3.BÖLÜM

3576 Words
Kulaklarımı takarak durağa doğru yürümeye başlamıştım. Bakışlarımı yere sabitlemiş şekilde yürürken karşıdan gelen bir adama az kalsın çarpıyordum. Adam "önüne baksana!" Gibi sözler ile benden uzaklaşırken bomboş gözlerle tek yaptığım adamın suratına bakmak olmuştu. Durağa geldiğimde etrafımda olan bitenlere tepki verecek halim bile yoktu. Gelen otobüsü bile son anda fark etmiştim. Otobüse bindiğimde yine içerisi tıklım tıklım dolu idi. Günlerden Salı idi bir ay sonra 17 yaşıma basacaktım, günler geçerken artık tek istediğim öleceğim günün gelmesi idi. Otobüs hareket ederken dışarıyı seyrediyordum, o kadar dalıp gitmiştim ki ineceğim durağa geldiğimde bile son anda hareket etmeden inebilmiştim. Okula doğru giderken yanımdan gelip geçenler yüzüm nasıl bir halde ise bana tuhaf tuhaf bakışlar atıyorlardı. Okulun bahçesine girdiğimde karşıdan Elfin, Adel, Bedir ve Fırat geliyorlardı. Hepside bakışlarını bana çevirdiğinde hepsine rasgele bir bakış atıp direk yanlarından geçmiştim ama nasıl bir ruh halinde olduğumu düşündüler ise benimle hiç uğraşmamışlardı. Okulun içine girip sınıfa gitmeden önce bir lavaboya gitmem gerekti, dünden beri tuvalete gitmem gerekti. Lavaboya gidip işimi hallettikten sonra aynadan kendime baktığımda resmen dağılmış bir halde olduğumu görmüştüm. Saçlarım hala dünkü yaptığım topuz şeklinde idi ama resmen dağılmıştı geriye kalan saçlarımda yüzüme dağılmıştı. İlk olarak elimi yüzümü yıkayarak biraz daha bilincimin yerine getirdim, saçlarımı açarak ellerim ile tarayıp salık bir şekilde serbest bırakmıştım. Kendime son bir kez daha baktığımda biraz daha iyiydim ama gözlerimin altındaki yorgunluktan oluşan morlukları nasıl kapatacağım konusunda bir fikrim yoktu. Makyaj zaten yapan biri olmadığım için yanımda da makyaj malzemesi falan taşımıyordum. " her neyse, böyle olsun bir şey olmaz." Diyerek çantamı da alarak lavabodan çıkıp sınıfa doğru ilerlemeye başladım. Sınıfa girdiğimde hemen sırama geçip boş gözler ile dışarıyı seyretmeye başlamıştım. Dikkatimi bir türlü toplayamıyordum kafamın içinde sürekli annemin akşamdan beri söylediği her cümle kafamın içinde yankılanıyor bir türlü susmuyorlardı. Gözlerimden tekrar yaşlar süzülmeye başladığında kendimi duvarlara vurarak parçalamak istiyordum. Sınıfa diğer öğrencilerde gelmeye başladığında hemen bir peçete ile akan burnumu ve gözyaşlarımı silerek kendime gelmeye çalışıyordum. Kafamın içerisindeki sesleri bir süreliğine uzaklaştırmayı denemiştim. İçeri Elfin ve arkadaşlarının girmesi ile bakışlarımı onlara sabitlemiştim. Hiçbiri bana bakmaya bile tenezzül etmez iken, Bedir bana kuşkulu bir şekilde bakıyordu. Hemen bakışlarımı geri kaçırmıştım çünkü Bedir aşırı sessiz ve şüpheli bir tipti sanki cinayet işlediği halde masum duran kişiliği ile şüphelenmeyen kişi gibiydi. Hoca sınıfa girip derse başladığında biraz daha olanları unutabilmiş derse odaklanabilmiştim ama bu sadece on dakika falan sürmüştü. Ders matematikti, hocamız dersi anlatırken yavaş yavaş olduğum mekandan uzaklaşıp tekrar annem ile kavga ettiğim o ana dönüyordum sanki. Annem yine bana " katilsin" diyordu, ben ise katil olmadığımı haykırmak istiyordum ama bir türlü ağzımı açamıyordum. Tekrar bulunduğum sınıftaki sırama döndüğümde gözyaşlarımın yine yanaklarımdan çeneme doğru süzüldüğünü anladım, o sırada kimsenin ağladığımı görmesini istemediğim için hızlıca elim ile silmeye çalışırken matematik hocamız Serpil hocanın " Mihrimah, iyi misin kızım?" Sorusu ile elim yanağımda o şekilde kalmıştım, nasıl anladı ki? Diye düşünecek iken Serpil hocanın yanıma gelip "gözlerin kızarmış bir şey mi oldu?" dediği anda ağlarken beyaz tenli olmanın bir dezavantajını yaşıyordum, gözlerim ağlarken kıpkırmızı olur uzaktan biri bile bunu çok rahat fark edebilirdi. Serpil hocanın dersi bırakıp neden ağladığımı sorması ile sınıftaki tüm gözlerin bana döndüğünü hissedebiliyordum. Gülümsemeye çalışarak " hayır hocam, bir şey yok çok teşekkür ederim." Demem ile Serpil hoca " hadi bir elini yüzünü yıka da gel canım." Dediğinde " tamam hocam." Diyerek sıradan kalkarak tüm sınıfın göz hapsinden bir an önce kaçmak ister gibi hızlı adımlarla sınıftan çıkmıştım. Lavaboya gittiğimde gerçekten ağlamaktan gözlerimin etrafı kızarmış, altları ise yorgunluktan morarmıştı. Elimi yüzümü yıkayıp biraz daha kendimi toparladığımda lavabonun kapısını kendime çekip çıktığımda karşımda Bedir'i görmem ile bir an korkudan sıçramıştım. Bana sessizce bakarken bakışlarından ürktüğümü hissediyordum, hem çok sert hem de korkutucu bakışlar atıyordu. Orada durmuş hiç konuşmadan birbirimize bakarken acaba bir şey mi diyecek? Diye bekliyordum. Beklenti ile ona baktığımda hala sessiz ve ürkütücü bakışlar ile bana bakıyordu, sanki bir şey diyecek gibi idi ama bakışlarını çözemiyordum. Artık bu bakışmayı sonlandırmam gerektiğini anlayarak ona doğru yürümeye başladım, kendisi de hareketlerimi büyük bir dikkat ile izliyordu. Yanından geçip sınıfa doğru yürümeye devam ettiğimde bana tek bir söz bile söylememiş sadece hareketlerimi izlemeye devam etmişti. İlerlerken acaba ne yapıyor? Diye merak etmiş ve arkamı dönmüştüm ama orada yoktu, anlaşılan o da lavaboya gitmişti aramızdaki o soğuk ve ürkütücü bakışma ilerlerken içimi üşüttüğünü hissetmiştim. kendi kendime " gerçekten çok garip biri." Diyerek sınıfın kapısını çalarak içerideki Serpil hocanın " gelebilirsin." Demesi ile tekrar sınıftaki kişilerin bakışları arasında sınıfa girmiştim. Yerime geçtiğimde yan sıradaki ortalarda oturan Elfin ve Adelin kendi aralarında fısıldaştıklarını görmüş yine de umursamamıştım. Benim sıraya oturmamdan yaklaşık on dakika sonra sınıfın kapısı yine çalınmış Bedir hocanın gel demesini bile beklemeden sınıfa girerek yerine geçmişti. Geçerken yine ürkütücü bakışları ile bana bakarken, onun bakışlarını takip eden Elfin'de bana garip bir şekilde bakmaya başlamıştı. İkisinin de bakışlarını umursamayarak hocaya bakmaya devam ediyordum. Artık kimse ile uğraşamazdım, dün gece ruhen ölümümü gerçekleştirmiştim, ben yaşamayı hak eden ikiz kardeşimin de hayatını çalan biriydim sadece kabullenmiştim artık, şimdi daha iyi anlıyordum. Ben, ben küçükken kardeşimin yaşamasına izin vermeyerek kendime çok büyük bir lanet yerleştirmiştim. Kardeşimin lanetiydi demek ki ben onun yaşamasına izin vermemiştim bilmeyerek de olsa yaşamını elinden almıştım, o ise bunun karşılığında ölene kadar mutsuz olmamla cezalandırıyordu beni. Giderken mutluluğumu da götürmüştü yanında. Artık her şeyi anlıyordum, kardeşimin hayatına karşılık tüm mutsuzlukları ve kötü olan duyguları miras almıştım. Hak ediyor muydum? Bilmiyorum bilmeyerek elimde olmadan yaptığım bir davranışın karşılığını bu şekilde ödemeyi hak ediyor olamazdım. Yine gözlerim dolacakken dişlerimi birbirine kenetleyerek kendimi ağlamamak için sıkmaya başladım. Neyse ki ders bitmiş sınıftaki kişiler teker teker dışarı çıkmaya başlamıştı. Elfin tam Bedir'in yanına gidecek iken Bedir Elfin'in kendisine gelmesini es geçerek bana doğru gelmeye başlamıştı. Bana doğru gelmesinin hiçbir mantıklı yanı yoktu ki onun bakışlarından gerçekten ürküyordum, sıramın diğer tarafına geçerek duvar köşesine kaçabilecekmişim gibi iyice sinmiştim. Bedir bana doğru gelerek diğer yanımdaki boş sıraya izin almadan direk oturmuştu. Ona " nasıl izin almadan oturursun?" Gibi bakışlar atarken o ise bu bakışlarımı es geçerek direk " derste neden ağlıyordun?" Sorduğu soru ile ağzımdan sadece " hı?" diye bir ses çıkmıştı. Ben öylece aptal aptal suratına bakarken Bedir'in arkasında beni delip geçecekmiş gibi bakışlar atan Elfin'i gördüğümde neden bu kadar sinirle baktığını anlamaya çalışıyordum, ona hiçbir şey yapmamıştım. Ben Bedir'in bana sorduğu soruyu unutarak hala Elfin'in neden bana o şekilde baktığını çözmeye çalışıyordum. Bedir o sırada bakışlarımı tekrar ona sabitleyecek şekilde sorusunu yinelediğinde, Bedir'e döndüm, " şey, önemli bir şey değildi. Aklıma kötü bir anım gelmişti ondan bir anda ağladım, neden sordun?" dediğim de bir yandan da hala bana delici bakışlar atan Elfin'e bakıyordum. Elfin bir bana soru soran Bedir'e birde bana bakıyordu. Bedir " anlıyorum, yok sadece merak ettim, eğer yardım edebileceğim bir şey varsa söyleyebilirsin." Dediğinde şaşkın bakışlarım ona sabitlemişti. Tekrar Elfin'e gözlerim kayarken fark ettim ki bana çok sinirli bakarken Bedir'e olan bakışları yumuşak ve duygu dolu gibiydi. İfadesini tam olarak çözemiyordum ama dikkatimi tamamen Bedir'e verdiğimde ona tam olarak ne demem gerektiğini bilmiyordum. Şaşırmıştım evet Bedir sessiz bir çocuktu geçen yılda hiç oturup sohbet etmemiştik ama bana hiç zararı olmamıştı, diğerleri dalga geçerken o benimle hiç dalga geçmezdi ama tabii ki dalga geçenleri durdurmazdı da, şimdi ise nasıl hissettiğimi soruyordu. Şaşırmıştım ama birinin bana nasıl olduğumu sorması beni çok duygulandırmıştı. Tam Bedir'e düşüncesi için teşekkür edecekken bize doğru Elfin'in gelmesi ile dikkatimizi kendi üzerine çekmişti " Bedir! Neden bu fakir kız ile konuşuyorsun?" bize doğru iki adımda yanımıza ulaşmış bu sırada da beni gömecek o cümleleri söylemişti. Bedir ise Elfin'e her zamankinden daha sert bakışlar ile bakarak " Elfin, sözlerine dikkat et. Mihrimah'ın maddi durumu bizi ilgilendirmez." Elfin'in sorusunu es geçerek benimle dalga geçtiği için Elfin'i uyarması içimde bir yerlere dokunmuştu. Bu zamana kadar en başta anne ve babam olmak üzere kimse beni savunmamıştı ama şu an ilk kez biri beni savunuyordu. tam olarak ne demeliyim diye orada durmuş ikisine bakarken Bedir'in dedikleri ile Elfin'in bakışları beni bulmuştu, az öncekinden daha fazla sinirli olduğunu belli eden bir bakışları ile resmen beni ortadan ikiye ayırmak istiyor gibiydi. Tekra Bedir'e dönüp bu kez bakışlarını daha yumuşak ve ses tonunu da daha sevecen bir tonda tutmaya özen göstererek " yani haklısın Bedir, ama normalde insanlara bir şeyler soran biri değilsin, bu yüzden merak etmiştim. Yoksa bu tavrını Mihrimah mı değiştirdi?" Demesi ile ağzım bir 'O' şeklini almıştı. Şaşkın gözler ile hem Bedir' e hem de Elfin'e bakarken Bedir sessizliğini koruyordu. Elfin ise Bedir cevap vermediği her saniye bakışlarında hem hüzün hem çaresizliği yakalamıştım, o an anlamıştım. Galiba Elfin Bedir'e karşı bir şeyler hissediyordu ve şu an Bedir'in normal tutumundan farklı bir davranış sergilemesi yanlış anlamasına sebep olmuştu. Hayatımda hiç sevgilim olmasa da sevgisizliği, hüznü ve çaresizliği o kadar iyi biliyordum ki, karşımda herhangi birinde de bu duyguları yaşadığını bakışlarından anlayabiliyordum. Elfin'in yaşadığı durumda tam olarak buydu sevdiği kişiyi kaybetme hissi. Ben hiçbir şey söylemiyordum hem şaşırmış hem de Bedir'in bana karşı bir şeyler hissetmesine olanak bile vermiyordum. Bana ne hissetiğimi sorması çok büyük bir nezaketti ama bundan ötesi yoktu. Büyük ihtimalle sadece neden ağladığımı ve yalnız kaldığımı görünce halime acıyıp sorma gereği duymuştu. Ben hala bunları düşünürken sessizliğimi koruyordum. Bedir ise sonunda yanımdaki oturduğu sıradan kalkarak Elfin'in karşısına dikilmişti. " Elfin, sana yaptığım davranışların hesabını mı vereceğim?" Elfin'e karşı sert bir tonda cevap verdiğinde Elfin'in göz bebekleri bir anlığına üzüntüden titremişti sanki ama bunu fark eden sanki yakınında gözlerinin içine bakan Bedir değil de benmişim gibi hissetmiştim. Elfin ne diyeceğini bilemiyor bir şekilde Bedir'e bakarken sonunda diyeceklerini toparlamış gibi dudaklarını aralamıştı " hayır Bedir, beni yanlış anladın. Tabi ki sana hesap sormuyorum, sadece merakımdan sordum. Çünkü normalde böyle çok konuşmayı bile sevmezsin ya ondan." Bedir, bir anda afallamış gibi ne diyeceğini bilemez bir şekilde bana bakmış sonra ise tekrar Elfin'e dönmüştü. Hafif kızarmıştı ama teni beyaz olduğu için hafif bir kızarmada olsa belli oluyordu. Elfin, Bedir'e cevap vermesi için ısrarcı gözler ile bakarken Bedir bir anda " babam, okulunuzda maddi yardıma ihtiyacı olan biri var mı? Diye sormamı istedi onu soracaktım Elfin. Öğrendin işte şimdi beni rahat bırak." Diyerek Elfin'in yanından geçip sınıftan dışarıya çıkacakken zilin çalması ile yön değiştirip direk sırasına oturmuş, cebinden telefonunu çıkararak onunla ilgilenmeye başlamıştı. Bizim olduğumuz yöne asla bakmıyordu. Bedenimi yaşadığım hüzün yetmiyormuş gibi bir de utanç dalgası sarmıştı. Ne yani az önce Elfin'e " maddi durumu bizi ilgilendirmez." Derken aslında bana maddi yardım etmek için mi benimle konuşmuştu? Yanaklarım kıpkırmızı olmuş bir şekilde öylece Bedir'e bakarken hayatımda ilk kez birinin bana nasıl olduğumu sorması ile yaşadığım mutluluğun bile sahte olduğunu anlıyordum. Ben gerçekten nasıl olduğumu merak eden nezaketli biri olduğunu düşünmüştüm ama Bedir'de diğerleri gibi işi olmadığı sürece benimle konuşmaya tenezzül etmeyecek biriydi. Elfin Bedir'in cevabından tatmin olmuş bir şekilde gülümseyerek bana bakmaya başladığında ağzından yine beni üzecek bir şeylerin çıkacağını anlamıştım, zaten ağlamak üzere gözlerim dolmuştu son darbeyi de Elfin'in atmasını bekliyordum. Elfin " bunlar mutluluk gözyaşları değil mi? Bedir'in babası Murat amca çok varlıklı bir adam. Sana maddi yardımda bulunduğunda, yaşadığın fakirlikten bile kurtulursun ama çokta sevinme bence, çünkü senin sadece hayatın değil ruhun fakir. Hiçbir elitlik görmeyen sen ne kadar paran olursa olsun varlıklı insanların davrandığı gibi davranamazsın." Dediği her sözde yanaklarımdan bir damla süzülüyordu. Elfin'in söylediklerine karşı tek yaptığım susarak ağlamaktı. Hiçbir şey söylemiyordum çünkü sonuç değişmeyecekti. kendisine ne söylersem söyleyeyim her zaman olduğu gibi olacaktı, bu yüzden kendimi boşa yormak istemiyordum. Onun yapısı böyle idi. Elfin bana yine bir şeyler söylemek için ağzını açtığı sırada Bedir'in " yeter Elfin! Ne yaptığını sanıyorsun? Mihrimah'ı rahat bırak." Elfin, Bedir'in tekrar beni savunması ile bozulmuştu, ağzını açmaya hazırlanırken sınıfa diğer öğrencilerin ve ardından gelen Serpil hoca ile söyleyeceklerini yutmak zorunda kalmıştı. Bedir'e beni savunmasına karşın kırgın gözler ile bakarken, bana ise "sen bittin!" bakışları ile bakıyordu ama umursamıyordum, zaten en fazla okuldan attırırlardı ne de olsa aileleri varlıklı ve güçlü insanlardı ama artık hiçbir şey umurumda değildi, yine de tabi ki bu güzel okuldan asla atılmak istemezdim. Bütün düşünceleri matematik dersinin başlaması ile kafamdaki ücra köşelere göndererek derse odaklanmaya çalışmıştım. Ders boyu Bedir'in ara ara bana baktığın hissediyordum ama yüzüne asla bakmak istemiyordum. Resmen rezil etmişti beni acıdığı için yaklaşmıştı bana. Elfin ise sürekli gözlerinden lazer çıkarmaya çalışan gözleri ile bakıyordu bana. İkisine de bakmıyordum, zaten yeterince derdim vardı başımda böylesi olaylar bile artık bana çok basit geliyordu. Öğle yemeği saati geldiğinde tekrar tost almak için kafeterya ya indiğimde çay ile tostumu alıp hemen oradan ayrılmıştım. Artık kapalı alanlarda durmak beni geriyordu. Bahçeye çıkıp bir sessiz sakin bir köşeye geçmiş, banka oturmuştum. Boş boş hem yemeğimi yiyor hem de bahçeyi seyrediyordum. Elfin yanındaki Adel ve Fırat ile ellerinde kahve bardakları ile hararetli bir şekilde birbirilerine bir şeyler anlatırken görmüştüm. Elfin ve diğer iki arkadaşı bana aynı anda baktıklarında üçünün de bakışlarından çok rahatsız olduğumu hissetmiştim. ben direk bakışlarımı çevirdiğimde onların hala bana baktıklarını hissediyordum ama yine de onlara doğru dönmemiştim. Öylesine otururken okul kapısından Bedir'in çıktığını görmüştüm, onu her gördüğümde içimi bugün yaşadığım olayın siniri kaplıyordu. Kendime umursamayacağım desem de yapamıyordum, sürekli herkes tarafından acınılması canıma tak etmişti ama yapabileceğim bir şey yoktu. Bakışlarımı tekrar ağaçlık alana doğru yönlendirdiğimde, başka hiç o tarafa bakmamıştım. Öğle tatilinin bitmesinin ardından hemen etrafıma bakmadan elimdeki tost ve çay artığını çöpe atarak sınıfıma çıkmıştım. Her saniye içime dolan daralma hissi beni tekrar sarmıştı. Çevremde her şeyden bıkmıştım artık. Git gide yaşama isteğimi de kaybetmiştim. Ailem ile de aramda olan her şey bitmişti, tek başıma idim. Ders zili çaldığında sınıfa diğer öğrenciler de gelmeye başladıklarında, sınıfa Elfin ve Adel arkalarında ise Fırat ve Bedir girmişti. Bedir bana mahcup tavırlar ile baktığında, önündeki sıraya ayağı takılmış ve düşmek üzere olmuştu. Fırat resmen kahkahalar ile gülmeye başlarken Elfin ve Adel' de gülmüşlerdi. Bedir hala bana olan bakışlarını sürdürürken etrafında olan bakışları hiç umursamadan yerine geçmişti. Dersimiz edebiyattı, bu dersi de gerçekten çok seviyordum; edebiyat hocamız Büşra hoca ayriyeten sınıf hocamızdı. Sınıfa girdiğinde hepimize samimi bir gülümseme sunarak "çocuklar, yeni bir yıla hoş geldiniz. Bu yıl okulumuzda çok özel bir yarışma düzenleniyor ve 9, 10,11 ve 12.'ci sınıflardaki en başarılı öğrenciler kendi alanlarında yarışmaya girecekler." Büşra hocanın söyledikleri ile sınıfta "ooo!" Gibi uğultular ve fısıldaşmalar olmuştu. Büşra hoca sınıfı susturup tekrar sözlerine devam etmişti. "Çocuklar, her kazanan öğrenciye on bin TL para ödülü ve bölgesel yarışmalara girmeye hak kazanacak, bu sizin okulumuzu temsil etmenize ve prestijimizi daha da yükseltmemiz için çok güzel bir fırsat. Şimdi sizin sınıfınızdan kimin seçildiğini açıklıyorum." Dediğinde Elfin ayağa kalkarak " Hocam zaten bütün sınıf kimin seçildiğini biliyor, açıklamanıza bile gerek yok. Ben seçildim değil mi?" Dediğinde bütün sınıf hatta benim gibi burslular bile Elfin'i destekliyorlardı. Bunların nesi vardı böyle? Evet Elfin varlıklı bir aileye sahip olsa da gerçekten zeki bir kızdı, benim gibi dersleri gerçekten çok iyiydi, evet belki o seçilmişti ama sınıftaki diğer öğrencilerin ona sanki Tanrıça gibi muamele etmesini anlayamıyordum. Gerçi, Elfin zeki olduğu kadar tehlikeli bir kızdı da. İstediğini elde edemediğinde ortalığı ayağa kaldıracak bir yapısı vardı. Büşra Hoca, anlayışlı bir şekilde Elfin'e gülümseyerek " evet Elfin, normalde sen seçiliyordun ama Mihrimah, geçen yıl senin ortalamanın biraz daha üzerinde bitirerek bu yıl yarışmaya girme hakkını kazandı. Mihrimah, tebrik ederim canım. Geçen yılı 98 ortalama ile bitirerek bu yıl ki yarışmaya girme hakkı kazandın. Lütfen bu dönem sonu olacak yarışma için sıkı çalış ve okulumuzu başarı ile temsil et." Diyerek sözlerini noktaladığında, bütün sınıf ölüm sessizliğine bürünmüş bir şekilde bana bakıyordu. Ben mi seçilmiştim? Elfin hala ayakta durduğu halde bana doğru döndüğünde gözleri bütün sınıfın önünde küçük düşürülmesi ve yarışmaya benim seçilmeme katlanamaz bir bakış atıyordu. Resmen sinirden gözlerinin kızardığını aramızda birkaç sıra olmasına rağmen çok net görebiliyordum. Bakışlarından ürkmüştüm, gerçekten çok tehlikeli bakıyordu ama ben istememiştim ki. Büşra Hocaya, katılmak istemediğimi söylemek istiyordum. Büşra hocaya döndüğümde benden çok umutlu olduğunu gösteren bir beklenti ile bakıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yeterince sıkıntılarım vardı, daha kendimi bile toparlayamıyorken bu yarışa nasıl hazırlanacaktım ki? Büşra Hoca beklenti ile bakarken bütün hislerim birbirine girmişti. Ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Sözcükler dudaklarımın arasında eriyip gitmişti sanki. Sadece başımı olumlu anlamında sallayıp zoraki de olsa sahte bir gülümseme sunmuştum. Büşra Hoca, kabul ettiğim için mutlu bir gülümseme ile tekrar sınıfa bakarak hala bana öldürecekmiş gibi bana Elfin'e oturmasını rica ederek ders anlatmaya başlamıştı. Ders işlenirken bile, sınıftaki bir çok öğrencinin bana bakarak fısıldaştıklarını duyuyordum. Tenefüs zilini duyduğumda Elfin Adel ve Fırat resmen Bermuda Şeytan Üçgeni modunda idiler. Üçü de bana doğru gelmeye başladıklarında gerçekten bugünün daha da zorlaşmaya başlayacağını hissediyordum. Üçü de başımda durup bana dik dik bakmaya başlamışlardı ama benim kafamı kaldırıp bakmaya gücüm yoktu. Dışarıdan hala bir umut nefes alan bir varlığa benzesem de, ruhum çoktan çürümeye başlamıştı bile. Bu yarışmaya katılmayı istememiştim ama reddedeceğim sırada belki bu yarışmanın para ödülü ile ailemin yanından daha hızlı ayrılabilme imkanım olurdu, bu sayede onlarda her gün beni görerek benden daha fazla nefret etmezlerdi, bende daha fazla acı çekmezdim. Sırf bir anda aklıma gelen bu düşünce yüzünden kabul etmiştim. Belki kazanırdım, belki kazanamazdım ama şansımı denemeliydim. Elfin'in ise bu paraya asla ihtiyacı yoktu, zira kendisi aşırı zengindi. Bu yarışmayı sınıfta küçük düşürülmemek adına resmen gurur meselesine çevirmişti. Elfin " Demek zeki bir böcek olma yolunda ilerliyorsun." Söylediği cümle ile Adel ile Fırat gülmeye başlasalar da ben sadece susuyordum. Elfin ile ağız dalaşına girmek istemiyordum, söyledikleri bittikten sonra gider diye düşünüyordum. Elfin " bu yarışmayı kazanacağını düşünme böcek, sırf ortalaman benden biraz daha yüksek diye de kendini zeki sanma sakın çünkü bu yarışmayı asla kazanamayacaksın, senden çok daha zeki kişiler ile karşı karşıya geldiğinde bakalım bu sahte umursamaz tavırlarına devam edebilecek misin? Yarışmadan çekil." Dediği son cümle ile gözlerimi şaşkınlıktan açarak ona bakmaya başlamıştım. Doğru mu duymuştum? Bana yarışmadan çekil mi diyordu? Ona şaşkın ve irileşmiş gözlerim ile bakarken, benim aksime Elfin gayet ciddi tavırlar ile bakıyordu. "Ne!" diyerek ayağa kalkmıştım. Ben 1.60 boyundaydım, Elfin' de benim kadardı. Elfin'in gözlerine korku dolu bakışlar atıyordum. Bunu benden isteyemezdi, ben kendi rızam ile seçilmemiştim ama bu yarışma benim için bir fırsattı. Bunu elimden almasına izin veremezdim. Adel, omzumdan tutarak "Sağır mısın? Yarışmadan çekileceksin ve yerini Elfin'e bırakacaksın. Başından beri bu yarışmaya girmeyi hak eden kişiye." Adel zayıf bir kız gibi görünse de, güçlüydü dışarıdan normal bir şekilde omzumu tutuyormuş gibi görünebilirdi ama gerçekten canımı yakacak şekilde sıkıyordu. Canımın yandığını söylemek istiyordum ama onlara karşı canımın yandığını belli edip, onları mutlu etmek istemiyordum. Üçü de sinsi bakışlar ile bakarlarken bana ben hala susuyordum, suskunluğum onların siniri bozuyordu, bunları bakışlarından anlayabiliyordum. elfin " kendini daha bu sınıfa ilk geldiğinde bile susarak havalı olduğunu sanıyorsun değil mi?" kimseye ailemdeki veya kendim ile ilgili hiçbir sorunumu anlatmamıştım. Onlar içime attığım kırgınlıklardan dolayı oluşan suskunluğumu, havalı olmak için yaptığımı sanıyorlardı. Onlara ne anlatabilirdim ki? Beni , benim gibi olmayan kimse anlayamazdı, bu yüzden onlara anlatmaya bile değmezdi. Tam tersine benim ile dalga geçerlerdi. İçimden kahkaha atmak geliyordu o kadar sinirlerim bozulmuştu ki artık. Ağlamak yerine deliler gibi kahkaha atmak istiyordum. Üçüne de tek tek dikkatle bakmaya başladım. Hala susuyordum sınıfta birkaç kişi ve biz dışında kimse yoktu. Adel omzumu sıkmaya devam ediyordu. Omzumu onun elinden kurtarmak için hamle yaptığımda, diğer eli ile bana engel oldu. "Soruma cevap ver!" diye Elfin bana doğru bağırdığında hafif bir irkilmiştim ama bu kez geri adım atamazdım. Derin bir nefes alarak kararlı bir ifade ile Elfin'in gözlerine diktim bakışlarımı " Ben havalı olmakla uğraşmıyorum asla! Bu yarışmaya öğretmenler seçti beni, üzgünüm Elfin, seninle bir derdim yok, bu sınıftaki hiç kimse ile bir derdim yok. Ben sadece bu okuldan mezun olmak istiyorum ama bu yarışmadan çekilemem." Diyerek geri yerime oturdum. Şu an içim çok tuhaftı resmen Elfin ile kavga ediyordum. Midemden kollarıma doğru hafif karıncalanmalar hissediyordum çünkü Elfin istediğini edemememin verdiği kızgınlık ile üzerime yürüyordu. Sırada resmen dibime girmişti, bana doğru eğilerek "Buna pişman olacaksın yüzsüz." Diyerek geri çekilip sınıftan çıkmıştı, Adel'de peşinden çıkmış geriye bana sırıtarak bakan ve gülmesinden gerçekten rahatsız olduğum Fırat kalmıştı. Bana doğru eğilerek " Ne kadar garip bir kızsın sen böyle. Diğerlerine hiç benzemiyorsun." Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum, öylece suratına bakıyordum, ifadem düzdü, bana biraz daha bakıp geri çekilerek göz kırparak uzaklaşmıştı. Arkasından ne kadar itici olduğunun farkında mı acaba? Diye düşünürken son dersin zili çalmıştı. Öğrenciler teker teker içeriye girerken Elfin ve Adel az önceki yaşanan olay hiç yaşanmamış gibi birbirileri ile gülüşerek girmişlerdi sınıfa ve yüzüme bile bakmamışlardı. Kendi kendime "İnşallah varlığımı hep bu şekilde unuturlar." Diye dua ediyordum. Onlar ile asla kavga etmek istemiyordum ama kavga olmasa da aramızda geçen bu anlaşmazlığın kısa sürede unutulup tozlu raflara kaldırılmasını istiyordum. Son dersimiz rehberlikti. Sınıfa giren kadın hocayı geçen sene görmemiştim. Genç ve en fazla 25 yaşında gibi duruyordu. Üzerinde normal bir siyah dar paça ve üzerine normal mavi bir sweat kazak giymişti. Kahverengi saçlı, kahverengi gözlü ve kemik gözlük takan sevimli bir kadına benziyordu. Omzundaki çantasını masaya bırakarak sandalyesini sınıfı tam ortalayacak şekilde ayarlayarak oturup bize bakmaya başladı. " çocuklar merhaba, ben Dicle Aykan. Bu yılki rehberlik dersinize ben gireceğim. Okula daha yeni geldiğim için daha kimseyi tam olarak tanımıyorum, o yüzden bu derste tanışalım. Öncelikle sırayla herkesin adını soy adını söylemesini ardından da nasıl bir kişilik olduğunuzu söylemenizi istiyorum. Ve son olarak nasıl bir geleceğiniz olmasını istiyorsunuz? Bunu belirtmenizi istiyorum. Dicle Hoca sözlerini bitirdiğinde, kalbim hızla atmaya başlamıştı. Ben ben, ailemin beni sevmesi dışında hiç hayal kurmamıştım ki. Artık o hayalim de imkansızlaşmıştı. Hiç hayalim yoktu ki benim. Dahası ben nasıl bir kişiliğe sahip olduğumu da bilmiyordum. Sıranın bana gelmeden zilin çalması için içimden dua etmeye başlamıştım. Herkes konuşurken ben önümde oturan adını bile hatırlayamadığım çocuğun sırtını izleyerek dinliyordum. Söz baştan aşağı rahatsız edici egoist Fırat'a gelmişti. Ayağa kalkarak " İsmim Fırat Özyal, 16 yaşındayım, eğlenmeyi çok severim, bunun yanında kitap okumayı da seviyorum. İleri de ise borsa ve finans bölümü mezunu olarak aile şirketimizi devralmayı planlıyorum. Vaov! Ne hayırlı bir evlat modundaydı böyle. Ne hayatlar vardı böyle. Benim devraldığım tek şey ise hiç tanımadığım ikiz kardeşimin hayatıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD