düşmanı. İnanma sakın. Ben torpil falan yapmadım. Tasarımları gerçekten harikaydı ve her biri hak ettiği için koleksiyonda. Ancak bu deli kıza kalsa sadece torpil.” Ablam çekingen bir şekilde gülümseyerek bana bakıyordu. “ Sizinle bir konuda hemfikirim. “ kendimi yeni bir iltifat duymak için hazırladım.  “ Bu kız gerçekten deli.” Demesiyle rahatladığımı söylemem gerekirdi. Olduğumdan daha fazla abartan cümleler duymak yerine deli kız denilmesini tercih ediyordum. Deliydim ve bunu duymaktan hiç gocunmuyordum. Çünkü bu sıfat çoğu zaman bir şeylerden yakamı kurtarmanın anahtarı oluveriyordu. Dördümüz de bu cümleye gülmeye başlamıştık. Deli olduğum tüm yakınlarım tarafından bilinen bir gerçekti. Üstelik patronum bunu bile bile beni yanında tutuyordu. Sırf bunun için bile ona sıkıca yapışabilirdim. Benim gibi birini her patron istemezdi. Biraz zor kontrol edilen biriydim. O sırada arka taraftan bize doğru gelen adam görüş alanıma girmişti. Mutlulukla aralanmış dudaklarım, o yüzü gördüğü an yavaşça silinmeye ve ciddi bir ifadeye bırakmaya başlamıştı. Benim bu tepkim diğerlerinin de dikkatinden kaçmamıştı. Onlarda baktığım yine doğru bakmaya başlamıştı. Şimdi dördümüz de Murat Doğan’ı görmüştük. Ve adam doğrudan bizim masaya geliyordu. Ablam ve Ferhat Beyin arka tarafında durduğunda, önce başıyla selam verdi. Daha sonra elini Ferhat Beye uzatarak “ Ben Murat Doğan” diyerek kendini tanıttı. Ferhat Bey bu bir anda gelen misafir karşısında biraz şaşırsa da bozuntuya vermeyecek kadar profesyonel biriydi. Bu yüzden kendini kızlı bir şekilde toplamış ve kendisine uzatılan eli centilmence avuçlamıştı. “ Ferhat Demirhan. Sizinle tanıştığıma memnun oldum Murat Bey.” diye ekledi. Sesindeki ton oldukça resmiydi. Biraz önce bizimle şakalaşan kişiden oldukça uzak bir hale dönüşmüştü. “ O şeref bana ait Ferhat Bey. Sizin gibi bu sektörün duayeniyle bizzat tanışmak benim için büyük bir onur.” Diye yanıtladı aynı resmi tonla. Gözümün önünde beni düşmekten kurtarışı gelip duruyordu. Beni belimden kavrayışı, gözlerimin içine bakışı… Lanet olsun ben bunları düşünmekten hiç hoşlanmamıştım. Ancak onu görür görmez de aklıma gelen ilk şey bu olmuştu. Ferhat Bey kenara çekilip eliyle Evren’i işaret etti. “ Yeğenim ve şirketimizin avukatı Evren Demirhan.” Evren de ciddi bir hale bürünerek yeni rakibimize elini uzattı. “ Tanıştığıma memnun oldum Murat Bey.” “ Ben de memnun oldum Evren Bey.” dedi ve elini Evren’in elinin arasından çekti. Gözleri benim üzerime yöneldiğinde kendimi biraz rahatsız hissetmiştim. “ Bu bayanda…” “ Yakut Eren.” Dedi Ferhat Beyin lafını keserek. Sonrada elini bana doğru uzattı  Bu tepkiye diğerleri kadar ben de şaşırmıştım. O bu şekilde tepki vermeseydi ben yeni tanışmış gibi yapmakta kararlıydım. Ancak şimdi diğerlerinin meraklı bakışlarıyla yüzleşmek zorundaydım. Adamı ilk defa görüyorduk ama adımı oldukça iyi bir şekilde biliyordu. Nasıl unutmamıştı anlamamıştım ama bu bildiği gerçeğini değiştirmiyordu. Ne kadar bozulmuş olsam da ona belli etme niyetinde değildim. Bu yüzden ben de uzattığı eli ikinci defa geri çevirmeyerek tuttum. “ Kapıda karşılaşmıştık ancak yine memnun oldum Murat Bey.” diye karşılık verdim. “ Ben de çok memnun oldum Yakut Hanım. Sizin adınızı uzun zamandır duyuyordum. Yakından tanışmak için biraz tuhaf bir başlangıç yapmıştık ancak yine de keyif aldım. Sizin gibi güzel ve yetenekli bir tasarımcıyla karşılaşmak çok mümkün olmuyor. Ferhat Bey çok şanslı doğrusu.” Söyledikleri benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Ancak yine de nezaket gereği gülümsedim. “ Bunu tasarımlarımı gördükten sonra duymayı tercih ederim. Henüz bir şey görmediniz. İltifatlarınızı saklayın. Yakın bir zamanda yeniden kullanmak isteyeceksiniz.” “ Bir de zeki… Beni daha ne kadar şaşırtacaksınız Yakut Hanım.” Küstahlığı beni delirtse de yüzüme yapışmak üzere olan gülümsememi korudum. “ Siz henüz hiçbir şey görmediniz Murat Bey. Şimdi izninizle.” Ferhat Beyin koluna girerek masadan uzaklaştım.  “ Deli kız, ne diye adama o kadar kötü davrandın? Seni beğenmiş işte.” Dedi bir yandan gülüyor diğer yandan gülüyordu. “ Siz şimdi rakibimizle flört etmemi mi söylüyorsunuz?” Başıyla onayladı ben.” Size iş ahlakını hatırlatmam gerek sanırım.” Diye mızmızlandım. Bir şey dememişti ancak söylediklerinin sadece şaka olduğunu düşünerek kendimi rahatlatmıştım. Böyle bir şeyi yapmayacağımı bildiğinden rahatça şakasını yapabiliyordu. O sırada Ferhat Beyin ailesi de salona giriş yapıyordu. Babaanne, Ahmet amca, Elif abla ve Sevgi yenge, gülümseyerek bize doğru geliyorlardı. Sevgi yenge, beni çok fazla sevmezdi. Hatta ailemi de pek sevmezdi. Bizim onunla aynı seviye de olduğumuzu düşünmüyordu.  Her ne kadar kendisi de bir zamanlar bizim yaşadığımız tarz mahallede yaşamış olsa da şu an Demirhan ailesinin geliniydi. Yani onun bakış açısıyla bizden üstündü.  Allahtan diğerleri onun gibi düşünmüyordu. Bu sayede diğerlerinin hatırına onu yok saymak kolay oluyordu. Ferhat beyin eşi ölmüştü. Oğlunun annesinin de nerde olduğunu ben bilmiyordum. Aile tarafından da bilindiğinden emin değildim. Bu yüzden bu konu hakkında konuşmayı kendim yasaklamıştım. Hepsiyle tek tek görüştükten sonra onları en iyi masalardan birine aldım. Ferhat Bey çok fazla bize eşlik edememişti. Açılış konuşması yapması gerektiğinden aramızdan ayrılmıştı. Ancak onun yerine Evren ve ablam gelmişti. Ailecek tanıştığımız için ablam çok sorun etmemişti. O da benim gibi bu aileyi seviyordu. Her biri nazik ve kibar insanlardı. Özellikle Elif ablayı ayrı olarak seviyordum.  Yirmi yedi yaşına gelmişti ancak henüz evlenmemişti. Bunu kendi tercih ettiğini her fırsatta söylerdi. Her ne kadar onunla evlenmek için onlarca kişi hazır olsa da o aşk evliliği istediği söylerdi. Ona katılıyordum. Mantık evliliği onun gibi benim de tercih ettiğim ol değildi. Hayatının devamını birlikte geçireceğin kişiyi kalbinin seçmesi gerekiyordu aklının değildi. Aklın seçtiği, kalbe hitap etmedikten sonra mutluluk ne kadar kalıcı olabilirdi ki?  Koluna girerek yanında kendime yer edindim. Onunla sohbet etmekten her zaman hoşlanmışımdır. Kişiliği kadar görünüşü de çok güzeldi. Uzun sarı saçları vardı. Doğal değildi ancak bu renk doğal olsa anca bu kadar yakışırdı ona. Karamel gözleri, yuvarlak yüz hatları, kalemle çizilmiş gibi dolgun dudakları vardı. Üzerinde kırmızı yerlere kadar uzanan straplez bir elbise vardı. Aşk tanrıçası olsa ancak bu kadar yakışırdı işine. Ve bu düşüce de olan şu an bu salonda oldukça fazla kişi bulabilirdim. Ferhat Bey projeksiyonun önüne kurulan kürsüye geçtiğinde, kalabalıkla birlikte biz de ona odaklanmıştık. Bu koleksiyona gerçekten güveniyordu. Ve ben de onun hislerine güveniyorum. O, bu koleksiyonun iyi olduğuna inanıyorsa ben de inanırdım. Şimdiye kadar onun iş hayatında hiç yanlış kararını görmemiştim. Bu nedenle onun sözü benim için senet sayılırdı. Ben de onun gibi bu dönemin de oldukça iyi geçeceğine emindim. Umarım bu kez de yanılmazdık. “ Hepinize bu özel günümüzde yanımızda olduğunuz için teşekkür ederim. Yeniden hoş geldiniz.  Bu gece yeni bir koleksiyonu sizlere tanıtmak için toplandık. Her zaman sizleri daha iyisiyle tanıştırmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bunun için tüm şirket çalışanları ve özellikle tasarım ekibime yürekten teşekkür ediyorum. Beni hiç bir zaman hayal kırıklığına uğratmıyorlar. Onların günlerce uyumadan, pes etmeden yaptığı çizimleri benim kadar sizde çok seveceğinize eminim. Birazdan Demirhan Mücevherin kusursuz yen dönem tasarımlarıyla tanışacaksınız. Ancak bundan önce birine huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.” Salonda alkış sesleri yükseldi. Ta ki Ferhat Bey elini kaldırıp sesleri durdurana kadar. “ Kendisi hiçbir zaman sahip olmadığım kızım gibi sevdiğim biri. Çocukluğunda beri tanıdığım, kalbi kadar yüzü de kişiliği de güzel olan, yetenekli, çalışkan tasarımcım.” Herkes bahsedilen kişinin kim olduğunu anlamıştı. Bunu üzerime yöneltilen bakışlardan anlayabiliyordum. Ama ben sadece tek bir yere bakıyordum. Ferhat Beyin gözlerine. “ Beni bir kez olsun hayal kırıklığına uğratmadan, her seferinde bir öncekinden daha iyi tasarımlarla karşıma çıktı. Kendisi iltifatlara karşı olduğundan hepinizin huzurunda ona bunları söylemek istedim. Aksi takdirde bunları söylememe izin vermeyecekti.” Gözyaşlarım gözlerimi zorlamaya başlamıştı. Ama ağlamamakta kararlıyım. Bunca göz önünde bunu yapmak istemiyordum. Ancak yine de kendimi çok uzun süre kontrol edemeyeceğimi biliyordum. “ Yakut Eren, sana her şey için teşekkür ediyorum. Sadece tasarımların için değil, aynı zamanda temiz kalbin ve dürüstlüğün için de teşekkür ediyorum. Bana bunun için kızma olur mu? Bunları söylemeden ölseydim gözüm açık giderdim.” İşte bu son cümle tüm kontrolümü yok etmişti. Gözümden ardı ardına akan yaşları durdurmak için çabalamadım bile. Davetlilerin yeni alkışları arasında kürsüye doğru yaklaşıp Ferhat Bey’in yanına gittim ve boynuna sarıldım. İltifatları bu yüzden sevmiyordum. Bu bünye de fazla geliyordu. Kendimi kontrol etmeme mani oluyordu. Kendimi geri çektiğimde “ Ben de bunu yapmada ölseydim gözlerim açık giderdim.” Dedim. Elimi tutup koluna koydu. “ Şimdi sizi Demirhan Mücevherin ATLANTİS konsepti adı altında tasarladığı tasarımlarla baş başa bırakıyorum. Tasarımları gördüğünüz de ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.” Alkışlar devam ederken ışıklar kapatıldı. Sadece projeksiyonun ışığı ve birkaç küçük aydınlatma lambası açık kalmıştı. Tasarımları sırayla geçerken, alkışlarda kesilmeden sürüyordu. Kol kola bir şekilde davetlilerin memnun ifadelerini izlerken arada bir birimize bakıp gülümsüyorduk. Hayat benden adına baba demeye bile utandığım biri almıştı ancak yerine iki tane, hayatımı aydınlatan gerçek baba vermişti. İkisi de yirmi beş yıllık hayatımda dönüm noktaları oluşturmuştu. İkisi de hayatıma girdikten sonra çok şey değişmişti. Bu yüzden ne babamın ne de Ferhat Beyin hakkını ödemem mümkündü. Sadece hayatımın sonuna kadar onlar için dua edebilirdim. Işıklar yeniden açıldığında biraz öncekilerden daha büyük bir alkış dalgasıyla karşılaşmıştık. Bu davetlilerin yeni koleksiyonumuzu gerçekten beğendiği anlamına geliyordu. Kol kola diğerlerin yanına döndüğümüzde, hepsi tek tek bizi tebrik etmiş ve tasarımların ne kadar harika olduğu hakkında uzun uzun iltifatlar sıralamaya başlamışlardı. İltifatlara karşı ne kadar hoşnutsuz olsam da bu gün ses çıkarmamak konusunda kendime söz verdim. Ferhat Bey’i üzmek istemiyordum. Ve bu tarz iyi cümleler onu gerçekten mutlu ediyordu. O mutlu olunca ben de mutlu oluyordum.  Davetliler masaya gelip tasarımları beğendiklerini ve en yakın zamanda katalogları onlara göndermeleri hakkında konuşmaya başlamışlardı. O sırada ablamdan çantamı alıp Evrenin benim için gönderdiği kutuyu çıkardım. Sonrada onunla beraber aileden uzaklaşıp bir köşeye çekildik. Ablamdan ayrıldığı için pek mutlu görünmese de onu kenara çektiğim için meraklandığından çok fazla mızmızlanmamıştı. Aileden kimsenin bizi duyamayacağı bir mesafeye geldiğimizde kutuyu ortaya çıkarıp ona uzattım. Ne olduğunu hemen anlamıştı. Ancak neden ona yeniden verdiğim konusunda şaşkın görünüyordu. “ Bu ne Yakut?” Elini tutup kendime çektim ve parmaklarını açıp kutuyu avucunun içine bıraktım.“ Bunu kabul edemem Evren. Çok teşekkür ederim çok düşüncelisin ama bunu alamam.” Kaçları atılmış bir halde yüzüme bakmaya başladı. Genelde bana karşı hiçbir zaman sert bir tutum sergilememişti. Ancak şu an bu hareketimden hoşnut değildi. “ Yakut, bu seninle tartışmaya açık bir konu değil. Amcamla ortaklaşa aldığımız bir karar. Biz sana yaptığın her şey için küçük bir hediye vermek istedik sadece. Senin yaptıkların yanında bu küçük hediyenin lafı mı olur?” Başımı iki yana salladım.“ Ben alacağım en büyük hediyeyi Ferhat Beyden zaten aldım. Daha fazlasına gerek yok. Bu tarz şeyler benim ilgimi çekmiyor Evren. Bana illa hediye vermen gerekiyorsa teşekkür et. Bu bana yeterli. Ancak bu beni aşar.” Derin bir nefes alıp bıraktı. “ Eğer isteseydin Yakut bundan daha iyilerine bile sahip olabilirdin. Ama sen sadece maaşınla yetiniyorsun. Ve maaşın yaptığın tasarımların yanında lafı bile edilmez. Sen yetenekli birisin. Bu kadarıyla yetinmene gerek yok. Neden sen de diğerleri gibi daha fazlasını istemiyorsun?” “ O zaman maaşıma zam yapın.” Dedim alay ederek. Başını yana eğerek yüzüme baktı. “ Seni hiçbir zaman anlayamayacağım sanırım.” Kutuyu iki eli arasına aldı. “ Almayacaksın değil mi?” diye sordu. Başımı sağa sola salladım. “ Hayır, almayacağım.” “ Kendine gerçekten haksızlık ediyorsun. Seni ne kadar sevdiğimizi biliyorsun. Yeteneklerine ne kadar güvendiğimizi de biliyorsun. Ancak sana diğer tasarımcılardan daha fazla maaş veremiyoruz. Bu iş politikasına aykırı. Ama sana verdiğimiz küçük hediyeleri de kabul etmiyorsun. Amcam buna çok üzülüyor biliyorsun değil mi? Sana hak ettiğini veremediği için üzülüyor.” Koluna girip gülümsedim. “ Ben hak ettiğimi fazlasıyla alıyorum. Daha fazlası aç gözlülüğe girer. Bu yüzden bunu al ve başkasına hediye et sen. Mesela hoşlandığın kişiye.” Gözleri kocaman açıldığında ben de gülmeye başladım. “ O kadar mı belli oluyor?” diye sordu inkâr etmek yerine. Bu beni şaşırtsa da ses çıkarmadım. “Aslında merak ettiğim birbirinizden nasıl hoşlandığınız değil. “ “ Neyi merak ediyorsun?”       “ Siz ne ara görüştünüz de bu duruma geldiniz? Üstelik bir de benden itinayla saklanmış. Buna çok alındım.” Dedim sahte bir alınganlıkla. “ O ablanın isteğiydi.  Zaten çok uzun süredir olan bir şey değil. Seninle kendisi konuşmak istiyordu.  Yeni koleksiyon araya girince ertelendi o kadar. Malum eve bile doğru dürüst gidemedin. Bu yüzden sana söyleyemedik.” Dedi mahcup bir şekilde. “ Bunu daha sonra soracağım size. Şimdi diğerleri merak etmeden gidelim. Ama onlara da bu durumdan bahsetmek istersen o başka.” Diye takıldım. “ Yok, henüz değil.” Dedi önden yürümeye başlarken. Onun utangaç halini izlemek oldukça keyifli olsa da bunun için ne yer uygundu ne de zaman. Bunu daha geniş bir zaman dilimin de yapmak daha eğlenceli olacaktı. Benden böyle bir şeyi nasıl sakladıklarını, ne zamandan beri sakladıklarını, birbirine olan ilgilerini bir bir sorarak öğrenecektim. Ben de hemen arkasından yürümeye başladığımda, uzun ve cüsseli bir beden yolumun üzerinde durmuştu. O kadar ani bir şekilde çıkmıştı ki karşıma ona çarpmak kaçınılmaz olmuştu. Canım acımamıştı ancak çarptığım kişiden dolayı hoşnutsuzdum. Göğsünün üzerine koyduğum eli, ateşe dokunmuş gibi hızla geri çekmiştim. Murat Doğan, bu karşılaşmadan keyif alır gibiydi. Ancak ben onunla aynı duyguları paylaşmıyordum. Ondan nedensiz bir şekilde hoşlanmamıştım. Büyük olasılıkla konumundan dolayı oluşan bir ön yargıydı. Ama yine de hoşlanmamıştım. Her ne kadar önüme aniden çıkan kendisi olsa da bu konuyu uzatmamak için son noktayı koyma kararı aldım. “Kusura bakmayın. Bir anda karşıma çıkınca fark edemedim sizi.” Dedim. Elindeki bardağı en yakın masalardan birine bırakıp, iki elini de kusursuz bir şekilde ütülenmiş mavi pantolonun ceplerine koyarak bana uzun boyunu kullanarak tepeden bakışlar atıyordu. “ Özür dileme şekliniz de kişiliğiniz kadar farklı.”  Sinirden yumruk yaptığım ellerimi ona göstermemek için uzun elbisemin eteği arasında sakladım. Ne kadar sinirlendiğimi ona gösterme niyetinde değildim. Aksine tepkisiz bir şekilde karşısında durmayı tercih ederdim. Ona kızacak kadar kendini değerli hissetmemeliydi. Çünkü değildi. Benim için babasından bir farkı yoktu. Sadece rakibimdi. Asla önümüze geçemeyecek olan, her zaman bizi geriden izlemeye mahkûm olan rakibim. Hissettiğimin tam aksini yansıtan bir ifadeyle ona baktım. “ En azından ben özür dileyebilecek kadar nezaket kurallarına hâkimim. Ancak gördüğüm kadarıyla siz bu konuda oldukça geridesiniz.” Kızmasını, surat asmasını beklemiştim ancak tam tersini yapıp gülümsemişti. Gerçek anlamda gülümsemişti. Bembeyaz dişlerini sergileyecek kadar geniş bir şekilde aralanmıştı dudakları. Oysa sinirden sıktığı dudaklarından dişlerini görememeyi umut etmiştim. Ama o beni şaşırtmayı başarmıştı. “ Nezaket…” dedi bakışlarını kısa süreliğine yukarı kaldırırken. Sonra yeniden tam gözlerimin içine yöneltti.  “ Bunu sizinle tartışmak istediğimi sanmıyorum Bayan.” “ İyi.” Diye kestirip attım.  Özür dilemeyeceğini anlamak zor değildi. Zaten böyle bir beklentim de yoktu. Ne onun özürlerine ne de nezaketine ihtiyacım vardı. Bu yüzden daha fazla konuşma gereği de hissetmemiştim. Yürümek için hamle yaptığımda, yeniden önüme geçip yolumu kesmişti. Ancak bu kez ona çarpmadan kurtarmıştım kendimi. Daha fazla sinirimi saklayamayacağımı fark ettiğimde çok geçti. Gözlerim zaten kendini ele vermişti. Öfkemi yok sayarak ceketinin cebine uzandığında, yine ne saçmalayacağını merak etmiştim. Belki de sırf bu merak yüzünden yeniden gitmek için hamlede bulunmuyordum. Sonunda cebinden küçük bir kart çıkartıp bana uzattığında, elimi kaldırmaya bile gerek görmemiştim. Olduğum yerden üzerinde yazanları şükür ki okuyabiliyordum. Kartvizitine bir süre bakıp, alma gereği görmeden bakışlarımı yüzüne çevirdim. “ Ne o?  Adını ve ne iş yaptığını bilmediğimi mi düşünüyorsun?” diye sordum alayla. Başını iki yana salladı. “ Biraz önce tanıştığımız göz önüne alınırsa bunun pek de mümkün olduğunu düşünmüyorum.” Dedi. “ Yanılıyor muyum yoksa?” Dişlerimi sıkmama rağmen gülümsedim.” Yanılmıyorsun. Ama yanılmanı tercih ederdim.” Ona laf sokak öyle değil böyle olur dememek için çabalamam gerekmişti. Ancak başarmıştım. Ona açıkça bunu söyleyememiştim ama gülümseyen ifadem her şeyi belli edecek düzeydeydi. Konuşmaya on sesli olarak dile getirmeme gerek yoktu. Bazen bakışlar bile her şeyi açıklamaya yeterdi. Söylediklerim onu hiç etkilemiş gibi durmuyordu. Sanki başka birine söylemiştim. Hiçbir kızgınlık ifadesi barındırmayan bakışlarını ısrarla yüzümde gezdirmeye devam ediyordu.  “ Almayacak mısın? Sana hayatının teklifini sunuyorum.”  Dedi kartviziti indirmeden.  Bu tepkisi beni şaşırtsa da pes etme niyetinde değildim.“ Almamı gerektirecek bir durum mu var?” “ Bence almalısın?  Senin gibi güzel ve dişli bir tasarımcının daha iyi yerlerde olması gerekir.  Sana istediğin imkânı sunmaya hazırım.” Sesi oldukça ciddi olduğunu destekler nitelikteydi. Ancak ben de ciddiydim. Böyle bir teklifi kabul etmeyecektim. Ben burada mutluydum ve aldığım paradan da olduğum konumdan da memnundum. Ferhat Bey, benim için patrondan daha öte biriydi. Onun yanında para ve konum için değil sevdiğim için duruyordum. Hiçbir mevkinin bu gerçeği değiştirmeye gücü yetmezdi. Uzattığı kartviziti almaya bile tenezzül etmemiştim. “  Beni boş yere zahmete sokmayın. Siz benim yerime kartvizitinizi dörde bölüp çöpe atın.” Dedim ve bu kez engellemesine izin vermeden yürümeye başladım. Ferhat Bey’in ve diğerlerinin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Bu yüzden ifademi sabit tutarak başımı kaldırıp onların olduğu tarafa baktım. Ferhat Beyle göz göze geldiğimde biraz endişeliydim ama gülümseyerek başını yukarı aşağı salladığında ben de rahat bir nefes alarak gülümsedim. Böyle bir şeyi yanlış anlayacak türden insan değildi. Hiç biri değildi. Benim onlara ihanet edip Doğan Mücevhere geçmeyeceğimi bilirlerdi. Bu yüzden bana güvenirlerdi. Bunu gözlerinde bir kez daha net bir şekilde görmüştüm. Bana gerçekten inanıyorlardı. Ben bu güvene hiçbir zaman ihanet etmemekte kararlıydım. Hiçbir para ve güç benim için bu insanların güveninden daha üstün değildi. Bu insanlar olmasaydı ne halde olacağımı ben biliyordum. Onlar bilmese de, onlar sadece Ferhat Beyle tanıştıktan sonra değişen Yakut’u bilirlerdi. Bu gün birileri benim adımı biliyorsa bunun nedeni Babam ve Ferhat Beydi. Ve ben bu ikisine hayatımın sonuna kadar borçlu kalacaktım. Masaya gelmeme rağmen kimse Murat Doğan’la neler konuştuğumuz hakkında hiçbir şey sormamışlardı. Buna gerçekten memnun olmuştum. Onunla kayda değer bir şeyler konuşmamıştık ve bunu kimseye açıklamak konusunda hevesli değildim.  Rekabetlerde rakip taraftan saffına birilerini çekmeye çalışmak sıradan bir durumdu. Bu ilk kez benim başıma gelmiyordu. Ancak ilk defa başıma geliyordu. Şimdiye kadar kimse taraf değişmemi istememişti. Bu yüzen biraz şaşırmıştım ama değiştirmek istediğim bir taraf söz konusu olmadığından, yeterli düzeyle ona ağzının payını vermiştim. Bu yüzden daha fazla bu konu hakkında konuşup can sıkmaya gerek yoktu. Ben tarafımı uzun yıllar önce seçmiştim. Benim teklif etmeme bile gerek kalmadan Evren bizi eve götürmeyi teklif ettiğinde, onları utandırmamak adına kendimi durdurmaya çalıştım. Yorgunluk da eklenince bu kez kolay olmuştu. Arka tarafa geçip kapıyı kapattığımda, ablam ne yapmaya çalıştığımı anlayarak bir süre kapının önünde öylece beklemişti. Ancak Evren de benim yapmaya çalıştığımı anlayarak ön tarafın kapısını açmış ve ablamın binmesine yardımcı olmuştu. Benim kapımı tutmadığı gerçeğini göz ardı ederek onların çekingen tavırlarını izlemeye başladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD