Ağlamamı durdurmaya çalışsam da bir türlü durmuyordu, bir süre ağlayarak bileğimi ovarak geçirmiştim. Az sonra ağlamam küçük küçük iç çekişlerine dönmüş, bileğim ise biraz daha iyi idi. çorabımı tekrar giyip ayakkabımı da giyerek ayağa kalkıp yerdeki çantayı omzuma takıp yavaş yavaş bileğimi çok zorlamadan çıkışa doğru yürümeye başlamıştım. O sırada gün boyu çantamdan çıkarmadığım telefonu çantamdan çıkardım ve beni arayan var mı diye kilit ekranını açtığımda bir mesaj ile heyecanlanmıştım. "yuh, mesajım var. he he " diyerek kendi kendime sevinirken mesaj yerine girdiğimde gelen mesajın Wodofone'den olduğunu görmem ile dudaklarımdaki gülümseme yerini düz bir çizgiye bırakmıştı. Neyse diyerek yoluma devam etmeye karar vermiştim, zaten bana wodofone'dan başka kim mesaj atabilirdi ki "hıh! aptal boşa sevinerek beklentiye giriyorum işte, girme beklentiye" kendi kendime bu şekilde sessizce telkinlerde bulunarak durağa gelmiştim. Eve gitmeyi hiç istemiyordum ama geç kalırsam annem bu kez de " neden geç geldin? Yoksa bir sevgilin mi var ?" Diyerek beni döverdi. Yaşım kaç olursa olsun diğer iki oğluna dokunmaz iken beni dövmekten kaçınmazdı hiç.
Derin bir nefes daha çekerek gelen otobüse binmek için adımımı atmak üzere iken gözetlendiğimi hissederek etrafıma baktığımda kimseyi görememiştim, normal binalar yol ve durak vardı son kez arkama da baktığımda kimseyi görememiştim. herhalde bana öyle gelmişti, bu yüzden otobüse binerek boş olduğuna şükrettiğim otobüsün cam kenarında olan tekli koltuğuna oturdum ve kulaklıklarımı takarak rasgele bir şarkı açarak dışarıyı seyretmeye başlamıştım. Bugün merdivenlerden inerken yere yapışmam dışında bir şey olmamıştı. Otobüs hareket ederken kulağımda çalan 'Gamzedeyim Deva Bulmam' şarkısı ile yine bir hüzün dalgası sarmıştı bedenimi. Dışarıda bulunan mekanlar, yanından geçtiğimiz insanlar birbirinden farklı hayatlardan geçip gidiyorken hala düşünüyordum. Mutlu değildim, kendimi bildim bileli mutlu değildim, içimin eksikliklerinden ziyade ruhumun eksiklikleri üşütüyordu beni. Ailem hiç sevmemişti beni büyürken içime biriktirdiğim kırgınlıklar artık taşıyamaz bir hale getirmişti beni. Bir sevgisizliğin, ilgisizliğin nelere sebep olabileceği her şeyi görmüş ve tatmıştım. Bugünkü merdivenlerden düşüşüm hafızamda hep unutmak istediğim için en ücra köşelere gönderdiğim bir anıyı çekip çıkartmıştı.
Daha dokuz yaşında iken mahallede yüksek bir taş duvardan yere atlayıp sol kolumu çıkartmıştım. Ağlayarak eve gidip anneme anlattığımda, annem kolumu tutmuş, daha koluma dokunur dokunmaz acı iki katına çıkmıştı.
Ağlamam şiddetlendiği için annem ağzıma vurmuş ve " sus! daha düz yolda yürüyemiyorsun, senin ne işin var duvar üstlerinde." Demişti. Daha sonra hastaneye bile değil mahallede çıkıkçı denilen bir kadına götürmüştü beni. Kadın kolumu önce sıcak bir su ile ovalarken canım hala acıyordu ve ben anneme bakarak hala ağlıyordum. Annem ise ben ağladıkça bana kızgınlığının arttığını gösteren gözler ile bakarak " sus! ağlama, beceriksiz." diyordu. kadın kolumu ovalarken bir andan kolumu kendisine doğru çekip geri iterek yerine oturtmuştu. hissettiğim acı o an artmış sonra geçmişti. Kadında kolumu sarmış, bir kaç gün hareket ettirmememi söylemişti anneme. Annem kadına biraz para vererek beni eve getirmişti. Çocuktum o zamanlar sürekli kolum acıdığı için o kadar çok ağlamıştım ki bedenim yorgun düşmüş ve hemen oturma odasında ki sobanın kenarında uyuyakalmıştım. Akşam babam geldiğinde annem beni babama şikayet ederken seslerine uyansam da hala uykulu bir halde idim gözlerim yarı açık olsa da sesleri net olarak duyuyordum annem" görüyor musun şunun halini? Bize elli liraya mağ oldu resmen bu hayata bize boşa masraf olarak doğmuş keşke o da ölse idi."
Annemin bu sözlerine karşı babam sessiz kalmıştı, zaten sonra bende uyuduğum yerden kalkıp annem bana daha fazla kızmasın diye onun görüş açısında olmayan bir köşeye çekilmiştim. Babam ara sıra bana bakarken sarılı olan kolumu hareket ettirmemeye çalışsam da kolum bir süre sonra yanmaya başlamıştı. Annem kızmasın diye sessiz sessiz ağlarken babam ağladığımı fark etmiş bana doğru dönerek sadece "ne oldu, kolun mu ağrıyor?" Demişti. kolumun neden yanmaya başladığını bilmiyordum ama babamın benimle ilgilenmesi o an çok hoşuma gittiği için ağlayan ve burnumdan sümükler akan halimle babama bakarak onu onaylayan şekilde başımı sallamıştım. Babam yerinden kalkarak bana doğru geldiğinde annem babama " ne oldu?" Diye sormuştu. Babamda" Dönüş abla kolunu yerine oturttuktan sonra yakı yapıştırdı mı koluna?" Diye sormuştu anneme. Annemde " evet evet iki tane yapıştırmıştı niye ki?" Dediğinde babam gözlerini benden ayırmadan cevaplamıştı annemi " yakıdan dolayı kolu yanıyor galiba ağlıyor çünkü." Diyerek yanıma gelip beni oturduğum yerden kaldırmıştı. Suratıma baktığında eline sehpanın üzerinden bir peçete alıp bana uzatmıştı.
uzattığı peçeteyi alarak akan burnumu silmiştim. Babam pencereyi açarak kolumu soğuk havaya doğru tutmuştu. Soğuk havanın etkisi ile kolumun yanması hafiflemiş acı daha katlanılabilir bir hal almıştı. Minnetle babama bakıp " teşekkür ederim baba." Dediğimde babam kendisini geri çekerek " hala acıyor mu ?" Kafamı hayır anlamında sağa sola salladığımda başını tamam anlamında yukarı aşağı sallayarak geri annemin yanına doğru ilerlediğin o zamana kadar sadece bizi izleyen annem babam yanına oturduğunda " ne diye uğraştın, bıraksaydın da kolunun acısından biraz ders alır akıllanırdı." Söyledikleri o zamanlar yaşım biraz daha küçük olduğu için sadece kızgınlıktan söylenmiş sözler olduğunu sanırken bile incitiyordu beni çünkü ben bana sarılmasını istiyordum, canımın acısını annemin kollarının arasında geçirmek istiyordum. Babam ise sadece susmuş ve anneme cevap vermemişti. O sırada odaya giren abimler bana bakarak gülmeye başlamışlardı. O zamanlar onlarında yaşı küçüktü ama benim dışarıya acısını azaltsın diye uzattığım koluma bakarak gülmeleri beni daha kötü hissettirerek sesli bir şekilde ağlamama sebep olmuştu. O an annem bana ağlıyorum diye bağırmış, abimlere de " uğraşmayın şununla, daha fazla ağlamasını duymak istemiyorum." Demişti. o gece sabaha kadar yarı uyanık bir şekilde pencerenin dibinde üşüsem de kolumu dışarıya uzatmış bir şekilde geçirmiştim. çok üşüsem de içeriye çekmemiştim kolumu.
Sonraki bir kaç günde annem okula göndermemişti okulda bir kere daha kıracağımdan ve yine elli lirası gidecek diye korkmuştu. Zaten sonra iyileşmiştim ama kolumdaki yakıyı çıkarırken annemin canımın yanacağını hiç düşünmeden sert bir şekilde çekip çıkarmıştı ve bir daha asla kolumu veya başka bir yerime dikkat etmemi yoksa asla tedavi ettirmeyeceğini söylemişti. Kafamı yukarı aşağı tamam diyerek sallamıştım.
Gözümden akan bir damla yaş ile tekrar bulunduğumuz o ana döndüğümde küçükken hissettiğim o duyguların büyüdükçe annemin aslında kızgınlıkla değil de bana karşı olan gerçek duyguları ve hisleri olduğunu anladım. Annem bugün merdivenlerden düştüğümü öğrense idi ölmeden eve sağ geldiğim için üzülürdü. Dudaklarıma her zamanki buruk gülümsememi yerleştirerek dışarıyı seyrederken hayatımdaki eksikliklerin beni daha bu halde nereye savuracağını çok merak ediyordum. Ellerim ile gözümden akan yaşı silerek ineceğim durağa gelmiştim. Hemen durma düğmesine basarak otobüsün durakta durması ile otobüsten inerek eve doğru yürümeye başlamıştım.
Eve geldiğimde annem ve mahalledeki birkaç kadınında bizde olduğunu gördüm. Hem televizyon izliyor hem de ellerindeki çaylar ile sohbet ediyorlardı. " anne ben geldim, sizde hoş geldiniz." Diyerek üzerimi değiştirmek için diğer odaya doğru yöneldiğimde annem bakışlarını televizyon hiç çekmemiş diğer iki kadınsa " hoş bulduk kızım, sen de hoş geldin." Dediler ikisine de gülümseyerek annemin beni görmezden gelmesine hiç aldırış etmeden diğer odaya geçmiştim.
Alışmıştım, zaten ne zaman bana hoş geldin demişti ki şimdi de desin. Üzerimi değiştirip normal bir pijama ve üzerine sweatshirt tarzı bir uzun kollu kazak giymiştim. Ve abimlerin odasında bulunan çalışma masasına oturmuştum. Biraz düşünmeye ihtiyacım vardı ama çok fazla acıkmıştım, odadan çıkıp mutfağa gittiğimde buzdolabını açmıştım, yiyebileceğim bir şeyler var mı? Diye kontrol ederken her seferinde annemin benim için yiyebileceğim bir yemek yapmasa da, her gün umutla arsız gibi bakmaya devam ediyordum. Biraz peynir, zeytin, domates çıkarıp kendime ekmek arası bir şeyler yapmaya başladım. Yanına içebileceğim bir şeyler ararken buzdolabının köşesinde şeftalili meyve suyu bulmuştum. Kendi kendime zafer gülümsemesi yaparak meyve suyu şişesini alarak kendime bir bardakta meyve suyu koydum. Mutfak masasına oturmuş yemeğimi yerken annem elinde çay bardakları ile mutfağa girmişti. Bana bir bakış atıp direk ocağın üzerinde kaynayan çaydanlığa yönelmişti. Elindeki boş olan çay bardaklarını yenisi ile doldurmaya başlamıştı.
Her yıl olduğu gibi bir umut yeni dönem günlerimde bana "ilk günün nasıldı?" Diye sormasını beklemiştim, ama her zamanki gibi boşa bir bekleyişti benimki; annem için ben her zaman doğmaması gereken bir çocuktum, doğduktan sonra ise her yaptığım boşa masraf olarak görülen biri haline dönüşmüştüm. Annemin sırtına bakarken bu düşünceler içerisin de yine dalıp gitmiştim, annem bütün bardakları doldurup elindeki çay tepsisi ile arkasını döndüğünde daldığım yerden kendime gelmiştim, bir elimdeki ekmeğe, bir de masanın üzerindeki bir bardak meyve suyuna bakıp " yine tıkınıyorsun anlaşılan, zaten tek yaptığın yemek, içmek ve bize boşa masrafa neden olmak." Diyerek, günlük laf sokma kotasını açmış bulunuyordu, artık gece yatana kadar bu laf sokmalara devam ederdi. Okula başladığım için sabahları beni görmüyorlardı, onlar uyanmadan evden çıkıyordum bu yüzden okuldan gelene kadar içerisinde biriktirir ben okuldan geldiğimde ise biriktirdiklerini söylemeye başlardı.
Annemin söylediklerine karşı tek yaptığım susmaktı, o söyler ben ise susardım. Önceden karşılık vermesem de "Neden böyle şeyler söylüyorsun anne?" Diye sebebini öğrenmeye çalışırdım ama o zaman annem daha fazla sinirlenir ve beni daha fazla incitecek cümleler kurardı, sonra ise susmayı öğrenmiştim, annem bana hakaret eder, çok daha fazla sinirlendiğinde ise döverdi ben ise tek kelime etmeden bitmesini beklerdim çünkü anlıyordum ki ağzımdan çıkan her kelime boşunaydı, ben onlara ulaşmaya çalıştıkça onlar bir o kadar duymak istemiyorlardı beni, bu yüzden bende artık uğraşmıyordum zaten beni istemiyorlardı, bende ileride mesleğim olduğunda zaten gidecektim yanlarından bu sayede onlarında istedikleri olmuş olacaktı. Tek yapmam gereken o zamana kadar beni evden kovmamaları için dua etmekti. Annemin sözlerinden sonra her ne kadar umursamayacağım desem de yediğim lokmalar boğazımda dizilmişti, gözlerim dolmuştu ama yine de kendime içimden "ağlamayacağım, ağlamayacağım" diyerek ekmeğimi sonuna kadar yemiştim. Gözyaşlarım bile bana ihanet etmek istermiş gibi ağlamayacağım dememe rağmen yine de benden aktıkları için özür dilermiş gibi sessizce yanaklarımdan süzülüp gitmişlerdi.
Ekmeğimi yedikten sonra kalan meyve suyunu da içmiş, hatta şişede kalan meyve suyunu da sonuna kadar bitirip boş şişesini de tezgahın üzerine koymuştum. Annem boş şişeyi eline aldığında ve hepsini benim içtiğimi anladığında daha fazla sinirlenecekti ama sanki bu yaptığım anneme karşı olan isyanımın göstergesi gibi olmuştu benim için, yine de çöp kovasına atmak yerine orada bırakmıştım, büyük ihtimalle akşam bana bunu yaptığım için daha fazla hakaret edecekti ama benim için artık fark etmiyordu. Kırılmaya alışmıştım, sıkıntı yoktu en fazla ruhumun benliğime bakan aynasından bir parça daha kırılıp düşerdi ki zaten kırık dökük olan ben için eksiklik benimle bir bütün olmuştu.
Yemeğin ardından masadaki kırıntıları da bir bez ile temizleyip biraz uyumak için abimlerin odasına geçtim, malum oturma odası annem ve arkadaşları tarafından kullanılıyordu. Odada bulunan çift katlı ranzanın alt katındaki yatağa uzanmış ve yukarıdaki yatağın tahtasını seyrediyordum. Bugün aşırı yorulmuştum, hiçbir şey yapmama rağmen kendimi aşırı yorulmuş hissediyordum. Gözlerim yavaş yavaş kendiliğinden kapanırken, açık durması için kendimi zorlarken bir süre sonra kendime daha fazla bu işkenceyi yapmayı bırakmış ve göz kapaklarım ile verdiğim savaşta pes ederek uyuyakalmıştım.
Birinin beni dürttüğünü aynı zamanda ise birinin sesini duyuyordum. Göz kapaklarım açılmamak için bana yalvarırken, ilk başta bulanık olan sesler netlik kazanmış ve bir anda gözlerimi hızlıca açmama sebep olmuştu. Gözlerimi beni dürten kişiye yönlendirdiğimde ise annemin beni hem dürtüp hem de sinirden kızarmış gözleri ile bana bakarken bulmuştum. Uyku sersemliğini hemen üzerimden atarak kendime geldiğimde uzandığım yatakta oturma pozisyonu aldım. Annem " güzellik uykunu aldıysan kalk artık kız, kardeşlerinin yatağını bozuyorsun." Hiçbir şey demeden söylediklerine itaat ederek ayağa kalkmıştım ama hala üzerimde bir ağırlık hissediyordum, anneme " anne, abimler zaten burada değil, ben burada uyusam ne olur ki? Oturma odasında ki koltuklarda belim ağrıyor." Dediğimde " ne diyorsun kız sen? Hangi hak ile abinlerin yatağında uyumak istersin? Sana o koltuk bile fazla eğer ondan da olmak istemiyorsan bir daha bu lafları duymayayım senden."
Yüzüm duyduklarımın etkisi ile kıpkırmızı olmuştu. Artık patlama eşiğinde idim, içimde tuttuğum şeyler artık bedenimi derinlere çekmekten başka bir işe yaramıyordu. " neden ya neden?" Bağırdığımda, annem bu ani tepkimi beklemiyor olacak ki ilk başta afallamış gözler ile bakmıştı bana ama hızlıca kendisini toparlayarak sinirden tekrar kızaran gözleri ile bakmaya devam etmiş ve sağ eli ile yanağıma tokadı yapıştırmıştı. Bana vurması ile yüzüm hafif bir yana doğru çevrildiğinde sol elim ile vurduğu yeri tutmuş, aynı anda dolmaya başlayan gözler ile anneme bakarak hem bu zamana kadar biriken kırgınlığımın üzerine haksızlığa uğramanın etkisi ile oluşan öfkem de eklenmiş ve bam telim resmen kopmuştu. " neden ya? Söylesene neden beni sevmiyorsun da, oğullarına bu kadar çok değer veriyorsun? Ben ne yaptım sana ha söylesene? Diye bağırarak bir adım ileri yürüdüğümde annemde aynı anda bir adım geri gitmişti. Bağırıyordum artık inceldiği yerden kopsun modunda idim. Annem ona sorduğum soruyu es geçip bana bir tokat daha attığında bu kez canım acımıştı, ilk attığı tokadın yerine bu kez daha sert vurmuştu ama umurumda değildi bu akşam her şeyin sebebini söyleyeceklerdi bana. " hangi cüret ile bana bağırır karşılık verirsin? Seni küçük lanet!" dediğinde bende ona karşılık vermeye devam ediyordum. " Cevap ver anne, neden ha neden beni hiç sevmedin? Ben ne yaptım sana? Söyle ya söyle!" diye bağırıp annemin kolunu tuttuğumda o anda sinirden ve içimde bu zamana kadar tuttuğum üzüntünün etkisi ile ağlamaya başlamıştım. O sırada içeride ki bağırışlarımı duymuş olacak ki babam odaya dalmıştı. Annem ise kolunu tutan elimi diğer eli iterek kolunu kurtarmış ve " yeter! Sen ikiz kardeşini öldürdün!" demesi ile babam ve bende anneme bakıyorduk. Babam şaşırmışa benzemiyordu ama ben şok içerisinde kalmış tek kelime etmeden anneme bakıyordum ne demekti bu? İkiz kardeşini öldürdün demişti. Ben ben kimseyi öldürmemiştim ki. Annem de anlaşılan benim gibi bam teli kopmuş olmalıydı ki hala bana bakarak konuşmaya devam ediyordu " oldu mu? Öğrendin işte normalde tek yumurta ikizin vardı, 5 aylık bebekken ikinizi de uyutup yan yana koymuştum, ama sen sen daha bebekken bile o kadar bencil biriydin ki kardeşinin üzerine doğru dönmüş ve onu nefessiz bırakıp ölmesine neden oldun." Duyduklarım ile resmen dumura uğramıştım. Yanaklarımdan yaşlar süzülmeye devam ederken hiçbir tepki vermeden öylece anneme bakıyordum.
Babam ise elleri ile annemi daha fazla konuşturmamak için onu engellemeye çalışmaya başlamıştı ama aksine annem pimi çekilmiş ve patlayan bir öfke ile babamın onu engellemeye çalışan ellerinin arasından kurtulmaya hala bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama dediklerini duyamıyordum. Annemin bana söyledikleri sanki çok uzaktan geliyormuş gibi anlaşılmıyordu. Annem babamın ellerinden kurtulup iki kolumu da tutarak beni sallayıp tekrar kendime getirmişti, bu sayede bilincimi geri kazanmış sesleri daha net duymaya başlamıştım annem ise konuşmaya devam ediyordu sanki resmen çıldırmış gibiydi " öğrendin işte anlıyor musun? Sen öldürdün kardeşini, katilsin sen nasıl seni sevebilirdik ki? Kardeşini öldüren sana nasıl kızımızmışsın gibi bakabilirdik ki? Öğrendin işte bu yüzden sevmedik seni. Özellikle de ben o günden beri hep nefret ettim senden, her seferinde götürüp yetimhaneye bırakmaya çalıştım ama baban engel oldu ama bunu seni sevdiği için yaptığını sanma sakın. Çevremizdekiler ne der? Diye vazgeçtik ama hiç sevmedik seni büyürken sana her baktığımda kardeşini öldürdüğün o an geliyordu aklıma. Bebekti ne bilecekti? Diye sürekli kendimi teselli etmeye çalışsam da olmuyordu sana her baktığımda içimi sadece her an artan bir nefret kaplıyordu. O günden sonra emzirmedim seni, mahallede benim gibi doğum yapan bir kadın emzirdi seni altı aylık olana kadar sonra da sütten kestim seni direk. Sana her baktığımda keşke diyordum keşke sende ölseydin o zaman en azından sana olan sevgim ile veda ederdim ikinize de ama sen, sen bana cezaymışsın gibi hayatta kalarak her saniye evlat acısı çektirdin bana."
Annem anlatırken artık içinde taşıdığı duyguların onu ayakta tutacak gücü kalmamış gibi yanında bulunan kapıya tutunmuştu. Hala anlatıyor bir yandan da ağlıyordu ben ise orada öylece durmuş bu yaşıma kadar beni eksikliklerim ile büyüten ailemden sebebini öğreniyordum. Hiçbir tepki veremiyor sadece annemin anlattıklarını dinliyordum. " Büyürken bile bencildin sadece kendi hayatını değil, her gün senin gibi yaşamayı hak eden kardeşinin de hayatını yaşıyordun. Bu zamana kadar içimde sana karşı oluşan öfke ve nefret dinmedi hiç, tam tersine her saniye arttı hala da öyle. Bunu sana söylemedik çünkü o günü hatırlatan tek bir söz bile duymak beni kahrediyordu ama sana baktıkça daha kötü oluyordum ama artık biliyorsun bu yüzden bir daha bana bu soruları sorma." Cümlesini tamamladığı anda annem başka tek kelime etmeden odadan çıkmıştı, babam ise orada durmuş gözleri dolu bir şekilde bana bakıyordu. Ben ise ağlamaktan gözleri kızarmış vaziyette tek kelime etmeden olduğum yerde dikiliyordum. Babam bir süre daha bana gözleri dolu bir şekilde bakarak o da annemin ardından odadan çıkmış ve kapıyı da üzerime kapayarak beni geçmişin bütün yükleri ile orada tek başıma bırakmıştı.
Olduğum yere çöküp sırtımı ranzanın direğine yaslamıştım. Bomboş bir ifade ile karşımdaki boş duvarı izliyordum. Kafamda hala annemin anlattıkları yankılanırken artık bütün taşlar yerine oturuyordu. Artık annemin bana neden her seferinde " keşke sende ölseydin." Demesini anlıyordum. Bütün hayatımı karşımdaki boş duvarda izliyordum sanki, bütün görüntüler duvara yansırken her seferinde annemin benden nasıl uzaklaşıp aramızda hiç oluşmasına izin vermediği o bağı nasıl silip attığını izliyordum. Demek ki gerçek buydu demek ki her şeyin başlangıcı yine benim yaptığım bir davranıştan olmuştu. Gözyaşlarım teker teker benden ayrılırken bedenim duyduklarımın altında ezilmiş, tek bir yerimi bile kıpırdatamaz hale gelmiştim. Benim bir kardeşim vardı ve ben onu uyurken öldürmüştüm, yaşadığım acının bir tarifi yoktu, sanki sadece benliğim değil ruhum bin parçaya ayrılıyor gibi hissediyordum. Her seferinde büyürken beni sevmiyorlar diye kırıldığım durumun arkasında böyle bir gerçeğin olduğunu asla tahmin etmemiştim ama ama ben bunu bilinçli bir şekilde yapmamıştım ki. Ben katil miydim şimdi ama ben daha bebektim ben bilerek yapmamışım ki, kendi ağzı ile söylemişti annem ben daha bebektim o zaman.
Saatlerce ağlayarak boş gözler ile orada oturmuş boş duvarı izlemiştim. Tek yaptığım eylem ise arada akan burnumu silmekti, annem veya babamdan odadan çıktıklarından beri bir daha girmemişlerdi odaya. Havanın çoktan karardığını odanın içerisinin karanlık olması ile anlamıştım ama tam olarak saatin kaç olduğunu kestiremiyordum. Vücudum çok ağırlaşmıştı, hiçbir uzvumu hareket ettiremiyordum. Zar zor pijamamın cebine koyduğum telefonumu çıkardığımda saatin gecenin on bir buçuğu olduğunu gördüm. Bu zamana kadar yaşadıklarımı düşündüğümde kısacık bir zaman aralığına bütün bir hayatımı ve o hayatımı etkileyen en büyük acı gerçeği sığdırmıştım. Arkasına yaslandığım direğe tutunarak kendimi yine alttaki ranzaya bıraktım. İçerideki koltuğa gitmeye gücüm yoktu. Odanın dışındaki anne ve babamla karşı karşıya gelmeye gücüm yoktu, artık yaşamaya bile gücümün olmadığını anlıyordum. Burada uyuyacaktım, içimden bir ses annemin bir daha gelip burada uyudum diye kızmaya tenezzül etmeyeceğini söylüyordu. yeterince ağırdı bedenim ki böyle bir şey yapsa bile duyduklarımın etkisi ile o kadar etkilemezdi beni artık. Gözlerimi tekrar kapattığımda artık hayatımın daha da kötüye gideceğini hissediyordum, çünkü gözlerimi en son açtığımda ailesinin kendisine olan nefretinin sebebini bilmeyen bir kız olarak açmıştım, şimdi ise gözlerimi açtığımda ailesinin gözünde kardeşinin katili olarak görüldüğü için kendisinden nefret edildiğini öğrenen ve asla kendisine sevgi gösterilmeyeceğinin farkına varıp içerisindeki tüm umutları yıkan bir kız olarak uyanacaktım.
Gözlerim ağlamamın etkisi ile birbirine yapışmıştı resmen. Zar zor gözlerimi açtığımda, hemen yanımda bulunan saate baktım. Saat yediydi, alarmımın çalmasına rağmen nasıl duymadığıma şaşırmıştım. Uzandığım yerden doğrulup oturma pozisyonu aldığımda bir saate okulda olmam gerekti ama kendime gelmekte bile zorluk çekiyordum. Dün akşam yaşananların hepsi tekrar aklıma dolduğunda gözlerim tekrar dolmaya başlamıştı. Hissettiklerimi bir türlü dile getiremiyordum. Sanki bu yaşıma kadar ruhum sonsuz bir boşluğun kenarında hayata tutunmaya çalışırken dün akşam öğrendiklerim ile sonsuz bir boşluğa düşmüştü.
Bomboştum aynı anda bir sürü şey hissediyorken aynı anda sanki hiçbir şey hissetmiyordum. Hemen ayağa kalkıp okul üniformamı üzerime giyerek kapının arkasındaki okul çantamı da alıp sessizce odanın kapısını araladım, ilk olarak etrafı dinliyordum, anne veya babam ile karşılaşmak istemiyordum. Anlaşılan uyanmamışlardı hemen çıkış kapısına doğru sessiz ve hızlı adımlar ile yürümeye başlarken çıkış kapısının yanındaki vestiyerin üzerine bırakılmış bir miktar para gördüm, o ana kadar cüzdanımda ne kadar paramın kaldığını bile bilmiyordum. Hemen çantamdan cüzdanımı çıkarıp içine baktığımda sadece yirmi Tl olduğunu gördüm, hiç param olmasa da artık babamdan para isteyemezdim ama anlaşılan o da benimle karşı karşıya gelmemek için parayı buradan alayım diye bırakmıştı. Mecburen bırakılan parayı almıştım çünkü param yoktu ve yol param da bitmek üzere idi. Parayı alıp cüzdanıma koyup tekrar çantama koyarak spor ayakkabılarımı giyerek sessizce evden çıkmıştım. kahvaltı falan yapmamıştım, artık yapamazdım artık ailem ile aramda oluşmasını istediğim bağdan tamamen umudumu kesmiştim.