Sevdam… Küçük yaşta büyüttüğüm umudum göğsümün tam orta yerinde can çekişiyor. Sevdiğim tam karşımda nikahım abisiyle kıyılırken gözlerini bize dikmiş bütün hissizliğiyle acıma şahitlik ediyordu. Onunla evlenmeyi beklerken abisini hocanın önünde dizleri üstünde gördüğümde dünyam başıma yıkılmıştı. Abim kaçacağımı hissetmiş gibi kollarıma yapışmış ve zorla benim iki katı yaşım adamın yanına oturmuştu. Kimse fark etmeden abimin paçalarına tutundum. Çektim çekiştirdim. Parmaklarım can çekişen kalbim abimden medet umuyordu. Omuzlarım hıçkırıklarımla titrerken abi diye kısık sesimle vicdanına ulaşmaya çalıştım. Ama o ayağına takılan bir otmuşum gibi beni silkeleyip kenarı geçti. Onlarca ağanın önünde on sekiz yaşındaki kız kırk yaşının üstündeki adamla evleniyordu ve kimse de çıkıp bu kıza yaptığınız yanlış demiyordu. Bu kıza yazık demiyordu. Bu doğru olmaz demiyordu. Herkes susmuştu. Töre susmak mıydı? Töre yanlışa göz yummak mıydı? Töre erkeklerin kanunlarından başka neydi?
Küçük boynumu bükmüş hıçkırarak ağlarken babam tek bana eşlik etti. Hasta adam bir köşeye geçmiş içli içli ağlarken son gücünü de benim için harcıyordu. Sesi bile çıkmıyordu yapmayın diye. Sesimizi bıçak gibi kesmişlerdi.
Konağın avlusunda bir bağırış kıyamet yakarış koptu. Kötü haberi sonunda alan annemin halalarımın ve teyzelerimin ağıtları yeri göğü inletince tenim büzüştü nefesim kesildi. Hayallerim boğazımda yumru olurken temi buz kesti. Boğulacak gibiydim. Gözlerimin kararacağını hissederken onun sesini duydum.
“Nikahı kıyın.” dedi sevdiğim adam. Beni bir kez daha bilmeden kalbimden yaralamış bir kez daha öldürmüştü.
Başımı titreyerek kaldırdım ve bir kez olsun göz göze gelmeyen gözlerimizi birleştirdim. Gök mavisi gözlerini sık siyah kirpikleri sarmıştı. Kalın çatık kaşlarının altında bütün soğukluğunu üzerime dikerken benim tek düşündüğüm gözlerinin uzaktan gördüğümden daha güzel oluşuydu. Sevdasından öldüğüm gözlerinin düşmanına bakar gibi gözlerime dikmesi bir şey değiştirmedi kalbim onun için hiç çekinmeden defalarca attı. Adını içimde defalarca sayıkladım. İki adım ötemdeki adam sevdamken kaynım olmaya razı mıydı acaba? Sayesinde aldığım nefesle buz gibi soğuk bakışlarının altında daha fazla üşümeden yeniden başımı eğdim. Beni hiç mi merak edip bakmamıştı? Bize bu oyunu kurarken hiç mi vicdanı sızlamamıştı? İçimde yaktığı ateşin acı vereceğini hiç sanmazdım.
“Nikah şahitleri yerini alsın.” dedi hoca ortamdaki ölüm sessizliğini bozup. Buradaki ölü ben değildim sesi çıkmayan herkes benim için ölmüştü. Abilerim dahil.
Yanımıza iki kişi daha oturdu ama başımı kaldırıp bakmadım. Ağlayarak içimi soğutmanın peşindeydim. Sevdiğimin yengesi olmazdım! Lanet ettiğim kumalığa beni zorla itenlerin boyundurluğu altında yaşayamazdım!
“Mehir için istediğin bir şey var mı?” diyen hocanın bile okuduğu kitaptan bir şey anlamadığını anladım. Hoca mıydı? Allah’ın adaletini neden savunmuyordu?
“Yok devam et hoca.”
Yanımdaki Şerwan ağanın ise hocadan daha cahil oluşuyla iç çekerek daha çok ağladım. Ben bu adı çıkmış adamın karısı olmaktansa ölümü tercih ederdim. Ev tutmadık arap kadını bırakmayan dünyalar güzelini karısını aldatmaktan çekinmeyen adama asla yar olmazdım.
“Otuz bilezik yaz.” dedi Roj sabırsız sinirli sesiyle. Abisiyle evlenmemi bu kadar çok istemesi… Dudaklarımı dişlerimin arasına alıp canımı yakarcasına ısırdım.
“Tamam mehirini yazdım.”
Hoca nereye ne yazdı gözüm hiç görmedi. Yalnız duaları okumaya başladığında yüreğim sıkıştı. Eteğimi avuçlarıma toplayarak içimde yankılanan kaçmamı bağıran o korkuya sırtımı döndüm. Kaçıp gidersem Şexheseni aşireti korkmadan ailemi katlederdi. Babam, babasının intikamı için zaten bile bile yanlışa sürüklenip Ferzan ağanın canını almıştı bir de ben bir yanlışa sebep olup ailemi yok edemezdim. Ne olacaksa Şexheseni konağında olacaktı. Kefenle girecek saatler sonra kefenle çıkacaktım. Ne kuma olurdum ne de sevdiğim adamın yengesi!
“Dilda ve Xalis kızı Rojgûl, Berdan ve Baran şahitler huzurunda otuz bilezik kadar mehir karşılığında, Allah’ın izni ve peygamberin sünneti ile Şerwan ağayı eş olarak kabul ettin mi?” diye hoca soruyu bana doğrulttuğunda kızgın bir devirle dövülüyormuşum gibi kemiklerim iç içe geçti acıdan başım döndü. Evlendiğim adam yanımda sabırsızlıkla nefes alıp vermeye başladığında korkudan bir kez daha eteğimi sıktım öyle ki etimi de sıktığımı tırnaklarımın etime geçtiğinde hissettim.
“Etti hoca etti.” diye geçiştirdi yanımdaki adam hak hukuku iyice yok sayarak. Böyle bir adamla yan yana oturduğum için bile utanıyordum.
“Şerwan ağa kızın cevap vermesi lazım.” Hoca sonunda bir yerden işi eline almıştı ama artık çok geç kalmıştı. Bu ölüm merasimin bir an önce bitmesi için başımı salladım ağzımı açacak halde değildim.
“Kızım sesli cevap vermen gerek.” dedi hoca burnundan nefesini verip. Derdim canını sıkıyordu.
Ağzımı açarsam buradaki her ağanın yüzüne haykıracağımdan eminim. O yüzden bir kez daha başımı sallamakla yetindim. Ağzımdan tek kelime almazdılar. Alırlarsa büyük bir ateş olur yağardım her birinin üstüne.
"Olmaz böyle kabul ettiğini duyacağız.” dedi iki adım uzağımdaki Roj sinirlenerek. İç çekerek kirpiklerimin altında ikinci defa yüzüne baktım. Kanatları içe doğru oyulmuş ve sinirli bir görüntü burnundan öfkeyle soluyan adam eskisine göre daha kötü görünüyordu. Birazdan elini boğazıma atıp beni öldürecekmiş gibi bir hal içindeydi. Gök mavileri buz mavisi olmuş etime saplanıyordu her bir kıymığı.
“Etmesi gerek de.” dedi hoca aramıza girerek. Başımı bir kez daha indirip halıya döndüm. Gözlerimden düşen iri göz yaşları durmak bilmiyordu. Elimle bile silmeye korkuyordum.
Hocanın “Kız kardeşinin kabul ettim demesi gerekiyor yoksa bu nikah olmaz.” demesi üzerine arkamda bir hareketlilik oldu. Abime konuştuğunu abimin omzumun üstündeki varlığını hissettiğimde anladım. Korkudan ürperdim kaskatı kesilerek gözlerimi sonuna kadar açtım. Beni her zaman böyle korkuturdu.
“Rojgûl konuş yoksa o dilini keserim bir daha istesen de konuşamazsın!” dedi kısık o gaddar sesiyle. “Konuş, babamı bizi öldürtmek istemiyorsan konuş!”
Abimin korkusundan çenem titrerken dudaklarımı aralamaya çalıştım. Boğazımdaki sert yumru yüzünden bir kez daha nefes alamadığımı hissettiğimde başımı kaldırdım ve Roj’un yüzüne daldım. Ona bakınca yaşadığımı hissetmem yanlıştı artık ama çıkış yolum sanki oymuş gibi ona bakarken buluyordum kendimi. Beni kendine çekiyordu ya da ben ona çekiliyordum. Ama her ikisi de o kadar doğruydu ki.
“Ettim.” dedim cansız sesimle. Kendim bile zor duymuştum. Roj gözlerini saniyelik kısıp tekrar soğuk bakışlarına büründü. Gerdin hali hala beni öldürmek istiyormuş gibi. Koltuğun kolunu sıkana ellerine gözlerim düşerken bir kez daha ağzımı açtım. “Ettim.” İçimden kopan bir şeyler kasırga gibi delip geçerken nefes nefese bir kez daha ağzımı açtım. “Ettim.”
Korku ve panik içimde delirmişçesine dönmeye başladığında bütün duygularım tuzla buza döndü. Gözlerim güçsüzlüğümle kararır gibi oldu ama hocanın devam eden konuşmasıyla gözlerimi yumup açarak ayakta kalmaya çalıştım. Abimin arkamdan nefesini vererek çekilmesi ise ne kadar yalnız olduğumu bir kez daha hatırlattı. Babam hastalandığından beri abilerim bizlere kan kusturmaya başlamıştı arkamda annem var desem de dışarda kendini parçalayarak attığı ağıtlardan ileriye geçmesine izin vermezlerdi. İç çekerek ağlamaya geri döndüm.
Hoca yanımdaki adama da aynı soruyu sorup beklemeden cevabı aldığında nikahın duasını okumaya başladı anca babamın nereden geldiğini bilmediğim ağlayışı yüreğimden kopan hıçkırığımla daha da şiddetlendi. Hasta babamla ben bu evin içindeki tek insandık.
Siyah, lanetli bir gölge üzerime uzanınca başka bir zalim yanı başımda fısıldadı. “Düzgün dur bu nikah bittiğinde nasıl şanslı bir kadın olduğun anlayacaksın.” İçki kokan nefesiyle Şerwan ağa kulağıma uyarıda bulunduğunda kendimi tersi yöne eğdim. Bu ne nefesini ne de sıcaklığını hissetmek istiyordum. Hepsi lanetli hissi veriyordu.
“El fatiha.” Hoca yüksek sesle bağırdığında sessizlik oluştu. Şerwan ağa ellerini açıp okurken bu sefer başımı kaldırmadan kirpiklerimin altında evlenmeyi beklediğim adama baktım. Herkes gibi okumuyordu. Eli hala koltuğun başlığını sıkıyor kararan yüzüyle gözlerini kırpmadan bizi izliyordu. Dudakları sus çizgisini net bir şekilde belli ederken gülmese bile belli o gamzelerine ölüp gömülmeyi istedim. Sağ gözümden akan tek damla gözyaşıyla alt dudağımı ısırdım. Ölürken mutlu olurdum en azından.
Herkes duasını bitirip yerinden kalkınca bakışlarımı yere indirdim. Yerimde oturmaya devam edecektim. Ailemle vedalaşmadan evimden çıkmayacaktım. Beni kendi canları için zalimlerin önüne atan abimlerle bile vedalaşacaktım.
Fakat kolumu hoyratça tutan canımı yakan ellerle yerimden silkelenerek kalkmıştım bile. Şerwan ağa pis nefesiyle yüzüme doğru eğilince “Gidiyoruz.” derken başımı eğdim ve hayır dercesine iki yana salladım. Ailemi görecektim.
“Dilsiz misin sen?” dedi bir kez daha küçümseyerek. Kendini törenin savunucuları sanan her bir ağa bu halimize şahitlik ediyordu. Evet sonuçta karısıydım dövebilir de sevebilir de.
Yanımıza biri daha geldi. Nefes almamı sağlayan biri kokusunu ilk defa alıp gözlerimi kapattığım biri. “Bırak ailesiyle görüşsün. Kapıda bekleyelim.” dedi beni anlayarak.
Devamı gelecek.